Huzur Zamanla Gelecek*

1

Her azizin bir geçmişi, her günahkarın bir geleceği vardır.

Oscar Wilde

Nick. Evcilleştirilmemiş bir şarkıcı… Depresif ve somurtkan. Berbat dünyaya içerlenmiş dik dik bakan. 

Hayatı boyunca mağarada yaşadı ve pek çok karanlığın içinde dolaştı. Lakabının “Karanlıklar Prensi” olması sebepsiz değil. İlk karanlığıyla 19 yaşındayken babası bir trafik  kazasında öldüğünde yüzleşti. Kendisinin de itiraf ettiği gibi, bu olay kafasının çok karışık olduğu bir dönemine denk geldi. Bu kayıpla yıkılmış bir şekilde eroine ve alkole yöneldi. Ruhu çatlaklarla ve kederle doluydu. Kayıp, ölüm, inanç, öfke ve hayal kırıklığı tüm şarkılarına yansıyordu. Trajediye yabancı değildi ama yine de hiç beklenmedik bir şey oldu ve oğlu Arthur, henüz 15 yaşındayken İngiltere’nin Brighton kentindeki Ovingdean’da bir uçurumdan düşerek hayatını kaybetti. Nick ve eşi Suzy, oğullarının ölüm haberini paylaşırken “Arthur güzel ve sevgi dolu bir çocuktu” diye hatırladı ve sevenlerinin üzüntüsünü bir kat daha arttırdı.

Arthur, Brighton’daki aile evinden sadece birkaç dakika uzaklıkta bir yere gömüldü. Bu yakın gerçeklik kısa sürede dayanılmaz hale geldi ve Nick’in temelli olarak Los Angeles’a taşınmaya karar vermesine yol açtı. Yaklaşık altı yılını oğlu Arthur’un gömülü olduğu kiliseye bakan Ovingdean’daki stüdyoda geçirmiş ve altı film müziği yapmıştı. Oğlunun ölümünden sonra “Heart That Kills You” şarkısını yazdı. “Nerede yaşarsak yaşayalım, üzüntüyü de yanımızda götüreceğimizi fark ettik diyerek” geri döndü.

İnsanın tesellisi Allah’a güvenmektir.

Frithjof Schuon

Oğlu Arthur’un kaybı hayatında bambaşka bir dönemi başlattı. Birkaç yıl boyunca kendi mağarasına çekildi. Öncelikle röportajlardan vazgeçme kararı aldı. Bunun yerine hayranlarıyla doğrudan iletişim kurmayı tercih etti. Bunu halka açık etkinliklerde ve popüler soru-cevap servisi The Red Hand Files aracılığıyla yaptı. Oğlunun ölümü acı çeken herkesi görmesini sağladı. İnsanlardan bazıları eşlerini, çocuklarını ve sevdiklerini kaybettiğinde kendilerini teselli ettiğini ve acı çekenlerin onun mağarasında teselli bulduklarını söyledi (Nick’in soyadı “Cave” İngilizce’de “Mağara” anlamına geliyor). İtalya’nın Milano kentinden Arianna isimli bir hayranı soru yöneltti… Nick’e güvenli bir alanı olup olmadığını ve bunu nasıl tanımlayacağını sordu.

Nick şu yanıtı verdi:

Sevgili Arianna! Bugünlerde güvenli alanlar bulmak zor: dünya, doğası gereği, istikrarsız ve güvensiz hissettiriyor. Ancak, bir süre düşündükten sonra, muhtemelen biraz sevimsiz ve bu yazıyı yazdığım sırada altı haftadır turnede olduğum ve karımı özlediğim gerçeğinden etkilenen bir yanıt buldum.

Cevabım aynı zamanda şu anda yaşadığım hayatın üzerine inşa edildiği mutlu ve tesadüfi bir kazayı da içeriyor: Beni seven ve benim de sevdiğim bir eş bulmuş olmak. Bu anlamda olağanüstü şanslı ve son derece ayrıcalıklı olduğumu anlıyorum. Mutlu bir evliliğim var.

Benim güvenli alanım ise karımın bakışlarıdır. Bununla demek istediğim, karımın gözlerine baktığımda bir güzellik buluyorum ve bu güzelliğin ahlaki bir değeri, bir iyiliği var; kendini bir tür iyilikseverlik olarak gösteren bir iyilik. Ve bu iyilik benim kendi iyiliğimi ve dolayısıyla dünyanın gerekli iyiliğini yansıtıyor ve kışkırtıyor.

Nick’in tek tesellisi Allah’a güvenmek, en büyük desteği ise yanıtladığı soruda bahsettiği gibi, eşi Susie Bick oldu. 

Aşkın devası yoktur, ama aşk her derde devadır.

Leonard Cohen

Artık 60’lı yaşların ortalarında olan Nick dürtüleri ve çılgınlığıyla sahneye fırlamaktan ve umutsuzluğu bastıracak müzik yapmaktan uzaklaştı. Şarkılarındaki kasvet, depresyon ve saldırganlık azaldı. Geçmişteki çılgınlık, endişe ve manevi rahatsızlıkları yıllar geçtikçe sakinleşmeye başladı. Nick, murad edilen ilahi iradeyi Skeleton Tree ile güzel bir müziğe dönüştürdü. 2016 yılında çıkardığı bu hüzünlü albümü oğluna ithaf etti ve acısını sevenleriyle paylaşmaya çalıştı. Yalnızlık, bağımlılık, kayıp, ayrılık gibi hayatlarına sinen yaralardan uzaklaşarak, acı çeken herkesin ruhunu rahatlatan müzikler yapmaya karar verdi.

Ölen oğlunun kaybını şiddetle yaşayan Nick, oğlunun sesini duyabilmesi için öte dünyaya ulaşmaya çalıştığı hüzün dolu Ghosteen (2019) adlı bir albüm kaydetti. Artık sözleri daha derin, ancak sesi “Skeleton Tree”deki gibi kızgın ve yalnız değildi. “Ghosteen”in sunulan ilk parçası “Spinning Song”da “huzur zamanla gelecek,” dedi insanın tüylerini diken diken eden melankolik bir sesle. Ghosteen’’n kapanışında ise “Elinde tutamayacağın bir şeyi sevmekte yanlış bir şey yok,” diyecekti. Hayat ve ölüm Arthur’un ölmesiyle yeni bir anlam kazanmış ve kişisel acısıyla ruhunu arındırmasına vesile olmuştu. İlk hayranlarının şikayetlerine neden olsa da son zamanlarda Yaratıcı hakkında konuşmaya ve şarkılar söylemeye başladı. 2020’deki karantina sırasında inanç, keder ve Allah’a giden yol temaları üzerinde düşündü. 9 Mayıs 2022’de bir kez daha başka bir yasla yüzleşmek zorunda kaldı. Birinci oğlunun ölümünden yedi yıl sonra ikinci oğlunu kaybetti. Oğlu Jethro henüz 31 yaşındaydı…

Keder ve kalp kırıklığı Avusturyalı sanatçı için yeni değildi. Ancak iki oğlunun kaybıyla kırılganlığı daha yüksek bir seviyeye ulaştı. Fakat keder içinde sıkışıp kalmayan Nick, bunun kolektif bir sancı olduğunu ve hepimizin birilerini kaybettiğini düşündü. Bu kolektif acı karşısında umut aradı. Daha öncelerinde yaptığı gibi gölgelerin içine çekilip kendini karanlığa gömmek yerine dinleyicilerine ulaşmaya çalıştı. 

Kişisel sitesi Red Hand Files’da sevdiğiniz birini kaybetmenin acısını nasıl atlatırsınız sorusuna samimi cevaplar verdi:

“Bana öyle geliyor ki eğer seviyorsak, aynı zamanda yas da tutuyoruz. Anlaşma bu… Keder ve aşk sonsuza dek iç içedir. Keder, sevgimizin derinliğini fark etmemizin korkunç bir yoludur ve tıpkı aşk gibi keder de pazarlık konusu değildir,” diye yazdı babasını, kız kardeşini ve kız arkadaşını kaybeden bir hayranına yanıt olarak. 

Oğluyla iletişim kurup kurmadığı sorulduğunda ise Nick şu yanıtı verdi: “Oğlumun varlığını her yerde hissediyorum, o yanımda olmasa bile. Burada olmasa bile benimle konuştuğunu, bana rehberlik ettiğini biliyorum. Beni evcilleştirdiğini de…

Cave. Evcilleştirilmiş bir müzisyen. Çıktı mağarasından ruh hali değişmiş bir şekilde. Depresif ve somurtkan değil, hüzünlü ve daha hafif. İçerlenerek baktığı berbat dünyayı rehabilite etmek için. Derin bir yürek ve sevgiyle..

Tüm ayrılıklarda Allah’ın izi vardır,
sen bu izi bulmaya çalış.

Fuzuli

* Nick Cave’in, 2015 yılında oğlu Arthur’un trajik ölümünün ardından kaydettiği ‘Ghosteen’ albümünde ‘Spinning Song’da geçmektedir.
Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Elif Kaya on

    Sayın Berâ İlhan,

    Acılar, hayatımızda bizi değişik yollara düşüren bir kavşak gibiler. Kimi acı, bizi bir nefiste belaya bulaştırırken kimisi bir kalpte devayı buldurur. Yazınızda seçtiğiniz konu, bu ikinci yolu çok güzel yansıtıyor. Konu hem trajik hem anlamı çok yoğun. Bir hayran tarafından sorulan “Güvenli bir alanın olup olmadığı”yla ilgili sorulana verilen cevaptan hayli etkilendim.

    “Benim güvenli alanım ise karımın bakışlarıdır. Bununla demek istediğim, karımın gözlerine baktığımda bir güzellik buluyorum ve bu güzelliğin ahlaki bir değeri, bir iyiliği var; kendini bir tür iyilikseverlik olarak gösteren bir iyilik. Ve bu iyilik benim kendi iyiliğimi ve dolayısıyla dünyanın gerekli iyiliğini yansıtıyor ve kışkırtıyor.”

    Bu cevabı vermek, her babayiğidin harcı değil. Yazınıza eklediğiniz “Spinning Song”u dinledim. Dinlediğim ezgideki ses tonu çok değişik. Sanki yeryüzüne sığamayan bir ruhun gök kapılarını çalması gibi bir şey. Sonra bir kez daha okudum. Çaresizlikler insanı her türlü arayışa sevkedebiliyor. Koruyacak, acıyı geçirecek bir liman bulunana kadar kim bilir neler neler deneniyor? Ancak akılda istikamet, gözde basiret, kalpte safvet varsa gönül doğru limanı, doğru bakışı “Hakk”ın yardımıyla bulabiliyor.

    “Senin gözün gönlüme göz olunca o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.” Mevlâna / Mesnevi/ 2.cilt / 95

    Önce hissiyatınıza sonra kaleminize sağlık. Nice duyarlı yazılara…
    Elif Kaya

Leave A Reply