Tolkien’in Meşhur Mektupları – Bölüm 2

0

Tolkien’in eseri büyük ölçüde güç ile sınanma ve mutlak gücün saptırıcılığı ile ilgili -ana teması yüzük/güç savaşı olan- bir hikâye olarak ele alınır ve bu çerçevede yorumlanır. Bu yorumlama eğilimi yanlış olmamakla birlikte eksiktir. Güç ile sınanmanın merkezinde -en azından Yüzüklerin Efendisi’nde–  Tek Yüzük vardır ve Tek Yüzük’ün temsil ettikleri; vaat ettikleri, hikâyenin daha derin bir anlam katmanını görmemizi sağlar.

Tek Yüzük’ün vaatleri -bu vaatlerde sadık olup olmaması ayrı bir bahsin konusu olarak- ölümsüzlük (1), çevre şartları kontrol etme gücü veya en azından çevre şartların tehditlerine karşı korunma gücü sağlamaktır (2). Ölümsüzlük ve güç vaadinin bir bedeli olarak da taşıyıcısının mahiyetini, özünde olan niteliğini tüketmekte ve taşıyıcıyı nesneleştirirken kendisi özneleşmektedir. Yüzüklerin Efendisi’nde bu özellik Gandalf ve Frodo arasındaki diyalogda her ikisinin de aynı olduğu belirtilerek altı çizilen bir husustur. Diğer yandan Tek Yüzük Sauron olmaksızın varlığını sürdürebilirken Sauron Tek Yüzük olmaksızın varlığını sürdüremez. Esas olan Tek Yüzük, ona bağımlı bir varlık olan Sauron ise yansıma varlığa dönüşmüştür.

Tek Yüzük’ün Smeagol ile ilişkisinde de aynı sonucu gözlemleriz. Smeagol’ın bir hobbitten Gollum denilen bir yaratığa dönüşmesi süreci, benzer bir nesneleşme sürecidir. Tek Yüzük Gollum ile olan ilişkisinde efendi, Gollum ise köle hükmündedir.

Gandalf ve Galadriel de Tek Yüzük ile olan mücadelelerini onun taşıyıcısı olmayarak sürdürmüşlerdir. Aksi ihtimalde her ikisinin de kanaati kendilerinin değil, Tek Yüzük’ün sonucu belirleyici olacağı ile ilgilidir. Gandalf, onu iyilik yapmak için kullanıp sonunda kendisinin de baş edemeyeceği bir sonuca varılacağını ön görür. Galadriel ise Tek Yüzük’ün taşıyıcılığının kendisini bir nevi Sauron makamına düşüreceğini görür. Sonuç olarak; Tek Yüzük dönüştürücüdür ve kendisi dönüşemeyecek bir mahiyette yapılmıştır. Onunla oynanacak bir oyunda onun konumu sabit kaldığı için yapılan her hamle, hamle yapan kişiyi uydu, onu etrafında dönülen merkez güç yapmaktadır. Kötülüğün kutup sembolünün dönüşememesi düalitenin bir gereğidir. Eğer kötülüğün kutbu olarak Birincil Dünya’da Şeytan, Tolkien’in Evreni’nde/İkincil Dünya’da Melkor, Sauron, Tek Yüzük dönüşebilseydi düalite olmazdı ve düalitenin olmadığı yerde bir sınanma/imtihan ve Yüzüklerin Efendisi’nin hikayesi de olmazdı.

Bu noktada ilginç olan Sauron’un dahi varlığının ancak yüzük köleliği ile yoluna devam edebilmesidir. Tolkien’in de benzerlik kurduğu üzere bu noktada yüzüğün en fazla teknoloji ile, teknoloji ürünü makine ile bir irtibatı daha açık ortaya çıkar. Şöyle ki: Bugünün dünyasında teknolojik gelişimi kutsamak bir genel eğilim haline gelmiştir. Teknoloji havarileri, savaşlardan, ekonomik krizlerden, devlet politikalarından bağımsız olarak yoluna devam eden bir süreç olarak tanımlarlar teknolojinin gelişim sürecini. Bir adım geriye çekilip baktığınızda teknolojinin veya gelişiminin bağımsız ve irade sahibi bir varlık gibi ele alındığını ve artık insanların yaptığı aletlerden/makinelerden çok, insanları sürükleyen ve insani büyük olaylardan, savaştan, barıştan, krizden, politikadan etkilenmeden yoluna devam eden ama etkilenmemekle birlikte savaş, barış, kriz gibi her süreci azami biçimde etkileyen bir konumda ele alındığını görürüz. Peter Diamandis, konuşmalarında teknoloji sayesinde nasıl nimetlere kavuştuğumuzu anlatırken teknolojiyi adeta ve belki farkında dahi olmadan kişileştirir ve satır aralarında verdiği nimetlere şükür bekleyen bir tanrı konumuna yükseltir. Ray Kurzweil ise hiçbir engel tanımadan yoluna devam eden ve sürekli güçlenen bir varlık kazanan teknolojinin zaten tanrısallaşacağını öngören “Singularity” düşüncesinin havarisidir. Bahsolunan teknoloji havarileri tam bu noktada Tolkien’in Sauron Büyüsü ve modern makine/teknoloji arasında kurduğu benzerlikleri resmeder.

131. Mektup’tan ilgili bölüm:

Metnin Aslı

Both of these (alone or together) will lead to the desire for Power, for making the will more quickly effective, – and so to the Machine (or Magic). By the last I intend all use of external plans or devices (apparatus) instead of development of the inherent inner powers or talents — or even the use of these talents with the corrupted motive of dominating: bulldozing the real world, or coercing other wills. The Machine is our more obvious modern form though more closely related to Magic than is usually recognised.

Çevirisi

Her iki durum da (tek ya da beraber olarak) iradenin daha hızlı bir biçimde etkili kılınması adına Güç arzusuna ve dolayısıyla da Makine’ye (ya da Büyü’ye) neden olacaktır. Son ifade ile, doğuştan sahip olduğumuz içsel güçlerin ya da yeteneklerin geliştirilmesinden ziyade dışsal tasarı ve aletlerin kullanımını hatta bu sahip olduğumuz becerilerin, zor kullanarak dünyayı biçimlendirmek ya da başkalarının iradesini baskı altında tutmak gibi hakimiyet altına alma yozlaşmış gayesi uğruna kullanılmasını kastediyorum. Makineler, aslında zannedildiğinden çok daha fazla Büyü ile ilişkili olsa da bu bağlamda bakıldığında günümüz dünyasındaki en bariz modern yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Tolkien, büyünün modern formu olarak makineyi, makinenin ilksel ve İkincil Dünyası’ndaki formu olarak ise Tek Yüzük’ü misal verir. İkisinin de ortak noktaları: Kişinin iradesinin hızlıca/çabuk hayata geçirilmesi (1), kişinin doğasında/mahiyetinde/öz niteliğinde/enfüsünde olan içsel/enfüsi gücün veya kabiliyetin yerine dışsal tasarı ve aletlerin tercih edilmesi (2), yoz, çürümüş bir motivasyon olarak eşyayı ve diğer iradeleri kendisine boyun eğdirme (3) ve enfüste bulunamayan veya zaten aranmamış olan sonsuzluğun/ölümsüzlüğün yaşanan gerçeklikte/afakta, dışsal olarak elde etmeye çalışılması olarak ortaya çıkar. Tolkien bu noktada Tek Yüzük’ün vaat ettiği ölümsüzlük ile yüzüğün modern formu olan makine/teknoloji ile gelen ölümsüzlük arasında da doğrudan bir bağ kurmaktadır. Bu benzerliğin ilginç yanı, Tolkien, bu düşüncelerini paylaştığı sırada kendi çağının da ilerisine bakan bir vizyona sahiptir. Henüz gelişen teknoloji ile ölümsüzlüğe gidileceği veya makinelerin/teknolojinin insanları adeta tevilsiz biçimde tanrı katına yükselteceği gibi bir düşünce yoktur. 1951 yılında veya Yüzüklerin Efendisi’nin yazıldığı yıllarda bu düşünceyi “Singularity” olarak formüle eden akımın öncüleri ya doğmamıştır veya hayatlarının ilk yıllarındadır. Tolkien en az yarım asır önceden içinde yaşadığı dünyanın vereceği acı meyveyi görmüş ve bugün bile pek az insan tarafından görülen bir geleceğe İkincil Dünyası’nın ışığında bir cevap üretmeye çalışmıştır.

Elflerin Bilgeliği ve Sauron’un Bilgisi

Elflerin bilgeliği, kişinin kendisini değiştirmesi ve geliştirmesi üzerinedir. Kaynağını iç dünyasından alır. Elf Büyüsü, bu yönüyle Sauron’unkinden ayrılır ve temelde kaynağını enfüste bulan bir güzelliğin afaka/dışsal dünyaya kendi boyasını çalması üzerinedir. Sauron Büyüsü, içsel bir güzelliğe dayanmaz ve dışsal olanın manipüle edilmesi ve üzerinde hakimiyet kurulması ile ilgilidir. Birincisinin temelinde güzellik merkeze otururken ikincisinde güç şehveti merkeze oturur. Sonuçları itibariyle birincisi zaten eşyanın özünde olan güzelliğin ortaya çıkarılmasını amaçlarken Sauron’un büyüsünün özü, her şeyi kendine tabi kılmak, mahiyeti gereği güzel olan, çirkin olana, güç şehvetine tabi olamayacağı için de güzel olanı değiştirmek ve kaçınılmaz olarak bozmak, çirkinleştirmektir; eşyanın mahiyetini/içsel güzelliğini bozarak kendine uygun hale getirmektir. Sauron’un hakimiyetinin her şeyi çirkinleştirmesinin temelinde şu gerçek vardır: Güzel olan, sadece güzelliğin kaynağına tabidir; çirkinliğin kaynağı olan güç şehvetinin ancak onu çirkinleştirerek/bozarak elde edebilir.

Gıdaların genetik olarak manipüle edilmesi, tabiatın dengesinin hatta coğrafi şekillerin bile tahribi, Elf bilgeliğinden çok Sauron’un Tek Yüzük’ü yapmaktaki bilgisinin bir yansımasına benzer. Çünkü bütün bu eylemler prensip olarak bir şeyin özündeki güzelliğin ortaya çıkarılmasına değil özünün, niteliğinin değiştirilmesine dayanır.

Arthur C. Clark’ın meşhur tespiti de -Tolkien ile aynı niyeti taşımasa da büyü ile teknoloji arasında ilişki kurar mahiyettedir:

Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden ayırdedilemez.
.

Eğer bunun bir benzerini Elf Büyüsü için söylememiz gerekseydi sözümüz şu olacaktı: 

Yeterince güzel ifade edilmiş bir “sanat” büyüden ayırdedilemez.
.

Sanatın ilkesi güzelliktir ve elflerin bilgeliği her zaman güzelliğe yönelir ve sonuç olarak eşyanın üzerinden perdenin kaldırılıp güzelliğin ortaya çıkarılmasını amaçlar.

Tolkien’in eseri de elf büyüsünden/sanatından ilham almış gibi teknolojinin ve ona bağlı olarak gelişen güç şehvetinin kutsandığı bir çağda, insanlığa, aradığını iç dünyasının enginliğinde ve güzelliğinde bulacağını fısıldar.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply