Efsane-i Tolkien’de Sahip Olmak veya Olmak – Bölüm 1

0

Sahip olma teması, Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium) boyunca varlığını hissettirir. Kronolojik olarak Melkor’un Arda’ya sahip olması tutkusundan hatta daha öncesinde tümüyle kendisine ait bir yaratıya sahip olma tutkusundan başlayarak Silmariller üzerine hakimiyet/sahiplik savaşlarına ve en sonunda Tek Yüzük’ün Efendisi olma adına verilen mücadelelere kadar devam eder.

Melkor ve Sahip Olma Tutkusu Üzerine

Melkor ilk olarak her şeyin kendinden yaratıldığı Sönmeyen Alev’e sahip olmak ister. Eru’nun her şeyi ondan yarattığını bildiği için eğer kendisi de Sönmeyen Alev’e sahip olursa tamamen kendine ait bir yaratı ortaya koyabileceğini düşünür. Bu düşünce, Eru’nun mutlak malikiyetinin/sahipliğinin yani Tek Yaratıcı’nın sahipliğinin bir niteliği olan mutlak ve sonsuz olmasının anlaşılamamasıdır. Eğer Melkor, sonu olmayan bir sahipliğe sınır çizilemeyeceğini bilseydi, kendi sahipliğinin sadece göreceli bir anlam taşıdığını çözecekti ve hakikatte mümkün olmayan böyle bir niyete girmeyecekti. Tolkien, mutlak yaratı ile alt-yaratı dediği iki kavramı bu açıdan birbirinden farklılaştırır ve alt-yaratıyı, mutlak yaratı ile yarışan değil, özü itibariyle mutlak yaratıyı anlamanın bir enstrümanı olarak konumlandırır: (1) Mutlak Yaratı Kudreti sadece Eru’ya aittir ve (2) Alt-yaratı, mutlak yaratıyı anlamak adına “yapmak” olarak nitelendirilir. Yapan yaratılmış ve yaptıkları da yaratılmış üzerinde bir kudret sergilemekten ibaret olduğundan, yapılan şey sanat ve ilim açısından ne kadar üstün olsa da yaratılmış kümesi içindeki tasarruflardan ibarettir ve yaratıcılık sahasının gölgesindedir. Bu gölge bazı durumlarda gölgenin gerçek sebebi olan aslın anlaşılmasında enstrüman olabilir.

Melkor’un bahsettiğimiz perspektifin dışına düşen görüşü onun sahiplik duygusuna zemin teşkil eder ve eşyanın/yaratılmışın efendisi/rabbi/sahibi olma hayalini onda canlandırır. Bu vehmin (hakikate dayanmayan kurgu) sonucu olarak, gördüğü ve Eru’nun katında bir değeri olduğunu düşündüğü şeylerin toplayıcısı/sahiplenicisi olma eğilimi gösterir. Melkor ve onu takip edenler dışında kalan Ainur’un, başta Manwë olmak üzere, çabası, Eru’nun tasarısını/yaratısını kendi alt-yaratısı üzerinden anlamaya çalışmak ve anladığı ölçüde “olmak”tır. Tolkien’e göre, en başından itibaren iki yol belirir: (1) Sahip olmak veya (2) Olmak.

Bu iki yolun en başından itibaren onto-teolojik anlamda en fazla kutuplaşmış iki örneği Melkor ve Manwë’dir. Manwë’nin düşünceleri ve Eru’nun iradesini anlama niyeti belirgindir. Diğer yandan Melkor’un kendisine verilen ilim ile elde etmeye çalıştığı şey sahiplik ve hakimiyettir. İradelere hükmetmek istemesi ve sonradan takipçisi Sauron’un Tek Yüzük ile aynı amacı gütmesi de sahip olma duygusunun başka bir yansımasıdır. Eru’nun yarattığı en değerli şeylerden biri de mutlaka özgür iradedir. Sauron’un iradelere hükmetme duygusu onlara sahip olmanın manasını içerir. Bu anlamda Sauron ve Melkor gibilerin sadece köleleri olabilir çünkü her şeye sahip bir efendinin yanında özgür irade gibi bir cevhere sahip diğer kişilerin varlığına tahammül edilemez. Bu anlamda Eru’nun Tek Yaratıcı olmasının bir ispatı da kendi külli ve her şeyi kuşatan iradesine rağmen özgür iradeyi yaratmış olmasıdır.

Tek Yüzük’e Sahip Olmak ve Batmak veya Tek Yüzük’ü Anlamak ve Olmak Üzerine

Tek Yüzük ve belki öncesinde Silmariller, sahiplik duygusunu en fazla kendisinde cisimleştirmiş sembollerdir. Bunların sahipliği adına verilen savaşlar kazananı olmayan mücadeleleri resmeder. Tek Yüzük ve Silmariller’den vazgeçişi ifade eden tavırlar ise anlayış mertebelerinde ilerlemeyi, kendi sırrına ermeyi ve sahip olmak yerine olmak tercihini ortaya koyar.

Tek Yüzük’ü/Sahip Olmanın Niteliğini Anlayanlar

Galadriel’in Sınavı

Galadriel, Silmariller’i elde etmek ve elde tutmak adına verilen mücadelelerin şahididir. Fëanor’un kendi ihtirasının ve Silmariller’e tekrardan sahip olmak adına ettiği yeminin ateşiyle yanıp kül oluşunu görür. Elf Dünyası’nda sahiplik ihtirasını Fëanor düzeyinde taşıyan ikinci bir karakter bulunmaz. Ölüm şekli itibariyle de bütün varlığını ele geçirmiş olan bir ihtirasın aleviyle yanarak ölen başka biri de olmamıştır. Belki de bu sebeple Galadriel, sahip olmak ve olmak (olgunlaşmak; mükemmelliğe yürümek) arasındaki keskin farkı çok erken bir zamanda öğrenir.

Valinor’dan çıkış/Elf Göçü, Fëanor’un Silmariller adına taşıdığı ihtirasın sonucudur. Galadriel, bu yolculuğa katılmakta sorumsuz olmasa da Fëanor’un ihtirasını da paylaşmaz. Dolayısıyla kendisine tekrar Batı’ya gitme, Valinor’a/Kayıp Cennet’ine ulaşma imkânı verilir. Bu fırsat, yine sahiplik iddiası ile, sahiplik/efendilik iddiasının Orta Dünya’daki en önemli sembolü olan Tek Yüzük ile imtihan olmaktan geçer. Tek Yüzük’ün vaat ettiği efendilik/sahiplik, onun taşıyıcısının gücü ile doğru orantılıdır; taşıyıcı ne kadar güçlü ise Tek Yüzük o kadar caziptir. Galadriel’in kendisine Frodo’nun yaptığı teklifi reddetmesi, Tek Yüzük’ün ona yaptığı bütün bir Orta Dünya’nın sahipliği/efendiliği teklifini reddetmesidir. Dolayısıyla Elfler’in Valar’a İsyanı’nda yer alması da affedilir ve bir zamanlar düştüğü cennete geri dönüş yolu açılır. Galadriel, Orta Dünya’nın efendisi olmaz ama “Galadriel Olma”nın sırrına varır.

Bilbo Baggins’in Sınavı

Bilbo Baggins’in Tek Yüzük’ü ele geçirmesi raslantısaldır; hırsla sahip olmaktan çok kendini kurtarmak için elinde tutmak şeklindedir. Yüzüğe sahip olurken -Gollum’un o ana kadar gösterdiği tavırlarla merhameti hiç de hak etmediğini ispat etmesine rağmen- Gollum’a merhamet eder. Bilbo’nun hikayesinde yüzüğe sahip olmak için ahlaki değerlerinden vazgeçme yoktur. Bu yönüyle çok uzun yıllar onda kalmasına rağmen Tek Yüzük’ün üzerindeki etkisi az olmuştur.

Bilbo, Gandalf ile ilk yolculuğuna çıkmadan önce de -bir serüven vaadi üzerine- sahip olduğu her şeyi, Çıkın Çıkmazı’ndaki özenilesi yaşamını, evini geride bırakır. 111. yaş günü kutlamasında da sahip olduğu her şeyi -bu sefer kalıcı olmak şartıyla- kolaylıkla geride bırakıp yanına aldığı az bir eşya ve birkaç kitapla hobbit hayatına veda eder. En başından itibaren, Arkentaşı örneği gibi benzeri durumlarda da tekrarını gördüğümüz üzere Bilbo’nun en belirgin vasfı sahip olduğu şeylerden vazgeçebilmesi ve sahip olmak adına bir ihtiras taşımamasıdır. Tek Yüzük, Smeagol/Gollum üzerinde saniyeler içinde bir etki oluşturur. Bilbo ise yarım yüzyıl gibi bir sürede Gollum’dan çok daha az Tek Yüzük’ün etkisine girer; aradaki en önemli fark birinin sahip olmaktan rahatlıkla vazgeçebildiği noktada diğerinin ele geçirmek için öldürmeyi dahi göze almasıdır.

Bilbo’nun tercihleri, sonuç itibariyle onu Valinor’un yolcusu ve elf dostu yapar. Hiçbir hobbitin olmadığı kadar elflerin irfanına ve ariflere yakın olur; Batı’ya yelken açan son gemilerle Orta Dünya’ya veda eder. Orta Dünya’dan ve sahip olduklarından vazgeçmek ona Ölümsüz Topraklar’da bir yaşam kazandırır.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply