Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 16

0

Bu yazı dizisindeki yazılar Verlyn Flieger’in A Question of Time isimli kitabından faydalanılarak ve kitap içerisindeki konu sırasına uyularak yazılmıştır.


Bu yazı dizisinin özellikle son yazılarında, The Lost Road yarım kalmış olsa bile, J.R.R. Tolkien’in zaman hakkındaki anlayışının ve bakışının, diğer eserlerinde de içkin bir biçimde yer aldığını belirtmeye çalıştım. Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi üzerinden ilerlersek, zaman ile ilgili farklı noktalarda, şaşırtıcı dokunuşları görmek mümkün olacaktır.

Rivendell ve Lothlórien, Gemi yapımcısı Círdan’ın Gri Limanlar’ını (Lindon) bir yana koyarsak, Yüzüklerin Efendisi’nin geçtiği Üçüncü Çağ’da artık eşi benzeri az bulunan Elf yurtlarıydılar. Üçüncü Çağ, özellikle Elfler açısından her şeyin değiştiği, Orta Dünya’nın artık eski bildikleri halden çıktığı bir dönemdi. Ancak Elfler hala Orta Dünya’da varlıklarını sürdürüyorlardı. Lindon’un başında Círdan, Rivendell’in başında Elrond ve Lothlórien’in başında ise Galadriel bulunuyordu. Bunlar dışında Mirkwood gibi Elflerin yaşadığı diğer bölgeler olsa da, bu üç konum aynı zamanda Elf Yüzükleri’nin taşıyıcılarının yurtları olduğu için de önemliydiler. Elrond ve Galadriel’in yanı sıra Cirdan’da da bir yüzük vardı; o bu yüzüğü Batı’dan Orta Dünya’ya geldiğinde Gandalf’a kendisinden daha fazla ihtiyacı olacağını belirterek teslim etmişti. Bu üç yurdun bir diğer önemli özelliği ise Yüzük Taşıyıcısı Frodo Baggins’in tüm macerası boyunca üçüne de uğramış olmasıydı. Rivendell’de başlayan macera, Lothlórien’de bir başka safhaya evrilmiş, en sonunda da Gri Limanlar’dan yola çıkılarak sona ermiştir.

Elflere ait olan bu üç yüzüğün en önemli özelliği, bir önceki yazıda belirttiğim gibi, Elflerin zaafı olan, her şeyi olduğu gibi koruma güdüsüne hizmet etmeleriydi. Elfler bunu bu derece hissetmeseler de, akıp giden zaman geçmişte olan her şeyi de beraberinde götürüyordu. Ama bu hem yüzüklerin marifeti hem de yöneten isimlerin kudreti ile Rivendell ve Lothlórien’in, Orta Dünya’nın Üçüncü Çağı’nda varlığını sürdüren sıra dışı yerler oldukları gerçeğini değiştirmiyordu.

Moria’da Gandalf’ı Balrog’la olan savaşında kaybeden Yüzük Kardeşliği, Moria’nın ardından Lothlórien Ormanı’na girerler. Burada Haldir ile karşılaşıp, onun rehberliğinde Galadriel ve eşi Celeborn’un yaşadığı Naith’e (üçgen şeklinde, üzerinde Caras Galadhon şehri bulunan Gümüşdamarı ve Anduin ile çevrili nerdeyse bir ada olan toprak parçası) doğru ilerlerler. Gümüşdamarı’nı Elflerin iplerden yaptığı bir köprüden geçerler ve kısa bir tartışmanın ardından Elfler tarafından gözleri bağlanır. Gümüşdamarı’nın hemen diğer yanına ayak basıp ilerledikçe, Güç Yüzüğü’nün taşıyıcısı olan ve bu macerada attığı her adımda irfanı da artan Frodo, gözleri ile görmese de yürüdüğü mekandaki farklılığı hisseder. Aynı zamanda Rivendell’in ve Lothlórien’in hem oldukları çağın dışında kalan halleri açısından benzerliklerini hem de birbirlerine göre farklı oldukları yanlarını idrak eder.

Lothlórien Ormanı Haritası

Lothlórien Ormanı Haritası

Gümüşdamarı’nın bu yanına adım attığından beri üzerine garip bir his gelmişti ve Naith’in içerlerine doğru ilerledikçe bu his arttı: Kadim Günler’in bir köşeciğine uzanan bir zaman köprüsünü geçmiş ve şimdi de artık var olmayan bir dünyada yürüyormuş gibi geliyordu ona. Rivendell’de kadim şeylerin hatırası vardı; Lórien’de ise kadim şeyler hala canlıların arasında yaşıyordu.

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği / Lothlórien

Frodo ve Yüzük Kardeşliği, Gümüşdamarı’nı ipten yapılmış köprüden geçerek sanki zamanda da bir geçiş yaşamıştı. Geçtikleri yer Naith olarak adlandırılan ve neredeyse ada olan bir bölgeydi. Galadriel’in hükümdarı olduğu, neredeyse ada gibi olan ve nehirlerle çevrili olan Naith’in bu coğrafi şekli bile zaman ve Tolkien bağlamında heyecanlandırıcı bir unsura dönüşüyor. Önceki yazılardan hatırlanabileceği gibi, Tolkien zamanı bir mekan gibi düşünebilen bir yaklaşıma sahip. Zaman onun için bazen bir alan, bazen de bir yol haline dönüşebiliyordu, yani mekansallaşabiliyordu. Tolkien bu mekansallaşmayı benzer bir şekilde Lothlórien ve Naith örneğinde de ortaya koymuştu.

Zaman sıklıkla, akan bir nehire benzetilir, geri dönüş yoktur ve süreklidir. Bir nehrin ortasında yer alan bir ada da, nehrin içinde olmasına rağmen, nehirle beraber hareket etmeyen bir unsurdur. Naith örneğinde de, etrafı Gümüşdamar ve Anduin gibi iki önemli nehirle çevrili, akışın ortasında yer alan ve neredeyse ada olan bir toprak parçasını görüyoruz. Naith çok küçük bir parçasıyla ana karaya bağlantısını sağlıyor. Bu mekan tanımlaması ardından zaman ile olan bağlantı daha iyi ortaya çıkmaktadır.

İp köprü ile geçilen yer yukarıdaki alıntıda Frodo’nun söylediği gibi, kadimin yaşamaya devam ettiği bir yerdi. Ancak bütün bütün de var olduğu zamandan izole değildi. İşte Tolkien akan nehirler arasındaki bir ada tanımlaması ile zamanın içinde ama akan zamandan etkilenmeyen, buna karşılık dünyanın geri kalanı ile küçük de olsa fiziksel bir bağ kurmaya devam eden bir yapıyı ortaya koymuştu. Kahramanlarımızın Lothlórien’den çıktıklarında günleri ve ayları karıştırdığı pasajı ve hemen Lothlórien’e girerken, Frodo’nun Aragorn’a bakarak onun yüzünde geçmişi gördüğü anı düşünürsek, Naith’in farklı yapısı hakkında bir ipucu elde ediyoruz.

Devam edeceğiz…


‘Lothlórien’ İllüstrasyonu © Tara Rueping

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply