İçimde Hayatı Kucaklayan Şey / Walt Whitman – Bölüm 1

0

Duygular bir gözbebeğinde nasıl toparlanır da cevap olabilir? Nedir gözlerinde anlattığın şey? Cevabı alabilmek için baktıkça bakasımız geliyor. Kar gibi bembeyaz bir baş ve etrafı kırmızıyla çevrili iki boncuk göz. Sadece boncuk mu? Sanki sırdan iki tohum. Hiç kaçırmadan gözlerini, bana bakıyor. Bakış değil de uzayan bir yaradılış sarmaşığı gibi sardıkça sarıyor içimi. 

Tohumu toprağa dikersem ne olur? İlk önce çatlar, sonra uç verir; yükselerek topraktan başını çıkarır. Yani idrakim açıldıkça düşünceyle birlikte bakışım da genişler ve derinleşir. Ve o bakışla bir yandan derinlere kök salar, bir yandan bu dünyanın sınırlarını zorlayarak, yücelere çıkarım. Şu anda ise ne derinlere iniyor ne de yücelere çıkıyorum. İki yön bir noktada birleşiyor ve ben bir martının gözbebeklerinde sevgiyi, şefkati tadıyorum.

Mutfak penceremin önünde klimanın dış ünitesi var. Kuşlar, rızık peşinde üzerine konuyorlar. Ara sıra yem veriyordum. Ancak kanatlarıyla yemler etrafa saçıldığından başkalarına sıkıntı olabilir düşüncesiyle artık vermiyorum. Buna rağmen karşımda bana bakan martı ve iki kumru devamlı ziyaretçim. Belli ki yem değil istedikleri, sadece muhabbet. Sevgiyi gözlerinde böylesine biriktiren masumiyete bakarken Çimen Yapraklarındaki şu ifadeler geliyor aklıma:

Boyunduruğunu, zincirini şakırdatan ya da yapraklı

gölgede duran öküzler, nedir gözlerinizle anlattığınız şey?

Bana öyle geliyor ki çok daha fazlası hayatım boyunca

bütün kitaplarda okuduklarımdan.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 1 / Kendimin Şarkısı /
Böl.13 / s.53 / Çev. Fahri Öz

Sevgili kuşum! Sanki sen de bütün “varlığın ruhunu” toplamışsın gözlerine. O gözlerden kanatlarına kadar onları koruyor, onlarla dans ediyor, onları büyütüyorsun. Beni de büyüttüğünü biliyor musun? Sana her bakışımda varoluşu, her yerinden çevreye yayılan yaradılışın ilahî gücünü düşünüyorum. Düşündükçe içim çağlıyor. Kimseler duymuyor senden başka. Senden bana, benden ikimizi Yaratan’a birlikte nasıl aktığımızı kimseler görmüyor. 

Onunla konuştukça sevgisini göstermek için arkasını dönüyor, sonra başını yumuşak kavislerle oynatarak yan yan bakıyor. Aynı hareketleri kumru da yapıyor. Boynunun sağa sola bükülüşlerinde bir çocuğun masum şımarıklığı var. Kanatları kabarıyor. Önümüzdeki çam ağacının etrafında dönerek yine yanıma geliyor. Adeta oyun oynuyor benimle. 

İçimde hayatı kucaklayan şey, her nereye giderse,

ister ileriye ister geriye,

Yandaki oyuklara ve eğilmiş gence, bir kişi veya nesneyi

eksik bırakmadan,

Hepsini kendim için alıp özümsüyorum ve bu şarkı için.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 1 / Kendimin Şarkısı /
Böl.13 / s.53 / Çev. Fahri Öz

Benim içimde de hayatımı kucaklayan bir şey var mı? Varsa nereye gidersem, neyi yaşarsam herkesi, her varlığı onunla sarar, Whitman gibi özümseyebilir miyim? Gözümün önüne toplumun insan manzaraları geliyor; kendimi güçsüz hissediyorum. 

Çimen Yaprakları, son günlerde elimden düşmeyen bir eser. Daha önce de okumuş -açıkçası- okumaya çalışmıştım ve bir yazıda birkaçını değerlendirdiğim güzel şiirlerden öteye gidemediler. Sonra oğlum, Fahri Öz’ün çevirisini yaptığı Çimen Yaprakları 1 ve 2’yi hediye ettiğinde nedense daha farklı okumaya başladım. Bazı dizelerden oldukça etkilendim. Neden önce değil de şimdi? Oysa Mehmet Fuat’ın çevirisi de çok iyiydi. 

Mevsimi gelince zaman, mekân ve nesneler kalbin, ruhun üzerinde çok farklı etkiler bırakabiliyor. Çünkü bende hep böyle oluyordu. Göremediğimi görmeye, duydum zannettiğimi farklı algılamaya başlıyordum. Ayrıca bir gerçek daha vardı: Bize sunulana verilen değerin, ihtiyaçla orantılı olduğu. Ne kadar açsam o kadar iştahlıydım.

Walt Whitman

Walt Whitman

Bir rüya gördüm rüyamda, bir şehir gördüm bütün

dünyanın saldırıları karşısında yenilmeyen,

Düşlediğim yeni Arkadaşlar şehriydi bu,

Orada hiçbir şey üstün değildi güçlü sevgiden, her şeyin 

başıydı o,

Bu her an görülüyordu o şehrin insanlarının eylemlerinde,

Görünüşlerinde ve sözlerinde.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Calamus /
s.50 / Çev. Fahri Öz

“Bir rüya gördüm rüyamda,” Rüyada bile rüya tadını alamadığımız bir dönemin içindeyiz. “Düşlediğim yeni Arkadaşlar şehriydi bu,” Arkadaş, büyük harfle yazılmış. Çünkü önemli olan, yüceltilecek olan, bu değer. “Orada hiçbir şey üstün değildi güçlü sevgiden,” Hangi çağda, hangi toprakta yaşarsak yaşayalım; bizi gerçek insan yapan duygulardan, anlayıştan, edepten ve sadakatten üstün neyimiz var? Her gün, her olayda bu hakikat, aymazlığımıza bir tokat gibi çarpmıyor mu? 

“Bu her an görülüyordu o şehrin insanlarının eylemlerinde, Görünüşlerinde ve sözlerinde.” Eski İstanbul’un Bağdat Caddesi’ni, Kadıköy’ün sokaklarını hatırlıyorum ve insanlarını… Ruhlar aynı ideali paylaştığında birbirine yaklaşır. Bu beraberliğe onları iten, özlemleri ve ihtiyaçlarıdır. Whitman’a ilgim bununla başladı.

Dilim, kanımın her zerresi, bu topraktan olma, bu havadan,

Burada doğmuşum, yine burada doğmuş ana babadan, onların ana babası da öyle,

Ben, otuz yedi yaşında sapasağlam, başlıyorum,

Ta ölene dek durmamayı umut ederek.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 1/ Kendimin Şarkısı /
Böl.1 / s.39 / Çev. Fahri Öz

Su, hangi topraktan fışkırdıysa o toprağı sulamak, yeşertmek suyun varlık şerefidir. Kan hangi topraktan aldıysa yaşam enerjisini, o toprağa hayat vermek, canlandırmak kanın varlık şerefidir. Ciğerden nefese, nefesten sese, sesten kelimeye, kelimeden dile uzanan yola can olan havaysa, o havaya rüzgâr olmak, tazelemek, temizlemek dilin varlık şerefidir. Whitman gibi ruhların bu varlık şerefini çevrelerine rağmen nasıl diriltmeye, ayakta tutmaya çalıştıklarını düşündükçe ilgim daha da arttı. 

Geleceğin şairleri! Geleceğin hatipleri, şarkıcıları, 

müzisyenleri!

Günü değil kendimi haklı çıkarmanın ve ne işe yaradığıma 

cevap vermenin,

Ama sizler yeni bir tür, doğal, atletik, bu kıtaya ait daha

büyük bugüne kadar bilinenlerden, Canlanın! zira siz 

haklı çıkarmalısınız beni.

Ben ancak bir iki yol gösterici söz yazarım gelecek için,

Ben tekerleği sadece bir an ilerletir, sonra gerisin geriye geri 

dönerim karanlığa.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 1 / Yazıtlar /
s.18-19 / Çev. Fahri Öz

“Günü değil kendimi haklı çıkarmanın ve ne işe yaradığıma cevap vermenin,” Şair neden kendini haklı çıkaramıyor? Çünkü anlayanı yok. Ne istediğini, yaşadığın zaman, çevren anlamamışsa ne işe yaradığının sorusuna cevap veremezsin. Whitman’ın istediği, herkese Amerika’nın şarkısını söylemek ve söyletmekti. Memleketine, ulusuna hayran olan bu insan, yaşadığı topraklara layık yepyeni bir modelin, güçlü ve tam donanımlı bir kişiliğin peşindeydi. Neden böyle birinin yaşadığı andan geleceğe hareket ettirdiği tekerlek engellenmek istenir? Ve şair “…gerisin geriye geri dönerim karanlığa” diyerek ne demek istiyordu? 

Yepyeni bir ulusun oluşması için çırpınan bir yüreğe yaklaşmamak elde değildi. Yaratılana aşık bu ruhu araştırmaya başladım. Karşıma çıkan bilgilerin çoğu yüzeysel ve içerikleri çok sevimsizdi. Ahlakî değerlerimi zorlayan bu bilgiler karşısında hayli bocaladım. Çok olumlu tespitler karşısında ise gidip gelmeler başladı.

Paris’ten Gabriel Sarrazin: 

‘Walt Whitman, benim görüşüme göre, Havari adının geçerli olduğu iki canlı varlıktan biri. Diğeri Kont Léon Tolstoï’dir (Lev Tolstoy). Eşit derecede büyük iki insan arasında bir karşılaştırma yaparsam, Whitmanı Tolstoï’nin bir derece üstüne koymakta tereddüt etmem. O, insanın evrensel İlahi Vasfın bölünmez bir parçası olduğunu kesinlikle bilen tek insandır.’

Bu nedenle, hemcinslerini seven, Tanrıyı ​​sever. Dünyayı yenilemeye mukadder olan bu görüşün pratik havarisi Sarrazin, Whitman’ın bu çağda olduğunu söylüyor.

William Sloane Kennedy / Walt Whitman’ın Anıları / Kaynak

Kabilesinin çoğundan farklı olarak, sefahat kayıtlarını utanmadan basılı sayfalara yayan garip bir şekilde ahlaksız bir adam olduğuna inanarak büyümüştüm.
….
Hiç kimse onu okumamı yasaklamamıştı ve kolejde Çimen Yapraklarına dalmıştım, ama anlaşılmaz bir önyargıyı doğrulamak isteyen birinin ruhuyla ve Walt’ın sözde mısralarının kabalığını dayanılmaz buldum. 

onda gerçekten muazzam oranlarda bir pozcu tanıdım, bir rol oynamayı çok önceden alışkanlık haline getirmiş ve bunu yaptığının bilincine varmayı bırakmıştı.

William Soscoe Thayer / Walt Whitman’ın Kişisel Anıları / Kaynak

Acaba bizim okur-yazar çevremizde neler vardı? İnternette hayli gezindim. Whitman hakkında çok az şeyin yazıldığını gördüm. Yazılanlardan birisindeki şu anekdot “Yazabilir miyim?”e itti.

Walt Whitman’ın şiiriyle şairyayıncı dostum Seyyit Nezir’in Broy Yayınları’nda tanıştım.
….
Ne zamandı anımsamıyorum, yirmi yıldan fazladır. Rafların birinde tesadüfen gördüğüm Çimen Yaprakları adlı şiir kitabını elime aldığımda kır sakallı bir adam portresi gördüm ilk. Sayfaları şöyle bir kabaca karıştırdım ve daha ilk dizelerde etkilendiğimi anımsıyorum. Şöyle başlıyordu Çimen Yaprakları:Tek insanın şarkısını söylüyorum, bir başına, herhangi bir insan. Gene de Demokratik sözcüğünü, Yığınlar sözcüğünü kullanıyorum.

.Bunu alıyorum Seyyit Abi dedim.
.Al, fakat onu okuma
, dedi.
.Niçin dedim şaşkınlıkla! Sonra da ekledim. İyi ama sen basmışsın bu kitabı.
Madem kötüydü niçin yayınladın?
.Ben kötü demedim ki; okuma dedim.
.Nasıl yani dedim, şaşkınlığım daha da artarak
.
.Onu ezberlemelisin, dedi.
Gülümsediğimi ve kitabı ceketimin yan cebine koyduğumu anımsıyorum.

Mustafa Suphi Yeşilyurt / Whitman ile Ahlaka Yolculuk    

 Ayak seslerim ürkütüyor gün boyu süren uzun

yürüyüşümde erkek ördekle karolin ördeğini,

Birlikte havalanıyorlar, yavaşça dönüyorlar havada.

Bu kanatlı amaçlara inanıyorum,

Ve kabulleniyorum içimde oynayan kırmızıyı, sarıyı, beyazı,

Ve görüyorum yeşil ve morun ve sorguçlu kafanın kasıtlı 

davrandığını,

Değersiz bulmuyorum kaplumbağayı başka bir şey değil 

diye,

Ormandaki alakarga hiç prova etmemiştir nota dizisini,

ama ötüşü çok hoş gelir bana,

Doru kısrağın bakışı utandırır beni içimdeki aptallıktan.

Walt Whitman / Kendimin Şarkısı /
Böl.13 / s.53-54 / Çev. Fahri Öz

Varlığı tanımayan, ondaki muhteşem yaradılışı görmeyen, her şeyin dünyaya geliş gayesini, insanoğluna hizmetinin hikmetini idrak edemeyen kişi, şairin nazarında bir aptaldır. Doru kısrağın bakışı sanki şaire “Sen kendini ne zannediyorsun!” der gibidir. 

Hayvanlara, bitkilere sadece gözleriyle bakanla yüreğiyle bakan arasındaki fark, esasında sevgi ve şefkatin insana takılan en güzel ziynet olduğunu gösteriyordu. Whitman’ın şiirlerini okuyup düşündükçe ve bulduğum hatıralarını inceledikçe onun bu açıdan çok zengin olduğunu anlamaya başladım. Ona göre kuşun gökyüzünde kanatlarıyla cıvıl cıvıl gerçekleştirdiğinin, kaplumbağanın yerde çok yavaş ve sessiz yürüyüşünden farkı yoktu. Her ikisi de verilen cihazlarla kendilerine düşeni yapmaktaydılar. Kuş ve kaplumbağa bu dünyada biz insanlar gibi hayat yolculuğunu gerçekleştirirken varoluşlarının anlamını ve eşit olduklarını bize ilan ediyorlardı. Ama görmesini bilene, kulağını açana ve anlayanaydı. O zaman sadece insan, aklındaki ve yüreğindeki davayı dilinde şarkıya dönüştürmüyordu. Her canlının şarkısı kendi dilinceydi.

Bence bir çimen yaprağı küçük değildir yıldızların

yolculuğundan,

Ve karınca eşittir mükemmellikte, bir kum zerresi ve çit 

kuşunun yumurtası da,

Ağaç kurbağası bir şaheserdir en seçkinler için,

Böğürtlen birebirdir süslemek için cennetin salonlarını,

Elimdeki en küçük eklem gölgede bırakır bütün makineleri,

Kafasını eğip ot yiyen inek üstündür değme heykelden,

Ve bir sekstilyon imansızı hayrete düşürecek kadar 

mucizevidir bir fare.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Kendimin Şarkısı /
Böl. 31 / s.77-78 / Çev. Fahri Öz

Çimen yaprağının yaradılış yolculuğunu, yıldızların yolculuğuyla aynı gören; karıncanın yaradılışındaki mükemmelliği, yıldızlarla denk tutan biri farklı olmalı. Bu dizelerdeki rengi birçok arifane sözde görmüş, bilginin ötesindeki bu idraki birçok bilgenin dilinde koklamıştım. Bilgeye göre yaradılışta büyük küçük diye bir ayrım yoktur. Çünkü her varlık Tek Sanatçı’nın ustalığının eseridir. Bize düşen, karşımıza çıkan her şeyde varlığın anlamına dair ipuçları bulabilmek.

 Böğürtlen birebirdir süslemek için cennetin salonlarını,” Doğanın sade, iddiasız ve derin güzelliğine ne güzel değer biçmeydi bu…

PHILADELPHIA, 8 Haziran 1890

Walt Whitman, güzel öğleden sonraları, teknelerin geldiğini görebileceği ve yarış yatlarının beyaz yelkenlerinin keyfini çıkarabileceği Market Street Ferry yakınındaki en sevdiği noktaya geldiğinde hâlâ dışarı çıkabiliyor. Bu öğleden sonra bir sohbet sırasında yaşlı şair şöyle dedi:

İnsanlığın ruhsal özünü ve ruhsal ihtiyaçlarını hiç düşünmeden şehvet düşkünü olarak adlandırıldım. Ben bedenin şairiyim ve ruhun şairiyim. Beden, akıl kalple; ruh da duyuyla eşit. Sonra, ‘Bir fare sekstilyonlarca kafiri şaşırtmaya yetecek kadar mucize’ dememe rağmen, sadakatsizlikle suçlandım. 

Geçen gün Germantown’dan Francis Howard Williams beni çok memnun eden bir şey yazdı ve şöyle yazıyor: ‘Sevgili Walt’unuz hakkında bir sürü uluma, ürpertici gelenekler oldu; insanlar Whitman’ı okurken kendilerine kendi yansımalarını gösteren ve sırf ayna çatlak olmadığı için daha güzel görünmelerini sağlamayan berrak bir aynaya baktıklarını unutuyorlar.’ 

Walt Whitman Kendi Üzerine / Anonim / The New York Times / Kaynak

Faredeki küçücük mucizeyi fark eden Whitman’a göre bu mucize, yaratıcı güce inancı olmayanları dahi inançlı kılabilir. Şair, elimizdeki tek bir eklemin en karmaşık makineden daha karmaşık olduğunun idrakinde. Ellerine hayranlıkla bakıyor ve gördüklerini dile getiriyor. Acaba bize sorulsa “Her türlü çileyi çeken ellerinize ne zaman dikkatlice baktınız” diye; ne cevap verebiliriz? 

Böylesine bir idrake ve basirete sahip bu kişiliğin bazılarınca yanlış anlaşıldığını düşünmeye başladım. Tersi de olsa değişmiş olabilirdi. Eleştirilen dizelerdeki kelimeleri bir başka anlam taşıyabilirdi. Her canlıya gösterdiği merhamet hesaba katılırsa başka anlam taşıyabilme ihtimali kuvvetli olabilirdi. 

Yıllar önce bir gün nehir kenarında Waltla oturdum. Alnına bir sivrisinek kondu. Onu tehlikesi konusunda uyardım. 

‘Ne?’ diye sordu ve daha sonra gülerek ekledi,

‘Beni zehirlemiyorlar: Ben asla böcekler, örümcekler, sivrisinekler tarafından, küçük böcekler kabilesi tarafından sokulmadım: Hayır.

Yine gülerek:

Tahtakuruları tarafından değil. Her nasılsa onlara karşı oluşturulmuşum.

Ve bir kez odasına girdiğimde, bir farenin ayaklarının dibinde olduğu gerçeğine dikkatini çektim, orada korkusuzca oyalanıyormuş gibi görünüyordu. Yine sadece

Sanırım, başkaları da olmalı. dedi; ama kıpırdamadı.

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden /
Cilt 9 / s.626 / Kaynak

Benimle birlikte -sanırım, şirketimizin diğer üyeleriyle olduğundan daha çok- doğadaki güzel manzaralara, gökyüzüne, manzaraya, ormanlara ve yeşil alanlara olan düşkünlüğünü ifade etmekten zevk alıyor gibiydi. Ayrıca, insandan hayvana veya kuşa ve sürünen şeylere kadar hareketli doğadan duyduğu zevkten bahsederdi. Ve yürürken ayaklarının dibine düşerken ağustosböceklerini -ya da on yedi yıllık çekirge denilenleri- ezmekten kaçınmak için duygunun şefkatiyle yana dönerdi.

Thomas Proctor / Walt Whitman’ın Bazı Kişisel Anıları ve İzlenimleri /
s.35 / Kaynak

Kafamdaki karışıklık daha da çözülüyor. Hakkında söylenenler ne kadar doğrudur; bilmiyorum. Ne çağdaşız ne de memleketlim. Ama onunla ilgili hatıraları, röportajları okudukça bazı sözlerinin yanlış anlaşılabileceği ihtimali büyüyor. Hakkında o kadar çelişen yorumlar var ki… Kimine göre mübarek biri, kimine göre cinsel tutkuları hayli yoğun ve eşcinsel. Sadece dizelerinde soluk alıp veren ruhundan başka tanıyacağım hiçbir şey yok. 

Beni anlamak istiyorsan dağlara git ya da deniz kıyısına,

Şu tatarcık bir izahtır, bir damla yahut dalgaların hareketi bir anahtardır,

Tokmak, sandalın küreği, testere destekler sözlerimi.

Walt Whitman / Kendimin Şarkısı /
Böl. 47 / s.112 / Çev. Fahri Öz

Kâinatın her zerresi insan idrakine sunulmuş bir sır kutusu. Aç diyor Yaradan. Nasıl açacağım, deme! Hâlâ fark edemedin mi sendeki anahtarları? 

“Şu tatarcık bir izahtır, bir damla yahut dalgaların hareketi bir anahtardır,” Aç diyor. Aç da içindekileri gör ve oku! Sana verdiğim her istidat bir anahtar. Küçücük bir damla deryadan haber veriyor. Mesela şu tatarcık Benim Yaradan olduğumu, kudretimi, ilmimi, sanatımı, onu yaratmadaki hikmeti, onu hayata hazırlarken nasıl rahmetimle sarmaladığımı her an izah ediyor. Ama sen anlamıyorsun. Oysa benim Sani olduğumu bilecek yaradılıştasın. Yani bir bakışta tatarcıktaki mucizeleri görebilirsin. Ama tatarcığın sende bıraktığı duygu; ısırık, kaşınma ve bir vuruşta öldürme. Ona dikkatlice bir bakabilsen bu bakış senin anahtarın olur, onunla benim Sani ismimi açardın. Beni bu ismimle bilir ve tanırdın.

Artık çoğu okuyucuya Doğa sözcüğü, yalnızca bir çiçek bankasını, yaz bulutunu ya da duygulara hitap eden güzel bir sahneyi çağrıştırıyor. 

Bunların hiçbiri Walt Whitmanda değil (yok). Ve bu sahte, yapay Doğayı düzelttiği ve bana gerçek makaleyi gösterdiği için, onun ortaya çıkışını zamanımızın en önemli edebî olayı olarak selâmlıyorum.

John Burroughs / Walt Whitman Üzerine Notlar /
XXVII / Kaynak

Şunu da yazmadan geçemeyeceğim: Whitman 73 yaşında vefat etmiş. Ben de şu an 73 yaşındayım. Bir ihtiyarın kalemiyle başka bir ihtiyara kıtalar ve çağlar ötesi selâm olsun, demek istiyorum. 

Gördüğü her canlıyı, her şeyi kendi iç âlemine çekerek adeta onlarla nefes alan, her varlığın eşit hakka sahip olduğunu şiirlerinde ilan eden bu insana daha da ısınıyorum. Davası, hedefi olan beyne ve her varlığa açılmış kalbe oldum olası hayranım. Kalbinde ve vicdanında sevginin, merhametin koru varsa her olay, o insanın gözündeki ruhu alevlendiriyor. Şairin varlığı seyrederken ruhunun nasıl alevlendiğine şahit olduğumda karar veriyorum: Sadece bunun için yazılır. 

İnsanlığı ucuzlaştıran, hedefleri yok edenlerin dünyasında hangi milletten olursa olsun böyle ruhlara önem verilmeli. Sutu Boğda’nın üslubu da bu. Bir müddet -Rabbimin izniyle- çok nefret edilen hem de çok sevilen bu egzantrik kişilikle birlikte olacağız.

Ey karşı konulmaz kıpır kıpır soy!

Ey soyların en azizi! Ah sancır göğsüm hepsine duyduğum

müşfik sevgiyle!

Ah yas tutsam da iftihar ederim, mest olmuşum herkese

duyduğum aşktan,

Öncüler! Ey öncüler!

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Göçmen Kuşlar /
s.65 / Çev. Fahri Öz

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply