Tolkien ve Mythopoeia – Bölüm 40

0

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı
…………
Yet trees and not ‘trees’, until so named and seen –
and never were so named, till those had been
who speech’s involuted breath unfurled,
faint echo and dim picture of the world,
but neither record nor a photograph,
being divination, judgement, and a laugh,
response of those that felt astir within
by deep monition movements that were kin
to life and death of trees, of beasts, of stars:
free captives undermining shadowy bars,
digging the foreknown from experience
and panning the vein of spirit out of sense.

…………
(J.R.R.Tolkien)

Çevirisi
…………
Henüz ağaçlar “ağaç” değildir, vakta ki öyle isimlendirilene ve görülene dek
ve onlar isimlendirilene kadar hiç isimlendirilmemişlerdi
ki onları beyanın içe dönük nefesi göz önüne serdi,
dünyanın müphem/zayıf bir yankısı ve soluk bir resmi,
ancak ne bir kayıt ne de bir fotoğraf,
ağaçların, hayvanların, yıldızların yaşam ve ölümüne benzer
içlerindeki derin ihtarın/hatırlatmanın kıpırdanmalarıyla
kehanet, hüküm ve kahkahalı bir tepkisi olarak:
gölgeli parmaklıkların altını kazan hür tutsaklar,
“önceden bilineni” tecrübelerinden kazıp çıkarıyorlar
ve nüktenin (ruhun) damarını anlamdan eliyorlar.

…………
(J.R.R.Tolkien)

Hapishane duvarları şeffaf ve hapishanenin yayıldığı alan çok genişse mahkumları firar etmeye ikna etmek zor olacaktır çünkü firar etmeleri için önce esaret altında olduklarına ikna edilmelidirler. “Gölgeli Parmaklıklar”ı yorumlarken Tolkien dışında isimlerden de yardım alarak yaptığımız esaret/mahkumiyet tanımlarının hepsi, belli bir idrak/anlayış seviyesi ile kendisini açığa çıkartacak türdendi. Bazıları daha çok modern dönemin ürettiği ve televizyon, internet sonrası çağa ait esaretlerin tanımıydı. En önemlisi ve diğer bütün esaret türlerini mümkün kılan ise kendi tarihinden, mitolojisinden kopuş ile Tolkien’in de merhametini celb eden geçmişin irfanı/kadim bilgelik ile temassızlık neticesi olarak hakikati kendi asliyeti ile kavrayamamak sonucu düşülen esaretti. Böyle bir esaret “Birincil Dünya”nın (fiziki gerçeklik) hakikati göster(e)meyen bir haritaya dönüşmesine sebep olan bir idrak kaybının da ifadesidir. Tolkien’e, teşhis açısından, bu noktada en fazla benzeyen isim, farklı bir düşünce silsilesinin sonucu olarak aynı noktaya çıkan Baudrillard’dır. Baudrillard’a göre de idrakteki çarpılmalar, “gerçek” ile temasın kaybı, fiziki dünyanın suretlerinin, imgelerinin işaret ettikleri değerlerin veya işaretçi olma değerlerinin kaybı, hakikat ile bir temassızlık oluşturmaktadır.

Tolkien, hakikat ile irtibatsızlığın, temassızlığın sonucu “gölgeye düşen” gerçekliğin kurtarılması misyonunu, mitolojinin “oku”nmasında ve hakikate uygun “İkincil Dünya” inşasında görmüştür. Mitoloji, tarih, diller üzerine araştırmalar ve keşfi bilgilerle, insanı, kendi tarihinin bütünü içinde anlamlandıran ve “insan”ı bütünüyle “oku”ma gayreti için insanın tarihinin bütününü keşfe yönelen bir gayret sergilemiştir. Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium), bu keşif ve idrak yolculuğunun bir eseri olarak ortaya çıkar.

Bu yönüyle Efsane-i Tolkien’i, “Tarihin Sonu”nda tüm tarihe toptan bir bakışın ve kayıp çağların irfanı ile genel muhasebenin, bir “Büyük Hikaye”nin (His Story; History) meyvesi de sayabiliriz. Efsane-i Tolkien’i, “Büyük Hikaye”nin – İnsanlık Tarihi’nin, ta ki onto-teolojik temellerine, Eru’ya varıncaya kadar – hakiki bir yansıması olarak da görebiliriz.

HAPİSHANEYİ MUTLAK KILMANIN ARACI OLARAK “TARİHİN SONU” TEZİ

Metnin Aslı

“I have claimed that Escape is one of the main functions of fairy-stories, and since I do not disapprove of them, it is plain that I do not accept the tone of scorn or pity with which ‘Escape’ is now so often used. Why should a man be scorned if, finding himself in prison, he tries to get out and go home? Or if he cannot do so, he thinks and talks about other topics than jailers and prison-walls?” (J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

“Kaçış kavramının peri masallarının ana fonksiyonlarından biri olduğunu iddia etmiştim, ve peri masallarına aleyhtar olmadığım için de, ‘Kaçış’ kavramının şimdilerde sıklıkla tahkir ve acıma tonlarıyla kullanılmasını kabul etmediğim de açıktır. Neden kendini hapishanede bulmuş bir adam, oradan çıkıp evine gitmeye çaba gösterirse hor görülsün? Ya da bunu başaramıyorsa, gardiyanlar ve hapishane duvarlarından başka konuları düşünüp, onlardan bahsederse hor görülüyor olsun?” (J.R.R.Tolkien)

Özellikle son yirmi senede Francis Fukuyama’nın tezi çerçevesinde tartıştığımız “Tarihin Sonu” kavramı, dolaylı yoldan idrakin, düşüncenin, ruhun, ruhun gayesi olan hakikat adına mücadelenin, ve’l hasıl insanı insan yapan her şeyin ölüm ilannamesidir. Bütün davaların bittiğini ilan etmek; davalar/iddialar ile ulaşılabilecek en kamil ve son noktaya varıldığının da ilanıdır. Dolaylı yoldan bir “Altın Çağ”a ulaşıldığının ifadesidir.

Francis Fukuyama

Francis Fukuyama

Fukuyama’nın “Altın Çağı”, Tolkien’e göre ise insanın hakikatten sürüldüğü (mitolojisinden/tarihinden koptuğu) “gölgeye düştüğü” çağdır. Baudrillard’a göre insan idrakinin simülasyon labirentleri içinde çıkışsız, hakikate erişimsiz kaldığı bir çağdır. Bu yönüyle Fukuyama, bilinen insanlık tarihinin en büyük esaretini dolaylı yoldan bir “Altın Çağ” olarak pazarlayan bir büyük hapishane gardiyanı, idrak sıfırlayıcısı hükmündedir. “Tarihin Sonu ve Son İnsan” (*) ise bir hapishane kutsama metnidir.

Bu açıdan çok ilginçtir ki; Efsane-i Tolkien’de “Tarihin Sonu” kavramı çok canlıdır ve hikayelerin en detaylı kısımları Çağların Sonu’nun anlatıldığı bölümlerdir. Her çağın sonunda ise hür iradeleri esir etme gayreti baş gösterir. Melkor ve Sauron gibi kötülük kutbunu tutmuş karakterler zamanı, sonsuzca, esaret noktasında dondurma gayreti içindedirler. Bilinen dünyanın ölümünü ilan etmek – kıyameti yönetmek – peşindedirler. Melkor’un/Sauron’un amaçladığı esaret, bir çağın sonu havasına giren, apokaliptik, eskatolojik vecheleri bulunan zamanımızın – idraksizliğin, özgürlüğün yapıtaşı olan hakikatten yoksunluğun sonucu düşülen – “şeffaf duvarlı hapishanesi”nin Tolkien’in “İkincil Dünyası”ndaki sembolik bir yansımasıdır.

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ’NDE TARİHİN SONU

Yüzüklerin Efendisi, Efsane-i Tolkien’in üzerine en fazla büyüteç tutulmuş ve en detaylıca yazılmış bölümüdür. Bu durumun bir sonucu olarak “Çağların Sonu”/”Tarihin Sonu” teması eserin genelinde görüldüğü gibi Yüzüklerin Efendisi’nde de kuvvetli bir temsille yer alır. Sauron, “gölgeli parmaklıkların”, “gölge”ye/esarete düşmenin, hakikatini kaybetmenin bir sembolüdür. Gollum, Yüzüktayfları ise gölge yani asliyeti olmayan/özgürlüğü olmayan tabi varlıkların diğer temsilleridir. Tarih, sonuna yaklaştıkça, “gölge” her yeri kaplamakta ancak ona karşı tarihi, sonundan gerçek bir “Altın Çağ”ın başlangıcına taşıyacak emareler de şafakta gözükmektedir.

TOLKIEN’İN KAÇIŞ PLANI

Tolkien’in “kaçış planı”, hikayesindeki bazı atıflar ve sembollerden biraz uzaklaşıp genel bir bakış ile anlaşılmaya daha elverişlidir. Beyan sanatının ve genel anlamda sanatın sihri/büyüsü güzelliktir. Tolkien, karmaşık teoriler yerine herkese özgürlüğün tadını vaat eden güzellik ile amacına ulaşmaya çalışır. Hakikat güzeldir ve ona götüren yollar da güzelliğin farklı boyutları itibariyle güzel olmalıdır. Özetle; Tolkien’in “kaçış planı” güzellik üzerine kuruludur.

Tolkien’in, hakikati, sezdiği gibi yazdığını düşünüyorum. Ancak bu sezişin bir “İkincil Dünya” inşasına yönelmesi çağımızın ruhu ile de çok irtibatlıdır. Tolkien bu sayede “müstakbel firarilerin” anlayabileceği bir lisan geliştirmektedir çünkü her düzeyde gerçekliğin, hakikatin yerini alan simülakralar, “Birincil Dünya”yı hakikatin ifade edilebilirliği açısından karartmıştır. Arketiplerle, kökenlerle ve en genel anlamda hakikat ile irtibatlı bir dil için, “Birincil Dünya”yı sayısız simülakradan, illüzyondan, simgeden, ifade kalıbına dönüşmüş ama sahici bir atıf içermeyen imgelerden ayıklamak yerine, yeniden doğuşun saffetinde bir “İkincil Dünya” inşa etmek daha makul gözükebilir. Tolkien böylelikle büyüsünü kaybeden fiziki gerçekliğe, büyüsünü, rengini tekrardan kazandıracak bir eser verir.

“Peri Masalları Üzerine” bahislerinde geçen teselli, iyileşme ve kaçış böylece mümkün olacaktır…


(*) Francis Fukuyama’nın 1992 senesinde basılan kitabı; “Tarihin Sonu ve Son İnsan / The End of History and the Last Man”.


Not: Aslında bu yazı daha uzun tasarlanmıştı ama şartlar bu kadarına imkan verdi. Bir aradan sonra yeni yazılarda “gölgeli parmaklıklar” ve Tolkien’in “Kaçış Planı” üzerine eğilip müteakkiben Mythopoeia Şiiri’nin yeni dizelerinin yorumları ile devam edeceğiz.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply