Orta Dünya Notları – Bölüm 6

0

1) İngiltere’ye Mit Hediye Etmek

Tolkien’in Milton Waldman’a yazdığı mektupta “İngiltere’ye bir mit hediye etme misyonu” ifade edilir. Ancak mektup kendi bütünlüğü içinde ele alınıp değerlendirildiğinde bu niyetin bir başlangıç olduğu ve süreci karakterize etmediği anlaşılacaktır. Her şeyden önce Tolkien aynı mektupta, hikayelerinin merkezine, İngiltere bir yana, insanlığın dahi oturmadığını ve efsanelerin elf-merkezli olduğunu ifade eder. İnsan, sonradan bir yardımcı öğe olarak girmekte ve merkeze yürüdüğü ve önemini arttırdığı halde esere bir esas, temel zemin oluşturmamaktadır. Dolayısıyla başlangıçtaki misyon gölgede kalmakta ve onun yerine, mit yaratma iştahı üzerinden köklere inmek ve icat etmek yerine “keşfetmek” misyonu sürükleyici ve belirleyici hale gelmektedir. İnsana düşen esas rol ise bu süreçteki üç ana tema; Düşüş, Ölüm, Makine üzerinden miti okuma ve anlama kabiliyeti kazanmaktır. Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium), esas misyonuna yazarın ilk tasarısını aşan ve yazarı da hayrette bırakan bir şekilde ulaşmıştır. Mektup okunduğunda yazarın ilhamlarının kendisini aştığı ve seyahatinin sürpriz ve hakikatli bir noktada bittiği görülür.

2) İnsan Çağı ve Düşüş

Efsane-i Tolkien’de insanlar ancak İkinci Çağ’ın sonunda tarihin merkez öğesi olma konumuna yürürler ve Üçüncü Çağ’ın sonunda nihai olarak insan çağları başlar. İnsanın cevherinin ortaya çıkması için iki çağın kıyametinin/düşüşünün yaşanması gerekecektir. Bu yönüyle düşüş aynı zamanda “yeniden doğuş” (renaissance) habercisidir. Hint/vedik kozmik devirler öğretisinde de Kur’an’a göre peygamberlerin gönderilişinde de düşüşün; yeni bir başlangıcın, yeni bir ışığın habercisi olduğu görülür. Karn-üş Şeytan’ı -Kali Yuga’nın karanlıkları, düşüşleri içinde en karanlık olan zaman dilimini- her zaman insanın potansiyelini gerçekleştirmesine yönelik bir “yeniden doğuş” takip eder. Bir devrin mazlumları, yaklaşan devrin ilham kaynakları ve müjdecileridirler; düşüş ise onların cevherini ortaya çıkaran ateştir.

3) Tolkien Psikoloji ve Psikanalitik

Efsane-i Tolkien, kaynak olarak Tolkien’in psişesinin (psyche) bir ürünü değildir. Bunun en önemli kanıtı, eserle ilgili psikanalitik yorumların ve eserdeki karakterlerin kişilik tipleri çerçevesinde ele alındığı kritiklerin sonuçsuzluğu ve eseri bütünüyle kavramakta yardımcı olamayışıdır. Jungiyen arketiplerin bir noktada karakterleri tanımaya yardımcı olabileceği düşünülebilse de Tolkien’in ilhamlarının jungiyen terazilerle tartılamayacak transandantal boyutlarının çokluğu ve jungiyen yaklaşımları aciz bırakan çok yönlülüğü dikkatten kaçmaz. Tolkien, ilhamlarıyla, karakterleri ise tecrübeleriyle/hikayeleriyle aşkınlıktan devşirilmiştir. Bu açıdan Tolkien’in, her zaman orada bir yerde olduğuna inandığı bir hakikati ortaya çıkarmaya çalıştığını ifadesi yolumuza ışık tutar:

Metnin Aslı

‘…always I had the sense of recording what was already “there”, somewhere: not of inventing.’

Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 131 / 1951

Çevirisi

‘…her zaman “orada”, bir yerde halihazırda olanı kaydettiğim duygusuna sahiptim; bir şeyi icat etmenin hissine değil.’

J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 131. Mektup / 1951

Son Söz

Bir kâşif, ömrünü adadığı ve keşfettiği şeyin büyüklüğüyle anılır ve bilinir; kâşif, keşfi, kendisini/psişesini (psyche) aşan kişinin ünvanıdır.

4) Tolkien’in Tarih Algısı

Tolkien, Orta Dünya’nın Tarihi’ni, hatta bundan önceki dönemleri, kozmogonik seviyeden başlayarak Yüzük Savaşı’na gelinceye kadar döngüler/devran (cycles) olarak algılar. Temalar ortak kalmakla birlikte yaşananlar, birebir ayniyet ile olmasa da birbirlerine örnek oluşturacak biçimde tekrarlanır. Her hakikatin her seviyedeki yansıması özgündür ama bir o kadar da bir önceki halin örnek/sembol/temsil noktasında bir benzeridir. Dolayısıyla hikayelerin temalarının analizi, arketiplerden günümüzdeki olayları yorumlamaya kadar geniş bir yelpazede tefekkür (contemplation, meditation) imkanı sunar.

5) Tolkien Araştırmaları için Milat Arayışı

J.R.R. Tolkien, hayatının eserini -bazı yazdığı kısa hikayeleri ve çocuklarına anlatmak için yazdığı “Noel Baba’dan Mektuplar” gibi az kısmını hariç tutarak- tek bir kitap olarak düşünmüştü. Milton Waldman’a uzunca yazdığı mektubunda, Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’nin tek kitap olarak basılmasını arzu ettiği çok açıktır. Tarihsel arkaplanın büyük ölçüde Silmarillion tarafından sağlandığını ve alt-yaratısını sunduğu dillerin, kültürün kökenlerinin orada yattığını söyler. Aynı mektupta eserinin dini ve dilbilimsel açıdan değerlendirilebileceğini de belirtir. Kozmogonik ve dini arkaplanın ise Yüzüklerin Efendisi’nde ancak hissedildiğini, diğer yandan Silmarillion’da görülür olduğunu uzun açıklamalalarla ifade eder.

Sonuç olarak; tüm çabalarına rağmen Silmarillion’ın basılması konusunda başarılı olamaz ve umudunu yitirdiği bu konuda, ömrünün sonuna kadar tekrar yazımlar ve bazı müsveddelerden oluşan bir yığın bırakır ardında. Entellektüel varisi olan oğlu Christopher Tolkien tarafından ölümünden dört yıl sonra basılan Silmarillion, bu açıdan bir milat değeri taşır. J.R.R. Tolkien’in 1949 yılından beri uğraştığı bu baskı ancak 1977 yılında gerçekleşmiştir. Ancak bu tarihten sonra yazarın isteğine uygun olarak okurlar esere bütün bir bakış atma imkânı kazanır. Tolkien’in ardında bıraktığı müsveddelerden Orta Dünya Tarihi’nin basılması ile de araştırma açısından okur ilk defa bütünüyle Tolkien’in evrenine girme şansı elde eder. Orta Dünya Tarihi’nin 1983-96 arası basıldığı da düşünülürse Tolkien Araştırmaları için kabul edebileceğimiz miladın çok yakın bir geçmişe ait olduğu görülecektir. Bu bilgilerin ışığında, hikâye boyutunda yalın ve akıcı ancak anlam boyutunda çok katmanlı ve enigmatik olan Efsane-i Tolkien’i okuma, yorumlama ve anlama serüveninin başında olduğumuz sonucuna varabiliriz.


‘Tolkien’in Masası’ İllüstrasyonu © Breana Melvin

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply