İç ve Dış Yolculuk

4

Her büyük şahsiyette olduğu gibi Tolkien’in eserlerinde de karakterin derin enfüsî yolculuklarının arkasında muhakkak afaki/dış yolculuk vardır.

Enfüsî terakkiyat yaşamış ve derinleşmiş kişilerin muhakkak o terakkiyatları ölçüsünde afaki deneyimleri olmuştur.

J.R.R. Tolkien’in kendisinin zor hayatı, bir başka deyişle afakî yolculuğu, eserlerine yansıyan derinliğinin, enfüsî yolculuğunun arkasında görünen serüvendi. 1925 senesinde Tolkien, 33 yaşındayken Oxford Üniversitesi’nden gelen iş teklifini kabul eder ve zahiren yerleşik bir hayata başlar. Ondan öncesi yaşamı pek çalkantılı ve acıklıdır: Daha çok erken yaşında babasından ayrı, annesi ve kardeşiyle İngiltere’ye yerleşir. 4 yaşındayken babasını ne kadar özlediğini ifade ettiği bir mektup yazar, fakat yollayamadan ölümünün haberini alır. Annesini ise daha 12 yaşındayken kaybeder. 24 yaşında 1. Dünya Savaşı’na katılır, ama hastalığından ötürü evine gönderilirken cephede kalan en yakın 3 dostunu tek tek kaybeder…

Ölçülendirmek doğru olmasa da yaşanan fiziksel yolculukla doğru orantılı olarak kişilerde bir derinleşme görmek mümkün. Elflerde genel olarak binler senenin birikiminin meyvesi olarak ciddi bir derinlik, enfüsî bir gelişim görürüz. Galadriel Valinor’un iki ağaçla aydınlandığı yıllara şahitlik etmiş ve Helcaraxe’yi aşmış bir Noldor Elfi’dir. Üçüncü çağın sonuna kadar da Orta Dünya’da yaşamaya devam etmiş yegane elftir. Galadriel’in uzun hayatındaki afaki/dış yolculuğunu incelersek, bilgeliğine ve kudretine yansıdığını daha rahat anlarız. Kıymeti olan sadece yaşantının süresi değil. Her ne kadar uzun yaşantısı olmuş olursa olsun, o yaşantıya sığmış afaki yolculuk esastır. Enfüsî derinliğe de o sebep olacaktır.

İkinci Çağ’ın 1200 senesinde Sauron dış görünüşünü değiştirir. Edindiği yeni ve güzel simasıyla elf büyüklerinin güvenini kazanmaya ve el becerisiyle iştahlarını kabartarak aralarında yer edinmeye çalışır. Sauron’un cezbesine kapılıp kanan diğer elf büyüklerinin irfanı Elrond’unkinin seviyesinde olsaydı birçok kötülüğü önleme ihtimali olurdu. Zira Gil-Galad ile birlikte Elrond da anlamamıştı o mahir şahsın Sauron olduğunu, ama ona güvenmemişlerdi ve Lindon’a girişine izin dahi vermemişlerdi. Bununla da kalmayıp Eregion’daki Noldor Elfleri’ni uyarmak için haberci yollamışlardı, ama nafile… Ve sonunda Sauron Eregion’da emeline ulaşır. Bu sayede yüzükleri ve beraberlerinde onlara hükmedecek ve Orta Dünya’ya karanlığı getirecek bir dönemin başlamasına sebep olacak Tek Yüzük’ü de bizzat kendisi döver. Arif Elrond Üçüncü Çağ’ın sonlarında 6500 seneye yakın bir yaşamı gerisinde bırakmıştır. İrfanı sadece uzun yaşamının yansıması değil, binlerce yıla sığan deneyim ve seçimlerinden geliyordu.

Ayrıntılarına fazla girmeden elflerden Glorfindel gibi müstesna bir kişiliği de örneklere eklemeyi kayda değer buluyorum. Ömrü birçok elfin ortalama yaşantısından daha uzun olmamıştır, ama öyle seçimler sığdırmıştır ki yolculuğuna… Adeta bir maya ile boy ölçüşecek seviyeye yükselmiştir. Uzun bir ömür tek başına bir ölçü değildir. Ama yalın bir mantıkla düşününce uzun bir süre kısa bir süreye nazaran daha fazla dış yolculuk deneyimleme fırsatı barındırabilir. Bu ise bir enfüsî yolculuğu ve bu sayede ciddi bir iç derinliği sonuç verebilir.

Davut ile Golyat

Orta Dünya’daki irade sahiplerinden en zayıf halka olan hobbitler, hepimizin bildiği gibi yerleşik bir halktır. Hayatlarında değişiklik olsun istemezler. Onun yerine keyif içinde rutin bir hayat tercih ederler. Böyle bir hayat tarzı onlara enfüsî yönden yol almalarına ve derinleşmelerine olanak vermez. Zira uzun dahi yaşasalar hayatlarında değişiklik ya da maceradan kaçınırlar.

Bir tarafta o zayıf bir halkada neşet eden Frodo, bir diğer tarafta ise Saruman, ölümsüz bir maya…  Frodo, değil bin ya da yüz seneler, sadece 1 sene kadar kısacık bir zamana sığacak afaki yolculuğu sonunda öyle bir dikey yükseliş yaşamıştır ki, iç yolculuğunun sonunda ölümsüz, kudretli ve alim olan Saruman’ı geride bırakmıştır. Yüzük yok edildikten sonra Frodo’nun Shire’da Saruman’la karşılaşmalarında arif olan Frodo’dur ve koca Saruman’a ders vermiştir.

Zayıf bir ırkın sadece tek bir senelik bir yolculuğundan ortaya çıkan cevher, üstün diyebileceğimiz bir ırkın binler seneyle ölçülebilir yaşamından çıkmamıştır.

Kalp

İçsel/enfüsî bir yolculuk yaşandığı zaman dahi alınan yön doğru olmayabilir. Melkor’un serüveni sıradan değildir. Uzun senelerce çokça dış yolculuk fırsatı kullanmış ve ilmen çok derinleşmiş bir nefstir. Melkor’un sıkıntısı hiçbir zaman bilmemek ya da Eru Ilúvatar’a iman etmemek olmamıştır. Orta Dünya’da yaşamış çoğu irade sahibi canlılardan çok daha iyi biliyordu Yaradan’ı. İlim, maharet ya da kudrette çoklarından ve hatta birçok hemcinsinden, birçok Mayar’dan üstündü. Ama kalbi yanlış yöndeydi.

Nefsleri tutup kaldıracak, dikey yükselişe hazır hale getirecek başka hasseler ve sırlar var. Sonsuz ya da uzun zamana sahip olmak değerli bir sermayedir. Zaman sermayesine sahip olup afaki yolculuk yaşayan ise muhakkak enfüsî bir yolculuk yaşayacaktır. Ama o durumda dahi kaybetme ve helak olma tehlikesi büyüktür. Bu örnekten sonra fazla ayrıntıya girmeden tefekkür sahasını boş bırakmayı tercih ediyorum.

YUSUF BİLGE DEMİR

Paylaşın.

Yazar Hakkında

4 yorum

  1. Çok teşekkür ettim.Çok faydalandığım yazılardan oldu. Kaderin bize sunduğu hareketli hayatlara şükrediyoruz böylelikle. Çünkü harekette yeni bir ben doğuyor. Ama o varlık ( nefis) hep dibimizde, ayrılmıyor. İradesine sahip olamayan hobbit diyerek başladınız paragrafa, ama Sarumanı sollamayla bitti. Acaba buna vesile olan en etkili sebepler nelerdir? Frodo’nun aşkımı,sevgisi – merakımı – sadakatımı ya da bilmediğimiz dış etkenlermidir?
    Teşekkürler

    • YUSUF BİLGE DEMİR on

      Çok teşekkür ederim. Faydalanmış olmanıza çok sevindim.
      Frodo zayıf bir canlıdır. İradesine hakim olamadığı kanaatini sizde oluşturduysam izin verin düzelteyim. Frodo serüveninin çoğu safhasında iradesinin hakkını verdiğini düşünüyorum. Hatta yolu boyunca içine öyle bir işliyor ki Yüzük’ün iradesine kolay giremez. Yüzük’ün iradesine girmesini de yanlış anlamamamız gerektiğini düşünüyorum. Orada Frodo kalmamıştır. Hükmedecek bir iradeden bahsedemeyeceğimiz gibi Gandalf ya da Galadriel gibi müstesna kişilikler dışında bu mücadeleyi kazanabilecek bir nefs yoktur. Dolayısıyla Frodo iradesinin hakkını verememiştir de diyemeyiz.

      Yolculuğun tamamına bir dua niyetiyle bakmak bana güzel geliyor. Frodo niyetini uzun ve kelimelerimin ifade edemeyeceği derecede zorlu bir yolculuk boyunca belli ediyor. Her attığı adımda niyetini ifade ediyor ve iradesinin hakkını veriyor. Bu, onun en içten bir duası haline geliyor ve Eru İluvatar’ın rahmetini celbediyor. Sebeplerin sesinin kesildiği bir anda ise bir dış müdahele hem Orta Dünya’nın hem de Frodo’nun imdadına yetişiyor. Bu arada Frodo’nun kurtarılmasından kastım canının kurtarılması değil.

      Frodo’nun Saruman’ı geçmesi meselesine gelince… Tabi ki niteliğin niceliğe üstün gelmesi durumu var. Burada merhametin büyük röl oynadığına inanıyorum. Merhamet ettiği için ona merhamet edilir. Büyük ölçüde o merhametin yansıması ona o derinliğe sebep olur.
      Önemli olduğunu düşündüğüm bir nokta daha var. Elrond’un divanına geri gidersek problemi anlamaya çalışmadan görevi üstlendiğini hatırlarız. Hatta buna işaret olarak yolu bilmediğini dile getirmesi ayrıntısı çok kilittir. Sorgulamadan elini taşın altına koyuyor. Ben bunu İhlas’la bağdaştırıyorum ve öneminin büyük olduğunu düşünüyorum.

      • Çok teşekkürler. Gayet iyi açıkladınız. Cevabınızda tahmin ettiğim ve öyle çıkan bölümler oldu. Onda bile merhamet , niyet , dua , ihlas, irade kelimeleriyle tekrar buluşmak çok güzeldi. Ta orta dünyayada gitsen , sayılmayan günlerede gitsen ve geleceğede yolculuk etsen hep bu kelimeleri duymak ne güzel. Bu sutuboğda yolculuğunuzda bana biraz bunu öğretti. Sevgi ve aşk’ın oluşturduğu bu kavramlar iyilerin yolculuklarının yakıtları olmuşlar. Sanırım günümüzde de bu iyilerden olabilmek için hepsine birden sarılmamız gerekecek. Ben sutuboğda yazarlarından bir talepte bulunsam. Al işte o müthiş kavramlardan biri daha..”Talep” .. Yazarlarımızın günümüzdeki benlikleri ve tecrübeleriyle bizlere sarılmamız gereken “içlerinden geçen” bu “iyilerin kavramları”ndan bir kaçından bahsedebilirlermi? Mesela benim aklıma ve son 2 – 3 yılda “Vermek” kavramı geçiyor. Allah’ın en sevdiğim sıfatlarından ve her zaman göz yaşartan o duygu ve tahminler geçiyor aklımdan. “Ne kadar çok verme isteği vardır “O”nda (c.c.) ” Aklımızın alamayacağı kadar çok verme aşkı ve sevgisi.. Ne kadar olabilir acaba. Kendinden vermesi zaten en önemli ispatı.Ama çok fazla verme isteğinin olduğunu başka nasıl görebiliriz.? Okuyucu ve yazarlarımızda bu seçtiği ve tutunduğu kavramlarından bahsedebilirler mi ? Yorum yapan ve tefekkürlerini paylaşanlardan Allah razı olsun.

Leave A Reply