Müziğin Tecessümü – Bölüm 3

0

Konu J.R.R. Tolkien’in eserleri olunca sıklıkla sorulan pek çok soru var. “Tolkien kahraman isimlerini nereden aldı?” ya da “Tolkien’in kozmolojisinin kökenleri nelerdir?” ya da “Yaşadıkları Tolkien’in eserlerinde ne kadar etki bırakmıştır?” buna örnek olarak verilebilir. Tüm bu sorular üzerinden de bir çok analiz yapılmış, bunlardan bir çoğunda da Tolkien konusuna eğilen akademisyenler ve Tolkien hayranları ortak noktalara varmışlardır.

Bu konuda sıklıkla sorulan sorulardan birisi de, Tolkien’in neden özellikle Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit gibi eserlerde şarkılara bu denli yoğun yer verdiğidir. Eserlere bakıldığında sözü geçen şarkıların farklı farklı seviyelerde ve türlerde olduğunu görebilirsiniz. Örneğin Shire’da elflerle karşılaşan üç hobbitin duyduğu şarkı ile, Sıçrayan Midilli Hanı’nda Frodo tarafından söylenen şarkının mertebeleri farklı gözükmektedir. Ya da Gandalf’ın Balrog’la savaştığını ve Moria’da düştüğünü duyan Lothlórien Elfleri’nin söylediği ağıt benzeri şarkının mertebesi daha farklıdır.

Bu konudaki en önemli tespitim, geçtiğimiz yazıda da dile getirdiğim gibi, Frodo’nun özellikle sıkıştığı ve çaresiz kaldığı noktalarda gelen yardım öncesi bir müzik duymasıdır. Tabi ki Pelennor Çayırı’nda sıkışan Gondorlular’ın yardımına gelen Rohan’ın borularından çıkan sesler de buna örnek verilebilir. Ama Frodo’nun durumunda bu daha belirgindir.

Günümüzde dünyada genel olarak kabul gören ve ister istemez bizim de düşünce yapımızı şekillendiren tarih anlayışında temel sorun belki de başlangıç noktasının belirlenmesidir. Örnek vermek gerekirse, en eski uygarlık olarak addedilen Sümer, Mısır ve ardından Yunan uygarlıklarının kozmolojisi ve panteonu bir nevi başlangıç noktası olarak görülür. İnsanlığın politeist başlayan din serüveni, ardından monoteist yöne doğru evrilmiş gibi aktarılır.

Bu noktada bizim bildiğimiz ve anlattığımız şey ise, bu dönüşümün ilk önce tam tersi yönde olduğu üzerinedir. Yani insanların ya da bazı kavimlerin zihinlerinde Allah’ın birliği fikrinin bozulması, farklı tanrılar ve bir panteon oluşturma fikri; ataların, önemli kişilerin, kahramanların ve belki bazı metafizik varlıkların onurlandırılması çabasının bir sonucu olarak doğmuştur. Şeytan’ın en önemli oyun sahası da uzunca bir süre bu alan olmuştur.

Monoteizm ve politeizm arasındaki bu geçişlilik ile müzik konusunda önemli bir benzerlik olduğunu düşünmekteyim. Dünyanın bir çok bölgesinde yer alan efsaneler, hikayeler ve masallar, nesir yani düz yazı şeklinde değil, manzume şeklindedir. Bizler bunca yıl sonra bunun bir şarkı, bir tekerleme veya bir şiir olduğunu düşünebiliriz. Bu ikinci planda önem taşıyan bir konudur; asıl önemli olan her ne tür olursa olsun belirli bir ritm ve belki de uyumu içeriyor olmasıdır.

İngiltere ve İskandinavya’da yaygın olan, Tolkien’in de bil dilbilimci olarak birincil aşamada ilgi alanına giren “Edda”lar ve “Prose”ler bu konuda önemli bir yer tutmaktadır. Beowulf destanından Arthur destanına kadar bütün kadim anlatılar benzer tonu içermektedirler. Yüzümüzü biraz daha doğuya çevirdiğimizde de İlyada ve Odysseia gibi eserlerde de aynı manzume yapısını görebiliriz. Bunlardan bazıları şiire daha yakınken, bazıları da tekerlemeler gibi konuşma diline daha yakındırlar.

Tolkien’in bu konuyla derinden derine uğraştığını ve onun hayatında önemli bir zamanın bu tarz manzumeleri incelemekle geçtiğini kolaylıkla tahmin edebiliriz. Tolkien bu konuyla sadece incelemeci gibi uğraşmamıştır. Yüzüklerin Efendisi, Hobbit ve Silmarillion üçgeninde bir çok örneği farklı dillerde yazmıştır. Bunun yanında Beowulf Destanı ve Arthur Destanı ile ilgili son yıllarda çıkan kitaplarının da içeriği bu manzum yapı üzerine kuruludur. Belki de en ilgi çekici olanı da Tehlikeli Diyarlar’dan Masallar eserindeki Tom Bombadil bölümünün nerdeyse tamamının manzume oluşudur.

Bizlere geçmişten kalan tüm masalların, efsanelerin, destanların ve kozmolojinin, hangi kültürde olursa olsun, belirli bir elemeden geçen eserler olduğunu görebiliyoruz. Bu eleme toplulukların kendiliğinden yaptığı bir eleme de olabilir, ya da kötü niyetli olarak bir şeylerin üstünü örtme ya da gizleme amacıyla yapılmış bir eleme de olabilir. Ancak geride kalanların değiştirilse de üstü örtülse de belirli bir hakikat içeren konular olduğunu ve bu konuların da keşfedilmeyi beklediklerini düşünüyorum. Örneğin zamanını bilemediğimiz Arthur hikayesi, Nuh Tufanı benzeri olan ama aynılığını yine de sorguladığımız tufan hikayeleri, farklı kültürlerde benzer özelliklere haiz kahraman hikayeleri ve Mu, Atlantis gibi batan kıta hikayelerinin her biri bu keşif alanına giriyor. Bunların pek çoğu da bizlere, yukarıda tanımladığımız gibi ritme ve uyuma sahip, müziğe çok yakın bir tür olan manzumeler şeklinde ulaşıyor.

Manzumenin gücü ve dayanıklılığı ile günümüze gelen efsaneler, Yüzüklerin Efendisi’nde yer alan müzik dokunuşları ve Ainulindalë arasındaki ilişki de kanaatim odur ki çıkarılmayı bekleyen bir hazine nevinden taliplerini bekliyor.


‘Beowulf ‘ İllüstrasyonu © Andrew Mayer

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply