Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 14

0

Bu yazı dizisindeki yazılar Verlyn Flieger’in A Question of Time isimli kitabından faydalanılarak ve kitap içerisindeki konu sırasına uyularak yazılmıştır.


Metnin Aslı

To walk in Time, perhaps as men walk on long roads; or to survey it, as may men see the world from a mountain, or the earth as a living map beneath an airship.

J.R.R. Tolkien / The Lost Road

Çevirisi

Zaman’da yürümek, insanların uzun yollarda yürüdüğü gibi belki de; ya da onu müşahade etmek, görebileceği gibi insanların dünyayı bir dağdan, ya da yeryüzünü yaşayan bir harita gibi bir hava aracından.

J.R.R. Tolkien / The Lost Road

Bir önceki yazıda belirtmeye çalıştığım gibi, J.R.R. Tolkien, tamamlayamadığı The Lost Road isimli eserinde, zamanı bir mekan gibi tanımlamıştır. Verlyn Flieger’in kitabında yer verdiği, Tolkien’e ait olan “Elf Zamanı” (Elvish Time) isimli el yazmasında da zamanın mekanlaşması yaklaşımı oldukça net bir şekilde görülmektedir. Tolkien zamanı bu şekilde mekan haline getirerek, yani Alboin’in dilinden döküldüğü gibi zamanı üzerinde hareket edilebilecek bir yol ya da bir harita haline getirerek, bu seyahatin ilk adımını atmış olmaktaydı. Zaman bu yaklaşımla üzerinde hareket edilebilecek bir hale gelmişti.

Ancak Alboin’in arzuladığı şekilde bir yürüyüş için, Tolkien’in bir araç icat etmesi gerekiyordu. Mekanlaşan bir zaman algısını kursa da, mekanlaşan zamanda hareket edecek işleyişi kurmadan bu algı oldukça soyut kalacaktı. Bir dil bilimci olan ve ana konusu dil olan Tolkien bu aracı dil (anlam) üzerinden oluşturdu. Anlam olarak Elf-dostu / Cennet-dostu isimlerini taşıyan baba-oğul dizileri Tolkien’in zaman seyahatinin araçlarıydı.

Bu yazı dizisinin 12. bölümünde şöyle yazmıştım:

Burada düşünülmesi gereken en önemli husus, Tolkien devasa ve açık bir bağlantı ağı ile kendi efsanesini başka mekanlara ve zamanlara bağlamak istediğine göre, Atlantis benzeri olan ve Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium) ile gerçek dünya tarihi arasında bağlantı kurabilecek başka noktaları da hikayelerde bulmak olmalıdır. Ancak bu konuda Atlantis / Númenor kadar net göremediğimiz açıkça gözüküyor. Ben yine de bunun Tolkien’in zihnine girmek ve onu tetikleyen şeyleri anlamak için gerekli olduğunu düşünüyorum.

Zamanda seyahat edebilme Alboin’in en önemli arzusuydu. Rüyalarında gördüğü ve geçmişe ait olduğunu düşündüğü Eressean diline hayrandı. Bu dili öğrenmişti. Bir gece uyuyamamıştı, çünkü önceki gece gördüğü rüyada duyduğu şeyler hala aklındaydı. Özellikle duyduğu fakat kendisi için yeni olan iki kelime Tarkalion ve Atalantë çok dikkatini çekmişti. Tarkalion’un isminden yönetici sınıfa ait olduğunu anlamıştı. Atalante ise çöküş anlamına gelmekteydi.

Uyuyamadığı için pencere kenarına gelen Alboin, Batı’dan esen rüzgarla gelen bulutlara bakarak, “Batı’nın Hakimleri’nin Kartalları” der ve ardından da, “Fırtına Númenor’un kapısına dayanıyor.” diyerek uykuya dalar.

Alboin uykuya dalmadan önceki uyur uyanıklık hali ile şu sözleri söyler:

Metnin Aslı

I wish there was a ‘Time Machine’… But Time is not to be conquered by machines. And I should go back, not forward; and I think backwards would be more possible.

J.R.R. Tolkien / The Lost Road

Çevirisi

Keşke bir ‘Zaman Makinası’ olsaydı… Ama Zaman makinalarla hükmedilmek için değildir. Ve ben geriye gitmeliyim, ileri değil; bence geriye doğru daha mümkün olurdu.

J.R.R. Tolkien / The Lost Road

İşte o gece Alboin rüyasında Elendil’i görür ve aralarında bir konuşma geçer. Alboin ve Elendil arasında geçen konuşma, yani birbirinin silsilesi olan, farklı zamanlara ait ve isimleri Elf-dostu anlamına gelen iki karakter arasında geçen uzunca bir konuşma, biraz iddialı olarak diyebilirim ki, The Lost Road tamamlanmamış olsa da önemli bir bakış açısını bize kazadıracak kadar derindir. Bu yazıda bu konuşmanın neredeyse tam metnini verirken, hem bu konudaki spekülasyonlarımı hem de Elf Zamanı kavramı hakkındaki mevzuları gelecek yazıya bırakıyorum.

Metnin Aslı

Elendil: ‘You may have your desire.’

Alboin: ‘What desire?’

Elendil: ‘The long-hidden and the half spoken: to go back.’

Alboin: ‘But that can not be, even if I wish it. It is against the law.’

Elendil: ‘It is against the rule. Laws are commands upon the will and are binding. Rules are conditions; they may have exceptions.’

Alboin: ‘But are there any exceptions?’

Elendil: ‘Rules may be strict, yet they are the means, not the ends, of government. There are exceptions; for there is that which governs and is above the rules. Behold, it is by the chinks in the wall that light comes through, whereby man become aware of the light and therein perceive the wall and how it stands. The veil is woven, and each thread goes an appointed course, tracing a design: yet the tissue is not impenetrable, or the design would not be guessed; and if the design were not guessed, the veil would not be perceived, and all would dwell in the darkness. But these are old parables, and I came not to speak such things. The world is not a machine that makes other machines after the fashion of Sauron. To each under the rule some unique fate is given, and he is excepted from that which is a rule to others. I ask if you would have your desire?’

Alboin: ‘I would.’

Elendil: ‘You ask not: how or upon what conditions.’

A: ‘I do not suppose I should understand how, and it does not seem to me necessary. We go forward, as a rule, but we do not know how.’…

.

Çevirisi

Elendil: ‘Arzuna erişebilirsin.’

Alboin: ‘Hangi arzu?’

Elendil: ‘Uzun süredir saklı ve üstüne az konuşulmuş olan: geriye dönmek.’

Alboin: ‘Ama bu olmaz, istesem bile. Bu kanuna karşı.’

Elendil: ‘Bu kurala karşı. Kanunlar iradenin üzerinde emirlerdir ve bağlayıcılardır. Kurallar şartlardır; istisnalar olabilir.’

Alboin: ‘Ama hiç istisna var mı?’

Elendil: ‘Kurallar sıkı olabilir, ancak onlar idarenin araçlarıdır, sınırları değil. İstisnalar vardır; idare eden ve kuralların üzerinde olan için. Bak, çatlaklar sayesinde ışık duvardan geçer, böylece insan ışığın farkında olur, bu suretle duvarı ve duvarın nasıl ayakta durduğunu da idrak eder. Duvak örülmüştür ve her bir iplik bir tasarım uyarınca önceden belirlenen yöne gider: henüz tül delinmez değildir, ya da tasarım keşfedilmezdir; ve tasarım keşfedilemezse, duvak fark edilmez, ve her şey kararır. Ama bunlar eski kıssalar ve bunları konuşmak için de gelmedim. Dünya, diğer makinaları Sauron’un tarzı uyarınca yapan bir makina değil. Kuralın altındaki herkese biricik bir kader verilmiştir ve o başkalarına kural olan bir şeyden müstesnadır. Sorarım, arzunu istiyor musun?’

Alboin: ‘İstiyorum.’

Elendil: ‘Sormuyorsun: nasıl ya da hangi şartlarda?’

Alboin: ‘Nasıl olduğunu anlamam gerektiğini düşünmüyorum ve bu bana gerekli gözükmüyor. Biz ileriye doğru gidiyoruz, bir kural olarak, ama nasıl olduğunu bilmiyoruz.’

Flieger’e göre bu konuşma, Dunne’un zaman deneyi mantığına oldukça uyan bir yapıya sahip. Dunne’un kuramında alışkanlık olarak adlandırılan mevzular, Tolkien tarafından kural olarak adlandırılmış. Ancak her ikisi de kural ya da alışkanlığın üstünde kanunlara yer vermişlerdir. Tolkien bu konuda Dunne kadar mekanik olmamıştır. Dunne bizim küçük zaman parçalarına sıkışmış olmamızı alışkanlık ile açıklamaktadır. Ancak Tolkien bu konuda, Dunne’un kitabına aldığı notta, alışkanlığın üzerinde başka şey olması gerektiğinin altını çizmiştir. Alboin’in alıntının son cümlesindeki “nasıl olduğunu bilmiyoruz” serzenişi de bunu yansıtmaktadır. Alboin’in rüyada Elendil ile buluşmasını bir tek Dunne üzerinden okumak yanlış olur. Rüyalarla Du Maurier’i, atalarının bedenlerinde geçmişe yolculuk açısından Henry James ve Balderstone’u düşünmemek çok zordur.

Devam edeceğiz…

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply