Tolkien’de “Düşüş”

0

Düşüş, insanın tarihinin başlangıcı. İlk insan Adem (as)’ın cennetten düşüşü ile başlar insanlık tarihi. Hem Kur’an’da hem de İncil’de yer verilir Adem (as)’ın düşüş kıssasına. Kader açısından bakılırsa bir döngünün, tekrar O’na dönmenin olabilmesi için önce bir izafi uzaklaşmanın, düşmenin olması kaçınılmazdır.

Düşüş teması, belki tüm temalar, karakterler, olaylar içinde en fazla arketipik değer taşıyanıdır. Kutsal kitaplardan taşmış; edebiyatın ve hikaye/rivayet anlatıcılığının tümünü kuşatmıştır. Yüzü hakikate dönük olmayan hikayeler bile çoğu zaman düşüşün cazibesinden kendisini kurtaramamıştır ve temalarında, karakter hikayelerinde düşüşe yer vermiştir.

Tolkien, mitlerin hakikatten devşirildiğine inanıyordu. Bunun bir sonucu olarak köklere ulaşma azmi taşıyan her hikayenin yapıtaşları da hakikatten devşirilmiş olmalıdır. Efsane-i Tolkien’in (Tolkien’s Legendarium) yazılmasındaki temel maksat İngiltere’ye bir mit hediye etmekti. Tolkien, mitik değer taşıyan ve köklerle irtibat kuran efsanelere sahiplik açısından İngiltere’yi çok fakir, acınası bir halde bulmaktaydı. Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’nin yazılması, mit fakirliğine bir cevap üretme gayretinin önemli bir sonucuydu.

Mitlere kaynaklık ettiğini düşündüğü ve mitler öncesinde kadim kökleri olan hakikat, kendi ürettiği ikincil dünyasının da yapıtaşı olmalıydı. Basitleştirerek ve Kadim/Ezeli olanı en başa alarak bir sıralama yaparsak: (1) En başta Hakikatler Hakikati vardı. Yaratılmış olmadığı için bu hakikatin farklı aynalarda yansıyıp sembolleştiği bir “diğer”/gayr yoktu. (2) Sonra yaratılış ile birlikte hakikatler hakikatinin yansıdığı ve bu yegâne Olan’ı kendi kabiliyetlerine göre gösterdiği aynalar oldu, böylelikle Hakikat’in kendisi olmasa da temsilleri/sembolleri vahdetten/birlikten, kesrete/çokluğa doğru yürüdü. (3) Bu çokluk, yaratılmışlar, kendisinden sonra başlayan tarihin kök başları oldular veya diğer bir deyiş ile arketiplerin doğuşuna şahit olundu. Arketipler, kendilerinden sonra başlayan tarihin de başlatıcısı ve yapıtaşlarıydılar. (4) Yaratanın, yaratılmış aynasındaki yansımasının en kadim ve berrak görüntüsünü sundukları için sonradan gelenler için ve alt-yaratı (sub-creation)/sanat aynasında gözükenlere göre daha saftılar. Saflıkları ve görkemleri bütün alt-yaratının ilhamına kaynak oldu. Bu kaynaklık etme durumu bilginin, güzelliğin aktarım aracı olan hikaye gibi sanat formlarında somutlaştı. (5) İlksel hali ile mitolojiler bu kaynaktan doğan pınarlar gibiydiler. (6) Zaman içinde yansıtma becerisi olmayan hikayeler de üretildi ve ilk kaynaktan çok benliklerle de karışmış karanlık hikayeler doğdu; anlatmayı bilmeyenlerin elinde köklerle ilişki koptu ve Tolkien’in de acınası bulduğu miti olmayan milletler doğdu. Mitlerin kendisi de düşüşün kaçınılmazlığından kurtulamadı ve “Ezel”e ayna olmak vasfını yitirip, gündelik veya dönemsel, en fazla bir çağın ruhuyla irtibatlı “düşmüş” hikayeciklere dönüştüler.

Tolkien’in dediği gibi “kaçınılmaz olarak” mitolojik değeri olan, mitlerin misyonunu taşıyan her hikayenin yapıtaşı hakikat olmalıdır. Hakikat yansımalarından en belirgin olanı -en azından en belirgin olanlardan biri de- “düşüş” hakikatidir.

Mitler hakikatten yapıldığı için Tolkien’in eseri de -en azından kısmen- düşüşün hakikatinden yapılmak durumundaydı. Bu sebeple Tolkien mektubunda:

131.Mektup’tan Alıntının İngilizcesi

Anyway all this stuff is mainly concerned with Fall, Mortality, and the Machine. With Fall inevitably, and that motive occurs in several modes.

131.Mektup’tan Alıntının Türkçesi

Neyse bütün yazdıklarım esas olarak Düşüş, Ölümlülük ve Makineler ile ilişkili. Kaçınılmaz olarak Düşüş’le ilişkili ve hikayeyi hareket ettiren bu unsur çok farklı biçimlerde ortaya çıkıyor.

demektedir.

Silmarillion’da Düşüş Örnekleri

Tolkien’in eseri ana olarak iki döneme bölünebilir:

1) Henüz kimsenin günleri saymaya başlamadığı ve imtihan meydanının yeni dizayn edildiği dönem. Bu döneme tarih öncesi demek yerine tarih üstü demeyi tercih edebiliriz çünkü bu dönemin zamanla ilişkisi bizim anladığımız şekilde zorunlu olarak bulunmayabilir ve en azından zamanla lineer bir ilişkisinin olmadığı anlaşılmaktadır.

2) Elflerin ve insanların sahne alması ile başlayan ve daha çok imtihan olma ve buna bağlı olgunlaşma veya çürümeler arasında, düşüş ve yükselişlerle geçen dönem.

İlk Dönemin en önemli olayı Ainulindalë yani Ainur’un müziğinin icra edilmesi. Bu müziğin icra edildiği mekan ve zaman Tolkien’e göre bilinmiyor. Diğer yandan Ainur’un müzikte gördüklerini tecrübe etmeleri aşamasına geldiklerinde zamanın başlangıcına girdiklerine şahit oluyoruz. Sonuç olarak müzik bizim bildiğimiz zamanın dışında veya üstünde icra edilmiş olmalı. Zamanın dışında veya üstünde düşüş temasının varlığına, ilk belirişine de Melkor üzerinden şahit oluyoruz. Melkor, yaratılışı gereği Manwë’ye bilgide ve kudrette eş kılınmış olmasına rağmen Ainulindalë içindeki yerini, ilahi senfonideki konumunu beğenmiyor ve diğerlerinin yaptığı gibi alt-yaratı ile büyük yaratıyı anlamak yerine başlangıcı kendi olan bir yaratının beyhude arayışına giriyor. Kendi içinde çok geniş olan bu konu yaratılmışların hikayesinin başlangıcına konulmuş ilk düşüş hikayesini resmediyor. Melkor, müzikteki uyumsuzluğunun yansımalarını daha sonradan zamanın içine girip eylemleriyle, yıkımlarıyla somutlaştırıyor; Ainulindalë’de sebep olduğu kaos, Orta Dünya’ya ve Valinor’a kaos ve felaketler olarak yansıyor.

Tolkien’de Devirler ve Düşüş

Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’nde temel olarak zaman başladıktan -günler sayılmaya başladıktan- sonra peşi sıra dört devir konu ediliyor. Her devrin sonu büyük bir yıkım ve aynı zamanda o yıkımdan ayağa kalkanların inşaa ettikleri yeni bir devrin de başlangıcı oluyor. Bunlar içinde birinci devirde Númenor zirveleşirken daha sonra Gondolin ve ikinci devirde Gondor zirveleşiyor. Üçüncü devir ise Gondor’un büyük hasarlarla da olsa mutlak bir yıkımdan kurtuluşuna sahne oluyor. Her zirve bir öncekinden daha kısa düşecek şekilde gerçekleşiyor. En azından Númenor, Gondolin, Gondor gibi şehirlerin ve onların temsil ettiği irfan üzerinden duruma baktığımızda düşüş temasının bu anlamda da bir devamlılığı olduğuna şahit oluyoruz. İlk devrin Yüksek Elfleri yerini insan krallara ve insan krallar vekilharçlara bırakıyor. Kralın Dönüşü, bütün bu düşüş sürecini durdursa dahi Aragorn sonrasına dair yazdıklarında Tolkien, insanların gerçek ihtişamının unutulduğundan ve Gondor sokaklarında çocukların ork taklidi yaparak oyunlar oynadıklarından bahsediyor. İyiliğin parlamaları, dehrin/büyük zaman dilimlerinin içinde istisna sayılacak kadar sürüyor.


Not: Tolkien’in 131. Mektubu’nda bahsettiği tüm eserinin ortak temalarından “düşüş” üzerine olan bu yazı Tolkien’in Meşhur Mektupları yazı dizisinin bir parçası olarak kabul edilebilir. Bu yazı ve serinin diğer yazıları bağımsız olarak da okunabilecek şekilde ele alındığından farklı başlıklar altında yayınlanmaya devam edecektir.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply