Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 32

1

Bu yazı dizisindeki yazılar Verlyn Flieger’in A Question of Time isimli kitabından faydalanılarak ve kitap içerisindeki konu sırasına uyularak yazılmıştır.


…Sam’in de aklı karışmış bir ifadeyle etrafına bakarak ve sanki uyanık olup olmadığından şüphe eder gibi gözlerini ovuşturarak yanında durmakta olduğunu gördü. ‘E, işte basbayağı güneşli, parlak mı parlak gündüz vakti,’ diyordu. ‘Elflerin gönlünde tek ayla yıldızlara yer olduğunu sanırdım: Fakat bu, bugüne kadar duyduğum her şeyden daha Elfçe. Sanki bir şarkının içindeymişim gibi geliyor bana, bilmem anlatabiliyor muyum?’

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği / Lothlórien

Bir önceki bölümün sonunda, Sam’in kendisini bir şarkının içinde hissettiğine dair düşüncelerini paylaştığı bu bölümü alıntılamıştık. Buradaki “şarkının içindeymişim gibi” tabirinin dikkatleri çekici bir tarafı olduğunun altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Flieger’in Lórien bölümünü bir Vala olan Irmo ile ilişkilendirdiğine dair görüşlerini bir önceki yazıda paylaşmıştım. Buna göre tüm Yüzük Kardeşliği bir rüyanın içindeydiler. Bu rüya da aslında Irmo’nun örgülediği bir rüya idi. Rüya ise Irmo’nun kendisine bahşedilen kudret ile oluşturduğu artistik bir alt-yaratımdı.

Bu noktada Sam’in tespiti, bizlere üzerinde düşünecek daha geniş bir alan sunuyor. Öncelikle dikkate almamız gereken en önemli şey Yüzüklerin Efendisi eserine yayılmış olan şarkılar olacaktır. Bu şarkıların genel içeriğinin önemli olayların ya da kişilerin üzerinde yoğunlaşması ve neredeyse Elflerin olduğu her yerde bir şarkı söyleniyor olması önemli bir detayı oluşturuyor. Şarkıların hikayeye artistik bir tat veren unsurlar olması dışında, Orta Dünya kozmolojisi ile de bağlantısı oldukça derindir. Bizlere Orta Dünya’nın yaratılışı hakkında en önemli bilgileri veren Silmarillion’daki ilk bölüm Ainur’un Müziği’dir.

Ainur’un Müziği, bizim Valar ve Maiar olarak bildiğimiz ruhani varlıkların Tek Tanrı Eru-Ilúvatar’ın huzurunda, Eru’nun verdiği ezgi ile icra ettikleri ve sonucunda varlık alemini cisimleştiren müziktir. Ainur kelimesi ile nitelenen, Orta Dünya’ya indiklerinde derecelerine göre Valar ve Maiar olarak adlandırılan ruhanilerin tamamıdır. Bu ruhaniler Ainur’un Müziği’nin icrasına başlamadan önce de Eru ile müzik aracılığı ile iletişim kurmuşlardır. Bu nedenlerden ötürü müzik kavramının Orta Dünya kozmolojisindeki yeri biriciktir.

Elfler’in Valar ya da Maiar ile ilişkisi, insanlara göre daha eski, daha derin ve daha dolaysızdır. Orta Dünya’nın ilk çağında yer alan Beren ya da Eärendil (ki kendisi hem Elf hem de Maia soyundandır) gibi önemli karakterleri bir kenara koyarsak Valar ya da Maiar ile iletişim kuran insan sayısı çok azdır. Elflerin şarkı ve müzik geleneğinin, bu nedenlerden ötürü ruhanilerden geldiği iddiasında bulunmak mümkündür. Bu, Elflerin Orta Dünya ile olan bağlarının da bir yansıması gibidir. İlahi bir müziğin cisimleşmesi hali olan Orta Dünya tarihindeki önemli hadiseler, Elfler tarafından şarkılara aktarılmıştır. Yani ezelde icra edilen bir müziğin cisimleşmesi olan Orta Dünya Tarihi, bu tarihi yaşayan Elfler tarafında şarkılarla kayıt altına alınmıştır; bu adet diğer ırklarda da farklı şekilde tezahür etmiştir.

Buraya kadar çizdiğim çerçeve ile müzik ve şarkının Orta Dünya’daki yerini ve köklerini ortaya koymaya çalıştım. Bu verilerden yola çıkarak Sam’in “şarkının içindeymişim gibi” ifadesinin ne kadar köklü bir ifade olduğu görülebilir. Çünkü canlı ya da cansız tüm Orta Dünya varlıkları hattı zatında bir müziğin içerisindedirler.

Sam bu sözü önceki yazılarda değindiğimiz bir noktada söyler. Tüm kardeşlik gözleri bağlı bir biçimde Lórien’in kalbindeki bölgelerden birisi olan Cerin Amroth’a girerler. Gözler açıldığında, biz okuyucular Frodo’nun gözlerinden bu bölgeyi görürüz. Sam’in “şarkının içi” olarak tanımladığı durum, Frodo için çok daha gerçektir. O anda Frodo, tüm varlığı farklı bir bakışla görür. Ağaçlara, bitkilere ve tüm ormana farklı bir idrakle bakmaktadır. Kitapta yer alan deyişle “yitip gitmiş bir dünyaya açılan büyük bir pencereden geçmiş” gibidir.

Burada hem Frodo’nun hem de Sam’in hayreti, kardeşliğin diğer üyelerinden daha farklıdır ve bize de sadece onlar anlatılır. Frodo hikayenin merkez karakteri iken, Sam’in de burada ona katılmış olması ilginç bir detaydır. Çünkü bu ikili hikayenin ilerleyen dönemlerinde de farklı bir yola doğru beraber giderler. Önce Galadriel’in aynasına beraber bakarlar, kardeşlikten beraber ayrılırlar ve daha da önemlisi Sam de bir noktada Tek Yüzük’ün taşıyıcısı olur; Frodo’nun ardından da ahir ömründe onun da Gri Limanlar’dan Batı’ya doğru yola çıktığı söylenir.

Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, Sam’in tespitinin can alıcılığı ve yerli yerinde oluşu oldukça şaşırtıcı ve hoştur. Çünkü Sam köklere dokunmuş ve Tom Bombadil’in evinde rüya görmeyen “kütük” olmaktan çıkmıştır.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. mustafa çıkrık on

    Hayali, efsanevi ortaçağ uydurma masalları ve bu masallar üzerine inşa edilen hayali bir dünya.. İnsanoğlu gerçek hayatı ve hayatın ilahi gerçeklerini kavrayamayınca, varlık aleminde kendini isim ve sıfatlarıyla, ilahi fiil ve eserleriyle tanıtmak isteyen sonsuz kudret ve şefkat sahibi yüce Yaratıcıyı tanımayınca, yeryüzünde meydana gelen hadiselerin arkasındaki ilahi manaları anlamayıp herşeyi şer ve kötü olarak görmeye başlayınca, kendini bu gibi hayali masal ve hikayelerle avutma ihtiyacı hissediyor. İşte tüm mitolojik safsata ve uydurmaların asıl sebebi budur. Yüzüklerin efendisi serisi de modern bir mitoloji ve efsaneden başka birşey değildir. Cenab-ı Hak, varlığın ardındaki ilahi sırlar olan isim ve sıfatlarının tecellilerini görebilmeyi ve varlığın ve kendinin yaratılış gayesini anlayıp Ona kul olmayı cümlemize nasib eylesin.

Leave A Reply