Tolkien ve Güney Afrika – Bölüm 1

0

Arthur Tolkien ve Güney Afrika’ya Giden Yol

Carpenter’ın yazdığı Tolkien biyografisine göre; Arthur Tolkien, kendi pederinin iflas etmesi ve Birmingham’daki bankalarda yükselmenin, terfi almanın zorluğu üzerine, finansal problemlerini çözmek için denizaşırı bir iş bakar. Arayışı uzun sürmez ve Bank of Africa’da işe girer. Evlenmek için, iflas etmiş bir aileden gelen biri olarak hızlı bir birikim oluşturma ve Mabel Suffield ile kuracağı ailenin geleceğini temin etme adına gayret içindedir.

Yeni işinin ilk yılında çok yoğun bir seyahat programı olur ve bugün ikisi de Güney Afrika Cumhuriyeti sınırları içinde olan Cape Town ve Johannesburg arasındaki hemen hemen tüm kasabaları gezer. Yeni görevi, ona kısa süre içerisinde çevrede bulunan tüm şirketleri ve bu bölgedeki pek çok girişimciyi tanıma fırsatını verir.

Ülke, şirketler ve girişimciler hakkında bu hızlı öğrenme sürecini takiben ilk terfisini alır ve İngiltere’de kalsa belki on yılda ulaşacağı bir yöneticilik pozisyonuna ilk senenin sonunda gelir. Bank of Africa’nın Bloemfontein şubesinin başına geçtiğinde Arthur Tolkien henüz 32 yaşındadır.

Tolkien Ailesi'nin Güney Afrika'da çekilmiş bir fotoğrafı

Tolkien Ailesi’nin Güney Afrika’da çekilmiş bir fotoğrafı

Carpenter’ın iddiasına göre Tolkien’in hızlı yükselme ve para kazanma arzusunda kendi ailesinin ekonomik açıdan çökmüş olması haricinde Mabel’ın ailesinin de iyi durumda olmamasının etkisi vardır. Bu durum biraz da olsa dikkate değer çünkü J.R.R. Tolkien’in annesi (Mabel Suffield) tarafından ailesinin yaşadığı bölgenin tarihinin de arka planda kaydedildiği Tolkien’s Gedling kitabının yazarına göre aile o dönemde bir demir dökümhanesi çalıştırmaktadır ve sosyal açıdan aktif ve varlıklı bir ailenin imkanlarına sahip gözükmektedir. Bu detaydan bahsetmekteki asıl maksadımız ise Carpenter’ın bazı iddialarının -her birine tek tek cevap vermeden de olsa- tutarsız olabileceğini belirtmek içindir. Sonuç olarak; Suffield ailesinin zengin bir damada ihtiyacı yoktur ve kızlarının evliliğini maddi olarak destekleyebilecek durumdadır. Arthur Tolkien’e bir damat adayı olarak itiraz edilmesinin arkasında maddi gerekçelerden başka gerekçeler de aranabilir. O yıllar itibariyle Tolkien ailesinin sadece birkaç nesil önce İngilizleşmiş ve Alman kökeninden gelen bir aile olduğunu da burada kaydedelim. Bu dönemden 30-40 yıl sonra dahi, özellikle dünya savaşı yıllarında, sırf soyadları fonetik açıdan Almanca çağrışımı yaptığı için pek çok kişi saldırıya uğramıştır. İngiltere, henüz çok kültürlülüğü ve renkliliği hazmedebilmek açısından bugünkü algı düzeyinin çok ama çok gerisindedir ve İngiliz kökleri ile gururlu bir ailenin kızını almak açısından soy meselesi hala azami önem taşımaktadır. Arthur Tolkien’in, Mabel Suffield ile evlenmek için “milli” karakterini de ispat edecek bir iş arayışında olması, bu yönüyle akıldan uzak düşmez. Diğer yandan istihbarat servisleri azınlık psikolojisini kullanmak açısından mahirdirler ve Arthur Tolkien’in durumundaki insanların mensubiyetlerini ve sadakatlerini ispat ihtiyacı, onlar için işe alımda önemli kriterlerden sayılır.

Güney Afrika’da bir bankada aranan pozisyonun sadece finans ile değil aynı zamanda istihbarat ile de ilgili olabileceğini bize ilk düşündüren ipucumuzun, düşünce bağımızın, çok kuvvetli olmadığını kabul ile, dönemin Güney Afrika panoramasına bir bakış atarak, bu iddiayı desteklemek zorunlu olacaktır…

İngiltere’nin Deniz Aşırı Menfaatleri ve Güney Afrika’nın Önemi

19. Yüzyıl’da ve hatta İngilizler’in 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında da denedikleri üzere paranın karşılığı büyük ölçüde altınla ölçülmektedir. Altın bugün olduğu gibi rezerv olarak üçüncü, dördüncü sırada gelen bir emtia değildir ve aynı zamanda bugün olduğu kadar bir üretim kapasitesine de ulaşılabilmiş değildir. Altın talebi göreceli olarak çok daha yüksek iken altın arzı yine göreceli olarak çok daha düşüktür ve bunun bir sonucu olarak altının ekonomik değeri bugünden çok daha yüksektir.

1890-1900 yılları arasında dünyada üretilen altının %25-30’u ise Güney Afrika’da üretilir. Biraz basitleştirerek ifade edersek, dünyanın para basan en önemli merkezi durumundadır. Aynı dönemde altın talebinin yüksek ve üretiminin bugüne oranla %90-95 oranında daha yavaş olduğunu da belirtelim. Diğer yandan; enflasyon düzeltmesi yapılmış rakamlara göre bu tarihlerde altının ons değerinin 500 dolar civarında olduğu hesap edilir. Ekonomik büyüklüğün/Dünya GSMH’nın toplam değerinin bugünkü büyüklüğe oranla 1/30 (*) civarında olduğu da düşünülürse, ülkeler arasındaki finansal rekabet gücüne oranla 500 doların etkisinin, ons başına 15.000 dolar civarında olduğunu hesap edebiliriz.

Bu veriler ışığında, İngiltere’nin, menfaatlerini genişletmek ve bunları korumak adına, Hollanda kökenli göçmenlerin beyaz nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bu bölge için her türlü askeri ve istihbari faaliyeti yürüteceğini öngörmek zor olmayacaktır. Bu açıdan İngiltere’nin bölgede bulunan ve özellikle girişimciler ve büyük denizaşırı kumpanyalar/şirketler ve finansal kuruluşların faaliyetlerini çok yakından takip etmesi gerekliliği de açıktır. Arthur Tolkien’in Bloemfontein kolunun yöneticisi olduğu Bank of Africa ise bölgede faaliyet gösteren İngiliz kökenli tek denizaşırı bankadır ve tüm bölgenin en büyük ve operasyonları en hızlı büyüyen iki bankasından biridir.

Sonuç olarak; Arthur Tolkien’in, çalıştığı bankanın stratejik önemi, yaşadığı bölgenin İngiltere’nin denizaşırı menfaatleri ile stratejik bağı ve ekonomik değeri düşünüldüğünde bir istihbarat çalışanı olarak da kullanılmış olması akla uzak düşmez.

Bölgede yaşanan Boer Savaşları’na bakıldığında bu analizimizi destekleyecek çok sayıda buLguya ulaşırız. Arthur Tolkien gibi doğrudan stratejik görevi olmayan İngilizlerin dahi İngiltere tarafından “vatansever” görevlerle ajanlaştırıldığına dair çok sayıda örnek bulunur. Kişisel örneklere girmeden önce Arthur Tolkien’in Güney Afrika’ya gidişinden kısa süre önce yaşanan 1. Boer Savaşı’na bakmamız genel resmin netleşmesi adına faydalı olacaktır.

1. Boer Savaşı

Boer Savaşı (1880-1881), bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti’nin kuzey doğu bölgesinde yer alan Transvaal Cumhuriyeti ve Arthur Tolkien’in yöneticiliğini yaptığı bankanın bulunduğu Özgür Orange Devleti’nin ittifakına karşı İngiltere (Britanya İmparatorluğu) arasında gerçekleşen mücadeleye verilen isimdir.

Savaş, Britanya İmparatorluğu’na bağlı güçlerin mağlubiyeti ile biter. İngilizler, kendilerinden en iyi ihtimalle dörtte bir olan bir güce karşı kesin bir mağlubiyet içine düştükleri için ve savaşın uzamasının kayıpları arttıracağı endişesi üzerine, diplomasi yolunu seçerler ve Pretoria Konvansiyonu ile Boerler’in iki devlet olarak bağımsızlığını tanırlar. Daha sonradan yaşanan gelişmeler İngilizler’in mücadeleden vazgeçmediklerini, bu anlaşma ile sadece kendilerine zaman satın aldıklarını gösterir. Boerler de aynı şekilde düşünmüş olmalıdırlar ki silahlanma süreci bu barışı takip eden yıllarda azalmaz, artar. Diğer yandan İngilizler, bu savaşta en büyük zaaflarının istihbarat olduğunu, bölgeyi ve halkı tanımadıklarını keşfetmişlerdir. Dolayısıyla 2. Boer Savaşı’na kadar en büyük yatırımlarını istihbarat faaliyetlerine ve ekonomik olarak devlet hukuku eliyle elde edemedikleri hakları özel hukuk eliyle elde etme yönünde yapacaklardır. Bu aynı zamanda, Arthur Tolkien’in çalıştığı Bank of Africa’nın hiç de dost olmayan böyle bir coğrafyada gelişmesi arkasında politik bir düşüncenin de olduğunu gösterir.

Bizim konumuz ile irtibatı ise Arthur Tolkien’in çalıştığı coğrafyanın nasıl bir askeri ve istihbari mücadele alanı olduğunu ve Arthur Tolkien’in bölgede sıradan bir görevle bulunma ihtimalinin düşüklüğünü göstermek adınadır.

2. Boer Savaşı'ndan temsili bir tablo

2. Boer Savaşı’ndan temsili bir tablo

Boerler’in İngilizler’e Bakışı

“Boer” kelimesi “çiftçi” anlamında kullanılan bir kelime; özel olarak ise Güney Afrikalı ve köken olarak Hollanda’dan ve daha sonra da Almanya’dan göç eden ailelerin soylarından gelenlere ve bölgedeki İngiliz hakimiyetine ve nüfuzuna direnenlere verilen isim. İngilizler’den önce geldikleri ve 1890’lı yıllar itibariyle birçoğu iki üç nesil boyunca bu bölgede yerleşmiş ailelerin çocukları oldukları için kendilerini ülkenin gerçek sahipleri olarak görüyorlar ve İngilizler’e “uitlander” (yabancı/dışarıdan gelen) diyorlar. Dönem itibariyle “Uitlander”/yabancı olarak gördükleri bu insanların kültürel ve ekonomik sebeplere dayalı olarak vatandaşlık hakkına sahip olmadıklarını düşünüyorlar. Arthur Tolkien ise bu savaşın yaraları henüz sarılmamışken -savaşın üstünden sadece dokuz yıl geçmişken- ekonomik rekabet açısından güçlü bir İngiliz Bankası’nın temsilcisi olarak bölgeye geliyor.

Boerler, Arthur Tolkien’in çalıştığı Bank of Africa ile iş yapmayı dahi ihanete yakın algılıyorlar ve bölgede hemen hemen sadece İngiliz kökenliler bu bankayla çalışıyor.

Buraya kadar yaptığımız analizin bir sonucu olarak Arthur Tolkien’in kendisi ve ailesi için hayati tehlike olan bir bölgede yaşadığını düşünmek makul gözüküyor. Bu düşüncemizi destekleyen bir diğer gelişme ise her iki tarafın da savaşa hazırlandığı gerçeğidir. Arthur Tolkien’in ölümünden üç yıl sonra (1899) 2. Boer Savaşı’nın, birincisine oranla çok daha büyük ölçekte başladığına şahit oluruz. Bölgeden silah altına aldığı yedek güçler dahil edildiğinde, Britanya İmparatorluğu 500.000 askere yakın bir güçle Boer bölgesini işgale girişir. Büyüklük olarak söz konusu işgal gücü Çanakkale Savaşı’na oranla sadece biraz daha küçüktür. Boer nüfusunun toplamda 1.5 milyon olduğu düşünüldüğünde Britanya İmparatorluğu’nun bölgeyi ele geçirmekte ne derece bir ihtirasa sahip olduğu daha iyi anlaşılır. Britanya İmparatorluğu 100.000’e ulaşan ölü ve yaralı sayısı ile bu savaşın galibi olur. Diğer tarafın kayıpları ise; 46.000 sivil, 7.000 asker, toplama kamplarında 20.000 siyahi ölümüdür ve 24.000 Boer de sürgüne gönderilir. Arthur Tolkien’in ölümünden üç, ailesini İngiltere’ye göndermesinin üzerinden de dört yıl sonra yaşanan böylesine büyük bir savaşın ayak sesleri ve istihbarat mücadelesi mutlaka çok önceden başlamış olmalıdır. Arthur Tolkien’in ölümü üzerinde bir suikast şüphesi veya ailesinin güvenliğini sağlamak için onları İngiltere’ye göndermiş olması, araştırılması gereken olasılıklar olarak belirir.


Not: Arthur Tolkien’in istihbaratçı olup olmadığı ve ölümünün, yaşadığı devrin ve bölgenin olağanüstü koşullarından dolayı bir suikast izi taşıyıp taşımadığı üzerine düşüncelerimizi önümüzdeki haftaya sakladık.


(*) 1890 yılında güncel rakamlarla ülkelerin Gayri Safi Milli Hasılaları:
ABD: 350 Milyar Dolar
Çin: 330 Milyar Dolar
Hindistan: 260 Milyar Dolar
İngiltere: 245 Milyar Dolar
Japonya: 240 Milyar Dolar

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply