Orta Dünya ve Din / Tarihi İklim

1

Orta Dünya’daki din anlayışı üzerine söz söylemeye çalışırken gördüğüm ve bu başlıktaki yazılarda dile getirmeye çalıştığım en önemli hususlardan birisi, J.R.R. Tolkien’in din kavramını Orta Dünya’ya içkin bir biçimde yüklemiş oluşudur. Orta Dünya’da ortaya koyulan din kavramının içkinliğinin nedenlerine “Kesintisiz Aktarım” alt başlıklı yazıda değinmeye başlamıştım. Bu noktadaki en önemli iddiam ise Orta Dünya’da tanrı-tanımazlığın olmayışıdır. Hatırlanacağı gibi Tolkien’in din konusuna verdiği cevap, bu dünyanın “doğal teolojinin olduğu tek tanrılı” bir dünya olduğu yönündedir. Kurumsallaşmış bir dinin olmayışına dair verdiği cevap ise, bu durumun tarihi iklimin bir sonucu olduğu yönündedir. 

Tolkien’in anlatısı, yaratılıştan başlayarak Dördüncü Çağ’ın ilk dönemlerine kadar olan süreci kapsamaktadır. Anlatılan bu çağlar arasında dahi zamanın unutturduğu bazı bilgiler olsa da, temel kavramlar aktarımın kesintisizliği sayesinde varlığını sürdürmüştür. Fakat kesintisiz aktarım, Tolkien’in belirttiği “tarihi iklim” kavramını tek başına doldurmamaktadır. Bu noktada tanrı-tanımazlığın olmayışı iddiama dönersek, tarihi iklimin içeriğini daha iyi anlamak mümkün olacaktır. 

Bildiğimiz kadarıyla, Arda’ya Valar ve Maiar suretinde inen Ainur dışında, Eru Ilúvatar ile direkt diyebileceğimiz bir iletişimi olan başka varlıklar ya da ırklar mevcut değildir. Bu nedenle bilgi aktarımının ana kaynaklarının Valar ve Maiar olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu aktarımın her zaman olumlu yönde olmadığını da akıldan çıkarmamak gerekir, çünkü başta bir Vala olan Melkor olmak üzere, Sauron gibi Düşman kavramı içine aldığımız diğer Maiar da kendi hedefleri doğrultusunda farklı bilgiler aktarmış ve yanıltıcı olmayı başarmışlardır. En nihayetinde, Valar’ın ve Maiar’ın kendilerine bahşedilen üstün yetileri, onları söz söyleme ve inandırma konusunda da yetkin kılmaktadır. 

Hem Elfler hem İnsanlar, muhatap oldukları bu aşkın varlıkların aktarımları ile bir inanca sahip hale gelmişlerdir. Ancak bu inanç daha önce değindiğim sınırlı ritüeller dışında kurumsallaşmış bir din haline gelmemiştir. Elfler’i ele aldığımızda Ilúvatar dışında bir tanrı anlayışına hiçbir zaman sahip olmadıklarını biliyoruz. Elfler arasında meydana gelen, akraba kıyımı gibi isyankarlık ya da azgınlık nevinden olaylar dahi Ilúvatar’a olan inancın yokluğu değil, Valar’ın hükmüne karşı yapılan fiillerdir. Ancak İnsanlar söz konusu olduğunda Ilúvatar’dan yüz çevirme ve başta Melkor olmak üzere Düşman’ın safında yer alma gibi durumları görebiliyoruz. Halbuki Ilúvatar, İnsanlar ilk uyandıklarında Elfler’den farklı olarak onların kalplerine hitap ederek, onların cevaplarını tecrübe ederek almalarını ve irfan sahibi olmalarını istemiş, fakat sonrasında Melkor kendini tüm cevapların sahibi olarak tanıtmış ve kendini İnsanlar’a güzel göstererek birçoğunun kalbini çalmayı başarmıştır. Benzer bir şekilde Númenorlular’ın da batıştan önce Düşman’a tabi olmaları, İnsanlar’ın imtihanının Elfler’den farklı olduğunu göstermiştir. Bu konu ayrıca tefekküre layık bir konudur, ama tanrı-tanımazlık bağlamında baktığımızda hak ya da batıl, inançsızlık Orta Dünya’da mevcut değildir. 

Özellikle ilk üç çağda var olan tarihi iklimin bir diğer önemli özelliği de Düşman’ın cismi varlığıdır. Düşman’ın mahiyeti zaman zaman değişmiş olsa da sürekli olan cismi varlığı, hak batıl mücadelesinin de Orta Dünya içindeki sürekliliğini sağlamıştır. Sauron’un yenilişi ve yok oluşunun ardından başlayan Dördüncü Çağ, İnsanlar’ın Orta Dünya’daki mutlak hakimiyetinin de başlangıcıdır. İnsanlar’ın hükmetmeye başladığı bu çağ aynı zamanda cisimleşmiş bir Düşman’ın olmadığı, yani cisimleşmiş kötülüğün kaynağının olmadığı bir çağdır. Fakat cisimleşmiş bir Düşman’ın ve kötülük kaynağının olmaması, kötülüğün olmayacağı anlamına gelmemektedir. Tolkien bu durumu şu tabirlerle anlatır:

Metnin Aslı

…inevitable boredom of Men with the good…

Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 338

Çevirisi

…İnsanlar’ın iyiliğe karşı olan kaçınılmaz usançları…

J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 338. Mektup

Metnin Aslı

Since we are dealing with Men it is inevitable that we should be concerned with the most regrettable feature of their nature: their quick satiety with good.

Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 256

Artık İnsanlar ile uğraştığımız için, onların doğasının en pişmanlık verici unsuru ile ilgilenmemek kaçınılmazdı: iyi olana çabucak doymaları.

J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 256. Mektup

Yukarıda belirttiğim gibi, Elfler’den farklı olarak İnsanlar, Ilúvatar’ın kalplerine konuşmasına muhatap olmuşlardır ve aralarından bazıları yine aynı kalpleri ile cismi olan bir Düşman’ın tarafını tutabilmişlerdir. Cismi olan bir Düşman’ın olmadığı İnsanlar’ın çağında, Tolkien’in sözlerinden de anladığımız kadarıyla hem imtihanın mahiyeti hem de kötülüğün kaynağı değişmiştir. 

Elfler, Elf töresi diye adlandırdığımız (Elven lore) bir kurallar bütününe göre yaşamayı kendilerine düstur edinmişlerdi. Elf dostu İnsan hanedanları da bu töreyi benimsemişlerdi. Fakat yeni çağda, anlaşıldığı kadarıyla aktarım kesintiye uğramış ve bu töre zaman içerisinde unutulmuştur. Tolkien’in değindiği gibi, ilerleyen dönemlerde, İnsanlar arasında karanlık kültlerin oluşması gibi vakaların olduğunu da göz önünde bulundurursak, Ilúvatar’ın ilerleyen çağlarda yeniden ve öncekinden farklı bir biçimde İnsanlar’a bir töreyi, şeriatı aktardığına dair bir spekülasyonda bulunmak çok da akıl dışı olmayacaktır. Çünkü artık Tolkien’in bahsettiği tarihi iklim değişmiş, cismi olan bir Düşman kalmamıştır. Bu yeni iklim, yeni bir aktarımı iktiza edebilir.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Merakla takip ettiğim bir yazı dizisi. Ellerinize kollarınıza,zihninize,sağlık. Tolkien bir bakış açısı kazandırıyor ama sayenizle algılayabiliyoruz. Bir nevi zamanda,yolculuk yaptırıyorsunuz. Teşekkür ederiz.

Leave A Reply