Orta Dünya Notları – Bölüm 10

0

1) Sutu Boğda Şafağı ve Hatırlamak Üzerine Notlar

Bir milletin geçmişi o milletin geleceğinin aynasıdır. Geçmişi gelecek aynasında görürken -zamanın ruhuna göre yansıtma keyfiyetinde olması mukadder değişiklikler ile- olaylar ve kişiler aynıyla değil misliyle/benzerleriyle/sembolik karşılıklarıyla endam ederler. Tarihini göremeyen veya gördüğünü anlamayan bir millet geleceğine de yol bulamayacaktır. Hatırlamak, insanı diğerlerinden ayıran en önemli niteliğidir ve insan kendisini gerçekleştirdiği kadar hatırlar ve hatırladığı kadar da ebedileşir.

Milletlerin de insanlar gibi psişeleri vardır. Bir yönden ulusal psişe, o milletin kendini var eden tarihini okuyabilme kabiliyetidir. Bu açıdan iki temel kavramdan bahsedilebilir: (1) Geçmiş/Tarih/Okunması gereken kitap, (2) Okuma Kabiliyeti/Okur.  “Kitap” kayıp olmuşsa okuyucu çaresizdir ve aynı şekilde kitap (mitler, tarih, geçmişin bilgisi vs…) var, ancak okuyucu yorumlama, okuma kabiliyetinden yoksun ise kitap anlamsızdır. Her iki durumda da kişi/millet, geçmişten gelen irfandan faydalanamaz ve geçmiş, geleceğin inşasının bir parçası olamaz. Bu yüzden “hatırlatmak”, geçmiş ve gelecek arasında insana yerini ve manasını öğretmektir. Böylelikle insan, zamanın sonsuzmuşçasına döngüleri, dehirleri içinde akışta bir damla gibi kaybolmayacak ve anladığı geçmişin bir parçasına ve geçmiş aynasındaki geleceği yeni formlar içinde öngören ve sonra da inşa eden bir özneye dönüşecektir.

Unutmak dediğimiz hastalık, tedavisi hatırlamak dediğimiz şifanın arayışı için bir teşviktir. İnsan ne kadar çok unutursa arayışı o denli kuvvetlenir ve unutmanın son noktası hatırlamaya başlamanın tam vaktidir veya olmalıdır. Unutmaktan kaynaklanan yoksunluk ve bunun sonucu olarak insanın kendisini anlama kabiliyetini kaybedişi, en büyük acıların beşiğidir. Çünkü insan psişesinin bir kısmı olan akıl, bilgi ile kendini emniyette hisseder; unutma halinde ise okuyamama ve bilememe durumundadır. Okuyamayan, bilemeyen akıl kendini emniyette hissedemeyecek ve güvensizlikten kaynaklanan korkuların penceresinden geçmişe ve geleceğe bakacaktır. Böyle bir kişi/millet, korkunun kışkırtmasıyla en temel içgüdülerine döner ve hayvani insiyakların yönetimine girip akıl ile ve onu insani kılan temel kalitelerle irtibatını kaybeder. Özetle; insan hatırlamak zorundadır ve en yüksek misyonlardan biri insana kendi gerçeğini, tarihini hatırlatmaktır.

Sutu Boğda’nın misyonu bu noktada daha belirgin hale gelir: Unutulan geçmişi hatırlatmak ve bilinmeyen geçmişi/Kayıp Çağlar’ı keşfetmek.

J.R.R. Tolkien’i ve eserini konular arasında baş köşeye oturtan sebep de aslında aynıdır. Tolkien, hatırlamaya ve hatırlatmaya kendini adamış, yakın tarihte benzeri görülemeyecek bir gayretin sahibidir. Kökleri bulmak adına yaptığı kazı, tarihten, mitlerden geçerek çok derin bir yere ulaşmış; cücelerin yaptığı gibi ilk çağdan bir Balrog’u olmasa da uyuyan nice hatıraları canlandırmıştır. Mitoloji sahasında yapılan kendine özel bu arkeolojinin elbette kendine özgü yöntemleri de vardır. Bunların başında Tolkien’in, dili/kelimeleri, geçmişe hatta belki kayıp çağlara yol açan bir zaman makinesine dönüştürmesi sayılabilir ki bir yöntem olarak incelenip metodolojiye dönüştürülebilirse çok kişinin bilincinin zaman içinde seyahat etmesine imkân verecek ölçüdedir.

2) Kendini Gerçekleştiren Kehanet ve Tolkien

Bir kehanetin yapılmış olmasının doğrudan veya dolaylı olarak kendisinin gerçekleşmesine hizmet ettiği durumlara “kendini gerçekleştiren kehanet” denilir. Bir açıdan bakılınca, “Acaba kendisini gerçekleştirmeyen kehanet bulunabilir mi?” sorusunu da sormalıyız. Eğer bir kehanet ile gerçekleşmesi arasında bir bağlantı kurulamıyorsa genelde bu durum bilgi eksikliğimizden kaynaklanmaktadır. Bazen bir kehanetin seküler ve modern versiyonu sayabileceğimiz ekonomik öngörüler bile kendini gerçekleştirir. Eğer öngörüde bulunan güçlü bir “kâhin-ekonomist” ise tahmininin doğru çıkacağı yönünde hareket eden insanlar bu tahmini doğru çıkmasının gerçek sebebine dönüşebilirler. Ekonomi Tarihi’nde, öngörü/kehanet ile yükselen dalgalar da kırılan dalgalar da bulunabilir.

Kavramın kökenine inmek zor olsa da en eski örneklerinden biri olarak Remus ve Romulus Efsanesi’ni ele alabiliriz. Efsaneye göre, amcaları tarafından büyüdüklerinde kendisinin yerine geçecekleri korkusu ile Tiber Nehri’ne bırakılırlar. Ancak onları taşıyan küçük sal/sepet batmaz ve uzakta kıyıya vurdukları yerde önce bir kurt tarafından, sonra da bir çoban tarafından sahip çıkılarak hayatlarını sürdürürler ve bir gün geri dönüp tahta çıkarlar. Amcalarının geleceğe dair korkusu ve engellemek için yaptıkları geleceği bizzat inşa eder.

Tek Yüzük, bir kehanet ile doğar ve bu kehanet neredeyse kendini gerçekleştirir. Başka bir açıdan kendisini gerçekleştirememesi için Gandalf, Galadriel, Elrond gibi geleceği görme kabiliyeti olan kişilerin bir karşı-kehanetine ihtiyaç duyulur. Kralın Dönüşü, esas olarak bütün kitap boyunca izi sürülebilen böyle bir karşı-kehanetin de serüvenidir. Hobbit’te de kehanetler ve kendilerini gerçekleştirme bir alt tema olarak takip edilebilir.


İllüstrasyonlar © Michael Vincent Manalo

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply