Umarsız Dünya

1

Rock’n Roll ilk çıktığında şeytanın müziği olarak adlandırıldı ve bir süre Rock, suçlu gençlerin müziği olarak kalıplaştırıldı. Televizyon çağının yeni başladığı ve Amerika’yı kasıp kavurduğu zamanlardı. Elvis Presley sahneye çıktığında, dönemin bazı muhafazakar toplumu onu bir pislik olarak değerlendirdi. Bazıları da gençleri baştan çıkarmak ve ruhlarını çalmak amacıyla televizyon kameraları arasında dans eden Şeytan olarak gördü. Önyargıların terk edildiği bugünün dünyasında Rock artık kimseyi korkutmasa da bir kesim bu türe korkunç bir lanetin eşlik ettiğini söyledi. 27 yılın laneti.

27 yaşında dünya macerasına veda eden birçok Rock yıldızı oldu. İntiharlar, aşırı dozlar ve kazalar. İlginç bir şekilde Rock’ın büyük isimleri o yaşta öldü. Bu lanetin başlangıcı, 1930’lu yıllarda “Delta Blues” adlı türü iki yıl içinde mükemmelleştiren Robert Johnson’ın 27 yaşında ani ölümüyle gerçekleşti. Onu Jesse Belvin, Brian Jones (Rolling Stones), Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison (The Doors), Kurt Cobain (Nirvana), Pete Ham (Badfinger) vb. takip etti. Lanetin düştüğü son kişi de 27 yaşında ölen Amy Winehouse’du. Şu anda 50 yaşına girmiş birisi olarak 27 yaşındaki bu gençlerin bıraktığı eserleri dinlediğimde sanki onlardan gençmişim gibi hissetmem çok tuhaf. Benim yaşım onlarınkini geçse bile kendilerini her zaman benden daha yaşlı hissettiklerine eminim.

Müziğin zamanın ruhunu temsil ettiğine dair bir kanaat vardır. Bu yüzden Amerikalılar 1994’ü müziğin öldüğü yıl olarak adlandırır. Kurt Cobain öldü, Justin Bieber doğdu. Özellikle 60’lı ve 70’li yıllar, şiddetli bir dünya tarihinin ortasında direnen gençlerin sesini duyuran tutkulu bir Rock müziğinin revaçlandığı bir dönemdi. Dünyanın her yerinden gençler mevcut otoriteyi, eşitsizliği ve çelişkileri devirme mücadelesine girdiler. Amerika Birleşik Devletleri’nin Vietnam Savaşı’na katılmasıyla birlikte, savaş karşıtı sloganlar atan gençlerin etrafında şekillenen yeni Rock müzikleri birbiri ardına doğdu. Bunlardan biri, Bob Dylan’ın temsil ettiği ve daha önce akustik müziğe dayalı olan halk müziğine elektrik sesler ekleyerek popülaritesi yükselen rock türüydü. Ayrıca, sona erme sinyali vermeyen Vietnam Savaşı’na ve pek çok sosyal ve siyasi sorunlara tepki gösteren gençler arasında kaçış eğilimleri başladı. Daha sonra uyuşturucu kullanan, halüsinasyon gören ve gerçeklikten uzak bir ütopya peşinde koşan hippi kültürüne yayıldı. Böylece Rock müziğinin yeni bir türü olan Psychedelic Rock doğdu. Artık sokaklar çiçeklerle, kot pantolonlarla, uzun saçlı özgürlük ve sevgi çığlıkları atarak dolaşan gençlerle doluydu. Hippi kültürünü temsil eden sanatçılar arasında Doors’dan Jim Morrison ve Jimi Hendrix vardı. Jim Morrison korkuyu, şiddeti, günlük yaşamdan kaçışı, ölçüsüzlüğü, halüsinasyonları ve sürrealizmi müziğine dahil ederken, Jimi Hendrix ise Amerikan toplumundaki eşitsizlik ve çelişkilere olan öfkesini gitarıyla açığa çıkardı. Daha sonra, rock müziğinin yıkıcı ve öfkeli doğasının uç versiyonu olan Hard Rock takip etti. İlerleyen zamanlarda Heavy Metal olarak anılmaya başlanan bu rock, Jimi Hendrix’in yoğun gitar performansını ağır bas ve gösterişli davullarla birleştirerek aşırı şiddeti ve sapkınlığı ifade ediyordu.

Ancak 1960’lı yılların topluma, siyasete ve sisteme karşı öfkeyi içeren Rock müziğinden farklı olarak yalnızca öfkeli bir biçime ve saldırgan bir tınıya büründü. Önceki toplumsal veya politik mesajlar silindi. Bu nedenle şarkı sözlerinin anlamından ziyade ses olarak vokallere daha fazla vurgu yapıldı. Hard Rock’ın liderleri Britanya’nın Led Zeppelin ve Deep Purple’ıydı.

Her nedense Badfinger’ın Rock tarihinde hatırlanması gereken bir grup olduğunu düşünüyorum. Bir süper nova gibi ortaya çıkan ve eleştirmenler tarafından putlaştırılan Badfinger, her şeyiyle birkaç sene önceki Beatles’ı anımsatıyordu. Harry Nilson adında Amerikalı bir sanatçı gittiği partide “Without You / Sensiz” şarkısını dinlerken “The Beatles’ın şarkısı çok iyiydi!” diye haykırınca arkadaşı onu düzeltmişti. “Hayır bu şarkı Badfinger adlı bir gruba ait.” Hatta grup için parçalanmış Beatles’ın doğrudan mirasçıları deniyordu. Grup, Beatles’ın kanatları altına alınsa da asla Beatles’in bir klonu olmadı. Apple Records ile sözleşme imzalayan Badfinger, 1968’ten 1973’e kadar beş albüm kaydetti ve pek çok turneye çıktılar. George Harrison’ın “All Things Must Pass” ve John Lennon’un “Imagine” albümlerine katkıda bulundular. Kısa sürede dünya çapında bir başarı yakaladılar. Ne yazık ki her şey aniden kötüye gitti. Apple Records 1973’te kapandıktan sonra Badfinger üyeleri birçok hukuki ve mali sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bir sonraki albümleri piyasadan çekildi. Parasız kalan müzisyenleri bir panik sardı. Özellikle krediyle ev kiralayan Pete Ham için. Üstelik kız arkadaşı da bebek bekliyordu. Beatles’ın himaye ettiği kişiler borç bataklığına saplandılar. Evans sütçü oldu, Molland ise boruları tamir etmeye başladı.

Paralarını ve kariyerlerini kaybeden Pete Ham ve Tom Evans, 23 Nisan 1975 gecesi birlikte bir bara gittiler ve sarhoş oldular. Tom, 24 Nisan sabahı saat 3’te arkadaşını evine bıraktı. Pete Ham, 24 Nisan sabahı evinin garajında boynuna astığı iple ölü bulundu. 27 yaşındaydı. Çaresizliği o kadar büyüktü ki kız arkadaşı Anne Herriot’un sekiz aylık hamile olması bile onu intihar etmekten alıkoyamadı. Buzdolabında sadece yarısı içilmiş süt ve bir dilim ekmek vardı (İnsan, Beatles’dan biri devreye girip onları kurtaramaz mıydı diye düşünmeden edemiyor). Bir de vasiyet olarak bıraktığı veda mektubu. Şöyle yazıyordu:

Anne, seni seviyorum. Herkesi sevmeme ve onlara güvenmeme izin vermediler. Böylesi daha iyi.

Pete

1972 Grammy ödüllü şarkının söz yazarı ve bestecisi olan Pete Ham’ın ölümü medyada geniş bir yankı bulmalıydı ama haberlere bile çıkmadı. Sanki hiç kimsenin intiharı gibiymiş idi. Hem Apple Records hem de Warner Bros. sessiz kaldı. Paul McCartney, belki de Badfinger trajedisi nedeniyle kendisini suçlu hissetmiş olmalı ki İngiltere’de genç müzisyenler için ücretsiz bir okul açtı. 

1970’li yılların sonlarına gelindiğinde “Sensiz“ şarkısı otuzdan fazla sanatçı tarafından seslendirildi. “Sensiz“ nakaratının sahibi Tom Evans, o yıllarda iki ila üç yüz bin dolar telif getiren bir şarkıdan tek kuruş bile alamadı. 18 Kasım 1983 gecesi meteliksiz ve sefalet içinde yaşayan Tom Evans, ortağı Joey Molland’ı aradı. Ağlamaya ve çığlık atmaya başladı. Ve dedi ki, “Joey, eğer biraz para almazsam öleceğim!” Ertesi sabah, 19 Kasım 1983’te Tom Evans, evinin bahçesinde bir ağaca asılı halde ölü bulundu. Sekiz yıl önce ölen arkadaşı Pete Ham gibi o da kendini astı. 36 yaşında hayata veda eden Evans, ardında herhangi bir not bırakmadı. 2002’de yayınlanan “Without You” BBC belgeselinde Tom’un dul eşi Marianne Evans onun için şunları söyledi: 

Pete’in olduğu yerde olmak istiyorum. Orası buradan daha iyi bir yer.
.

Bu ikilinin intiharıyla zamanın en ihtişamlı gruplarından biri olan Badfinger bir hayalet gibi ortadan kayboldu. Ancak bugün hala radyolarda çalmaya devam eden ve en soğuk ruhları bile ürperten “Sensiz” şarkısı başka birisinin sesiyle tarih yazdı.

1972 yılında Badfinger’ın “Sensiz” şarkısı Harry Nilsson’un versiyonuyla dünya çapında hit oldu. Aynı zamanda Harry Nilsson’ı da uluslararası bir yıldız haline getirdi. 23 yıl sonra 1994’de Mariah Carey şarkıyı hit single’a dönüştürdü ve nesilleri aşan bir şarkı meydana geldi. Badfinger bu şarkıdan tek kuruş alamazken Mariah Carey bu şarkıyla milyon dolarlar kazandı. Vince Gilligan, 2013 yılında “Breaking Bad” dizisinin finalinde yer verdiği “Baby Blue” şarkısıyla Badfinger’ın yeniden canlanmasına ve yeni nesille tanışmasına vesile oldu. Umarsız bir dünyada duyarlı birisinin olması ne kadar güzel!

Bu intiharların arkasındaki karanlık sır nedir bilmiyorum. Şeytanla ahitleşme mi? Bir lanet mi? Bilmiyorum. Ya da çekilen krediler ve alkol mü? Sanmıyorum! İntihara sürükleyen nedenlerin ve intihar sebebi görünen sebeplerin gerçek sebepler olmadığını biliyorum. Beatles’ın umarsızlığını ve Saint-Exupéry’nin şu sözünü düşünmeden edemiyorum:

İnsan ilişkileri dışında huzurdan umut yok.
.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Sayın Berâ.
    “Müzik söylenmesi mümkün olmayan ve görünmeyen şeyleri söyler ve gösterir.” der Victor Hugo. Bir dönemin müziğini düşünün: İç dünyanın dile dökülmesi mümkün olmayan umarsızlığını; çaresizliğini, karmaşasını söylüyor ve gösteriyor. Bir sanatçı, annesine vasiyet olarak bıraktığı veda mektubunda “Anne, seni seviyorum. Herkesi sevmeme ve onlara güvenmeme izin vermediler. Böylesi daha iyi.” diyor ve sonu intihar. Onun gibi müzik dünyasında çok genç yaşta canına kıyanlar ve karşılarında sevmeye, sevilmeye ve güvenmeye, güvenilmeye izin vermeyen bir dünya.

    Evet. Dünyada insanı bu derece umarsızlığa sürükleyen birçok sebep var. Savaştan, yoksulluğa kadar… Ancak dediğiniz gibi bunların hiçbiri gerçek sebep değil. Bu dünya çok kıtlık görmüş, çok savaşlar yaşamış, insanlar çok acı çekmiş, intiharlar da olmuş. Fakat bu derece üst üste yaşanan trajediler yaşanılmış mı? Bilmiyorum.

    Bunların hepsi ne yazık ki anlayışsızlığın dar kalıplarına, duygusuzluğun dikenli çitlerine dayanamayan ruhların çaresizliği. Bu gerçeği Exupéry’nin sözüyle çok güzel özetlemişsiniz:
    “İnsan ilişkileri dışında huzurdan umut yok.” Evet. Reçete “İnsan ilişkileri.”Bir yorumunuzda “İnsanlığın Son Kutsal Kalesi’nin ev olduğuna inandığınızı” belirtmiştiniz. Ben de buna yürekten inanıyorum. İnsanlığın yaralarını gösterdiğiniz, onlara nelerin çare olabileceğini hissettirdiğiniz yazılarınızın devam etmesi dileğiyle.
    Elif Kaya

Leave A Reply