Sistem ve Unutma – Bölüm 2

2

Sistemin iki şeyi unutturmak üzere dizayn edildiğini, bir önceki makalede belirtmiştik:

Tüm sistemler insanın kendi varlığını düşündürmeme ve ölümü hatırlatmama üzerine kurulmuştur.
.

Başta büyük mimar olarak Şeytan (architect) ve onun avaneleri tarafından… Sistem ve onun unutturma durumu, eşik bekçileri tarafından muhafaza edilir… Bazen formatla oynayarak sûri tazelik ilizyonu da verirler… Sistemin sadık bir kölesi haline getirilmiş insanın -kazara- uyanarak, özünde bir “savaşçı” olduğunu hatırlaması tehlikesine karşılık, tedbir olarak mütemadi bir yenilik/yenilenme çabası vardır herzaman. Her şeyin simülasyonunu yaparak aldattıkları gibi, uyanmaya teşne ama üzerinde uyku sersemliği olan ruhlar için, metafiziğin ve maneviyatın da sahtelerini piyasada hazırda tutarlar. Sahte meme ve emziklerle onların açlıklarını savuşturur; sahte inisiyatik ninnilerle onları avutur ve özgürlük rüyalarıyla sermest olacakları daha da derin uykular için, gerisin geriye sisteme yollarlar. (Yukarıda küçük bir imada bulunularak geçilen “kazara” konusuna, gelecek bir makalede birazcık daha değinmek niyetindeyim.)

Genelde, Şeytan ile alakalı düşüncelerimiz (tabii ki böyle bir varlığın mevcut olduğuna inananlar tarafından) onun gerçek durumuna göre bir hayli minimal ve hatta biraz naifçedir. Mitolojideki, “Pan” denilen varlığa benzeyen ve herbirimizi muzipçe ayartmaya çalışan bir varlıktır çoğumuzun bilinçaltında. Bakışımızdaki bu naiflik, hayatı daha ciddi yaşamamıza mani sebeplerden biridir. 

Gerçekten böyle bir varlığın yaşadığına ve birebirde -tüm insanlığa olduğu gibi- sizin de düşmanınız olduğuna inandığınız anda, ciddiyet yaşamınızın bir parçası haline gelir. Ne enteresandır ki; Kur’ân’ı okumaya başlamadan hemen önce ve de namazı edaya başladıktan hemen sonra, -Allah’ın ismini anmamız ile beraber- hemen onun; yani Şeytan’ın adını anıyoruz “eûzu besmele” ile… *

Bir Kur’ân ve Namaz Arkadaşı Olarak Şeytan

Anlaşılıyor ki bu varlık, benim Kur’ân’ı doğru anlamama ve sıhhatli yorumlamama mani olabilir. Demek ki, namazıma müdahil olarak, onun hakiki bir namaz olmasını engelleyebilir ve o namazdan hasıl olan meyveler kurtlu ve hatta zehirli olabilir.

İmrân İbn Husayn’dan rivayetine göre; o, şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sav)’e Allah Teâlâ’nın: “Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” ayeti sorulmuştu. Şöyle buyurdu: Kim ki namazı onu hayâsızlık ve kötülükten alıkoymamışsa, onun namazı yoktur. (İbn Ebu Hatim)

Ali İbn Hüseyn kanalıyla… İbn Abbâs’tan rivayetine göre Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuş: Kimin namazı kendisini hayâsızlık ve kötülükten alıkoymamışsa bununla sâdece Allah’a olan uzaklığı artmıştır. (İbn Ebu Hatim) Kaynak

“Biz Kur’ân’dan müminlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin ziyanını/hüsranın/zararını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz.” İsra / 82

Hakkımızdaki kötülük stratejilerinin başarılı olamaması için, “eûzu besmele”lere şuurun/bilincin eşlik etmesi;

ve bu bilincin de mütemadi (devamlı) olması için bir “Şeytan Bilinci”ne; yani Şeytan hakkında bir bilince sahip olunması gerekmektedir. Aksi halde Şeytan, zihnimizdebir yansıması olan reel dünyanın bir parçası olmak yerine (iş yaşantımız, okulumuz, ailemiz, sağlık durumumuz ve üzerimizde ciddi tesirleri olan diğer durumlar gibi), zihnimizde pek de önemli bir tesiri olmayan eğlence alanında (sinema, lunapark) ikamet eden yarı hayali ve fantastik bir varlık olarak (Fantastik kelimesini burada, Tolkien’in kullandığı hakiki manasında değil, günlük dildeki anlamında kullanıyorum) hertürlü projesini büyük bir rahatlıkla, hiçbir engel ile karşılaşmadan gerçekleştirecektir. Gerçek korkularımız ile korku filmi seyrettiğimizde oluşan korku arasındaki fark apaçıktır. İlki buz gibi soğuk bir gerçek, diğeri ise eğlenceli bir korkudur. Modernliğin, bir film türü olarak “Korku Filmi”ni icat etmesi;

insanların, bu yalancı korku için -patlamış mısır ve meşrubat eşliğinde- ceplerinden para vererek, bu sektörün devamına katkı sağlamaları;

Şeytan ve şeytanîliğin bu filmlerin en yaygın konusu olmasının, zihnimizdeki -bahsetmiş olduğumuz- gayrı ciddi algınının etkenlerinden biri olup olmadığı vb.. gibi konuların, daha derin bir analizi hak ettiği kanaatindeyim.

(Gerçek inanca, bilincin eşlik etmesi ile alakalı olarak, çok hoşuma giden şu mini anektodu da paylaşmak istiyorum:

Bir zamanlar İstanbul’da; bir meczub, yoldan geçenlerin kollarından tutup “Allah var!” dermiş. Onlar da “biliyoruz be adam” diye çıkışırlarmış. “Bildiğiniz gibi değil, hakikaten Allah var” der, uzaklaşırmış…)

Ters Gösterenler

Şeytan vardır ve insan gibi bir “düşüş” (fall); daha doğrusu birden çok düşüşler yaşamıştır. Oldukça tecrübelidir. Hem yaşı hem de defalarca deneme yanılma yöntemini kullanma imkanına sahip olmasından dolayı.

Bu, tek amacının onun ayağını kaydırmak olduğu düşmanı insan için bir dezavantaj değil mi peki? Hayır. Çünkü bu imkana sahip tek varlık Şeytan değildir. Aynen onun gibi, uzun bir ömre ve tecrübeye sahip başka varlıklar da vardır. Şeytanî manada da Rahmanî manada da… Hatta o Rahmanîlerden birinin -tıpkı Şeytan gibi- işleri görünenin aksidir/tersidir. Yani zahirde görünen, hakikatte olanı aksettirmez…  Yanıltır çoğu zaman…

Sanki ikisi de (Rahmanî varlık ve Şeytan) benzer silahlarla mücehhezdirler. Şeytan iyi gibi gösterir, ama kötülük yapar. Bu bahsettiğimiz diğer varlık ise, icra ettiği işler şer gibi gözükebilir ama hayırdırlar. Hz. Hızır (as)’dan bahsediyorum.

23 Rakamı Üzerine Ufak Bir Not

(Hz. Hızır (as), Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi’nde, Hz. Musa (as) ve “feta”sı ile beraber yer almaktadır. 60. ve 82. ayetler arasında geçmesi; yani toplamda 23 ayet olmasında ayrı bir nükte var gibime geliyor. 23 -benim aciz ve çok kusurlu anlayışıma göre- çekirdekten meyveye tekâmül sürecindeki insanı ifade eden bir rakamdır. Dünya, üzerindeki kıymetli misafirlere sunacağı birbirinden güzel sofralar için, sanki 23,5 derece eğilmiş (mevsimlerin ve onlardaki farklı nimetlerin oluşması için) bir hizmetkardır. Dünyayı, bu aziz misafirler için emrine âmâde kılan bir Gizli Güzel; Haşmetli bir Sultan; yani Yüce Yaradan; maksatlarını ve hoşnut olduklarını iletmek;

daha da güzel/özel bir diyarda, bu aziz misafirleri ile yüzyüze görüşmek/kucaklaşmak;

ve seçilmiş bu misafirleriyle visal (kavuşmak) için onların buna ehil hale gelmeleri… vb. gibi daha bir çok yüksek gayeler için, Yüksek Şân Sahibi bir Elçisini, mesajları ile beraber, 23 sene onlara muhatap kılmış ve onları o elçi vasitasıyla bir terbiyeden geçirmiştir. Çekirdekten meyveye yürümeleri için… 

Ayrıca insanı insan yapan onun kromozomları 23 çiftten oluşur. Toplamda 46 kromozom.

46 (23+23), İnsanoğlunun atası olan Hz. Âdem’in (as) isminin sayısal karşılığıdır.)

Hızır ve Şeytan

Kehf Suresi’nde geçen üç olay; Hz. Musa’yı (as) itiraza sevkedecek kadar olumsuz gözükmektedir. Nasıl olmasın ki; ilkinde onlara iyilik yapan fakir balıkçıların ekmek teknesi olan gemilerine delmiş; ikincisinde ufak bir çocuğu öldürmüş; üçüncüsünde ise kötü bir topluluğu destekler mahiyette, o diyardaki yıkılmak üzere olan bir duvarı tamir etmiştir. Hiçbir ücret almadan… İlk bakışta ne kadar da fena eylemler. Ama sonra Hz. Hızır, bunların arkasındaki hikmetleri izah eder ve bizler anlarız ki, bunları kendi görüşü ile yapmamıştır.  Aslında hepsi şer görüntüsü/perdesi ile kamufle edilmiş iyiliklerdir. Şeytan ise, insanları bunun tam zıddını kullanarak aldatır. Bu yüzden, Kur’ân okurken bile, onun ismini anarak, ondan Allah’a sığınıyoruz. Düşünsenize, namazı eda ederken bile… Yani hayırlı işleri bile, onları yapanlar açısından bir zehire çevirebilir bir düşmandır o.

Evet, Şeytan gibi, Hz. Hızır da “mühlet verilenlerden”dir.

Allah: ‘Haydi, mühlet verilenlerdensin.’ buyurdu.

Araf / 15

Allah: ‘Haydi, sen bilinen zamanın gününe kadar mühlet verilenlerdensin!’ dedi.

Hicr /37-38

Biz, Gandalf ile Hızır’ın aynı şahsın farklı zaman ve geleneklerdeki iki ayrı ismi olduğuna inanıyoruz:

2009 yılının Eylül ayının ilk günlerinde, ilhama mazhariyeti neredeyse ismi olacak kadar onunla bütünleşmiş bir kutlu, -mealen- şunu ifade etmişti. İsterseniz bu Arif’e bundan sonra İlhami Efendi diyelim:

Gandalf, Hz. Hızır’ın (as) 8000 sene önceki adıdır.

Lembas Kırıntısı – Bölüm 1

Valinor’da Olórin, elfler arasında Mithrandir, cüceler arasında ise Tharkûn olarak bilinen bu zat, Tolkien tarafından bir Maia olarak ele alınır. Anlaşıldığı kadarıyla “Mühlet verilmişliği” içine, benim, “Sutu Boğda Olayı” dediğim ve bu serinin de asıl konusu olan “global ve kollektif unutma”nın sebebi olan “olay/olaylar” öncesi de girmekte…

Evet, Melkor gibi (Melkor, bildiğimiz İblis değil. Ama bir sıfat olarak, şeytaniyet kavramı/şemsiyesi altına girebilecek bir varlıktır denebilir.), (belki) Sauron gibi, Şeytan gibi, Hızır (as) da “mühlet verilmiş” varlıklardandır. Belki de “Savaşlar Savaşı” (Dagor Dagorath), bunların, kalmış olan son mühletlerini kullanacakları bir son hesaplaşmanın adıdır. Emin olmadığım bir yorumum bu… En doğrusunu Allah bilir.

Asıl konumuza geri dönelim.

Şükürden Uzaklaştıran Sistem

Bunca tecrübeden sonra Şeytan artık sadece perakende** çalışmamakta; bunun ile beraber ekibi ile beraber toptancılık da yapmaktadır. İşte son iki makalede ele almaya çalıştığımız “sistem” budur.  Bir fabrika düşününki, bir giriş bir de çıkış kapısı olsun… Ne kadar dindar bir Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist.. ya da ne kadar tutarlı ve dürüst kalmaya çalışan deist, ate olursanız olun, bu sistemin/fabrikanın giriş kapısından girdiğiniz gibi, çıkış kapısından aynı şekilde çıkamazsınız. Sistem, öyle inşa edilmiştir ki -önlemleriniz yetersiz olduğu takdirde- “şükür duygusu delik deşik”; müsrif ve savurgan; mutsuz ve huzura ölesiye aç biri haline geleceksiniz.

Yukarıda bahsi edilen, “Haydi, mühlet verilenlerdensin.” ayetten hemen sonra;

İblis: ‘Öyle ise andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de onları saptırmak için her halde Senin doğru yoluna oturacağım.

Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın.’

Araf / 16-17

dedi.

Şeytan ve sisteminin en temel hedefinin, insanı “şükürden uzaklaştırmak” olduğunu görüyoruz. Yani mesele -genelde zannedildiğinin aksine- sadece inanmak ve inanmamak meselesi değildir. Şükür, teşekkür, verilen güzelliğin farkında olmak… Bu üç şey, nüansları olmakla beraber, özünde aynı şeyi belirtiyorlar. Bunlar mutluluk ve huzurun, olmazsa olmaz bir vesilesidir. Bir Yaratıcıya inanmayanı; yani muhatabında isabet edememiş böyle bir şükran duygusu ve farkındalığa sahip olanı bile, huzur ikliminden bazı hoş kokularla buluşturabilir. O zaman da Şeytan davasında başarısız olmuş olur. Bu yüzden, çağların/devirlerin emeği bu sistemini delebilecek; tabiri caizse, inşa ettiği Matrix’de onun için sıkıntılar çıkarabilecek iki şey (insanın kendi varlığını ve ölümü hatırlaması), onun için azami derecede önemlidir.

2500 sene kadar önce, daha küçük ölçekteki benzer bir problemle, oğlunun hakikate uyanmasını istemeyen bir baba da yüz yüze gelmişti.

(Devam edecek)


* Eûzu besmele: “Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim”. Kovulmuş Şeytan’ın şerrinden Allah’a sığınırım Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım demektir.
** Perakende:
1. Malların toplu olarak değil de tek tek ya da birkaç parça durumunda satılmasına dayanan (satış biçimi).
2. Bu biçimde satılan ya da alınan.


‘Gandalf Balrog’a Karşı’ İllüstrasyonu © Daniel Govar

Paylaşın.

Yazar Hakkında

2 yorum

  1. Çok teşekkür ederiz bu güzel yazılarınız için. Allah size dünyanın en güzel keşiflerini nasip etsin hep birlikte yaşamayı da nasip etsin. Çıkış kapımızın da dosdoğru yoldan olması için takipteyiz. Sutuboğda yolculuğu 2014 ten itibaren sayenizde yaşadığımız en güzel ve heyecanlı yolculuk. Dünyaya ve olaylara bakış açımızı genişleten bir geçmişe yolculuk hikayesi. Geriye dönüşte ya da yukarı çıkışta Kuran’ı bir kontrol cetveli gibi kullanmanız ise bu yolculuğa bizleri daha sıkı bağlıyor.

  2. Acaba korku filmleri acisindan neredeyse tümünde işlenen ölüm korkusu olgusu zihinlerde hakiki korkuyu bir sure sonra unutturacak düzeyde kalıcı bir etki mi bırakıyor, yani sistem icinde ölüm gercegini bilincaltindaki korku ile unutturmaya mı çalışıyor.bu ve bunun gibi sistemin araclari ile birlikte.. önceki yazınızda hafızadan , hatirlamadan bahsetmistiniz.Beynin yapısına bakınca amigdala bölümünun ozellikle korkuyla irtibatlı oldugunu ve cenin sekline benzettigim amigdalaya bağlı hipokampus bolumunun de uzun/kısa süreli hafıza ile alakalı olup amigdalanin hipokampusu dogrudan etkiledigini okudum.Bu bilgiler ilginç geldi.Her an uyanık kalabilmek için nasil savaşmamız lazim acaba. Insallah güzel yazılarinızdaki manayı gelecekte kavrayabilirim

Leave A Reply