Sokak – Bölüm 24

0

Açılan Kapının Sesleri

Kızımın sesiyle uyanıyorum. Biriyle konuşuyor: 

.Ne zahmet ettiniz. Mahcup ediyorsunuz Nur Hanım.

.İrem! Nur mu geldi? 

.Benim… Hocam.

Müşfik dedenin cenazesini kameradan seyrettiğimiz günün üzerinden hayli zaman geçti. Ahmet Beyler İsviçre’den geldiler ve üç aya yakındır buradalar. Tabii onların gelmesiyle Mümtaz Beyler’deki trafiğin yoğunlaşması, bir de benim üst üste geçirdiğim rahatsızlıklar derken neredeyse dört aydır Sokak’tan uzak kaldım. Eksik olmasınlar hepsi hatırımı sordular. Hele Nur sık sık bize uğradı. Yalnız bir aydır onu da göremedim. Bu sadık, bir o kadar da vefakar dostun hakkını nasıl ödeyeceğim? Bazı insanlar bulunduğu yeri soğuksa bir anda ısıtır, gerginse yumuşatır. Nur, sert görünüşüne rağmen böyle biri. Duru, içten hali kızımı da sardı. Zannediyorum kaynaştılar. 

Bu dost yüzü bayağı özlemişim. Kapıdan girer girmez onda bir şeyler fark ediyorum. 

.Nur… Sende bir değişiklik mi var? Var tabii ya… Saçların. Biraz da süzülmüşsün. Başka şeyler de var; ama anlayamadım.

Saçlarını her zaman topuz yaparak toplardı… Şimdi ise serbest bırakmış ve bayağı da kısaltmış. Kıyafetinde de değişiklik var. Onu ilk defa pantolonlu görüyorum. 

Evdekilerden bahsediyor. Gelememesinin nedenlerini anlatıyor. 

.Haftada en az dört gün misafir ağırlıyoruz. Diğer günler İstanbul’un değişik yerlerine geziler, dost ziyaretleri. Bugün de tekneyle Boğaz gezisine davet edilmişler. Babam gitmek istemedi, annem de onu yalnız bırakmadı. 

Bunları anlatırken benim onu süzdüğümün farkında. Nihayet patlıyor:

.Hocam, bende şu an ne görüyorsanız hepsi Pervin Hanım’ın işi. Kadın baştan ayağa enerji deposu. Boş kaldı mı, bana sarıyor. Evet. Tahmin ettiğimden farklı, hiç beklemediğim kadar samimi biri olabilir. Lakin yoruldum. Gençliği buralarda geçmiş. İyi, güzel… Nostalji yaşamak istiyor da ama sonucu bana dokunuyor. “Sık sık gittiğim pastane hâlâ duruyor mu? Hadi Nur beraber gidelim. Falan kitapçıdan şunları alırdım. Şimdi nasıldır? Şu sokaktaydı. Orayı görmem lazım. Sen de gel. Simit almayı özledim. Hadi Nur…” Sokakları özlediği için arabayla da gitmiyoruz. Ahmet Bey ise belli etmiyor; ama çabuk yoruluyor. Mümtaz Bey’le, Yalın’la beraber olmak istiyor. Çalışma odasında hayli vakit geçiriyorlar. Velhasıl Hocam, falancanın dondurması, filancanın limonatası derken her gün ordan oraya yürüyoruz. Bir de Pervin Hanım’ın her şeyi programlı. Yemesine dikkat ediyor. Onun için de yaşından hayli genç gösteriyor. Beni de diyete soktu. Gönlünü kırmamak için uyuyorum. Bakalım, nereye kadar gidecek? 

Fakat bunlara rağmen hakkını da vermem lazım. Çok zevkli, hoş bir hanım. Kibirli deniyor; ama bana hiç öyle gelmedi. Ayrıca karı koca eve ayrı bir hava kattılar. Bu her birimize; bilhassa babama iyi geldi. Hele Gevher Hanım… Keyfine diyecek yok. Üzerimdekileri de Pervin Hanım aldı. Melek bundan hayli memnun. Önceleri giymek istemedim. Bu tarza alışık değilim. Lakin Melek’in ısrarıyla buna da eyvallah dedim. 

Nur’un bu heyecanlı, soluksuz konuşmasını özlemişim. Söylemiyor; ama yanaklarına allık sürmüş. Gözlerine de kalem çekmiş. Kısacası karşımda farklı biri oturuyor. Baskın, kuvvetli kadın görüntüsünün altından güzelliği çıkmış bir hanım.

.En son Müşfik dedenin cenazesinden döndüğünde görmüştüm Yalın Bey’i. Biliyorsun; son derece durgundu. Şimdi nasıl?

.Yalın Bey’de bir canlılık var Hocam. Bir proje üzerinde çalışıyormuş. Dediğim gibi babası ve amcasıyla çalışma odasına bir giriyorlar, saatlerce çıkmıyorlar. Yanlarına içecek bir şeyler götürdüğümde masanın üzerinde açık bir sürü dosya görüyorum. Sabahları Salih’le çok erken yola çıkıyorlar. Bazen çok geç geldikleri de oluyor. Sanırım; Yalın Bey işlerin idaresini almak üzere. Çünkü Mümtaz babam bayağı neşeli. Hayli rahatlamış görüyorum. Haa bir de Yalın Bey, yarın Harun Bey’in yanına gidiyor. Geçen gün konuşuyorlardı. “Harun bu işe tam uygun. Atik, zeki, güvenilir.” gibi bir takım sözler kulağıma çalındı.

.O zaman bu gidişin sebebi iş teklifi olabilir Nur.

.Ben de öyle düşünüyorum.

.Peki… Minikler ne âlemde? Salih, Menekşe nasıl? 

.Anlatacak öyle çok şey var ki… Hangisini söylesem. Dedim ya Yalın Bey’de canlılık var diye. Salih’i ve Menekşe’yi sıkı bir çalışmaya aldı. Her akşam yemekten sonra ve hafta sonları hummalı ders var. Kafaya koymuş bu işi. 

.Çok güzel… Birine yardım etmek, onun için güzel hayaller kurmak sadece karşı tarafa yarar sağlamaz ki Nur. Her hayırlı niyet, yapılanlar, yapanın ruhuna şifa olur. Aynı terapi gibi. Hem hayaller, başka hayalleri besler. Salih ve Menekşe için tasarladığı projeler bir bakarsın Yalın Bey’i hiç düşünülmedik güzelliklere taşıyabilir. 

.Doğru söylüyorsunuz. Yalnız bu Yalın Bey de ne zeki, ne enerji dolu bir adammış! Yazık olmuş onca geçen seneye. Salih haklı. Gün geçtikçe Mümtaz babamın tüm halleri onda bir bir ortaya çıkıyor. Ah… Hocam. Annemi göreceksiniz! Nasıl mutlu… Yine de ara sıra dalıp gittiğini fark ediyorum. Belli ki, yüreği kızı için sızlıyor. 

.Ne söylemiştim sana? “Merak etme Nur. Gelişen olayları benim gibi uzaktan izlersen her şeyin iyiye gittiğini görebilirsin.” dememiş miydim? Bazen insanın yükseğe sıçraması için ayağını yere vurması gerekebilir. Hatalar belki bize çok şeyler kaybettiriyor. Lakin her şeyin altında gizli bir hikmetin olabileceğini unutmamak lazım. Hatırlasana Müşfik dedenin Yalın Bey hakkında söylediklerini…

.Hatırlamaz mıyım? “Yalın yarenin kapısı, yuvasında açılacak. Tahmin bile edemeyeceği güzel şeyler yapacak. Ve sen de yanında olacaksın.”  

O zaman Harun Bey’e bu gidiş, dedenin kerametinin işareti olabilir. Değil mi Hocam? Ne demek “tahmin edemeyeceği güzel şeyleri yapmak”? Bu sözde şirketin idaresini üstlenmekten daha farklı şeyler olmalı. 

.Hikmete inananın işi, beklemektir Nur. Sabırla ve tevekkülle beklemek. Sen Yunus gönüllüsün. Bunu benden çok daha iyi biliyorsun. Bekleyelim ve görelim. Ayrıca başka şeyler de olabilir. Bir bakmışsın; Maide annen, kızını da aynı oğlu gibi ilahî bir ikramla karşısında buluvermiş.

.Ah… Hocam… Ah… İnşallah. 

.Düşün: Yalın Bey Harun Bey’le nerede, ne şartlarda karşılaştı? Sonra Mümtaz babanın başına gelen kaza ve Ömer Bey. Olayların arasında bir ilişki görmüyor musun? Her biri birbirini tamamlayan bir uygunluk içinde. Kâinatta her zerre bir maksada göre hareket eder. Her varlık arasında bir bağ var. O zaman burada da bir bağ var demektir.

.Doğru Hocam, haklısınız. Bu olaylarda da böyle bir bağ var. Ama gözle göremiyoruz.

.Fakat kalbinle fark ediyorsun. 

.Sizinle sohbet etmeyi özlemişim. Diyorum ki Hocam. Bugün evde annemler yalnız. Ne olur gelseniz. Annem geçen gün “Bu trafiğin içinde eski sohbetleri nasıl özledim Mümtaz Bey. Elif kardeşimi de.” diyordu. Abi’ ye bir sorsanız nasıl olur?

İrem’le bir yere gideceklerini söylüyorum. Sonra düşünüyorum. Neden olmasın? Bir iki saat de kalsam bana iyi gelecek…

.Tamam… Olur. Bekle, hazırlanayım o zaman.

Ben hazırlanırken Nur eve telefon etmiş. Melek kapıda bizi bekliyor. Arabayla gelmiş. Yol boyunca gelecek hakkındaki hayallerinden söz ediyor. Mezun oluşu ona hayli güven vermiş.

Maide Hanım kapıda. Hiç beklemediğim bir muhabbetle birbirimize sarılıyoruz. Mümtaz Bey görüntü olarak eski haline kavuşmuş gibi. Fakat ayağı belli ki zorluyor. Sağlığımı soruyor. Eşimden, çocuklardan konuşuyoruz. Kuzeninin gelişi, çocukluk günlerinin tazelenişi iyi gelmiş. Oğlunun durumundan memnun. 

.Çok garip şeyler oluyor Elif kardeşim. Yalın’la gelişen bu olayların matematiğini çözemiyorum. Çoğu şeyde iki kere iki dört değil, beş; hatta altı ediyor. Ahmet ve Pervin’in şen, dünyevî halleri olmasa başka âlemde zannedeceğim kendimi. Siz şahitsiniz. İşleri üstlenme aşamasında Yalın neredeyse bunalım geçirecekti. Şimdiyse elinden gelse yirmi dört saat koşturacak. Dürüst olduğu için işe aldığımız Salih, adeta ateşten bir topa döndü. Her gün ayrı bir yer, ayrı bir mesele. Yarın da Yalın, Harun’a bir mesele için gidecek. Salih de memleketlisi bir arkadaşıyla hayırlı bir işin peşindeler.

.Mümtaz Bey haklı. Çok değişik şeyler oluyor Elif’cim. Dede’nin Harun Bey’e dediği “Tahmin bile edemeyeceği güzel şeyler yapacak. Ve sen de yanında olacaksın.” sözlerini duyduktan sonra oğlumuza bir şeyler oldu. İlk önce -sen de gördün- içine kapandı. Sonra ne düşündü, ne hissettiyse değişik projelerle babasına gelmeye başladı. Öyle değil mi Mümtaz Bey?

.Evet. Geçen gün de yanıma geldi. İlk önce bir süre sustu ve sonra birden konuşmaya başladı:

.Baba. Senelerce işleri çok güzel idare etmişsiniz. Sadık çalışanlarınızın payı da büyük. Fakat yenilik gerekiyor. Değişik düşüncelerim var. Araştırma yapıyorum. Kafamda bir sürü şey, durmadan dönüyor. Onları hayata geçirebilmem için maddi imkâna ve daha çok da sizin çalışanlarınız gibi dürüst, çalışkan yeni insanlara ihtiyacım var. Harun bunlardan biri. Müsaadeniz olursa ona iş teklif edeceğim.

Oğlumun önünü açmak istiyorum. Evvelden emin değildim. Fakat şimdi dediklerini gerçekleştireceğine eminim. Evet, Dede arif biriydi. İlahî bir ikramla Yalın’a yolunun üzerindeki bazı noktaları gösterdi. Yalın da şimdi düşünüyor, düşündükçe bu noktaları aramaya başlıyor. Devam ettikçe inanıyorum ki karşısında bulacak. 

.Bulduğunda da söylenen şeye inancı ve kendine güveni artacak. Bu coşkunun sebebi bu. Gelişmelerdeki en önemli şey, yaşanılanların bir bütünlük içinde seyretmesi değil mi Mümtaz Bey? Bütün olanların arkasında bir Kudret elinin programını görmemek imkansız. 

.Evet, Maidem. Bu bir tevafuk. Ancak şu anda Yalın’a bu şekilde açıklamalar yapmaktan, tavsiyelerde bulunmaktan imtina etmeliyiz. İnanıyorum ki, zamanla bunları fark ettikçe kendisi bize soracaktır. 

.Başarmak ve muvaffakiyet bugün aynı anlamda kullanılsa da gerçekte farklı kavramlar. Ve yorumlarken yanılgılarımız çok oluyor.

.Maalesef öyle kardeşim. Muvaffakiyet başarmaktan çok öte bir şey. Başarmak, menzildeki “Başardın!” yazısını görebilmek için yol boyunca “‘Baş’ olmak için ‘baş’a doğru koşmalısın.” sloganlarını okuya okuya ilerlemekten başka nedir? Ve bu yolculuğun ne kadar yorucu olduğunu ve ruha hiçbir şey kazandırmadığını biliyoruz. Oysa muvaffak olabilmek adına muvafık adımlar atarsak ve tevfiki kendimize rehber edinirsek karşımıza birtakım tevafukun çıktığını göreceğiz. 

.Ve tevafuklar, ne yapacağımıza “Vakıf olanın” emriyle bizi hayra götürecek. 

.Evet, kardeşim. Ancak bu hayır, bazen tasarladığımız şey olmayabilir. Şunu da unutmamak gerek: Bizden beklenen şey, Yaradan’ın bizim için taktir ettiği gerçek muvaffakiyet. 

Gerçekten bu sohbetleri özlemişim. Ruha gıda olan her şey mekâna da zamana da renk katıyor. Biraz sonra Melek ve Menekşe sohbete tat katacak şeylerle içeri giriyorlar. İkizlerin uyku saati olduğu için Gevher Hanım herhalde şu anda onlara ninni söylüyordur. 

.Menekşe Kızım! Salih seni aradı mı?

.Hayır, Mümtaz Bey. Sabah çıkarken çok heyecanlıydı. Akşam da pek uyuyamadı. O şimdi aramayı falan unutmuştur. Zaten Yalın Bey’le ne zaman bir yere gidecek olsa Salih’e bir haller oluyor. Birkaç gündür memleketteki Kerim abiyle telefonla konuşuyordu. İstanbul’a  bir mesele için gelecekmiş. Bir de bir evden bahsediyordu.

.Tamam… Sağ ol kızım. O zaman onlar gelene kadar bekleyeceğiz.

.Ev işi halledilmiş mi Mümtaz Bey?

.Bugün halledilmesi gerekiyordu Maidem. Neyse. Geldiklerinde anlarız.

.Kusura bakmayın Elif Kardeşim. Son zamanlarda bilmediğiniz çok şeyler oldu. Hepsi hayır olacak inşallah. Yalın gün geçtikçe hızını artıran bir motor gibi çalışıyor. Baştaki halinden sıyrıldığına seviniyorum. Lakin şimdi de sağlığına bir şey olacak diye endişeleniyorum. Kafasında bir sürü proje. Bir de çevresinde bunları tahrik edecek garip garip olaylar. Her şey peşe peşe… 

.Gerçekten peş peşe Elif’cim. Üç ay kadar önce Salih’le bir yere giderken yolda bir çocuğu teğet geçmişler. İyi ki araba yavaş gidiyormuş. Çocuk o an yere düşmüş. Bunlar da çarptık diye can havliyle yanına koşmuşlar. Baygın görünce de hastaneye götürmüşler. Sonuç. Açlıktan bayılma. 

Geldiklerinde Yalın her zamanki gibi sakindi. Ama Salih’i zor teskin ettik.

.Mümtaz Bey, çarpsaydım ne yapardım? Açlıktan bayıldığı ortaya çıkınca rahatladım. Sonra da rahatladığımdan utandım. Bir çocuk… Yedi, sekiz yaşlarında. Bayılacak raddeye gelecek kadar aç. Yoksulluğun ne demek olduğunu memlekette çok gördüm. Benim de zorlandığım zamanlar oldu. Fakat bu şehrin güzelliği kadar çirkinliği; zenginliği kadar yoksulluğu çok farklı. Ah… Menekşem… Bizimkilerden sadece dört, beş yaş büyük.

Sesi titremeye başlayınca Yalın konuyu toparladı. Hastaneden sonra çocuğu evine götürmüşler. Manzara içler acısı. Dibe vurmuş bir yaşam. Sadece o aile değil, etraf da öyleymiş. Velhasıl konu “Nasıl yardım edebiliriz?”e geldi. Ve bu sefer de Yalın konuştukça konuştu. Bu arada biz de oğlumuzun farklı yönlerini tanımış olduk. 

.Tanıdık ve gurur duyduk.

.Ayrıca ben kendi adıma çok utandım. Oğlumuzun kararları bizim yaptıklarımızdan çok ileri. Zorda olana el uzatmak sadece para vermekle, üst baş sağlamakla olmuyor. Yalın’ın yardım düşüncesi sadece birkaç evle sınırlı değil. O bütün mahalleye el uzatmak taraftarı. 

Bu da çalışacak elemanı, ayrılacak fonu, uygulanacak plan ve programı gündeme geliyor. İşte bu sebeplerle Elif  kardeşim, Yalın da ilk önce şirkette güvendiği kişileri topladı. Yardım konusunda fikirlerini aldı. Sonunda ortak bir karara vardılar: Mahalleyi içten tanımak. 

Neden diye soracak olursanız: Çünkü öyle bir zamandayız ki… Yoksula vermek için koliler hazırlıyorsunuz; bir bakıyorsunuz sahte yoksullar sarmış etrafı. Yardım yapılacak yerin bir yetkilisine danışsanız -bu muhtar da, imam da olur- bir bakıyorsunuz yakın olanlar kayırılıyor; hatta çok çirkin şeylere bile tamah edilebiliyor. Kime inanacağınızı, güveneceğinizi bilemiyorsunuz? 

.Peki bir mahalle nasıl içten tanınabilir? İnsanların gerçek yüzleri nasıl görülebilir? 

.Evet. Ne olabilir bu? Cevabı, bakkal veya sıradan küçük bir market açmak. Bakkala sık mı; yoksa seyrek mi geliniyor? Neler alınıyor, ne kadar alınıyor? Peşin mi? Veresiye mi? Yüzlerin rengi, sesler, gözlerin hali… Bunlar çok önemli. Hele bakkala gelenler daha çok çocuklarsa… 

.Haklısınız Mümtaz Bey. O zaman aklın kamerası çok net görebilir. Vicdanın derecesi hatasız ölçebilir. Çünkü bir çocuk ezik babanın onurunu saf bakışıyla koruyabilir. Yanan anne yüreğini sapsarı masum yüzüyle hissettirebilir. 

.Tabii bakkalda hem güvenilecek hem dikkatli, çalışkan birinin olması lazım. Hatta bu iş için iki veya üç katlı eski bina aramaya başladılar. Altında bakkal olacak, üst katta bakkalı idare edecek kişi, ailesiyle oturacak. Bu sayede mahalle ailece gözlemlenecek. Bu işi de Salih halletti. Çok güvendiği bir memleketlisini tavsiye etti. Yeni evlenmiş. Durumu, yaşam şartı aynı Salih gibi. Yalın bu şekilde hem işe ihtiyacı olan bir ailenin sebepleneceğini hem de gerçek ihtiyaç sahibinin bu şekilde tespit edilebileceğini düşünüyor. Ve ayrıca rencide etmeden insanlara yardım edilebilecek. Elif kardeşim. Bu oğlumun projesi. Rabbim nasip ederse bir küçük mahalleyle işe girişiyor. Üç katlı eski bir bina buldular. Biraz elden geçmesi gerekiyormuş. Haftalardır Salih bunun için koşturuyor.

.Halledilmiş mi diye sorduğum mesele buydu Elif’cim. Ayrıca karı koca öyle sıkı ders çalışıyorlar ki. Yalın tepelerinde. Enerjilerine şaşırıyorum. Bu sadece gençlik işi değil. Hele Yalın… Yaş 55. Başka bir bir şey var bunda. 

.Var elbet annem. “Yalın yarenin kapısı, yuvasında açılacak.” denilmedi mi? Bunlar da açılan kapının sesleri.

.Nur doğru söylüyor Maidem. Bunlar oğlumuza açılan bir kapının sesi. Evdeki yoğunluktan sana söylemeyi unuttum. Geçen gece sen git, ben bu gece salonda  kalacağım demiştim ya. Elimdeki kitabı okurken içim geçmiş. Banyoya gitmek için hole çıktığımda baktım, bahçe kapısı açık. Yalın merdivene oturmuş, gökyüzüne bakıyor. Beni fark edince yorulmamam için hemen kalktı ve yanıma geldi:

.Baba. Yıldızlara bakmak çok hoşuma gidiyor. Ama onları dinlemek nasıl olur bilmiyorum. Siz hiç yıldızları dinlemeyi denediniz mi? 

Aklıma Dedenin dediği geldi: “Bir de yıldızlara bakmayı unutmasın. Onlar belki benden bir şeyler fısıldarlar.” 

.Kamerayı izlediğinde dikkatini çekti mi Mümtaz Bey? Levent Bey de “Bunu anlayabilirsek gün gelir o iksirin ne olduğunu da bulabiliriz.” demişti. 

Maide Hanım’ın bu sözü üzerine çantamdan defterimi çıkararak Harun Bey’in en son  söylediklerini okuyorum. O gün aceleyle yazdıklarımı tamamlamak için Nur’dan filmi bir kere daha izlemesini ve dizeleri benim için yazmasını istemiştim. 

Her âlemde anahtar kendine göre açar.
Her toprağın sinesi kendine göre seçer.
Ağız suyu bilmezse su diye zehir içer.
Ancak Hak’tan gelenler özden içilir gönül.

Mümtaz Beyin gözleri doluyor.  

– Hiç meraklanma Maidem. Evet, çok şükür oğlumuzun kapısı açılıyor. Çünkü anahtarı buldu. Bundan böyle onun toprağı güzel olanı seçecek. Çünkü aradığı kokuyu buldu. Artık endişelenme! Göreceksin -Yaradan’ın izniyle- zehirden de uzak duracak. 

Çünkü
gerçek içilecek şeyi Dedenin vasıtasıyla özünde buldu.
Hak’tan gelenlere kim dur diyebilir ki?

***

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply