Kayıp Silmariller

2

‘Ümidimizin sonu olabilir ama uğraşlarımızın değil,’ dedi Aragorn. ‘Buradan geri dönecek değiliz. Ama çok yoruldum.’ Üzerinden gelmiş oldukları, Doğu’da toplanan geceye doğru uzanan yola baktı. ‘Bu topraklarda hüküm süren garip bir şeyler var. Bu sessizliğe hiç güvenmiyorum. Solgun aya bile güvenmiyorum. Yıldızlar solgun; daha önceleri hemen hiç olmadığım kadar yorgunum; önünde izlemesi gereken açık bir iz olan Kolcu’nun olmaması gerektiği kadar yorgun. Düşmanlarımızın hızlanmalarına yardımcı olan ve bizim önümüze görünmez bir engel koyan bir irade var: Kollarımız, bacaklarımızdan çok gönlümüzde olan bir yorgunluk.’

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / İki Kule / s.410

Karanlıklarda kalınca insan, psikolojik olarak sanırım, aydınlıktan ziyade, öncelikli olarak onu aydınlığa götürecek bir tutam ışık arar ve az miktar bile olsa ilerlediği yolu görmek ister; sonrasında onu doğru yola sürükleyen ses, koku ve sembollerdir. Bu yazımızda kısmetse, karanlıkta kaldığımız labirentten, çıkışımıza rehber olacak ve adeta birbiri ile bir atkının dantelaları gibi iç içe girmiş, üç önemli başlıktan ilk olarak ses üzerine bir şeyler paylaşmak istiyorum.

Şems-i Tebrizi, yaratılışı anlattığı eserinde evrenin tüm gizeminin sesin içinde yatmakta olduğunu söylemektedir. Hazırlık sürecinde her şey işitilebilirdir; bu bittiğinde ise görülebilir olur. Başka bir deyişle, ses dünyasından biçimler dünyasına gelmişlerdir.

Hazret İnayet Han / Müziğin, Sesin ve Sözün Gizemciliği / s.31, s.50

Kısaca hatırlarsak, her şey Ainur’un müziği ile başlıyor ve Melkor sürekli bu müziğin ahengini bozacak başka bir müzik ortaya çıkarmaya, yapmaya çalışıyor. Bu süreç içerisinde yine Silmariller’in (saf ışığın parıltısı) içerisine konulan ışığın başta Melkor ve birçok kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirilmesinin devamında üç büyük mücevher olan Silmariller Fëanor’un iki oğlu tarafından çalınmak istenirken, Silmariller’in ikisi ile birlikte denizin ve toprağın derin çukurlarına kendilerini atarak cevherlerin kurbanı oluyorlar. Geriye kalan tek Silmaril’in süslediği Eärendil gemisi en parlak yıldız olarak göğe yükseliyor. 

Hazret İnayet Han, bu eserinde Musa (a.s.) peygamberin dağa çıkışı ve “Musa he!” (“Musa işit!” yahut “Musa gönlüne danış!”), ona vahyedilen ses ve ritim olduğundan bahsetmekte ve müzik ya da musik sözcüğünün bu addan geldiğini belirtmektedir. Ayrıca bütün çağların mistiklerinin en çok müziği sevdiğini söylemekte ve dünyadaki tüm sorunların, yok edici ve yıkıcı sonuçlar doğurmasının aynı şey yüzünden baş gösterdiğini, bununda ahenk yoksunluğundan kaynaklandığını söylemektedir. Bu ahenk içinde en çok dikkati çeken konulardan biri de “ışık” ve “ses” ilişkisidir.

Üstelik ben, efsanelerin ve mitlerin büyük ölçüde ‘gerçeklik’e dayandığına ve ancak bu biçimde anlaşılacak bazı meseleleri ortaya koyduğuna inanıyorum… Elfler’in Silmariller’i cevherden yapmaları (alt yaratıcı) yönlerini ortaya koyuyordu, ama bu cevherlerin esas nitelikleri güzellikleri değil. İçlerinde ışık’ı taşıyorlar. İçlerindeki ışık, gümüşten ve altından İki Ağaç’ın gövdelerinde parıldayan Valinor’un ışığı.

J.R.R.Tolkien / Silmarillion / Milton Waldman’s Mektup 1951 / s.23, s.24

Acaba Hazret İnayet Han’ın belirttiği üzere “Ses=Işık”, yani sesin görünen hali ışık olduğu bilgisini düşündüğümüzde Silmariller içindeki korunan ışık, ses olabilir mi? ve hatta Kulbak Bilge isimli eserde de “kayıp nota sırrı”ndan bahsediliyordu; bu kayıp nota göklerde muhafaza edilen son Silmaril olabilir mi?

İşte konunun tam da bu kısmında Daniel J. Levitin’in “Müziğin Etkisindeki Beyin” eserindeki şu satırların konuyla ilgili olabileceği dikkatimi çekiyor:

1950’lerin sonu itibariyle bilim insanları bu tür sentez imkanlarını daha küçük, derli toplu elektronik aletlere sıkıştırmak üzere çalışmalar yapmaya başladılar ve bütününe sintisayzır adı verilen yeni bir müzik enstrümanı ailesi yarattılar. …Ancak yalnızca üst ton profilini kopyalamak, asıl enstrümanınkine benzer bir ses yaratsa da biraz tatsız bir taklit oluyordu. Tını üst ton serilerinden daha fazlasıdır. Araştırmacılar bu ‘fazla’ olan şeyin ne olduğunu hâlâ tartışıyor.

Daniel J. Levitin / Müziğin Etkisindeki Beyin / s.60

“…biraz tatsız bir taklit oluyordu.” (Melkor’un Ilúvatar’ın yaptığı müziği taklit etmesini hatırlatıyor), 

Sanki (“Silmariller’in içindeki ışık/ses” = “Synthesizer içindeki yapay sesler”) olarak bir ilişki düşünülebilir mi? Zira ikisinin de içerisine her iki evrenin şartlarına göre ses sıkıştırılabilir, muhafaza edilebilir.

İngiliz filozof Alan Watts şöyle der: ‘Eğer incelemek istediğiniz şey bir nehir ise bunu nehirden bir kova su alıp sahilde bu suya bakarak yapamazsınız. Bir nehir sadece içerdiği su değildir ve nehirden bir su örneği aldığınızda nehrin esas özelliği olan hareketi, faaliyeti, akışı kaybetmişsinizdir.’ Rosch, bilim insanlarının bu bilgi, sanal yöntemlerle kategorilerin akışını engellediğini hissediyordu. Bu aynı zamanda müziğin sinir bilimi üzerine son on yıldır yapılan çoğu çalışmada da karşılaştığımız bir sorundur: Çok fazla bilim insanı, sanal sesler kullanarak sanal melodiler inceliyor; bunlar müziğin kendisinden o kadar kopuk ki ne öğrendiğimiz bile belli olmuyor.

Daniel J. Levitin / Müziğin Etkisindeki Beyin / s.165

Müziğin/sesin bu evrende insanı iyileştirici, onarıcı bir gücü varken eş zamanlı, Silmariller’in de içindeki ışık vasıtasıyla, bulunduğu evren içinde iyileştirici, onarıcı bir gücü olduğunu görüyoruz. Her şey kendi içinde bir titreşim barındırıyorsa ve Silmariller de Tolkien’in bahsetmiş olduğu evren içinde bozulan titreşimleri akort yapan bir ses/ışık olabiliyor ise, aynı evrende Melkor’un ahengi bozan müziği gibi “Synthesizer içindeki yapay sesler” de bu evren içinde insanlığın varoluşundan bu yana insan yapımı gerçek akustiğe sahip enstrümanların tınısındaki ahengi taklit ederek ruhları gerçek gıdasından mahrum edip yeni nesil makinalar ile insanları köleleştiriyorlar mı?

Devam edecek…


Okuduğunuz makale, “Kayıp Silmariller” yazı dizisinin ilk bölümü olarak okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

2 yorum

  1. Allah razı olsun ufuk açıcı bir yazı olmuş. Tekrar yazılar yazmanız çok mutlu etti. Bir tanıdığım konuyla ilgili olabilecek bir şey sormuştu. “Hiç sağır peygamber oldumu? ” diye. Başka organlarından mahrum olan peygamberler oldu ama sesi işitme yeteneğinden mahrum peygamberler olmamştı. Sanki sizin bahsettiğiniz konuyla ilgili gibi.

  2. Şems-i Tebrizi, yaratılışı anlattığı eserinde evrenin tüm gizeminin sesin içinde yatmakta olduğunu söylemektedir. Hazırlık sürecinde her şey işitilebilirdir; bu bittiğinde ise görülebilir olur.
    Bu aslında her şeyi açıklıyor Emeğine yüreğine sağlık. Bekliyoruz güzel yazıları

Leave A Reply