İkinci Bakış… Aşk?

0

Cevap: Kendi.

Uygur Türkçesi’nden gelen ve kendü-kentü olarak telaffuz edilen bu kelime günümüzde iyelik eki eklenerek, kendim-kendin-kendisi gibi zamir şeklinde kullanılıyor. Nefis, kendilik anlamına geliyor. Çoğul hali olan nüfustan kasıt da, herbir nefsin toplamıyla çıkan sayıdır. İngilizce in-divi(d)-dual demek olan birey kelimesi bölünemeyen demektir. İngilizler, insanoğlunun herbirini böyle tanımlamış. Ülkeler, toplumlar, aşiretler, klanlar, aileler derken daha aza indirgenme-bölünme-ayrışma imkânı bulunamayan son durak, atomik bir sınır; birey, yani insan. Dolayısıyla nüfus sayımında sayılması objektif anlamda bizi bir sayıya ulaştıracak olan; demin saydığımız sosyal grup tipleri değil herbiri birer nefis taşıyan insanlardır.

Anadilimiz Arapça olmadığı için, kulağımızda nefis kelimesi duyulduğu zaman, onun salt terminolojik anlamı zihnimizde yansır. Nefis, talepte bulunan, isteyen, arzulayan bir varlık oluşunun yanında kendilik gibi bir fonksiyon icra eder. Yani ene şubemiz ben demeden önce, enenin kendi için mevhum bir malikiyet alanı ilan etmesinden önce, ben deme şuurundan yoksun nefis, ben demeyi dahi bilmeden kendi kendisi adına beyanda bulunmaktaydı. Bu noktada, ene ile nefsi ayırıyoruz. Benzetme yoluyla, nefsi varlık emareleri gösteren, kendini kabul ettirmeye çalışan, henüz kimsece tanınmamış bir ülke, eneyi ise mazbatasını elde etmiş, uluslararası camiada yerini almış o ülkenin devleti gibi görebiliriz. Tıpkı, söz konusu uluslararası camiaca tanınmak için evrensel bazı ilkelerin kabul edildiğine dair sözler verilmesi gibi, nefis de mazbatasını alıp, bağımsızlığının sembolü “ene bayrağını” dalgalandırabilmek için bir büyük evrensel (âlemşümûl) hakikati kabul etmekle, haykırmakla işe başlamıştı.

Hem Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefislerine karşı şahit tutarak: ‘Rabbiniz değil miyim?’ diye şahit gösterdiği zaman ‘Evet Rabbimizsin, şahidiz!’ dediler. Kıyamet günü ‘Bizim bundan haberimiz yoktu!’ demeyesiniz. (A’raf sûresi 7/172)

Elmalılı Hazretleri tefsirinde diyor ki: “bellerinden zürriyetlerini aldı”, yani kudret eliyle seçip ayırdı, vücuda getirdi, “ve onları kendi kendilerine karşı şahit tuttu” şahit yaptı, kendi varlıklarından bile habersiz olan o şuursuz hücrelere “ben” ve “ben ve ötesi” şuurunun, bilfiil mebdeini (başlangıcını) verdi.

Elflerin uyanışı bahsinde, ilk şahit oluşların ilk sesleri, seslerin de kelimeler ve hikayeyi doğurduğundan söz etmiştik. Elflerin ilk ameli bir bakış idi. Ve yıldızlara aşık olmuşlardı. El! demişlerdi onlara bakıp, işte bak! deyip yıldızın Elfçesi de El- olmuştu bu tecrübeyle birlikte. Elflerin dili de doğmaya başladı. Kendilerine Quendi, seslerle konuşanlar demişlerdi. Bu ses benzerliklerini müstakbel başka önermelerimize matuf olarak önemsediğimizi ifade etmeliyiz. Kendi, Uygur Türkçesi’nde kentü kelimesiyle dil dünyamıza katılmıştı. Kentü sesindeki ent- sesi ise Arapça’da “sen” anlamına geliyor. Kendilik, Divanü Lûgat-it Türk’te zatlık, nefis gibi kelimelerle tanımlanmış. Sen, bir anlamda ben’i anlamlı kılan bir söz. Ya da sen ve ben birbirlerine anlam alanı açan sözler diyebiliriz. Kendi dünyamızdan birçok başka kelime kesişimiyle karşınıza çıkacağımız Tolkien’in kelimelerinin en derin köklerinde de Quendi ve onun kökü Kwene ile karşılaşmıştık. Kwene’nin Sindarin lehçesindeki telaffuzunun BEN olduğundan bahsetmiştik. Aynı kelimenin, Elfçe’nin Noldorin lehçesindeki telaffuzu ise BENNAS. BEN yine karşımıza çıkmakla beraber, Arapça’da insanlar anlamına gelen NAS sesini de duymuş oluyoruz. Noldorin lehçesi dediğimiz şey, Elflerin göç ve ayrılık hareketleri neticesinde ortaya çıkmış bir kol. BENNAS ayrıca zirve-uç manasına geliyor. Yazarımızın kurşun kalemle bu hususu ifade ettiğini The War of The Jewels adlı  eserde oğlu Christopher Tolkien bildirmektedir. Zirveler, uçlar ENE‘nin iddiaları gibi. BEN-BEN diyen ve kendini ayrıştıran, “benim mülküm burası, buradan sonrası O’nundur” diyen ENE ile muvafakat ediyor diyebiliriz. Etrafında dönüp durduğumuz meseleler birbirine devamlı hayatî bir şekilde değiyor, temas ediyor düşüncesindeyiz. Kwene, Uyanış’tan sonra kelimelere yön veren kelime. Uyanış tekrar ifade etmek gerekirse (orijinal metne dayanarak) Iluvatar’ın uykusundan uyanış idi. Iluvatar’dan haberdar olmak için uyanmış oldular. Iluvatar’dan haberdar olmak (bildirilme, bilme, marifet ufku) için bir alete ihtiyaçları vardı. Bediüzzaman’ın ENE dediği o alete, Elf’ler de Kwene diyor olabilir mi önermesini ortaya atmıştık.

Tolkien’in notlarında, Kwene’den sonra gelen diğer kelime köklerinden bahsedelim. İkinci kökümüz El- idi. Bak! demek. Diğer kökümüz DELE. Yürü, git, ilerle, seyahat et demek. Üçüncü kök HEKE, -den hariç, dahil olmayan demek (apart, not including). Ek olarak önemli bir kök daha var: o da AWA ki manası away, forth yani uzaklar demek.

Bu kelimelerden sonra yığın yığın kelime türüyor. İngilizce’de Derivation ile ifade edilen türeme-türetme serüveni bu kelimelerden sonra eklenen sürü ile kelimeye kaptanlık ediyor ve yeni gördükleri eşyaya yeni kelimeler takıyor Elfler. Ama ilk sesler bunlar oluyor. Bir kısım türetme doğrudan bu kelimelerden oluyor. Sonrası kendi başına yeni, müstakil türemeler söz konusu. Notlarda başı çeken beş kökün seyrine dikkat çekmek istiyoruz:

Kişi – Bak – Gez (ya da Gör) – Ayrıl (Apart) – Uzaklar

Elflerin ve sonrasında İnsan’ın da serüvenini özetleyen beş anahtar. Bu kelimelerle başlayan dil serüveni İnsan dillerine, Numenor Adunaic lehçesine, oradan Orta Dünya’ya göç ile anakaradaki dillere ve oradan da Westron’a, yani Ortak Lisan’a varıyor.

Kişi, kendini bilmekle adımını attığı hikayede bakış’la yoluna devam ediyor. Bakış, görüşü, gördüğüne doğru gidişi beraberinde getiriyor ve göç dalgası, ayrılıklar, hikayenin genişlemesine netice veriyor. Ve son olarak uzaklara gidiş.

Biz aşkın ilk bakışta olduğuna inananlardanız demiştik. Aşkın en saf hali, saflığını yitirmemiş bir ilk bakışta saklıydı. İlk bakış geçmişte kaldığı için artık o saflık geri gelmez düşüncesini taşımıyoruz. Zira hal-i hazırda geçmişi geri getirmeye çalışıyoruz. İkinci bakışta safvete ait bazı hisler kaybolur gibi olurken ilimde derinlik bir kazanım olarak ortaya çıkabilir. O derinlikle, marifetimiz artmış bir şekilde ilk bakıştaki zamana geri dönebiliriz ümidini taşıyoruz. Aşkı kalp derinliğiyle yaşayabilmek için. Elfler yıldızlara aşık olmuşlardı. Aynı safvetin yanına, neden kalplerinde bir şeylerin yıldızlara doğru kopup gittiğini bilseler ve o ilimle yeniden El! deselerdi, varlığa uyanmanın hikmeti anlaşılır olurdu.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply