Kirli Çocuk ve Altın Saçlı Prens

1

Bu yazı, çocukluğunun en tatlı zamanlarını divan altında saklanarak geçiren ahir zaman Küçük Prens’ine ve ahir zaman Kral Zeze’sine ithaf edilmiştir.


İnsanın çocukluk ülkesine dönebilmesi için kaç kitap okuması gerekir?

Yüreğimizdeki çocuğu yitirmeden okunması gereken ve bir arada anılması gerektiğine inandığım üç muhteşem kitabın üçüncüsü, Küçük Prens ve Çocuk Kalbi’nden sonra Şeker Portakalı’dır.

Şeker Portakalı, yazarının da kitabın başında belirttiği gibi “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü”dür.

Beş yaşında bir çocuğun acıyla erken tanışması çok dokunaklı.

Küçük bir çocuğun acısı dünyanın acısına bedeldir.

Kesinlikle küçük bir çocuk dünya değildir ama dünyanın da simgesidir.

Ve küçük bir çocuğu ihmal etmek ya da incitmek, nihâi olarak kendi dünyamızı yaralamaktır.

Mevlana, “insan odun değildir ki, kırıldığı zaman ses çıkarsın” der. Fransız şairlerinden Sully Prudhomme özetle Kırılmış Vazo şiirinde sanki bu sözü şerheder. “İçinde mine çiçeğinin bulunduğu vazo, bir yelpazenin hafif dokunuşuyla çatlar. Kimse bu sesi duymaz. Mine çiçeğini besleyen su oradan sessizce sızar, çiçek de solar.” Aynen bunun gibi bir sözümüz, bir davranışımızla çocuk kalbini kırarız. Bizim de incittiğimiz bu minik kalpten haberimiz olmaz. Gönlünde bulunan sevgi çiçeğinin suyu sızar, böylece içindeki sevgi kuşu da yavaş yavaş ölür.

– Nen var Zeze?

– Hiç. Şarkı söylüyordum.

– Şarkı mı söylüyordun?

– Evet.

– Öyleyse ben sağır olmalıyım.

İnsanın içinden şarkı söyleyebileceğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa ona öğretecek değildim.

José Mauro De Vasconcelos / Şeker Portakalı

Bu nedenle çocukların duyarlılıkları, hayata bakışları, dünyalarının zenginliği asla göz ardı edilmemeli, birey olarak görülmeli ve onlara hak ettikleri değeri vermeliyiz. Yine bu nedenle mutlu bir dünyanın ancak mutlu bir çocukla mümkün olabileceği gerçeği de bizlerin “çocuk” kavramına ve “çocuk okumaları”na yeni açılımlar getirmemizi ve bu çocuk sesini duyabilmemizi zorunlu hale getirmektedir.

Vasconcelos, Şeker Portakalı’nı, tıpkı Küçük Prens’in yazarı gibi kendi yaşadığı olay üzerinden anlatmıştır. İfadeleri ikincil ifadeler ve başkasından naklettiği sözler değildir. Her bir sözün kendisinde karşılığı vardır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler. Küçük Prens ve Şeker Portakalı’nı bu denli güzel kılan da düşünceden ziyade yaşantılarından geliyor oluşudur. Şeker Portakalı’nı okurken insanı hıçkıra hıçkıra ağlatmasının da altında bu sır saklıdır. Zira düşünce ağlatmaz…

Hepimizin trajedisi bir zamanlar çocuk olmamızda yatıyor.

Nietzsche

Yunan trajedi yazarlarının değindiği gibi, ancak acı çekerek bilgeliğe ulaşırız. Hiçbir ego acı çekmeyi istemez, ama çekilen her acıda, büyümeye bir davetiye vardır. İnsan ruhunu yücelten acıları yaşamak ve bilinci keskinleştiren bu yaraları taşımak belki de burada olmamızın nedenidir.

Ve bu bir sır olarak kalacaktır…

Çiçekler hep açılmış yaralardır.

Tevfik Fikret

Zeze ve Küçük Prens’i güzelleştiren şeyler: Kırılganlık, şefkat ve çocukluk yaraları. İkisi de üzgün ve yalnız. Zeze, gökyüzünde yalnız gezen Küçük Prens kadar yeryüzünde yalnızdır. İkisinde de güzelliği, iyiliği, mutluluğu, hayal kırıklığını, mutsuzluğu ve hayatın kırılganlığını keşfederiz.

Altın Saçlı Küçük Prens

Altın Saçlı Küçük Prens

Küçük Prens; bizlerin dünyasından olmayan, uzak bir iklimde parlayan bir yıldızdır. Zeze ise başka bir gezegenden gelen altın saçlı prens değildir. Her şeyiyle sadece ama sadece bu dünyaya aittir. İhtiyaç duyduğu sevgiyi kendine hissettirmeyen bir babaya sahiptir. Çalışmak zorunda kalan annesinin işten dönüşünü bekleyen minik kalpli Zeze yalnızlığını evin arka bahçesindeki küçük şeker portakalı fidanıyla konuşarak giderir ve kendi hüznüyle mutlu olmaya alışır. Bir günde 44 defa günbatımı izleyerek hüznünü devam ettiren ve hüznünü kutsallaştıran Küçük Prens gibidir ama ne harika bir atkısı ne de altın sarısı saçları vardır. Küçük Prens altın sarısı saçları, koyunu ve gülüyle ne kadar sevimli ve masum ise Zeze de bir o kadar yaramaz ve kirli bir çocuktur. Okulda öğretmeninin gözdesi olsa da evin ve mahallenin küçük şeytanıdır.

Kırgın kalpli küçük Zeze çocukluğunu kanatan babasına karşı intikam yemini eder.

– Önemi yok, onu öldüreceğim!

– Ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?

– Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones’un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek…

– Ve bir gün büsbütün ölecek.

José Mauro De Vasconcelos / Şeker Portakalı

Ölümüyle yüreğimi parçalayacak olanı severim yalnız.

Saint-Exupéry

Yaralı ve kirli çocuk Zeze, sevgiyi ve yaşamın sevilebilecek yanlarını öğreten Portuga ile karşılaşır. Onun ile vakit geçirir. Ve onu anlamaya başladığında ise çocukluk yaralarının ışıdığını farkeder. Çocukluğunun en iyi mevsimini yaşar. Portuga, Zeze’nin hayatında sevdiği tek insandır. Zeze, hayatında nedensiz sevdiği bu insanın ölüm haberini alır ve ışıyan küçük yüreği paramparça olur.

Zeze’yi hayata bağlayan iki şey vardır. Birisi kendisine acıyı öğreten Portuga; diğeri de en güvenli sığınağı küçük şeker portakalı fidanıdır. Zeze, Portuga’nın ölümüyle kahrolur ve hastalanır. Aynı zamanda Zeze’nin tek tesellisi olan küçük şeker portakalı fidanının kesileceği haberi yayılır. Babası küçük şeker portakalı fidanının kesileceğinden dolayı Zeze’nin hastalandığını düşünür. Onu teselli etmek ister.

– Bir şey daha var; küçük şeker portakalı fidanını hemen kesmeyecekler, kesildiğinde de sen çok uzaklarda olacaksın, fark etmeyeceksin bile.”

Hıçkırarak bacaklarına sarıldım.

– Bu artık bir şeye yaramaz, baba; hiçbir şeye yaramaz…

Benimkiler gibi yaşlarla dolan gözlerine bakarak bir ölü gibi mırıldandım: 

– Onu kestiler bile, baba; benim küçük şeker portakalı fidanım kesileli bir haftadan çok oluyor.

Büyümüyorum, yaşlanıyorum.

Léon

Bir çocuk nasıl yaşlanır? Büyümez ise yaşlanır.

Kesilen ne küçük şeker portakalı fidanıdır ne de Portuga’dır. Kesilen Zeze’nin ve ahir zaman Zezeleri’nin çocukluğudur. Sevgili Zeze, Portugan ölmedi! Küçük şeker portakalı fidanın kesilmedi! Portugan çocuk yüreğine hitap etmeye devam edecek; yüreği yaşlanan her çocuk diktiğin küçük şeker portakalı fidanında çocukluğuyla buluşacak ve yürek için pınar olan Küçük Prens kaynağından içeceklerdir.*

BERÂ İLHAN


(*) Her nerede olursa olsun, olduğu her yerde ihtimam görmesine rağmen Exupéry’nin yüreği daima yaralıydı. Kirli çocuk Zezeler’in Küçük Prens’e dönüşebilmeleri uğruna ruhuyla, etiyle acı çekmekteydi. Kuşkusuz acısını duyurabilmek için Küçük Prens’in saflığına sığındı. Exupéry’nin en büyük acısı her çocuğun çocukluğunun tehdit altında olması ve “çocukluk ağacının” temelinden sarsılmasıydı.
      Küçük Prens’i yazana bin teşekkür!

‘Küçük Prens’ İllüstrasyonu © Maria Pace-Wynters
Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

Leave A Reply