Tolkien’in Dünya Savaşı

0

Okuyacağınız makale, “Bilinmeyen Tolkien” yazı dizisinin yeni bölümü olarak okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.


Tolkien’in Cephe Gerisine Çekilmesi

La Somme Cephesi, savaşın en kanlı cephesidir. Britanya Orduları’nın kayıpları açısından Çanakkale Savaşı’nı dahi geçebilecek düzeydedir. Tolkien’in, “Arkadaşlarımın üçte ikisini kaybettim.” dediği 1. Dünya Savaşı’nda, söz konusu kayıpların yaşandığı yer de yine burasıdır. Britanya Ordusu, kendi tarihinde bir gün içinde verdiği en büyük kaybı da burada deneyimlemiştir (57.400 Kişi).

İlk defa bu savaş sırasında ortaya çıkan bir hastalık da söz konusudur: Siper Ateşi. Hastalığa sebep olan koşullar siperlerdeki soğuk ve nemdir. Yağmur sonucu siperlerde biriken su, bütünüyle tahliye edilememekte ve yoğun ateş altında siperlerden çıkamayan askerler dizlerine kadar ulaşabilen su seviyesi içinde yoğun neme maruz kalmaktadır.

Askeri kayıtlara göre hava sıcaklığının yüksek olduğu ve yağmursuz mevsimde hastalık gözlenmez. Düşen sıcaklıklar ve artan yağışlılığa bağlı olarak ise iklim koşulları değişmediği sürece artan bir oranda etkinliğini sürdürür. Cephenin her iki yanında da görülen bir hastalık olduğu ve askerlerin önemli bir kısmı bir dönem bu rahatsızlığı yaşadığı için istatistikler kesindir ve hastalık iklim koşulları ile bire bir korelasyon içindedir.

Tolkien’in Hastalığı

İngiliz ressam J.P. Beadle'ın fırçasından 'Somme Muharebesi: Ulster Tümeni'nin Taarruzu, 1 Temmuz 1916' adlı tablo

İngiliz ressam J.P. Beadle’ın fırçasından ‘Somme Muharebesi: Ulster Tümeni’nin Taarruzu, 1 Temmuz 1916’ adlı tablo

Resmi kayıtlara göre, Tolkien de siper ateşi hastalığına yakalanan askerler arasındadır, ancak işin ilginç bir yanı da vardır. Tolkien’in cephede bulunduğu dönem yağmursuz geçmiştir ve cephe gerisine alındığı günlere kadar iklim koşullarına göre az bir yağmur gözlenir, ayrıca sıcaklıklar da nadiren 15-16 derecenin altına düşmüştür. Bu şartlar altında bu hastalığa yakalanmamış olması akla daha yatkındır veya en azından istatistiklere göre hastalanmış olma ihtimali sıfır gibidir. Yine de ileride bu hastalığın resmi olarak cephe gerisine çekilip bir daha “görevlendirilmemesi” için gerekçe oluşturduğunu göreceğiz.

Tolkien’in Gizemli Yılları (1916-1920)

Siper Ateşi hastalığına yakalanan askerlerin cephe gerisinde tedavi görmesi gerekmektedir. Bu amaçla daha çok cepheye yakın hastaneler veya savaş dönemi boyunca hizmet vermek için hastaneye çevrilmiş olan yerleşkeler kullanılmaktadır. Tolkien, tüm askerler coğrafi olarak yakın -Fransa içindeki bölgelere- gönderiliyor olmasına rağmen tedavi için İngitere’ye gönderilir.

C.S. Lewis de 1. Dünya Savaşı’nda aynı rahatsızlık sebebiyle tedavi görmek için cephe gerisine gönderilenler arasındadır ve 2-3 hafta gibi bir sürecin sonunda görev yerine döner. Savaş boyunca istatistiklere bakıldığında hastalığın, çok az vaka dışında, 6-8 hafta gibi bir süre içinde, nekahat devresi dahil atlatılabildiği görülür. Ancak Tolkien’in durumu farklılık taşır: Tolkien biyografisi yazarı Humphrey Carpenter’a göre Tolkien, bu rahatsızlık ve dolaylı etkilerinden dolayı bir daha cepheye dönemez. Carpenter, başka hiçbir örnekte görülmediği gibi bu hastalığın sadece Tolkien’i çok uzun süre etkilediğini iddia eder ve bu olağanüstü iddiayı destekleyen herhangi bir kanıt da sunmaz.

C.S. Lewis, yıllar sonra arkadaş grubu içerisinde Tolkien’in uzun hastalık izninden bahis açılınca bu konunun üzerine gidecek ve suyu fazlasıyla bulandıracaktır. “Boşboğazlık” ve “bir boğa inadıyla makul görmediği bir konunun üzerine gitme özelliği”, C.S. Lewis biyografisi yazarlarının onun için kullandığı tanımlamalar arasındadır. Böyle konularda kışkırtıcı, iğneleyici bir tarza sahip olan yazar, amacına ulaşmadan da durma özelliğine sahip değildir. Bir arkadaş grubu içerisinde Tolkien’i bu konuda fazlaca sıkıştırır ve bu tarz bir uygulamanın bir kayrılma olduğunu söyler; koruyucusunun kim olduğunu sorgular. Daha sonra, diğer hiçbir konuda hayatı boyunca takınmadığı bir tavır sergileyecektir: Birkaç gün içinde bu konu tekrar açıldığında iştahla konuyu sürüklemesi beklenen C.S. Lewis, kendi ağırlığını da koyarak konuyu kapatır ve bir daha açılmasına müsaade etmez. Bu hatıradan dolayı arada geçen süre içinde bilgilendirildiği veya uyarıldığını düşünmekteyiz. Tolkien’in kayırmacılıkla korunduğunu düşünmeye devam etmediği, bilakis bu önyargısını çürüten bir açıklamanın kendisine yapıldığını varsayabiliriz.

Diğer yandan Tolkien, hastalığı dolayısıyla resmi kayıtlara göre bir cephe görevine gönderilmediği halde terhis de edilmez. C.S. Lewis gibi çok geç terhis olanlardan (1919) dahi bir yıl sonra, 1920 yılında terhis edilir. Hayatının 1916-1920 arası dönemine ait hemen hemen hiçbir şahit yoktur. Bu dönem ile ilgili birinci derece şahitler eşi Edith Bratt ve birinci derece yakınlığı olan birkaç kişiden ibarettir. Eşinin ve birkaç yakınının Tolkien’e sırdaş olma konusunda sorun yaşamayacağı düşünüldüğünde, aslında Tolkien’in hayatının bu döneminin tamamen karanlıkta kaldığı ve gerçekte nerede olabileceği ile ilgili bir fikrimiz olmadığı sonucuna varabiliriz. Dünya Savaşı’nın bir edebiyatçı üzerindeki etkileri araştırılmaya değer konular arasında bulunsa da bu dönem ile ilgili bilgilerimiz ancak bir sayfada özetlenebilecek kadar azdır.

Geç terhis edilmiş olmasından da ilham ile savaşın devamında ortaya çıkan askeri görevlerde bulunmuş olması (1918-1920) veya savaş sırasında (1916-1918) başka cephelerde yer almış olması olasılıklar dahilinde gözükmektedir. Bu dönem ile ilgili bilgi eksikliğimiz için bir sebep ararken Tolkien’in bu dönemdeki görevlerinin askeri sır kapsamında olması ihtimalini akla yakın bir açıklama olarak görmeliyiz.


Sonraki Yazı: Tolkien ve Selanik

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply