Horace, Eğer Bir Anlamı Varsa, Anlamı Budur / Walt Whitman – Bölüm 3 

0

5 Şubat 1889 / Salı / 19:15

W. kağıtları okuyor. Her zamanki yerine oturdu. ‘Nöbet tutan bir nöbetçi gibiyim, dedi bir noktaya çivilenmiş, bir yükümlülüğe bağlı. 

Her akşam ben gelmeden önce uyuduğunu söylüyor. 

Senin için hazır olmak istiyorum: Sen benim çölümdeki vahasın.

 Ona sordum:

Gelmem konusunda gerçekten böyle mi hissediyorsun? Senin için hayatî olduğum için kendimi hiç pohpohlamadım. Belki de senin vahandaki çöl olduğumu hissettim.

O güldü. 

Bu esprili; ama içinde zerre kadar gerçek yok.” Sonra ekledi: “Bunu konuşmayalım. Böyle bir şey üzerinde tartışmaya girmemeliyiz. Gelmeniz için hazırlandığımı söylediğimde çok ciddiydim. Yapıyorum. Konuşmalarımızı kaçırmak istemiyorum. Bütün gün dört gözle beklediğim tek şey onlar.

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 4 / s.88 / Kaynak

Horace Traubel

Horace Traubel

“Sen benim çölümdeki vahasın.” Kim söylüyor bunu? Yaşlı ve çok hasta bir adam: Walt Whitman. Kime söylüyor? Kendisini hiç bırakmayan, son nefesine kadar nerdeyse her gün ziyaret eden, konuşmalarından not alan, evine döndüğünde her gece notlarını yazıya döken bir dost, bir oğul, kendini Whitman’ın “ruh çocuğu” olarak tanımlayan Horace Traubel. 

Horace Traubel (1858-1919), şairin son yıllarında Walt Whitman’ın hayatındaki en önemli kişilerden biriydi. Whitman’ın sağlığı bozulduğu için günlük işlerde daha fazla yardıma ihtiyacı vardı ve 1880’lerin ortalarından itibaren Traubel, Whitman’ın hayatında hemşireden sekretere ve ede temsilciden yakın arkadaşa kadar birçok rol oynadı. 1888’de Traubel, Whitman ve Camden’deki ziyaretçileriyle yaptığı konuşmalar hakkında notlar almaya başladı. Bu notlardan ve Whitman’ın evinden bir dizi belgeden yararlanan Traubel, ‘Walt Whitman ile Camden’de’yi yazdı.

Matt Cohen / Horace Traubel’e Giriş / Kaynak

Horace Traubel (1919)

Horace Traubel (1919)

Whitman öldüğünde sadece otuz üç yaşında olan Traubel, şairi yaklaşık yirmi yıldır tanıyordu. Camden, New Jerseyde doğup büyüyen Traubel, Whitman ile ilk kez, yarı felçli şairin 1873’te kardeşi Georgeun Camden evinde yaşamaya karar verdikten kısa bir süre sonra tanıştı. Traubel o zamanlar henüz on beş yaşında değildi; ama kısa süre sonra Whitmanın arkadaşı oldu. Hiç durmadan yürüyüşler yaptılar ve kitaplar hakkında tartıştılar.
….
Whitman’ın eserlerini canlı tutmaya adanmış bir dergi olan The Conservatorı kurdu, düzenledi ve yayınladı.
….
Whitman’ın ölümsüzlüğünü garanti altına almak için çalışan uluslararası bir öğrenci arkadaşlığını bir araya getirerek, ülke çapındaki ve dünyadaki Whitman meraklılarıyla yorulmak bilmeyen bir yazışma yürüttü.

Ed Folsom / Horace Traubel’in Biyografisi / Kaynak

W. bana ‘Benim hakkımda yazmak zorunda kalabileceğin günler hakkında bir şeyler söylüyordu. Dedi ki:

‘Ne yaparsan yap, beni aziz yapma.’

Cevap verdim:

‘Tehlike yok Walt. Azizleri yeterince sevmiyorum.’

Bu onu güldürdü.

‘Biliyorsun,’ dedi, ‘benim için söylediklerini unutman gerekse bile, insanların bana karşı söylediklerini her zaman hatırlamanı istiyorum. Benim hakkımda yazarsan, bu kurala uy.

Dedim ki: 

‘Yemin ederim!’

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 4 / s.88 / Kaynak

Dedim:

Walt, bazı insanlar kendi kornanı çok çaldığını düşünüyor…. bir nevi tavırlı ve biraz da kendine dikkat çektin.’
….
Sık sık kendimden bahsettim. Kendimden bahsettim senin için yaptığım gibi. Aynı şekilde kınandım ve övüldüm. Kendime sanki başka biriymişim gibi baktım. Bundan utanmıyorum. Kendimi asla övmedim…. Sadece kendime baktım ve açıkçası gördüklerimi – kötü ve iyi şeyleri – tekrarladım.
….
Bunu Yapraklar’da yaptım, başka yerlerde de yaptım. Kendi içimdeki hayatla samimi bir şekilde yüzleştim.

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 3 / s.460 / Kaynak

Gailesiz ben, huzur içindeyim Doğa’da,
Her şeyin sahibi, her şeyin sahibesiyim, mantıksız şeylerin
ortasında dengeyim,
Onlar gibi dolu, dingin, anlayışlı, onlar gibi sessiz,
Fark ederek işimin, yoksulluğumun, kötü şöhretimin,
zaaflarımın, suçlarımın sandığımdan daha önemsiz olduğunu,
Meksika Körfezi’ne doğru veya Mannahatta’da
Tennesse’de, kuzeyin ücra bir yerinde ya da iç kesimlerde,
bir nehir adamı, bir orman adamı veya bu Eyaletler’de bir
çiftçi ya da sahilde, göller bölgesinde ya da Kanada’da,
Nerede yaşıyorsam hayatımı, Ah beklenmedik şeyler
karşısında kendi ayakları üzerinde durmak,
Ağaçlar ve hayvanlar misali karşı koymak geceye,
fırtınalara, açlığa, alay edilmeye, kazalara, terslenmelere.

Walt Whitman / Yazıtlar / Gailesiz Ben / s.15-16 / Çev. Fahri Öz

Ağaçlar ve hayvanlar misali karşı koymak geceye, fırtınalara, açlığa, alay edilmeye, kazalara, terslenmelere.” Ağaçlar, hayvanlar nasıl karşı koyarlar geceye? Bir koruma planları var mıdır fırtınaya, kazaya karşı? Toprağın derinliklerine uzandıkça kökler, ağaç sağlamdır. Tırnakları, pençeleri, onları koruyan kürkleriyle hayvanların ne gece ne de fırtına umurlarındadır. Açlık endişesinden uzak nasibin bekleyicisidirler. Kaza, engel endişesine kapılmadan yaradılışlarına kodlanan uyarıcı antenleriyle yol alırlar. Yaradan’ın verdiğine razı, kendi içlerinde tartışmaya girmez, sunulan her gündüzü, her geceyi, her mevsimi tadında yaşarlar. Onun için ne güneşin ışıkları kibirle alay eder ne gecenin karanlığı ürkütücüdür. Tüm varlık rekabet, hasetlik bilmez, hırsa girmez, birbirini terslemez; sadece paylaşmayı, yardımlaşmayı, anlayışlı olmayı, sevgiyi, kendisine düşen görevi bilir; sadece onunla uğraşır. 

“Nerede yaşıyorsa hayatını, beklenmedik şeyler karşısında sarsılmaz; kendi ayakları üzerinde durur,” Kartal kartallığını, sinek sinekliğini bilerek her şeye karşı öz dengesini korur. Bu sebeple varlıktaki denge ve dinginlik, kendine has yaradılışın yaşanmasından ve isyana, nankörlüğe girilmemesinden ileri gelir. Ne acıdır ki insan bunu görmez. Gören varsa da çok azdır. 

Camden’deki küçük eve pek çok edebiyat hayranı gelirdi – büyüklü küçüklü, Amerikalı ve yabancı ziyaretçiler. Her taraftan mektuplar yağıyordu. Yıllar boyunca, Traubel, sürekli olarak düşünce ve sıklıkla kişisel olarak gelen ve giden biraz daha yaşlı adamlardan oluşan bir gruptan biri oldu. “Whitman çevresi” New York’taki çiftliğinden Burroughs gibi ya da bir akıl hastanesinin müfettişi olduğu Kanada’dan Dr. Bucke ya da William Douglas O’Connor (Washington’da, Birleşik Devletler Hayat Kurtarma Servisi’nin müfettişi), 1866’da The Good Grey Poet’in yazarı ve tüm bu diğerleri gibi Whitman hakkında güvenilir kitaplar yazan edebiyatçı William Sloane Kennedy. Ayrıca Philadelphia arkadaşları da vardı: Harned, the Smiths, Harrison Morris, geçici olarak İngiltere’den nakledilen ressam Herbert Gilchrist ve daha birçokları. Traubel hepsini şahsen tanıyordu; ayrıca Whitman’ın geçmişin büyük şahsiyetleriyle -Emerson, Thoreau, Carlyle, Rossetti, Lincoln, Ingersoll ve daha pek çoğuyla- olan ilişkileri hakkında da tam bir bilgi edinmişti. 

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 4 / s.Xİİ-Xİİİ / Kaynak

25 Nisan 1891 / Cumartesi

Bir süre orada, pencerenin yanındaki sandalyesinde oturdum, kitap okuyor, ara sıra sorularını yanıtlıyordum. Gün çok tatsız; şiddetli rüzgâr, toz, soğuk. Yanındaki yatakta, adını ve bazı sözleri yazdığı Volney’nin ucuz bir kopyası; okuyordu. Bana hava durumunu sordu, zayıflığından bahsetti. 

‘Bundan kurtulmam imkânsız görünüyor. Neye yol açacak?’

Rüzgârda uçuşan toz bulutlarını fark etmiştim.

Bu kapalı pencerelerin arkasında bile tadını alabiliyorum.

Ona, O’Connor’ın öyküsünün ikinci bölümünü içeren yeni Atlantik’in bir kopyasını getirmiştim. 

Memnun oldum. Bana neşe verecek -bu şekilde yönlendirecek çok fazla şeyim yok.

Kısa bir duraklamanın ardından,

Yine de bunu neden söylemem gerektiğini bilmiyorum. Çünkü gerçekte kimin bu kadar sadık arkadaşları olmuş?

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 8 / s.164

31 Mayıs 1891. New Jersey Eyaleti’nin Camden Kenti’ndeki evinde Whitman’ın yetmiş ikinci doğum günü kutlanıyor. Arkadaşları bir akşam yemeğinde bir araya geliyorlar. Şairin durumu hiç iyi değil. Uzakta olan dostlarından gelen mektuplar, mesajlar okunuyor. Orada olanlar, sırayla duygularını dile getiriyorlar:  

Williams (Talcott)

‘Evet, Bay Whitman, Ben de bir şey söyleyeceğim. Bu doğum gününün uzun bir kutlama serisinin dördüncüsünü kutluyoruz. Bu noktadan itibaren, yavaş yavaş dünyaya yayılacak ve bugün İngilizce konuşan tüm dünya tarafından bilinen ve zamanla ne izin ne de sınır bilemeyecek olan geniş ilkelerin geliştirilmesinde ilerleyeceğiz.
….
Benim için şiirinizin demokrasisi onun sadece daha küçük ve daha küçük bir parçası. 

Daha yüksek ve daha geniş taraf, onun manevî yönüdür. Sadece demokrasiden değil, kendisinden ve bazen evrenden de şüphe eden bir çağda, evren sizin için birçok yoldan oluşan bir yol, gezgin ruhların yolu olmuştur.’

Demokrasi. Çoğunluk, azınlık, fakir veya zengin olsun fark etmeden halkın hakkının korunduğu bir ortam. Nefislerin, çıkarların kol gezdiği bir dünyada sosyal eşitsizlik olmayacak ve herkese fırsat eşitliği sunulacak. Whitman’ın hayallerinde, şiirlerinde, yazılarında dile getirdiği cennet ve uğruna bir ömür mücadele verdiği davası. Bu davaya kattığı coşkulu ruhu ve bir böcekten yıldızlara, insanlığa ve evrene genişleyen sevgisi. Bu ruhu okumak yerine uç, sivri ifadelerine takılanlar ve bunun yanında onu anlayanlar…  

Moncure Conway’in selâmını alalım! 

‘Walt Whitman’ın yanında onun doğum gününü kutlamak isteyen minnettar arkadaşlar ve gelecekte böyle birçok fırsata sahip olacaklarına inanıyorum. 

Şimdi neredeyse tamamlanmış olan Thomas Paine’in Yaşamı yazarken, o devrimci Quaker’ın yazılarında, bir demokrasi şairinin ortaya çıkışını kehanet ediyor gibi görünen ve Walt Whitmanda yerine getirilen birçok pasaj ve şiirle karşılaştım. Paine’in zamanından beri demokrasinin hiç bu kadar gerçek bir demokrat olmadığına ve Walt Whitman dışında hiçbir şaire sahip olmadığına inanıyorum. Henry Thoreau’nun Walt’u ‘dünyanın gördüğü en büyük demokrat olarak adlandırdığını hatırlıyorum. İngilterede uzun yıllar ikamet ettiğimde, onun şiirlerinin o ülkedeki en iyi zekalardan bazıları üzerinde bıraktığı izlenimi belirtmek benim için bir zevkti.
….
Whitman:

Şimdi sıra sende, Horace.

Traubel:

‘…..Kendimi belki bir ara söyleyecek bir şeyim olabilecek bir savaşın ortasında hissediyorum. Benim sıram gelmedi. Savaş bittiğinde, bunun hakkında yazabilirim.

Whitman:

Haklısın oğlum, sıran henüz gelmedi. Bundan yıllar ve yıllar sonra, ben gittiğimde -senin dediğin gibi, savaş bittiğinde- çoğu şey senin öğretişine bağlı olabilir ve sen kesin kanıt satırlarını ortaya koyacaksın. Haklısın oğlum ve Tanrı seni korusun!

Horace L. Traubel / RE’de Walt Whitman / Walt Whitman ile Yuvarlak Masa / Kaynak

Alelâdenin şarkısını söylüyorum;
Bedavadır sağlık! Bedavadır şeref!
Sakınıp sahtekârlıktan, açgözlülükten, şehvetten,
Açık havanın, özgürlüğün, hoşgörünün şarkısını söylüyorum,
(Asıl ders bunlardan alınırkitaplardan değil- ne de okuldan,)
Alelâde gündür bu, alelâde gece, alelâde yeryüzü, alelâde deniz,
Çiftliğindir bu senin işin, zanaatın, mesleğin,
Alttan alta, demokratik sağduyudur bu, hepsi için sağlam zemin.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Alelâde / s.141 / Çev. Aytek Sever / Kaynak

Nice alelâde denilen şeyin içindeki nice cevher. Hiçbir varlık, hiçbir olay sıradan değil. Sıradanlaştıran, alelâdeyi değersizleştiren bakıştaki eğrilik. Alışılmışlığın nankör nazarı, atıl idraki ve taşlaşmış hislerin yol vermediği hayaller… Görmesek de her an, her zerreden nice perde kalkıyor, “Bana anlam yükle.” diyen nice koza açılıyor, nice kelebek kanatlanıyor. Bütün bunlara rağmen hâlâ idrak, duygu fakiriysek gaflet perdesini yırtamamışız demektir.

Her an bir mucize bize yaşatırılırken her gün bunları görüp durduğumuz için bunlardaki ilahî yansımaların farkına varamıyoruz. Bu mucizelerdeki şifadan yararlanamıyor, ruhu diriltecek coşkuyu, kalbi ikna edecek tatmini, huzuru yakalayamıyoruz.

Oysa açık havayı, özgürlüğü, hoşgörüyü yaşayarak; alelâde günün, alelâde gecenin, alelâde yeryüzünün, alelâde denizin hakikatini görerek ve hissederek onların şarkısını söyleyenler var Whitman gibi. Hissettiklerine hiçbir sahtekârlığı, açgözlülüğü, şehveti karıştırmadan dile getiren fıtrî diller var. Aynı yerden bakamıyorsak, neyin sözüyle, nasıl bakılacağını bilemiyorsak bu dilleri anlamamız ve çözmemiz çok zor; hatta imkânsız. 

9 

Haydi! kim olursan ol, gel, benimle yürü!
Benimle yürürken, insanı hiç yormayan, bıktırmayan şeyi
bulursun. 

Toprak hiç bıktırmaz insanı,
Toprak kabadır, sessizdir, kolay anlaşılmaz, doğa kabadır,
kolay anlaşılmaz,
Cesaretin kırılmasın, ilerle, tanrısal şeyler vardır üstleri
iyice örtülü,
Sana yeminle söyleyeyim, sözcüklerin anlatamayacağı
kadar güzel, tanrısal şeyler vardır. 

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Calamus / s.66 / Çev. Memet Fuat

Burnumuzun 50000 değişik kokuyu hatırlayabildiğini biliyor muyuz? Neden bir kokuyla hiç aklımıza gelmeyen hatıralara, mekânlara takıldığımızı açıklayabiliyor muyuz? Neden bir kokuyla ağlayıp, bir kokuyla titriyoruz? Vücudumuz her saniye 25 milyon hücre üretirken, alyuvarlar tüm vücudumuzu 20 saniyede dolaşırken, gözümüz 100 -150 milisaniyede kırpma işlemini gerçekleştirirken, ayrıca 10 milyondan fazla rengi ayırt ederken ve daha nice mucize her an yaşanırken bizler neredeyiz? Çünkü hiçbirinin reklamı yok, her şey bedava. Yaygarası, süsü, abartısı yok. Sadece damardaki kan gibi sessiz akarak görevlerini yerine getiriyorlar. Doğada da böyle. Yağmur kadar kim bereket dağıtıyor, güneş kadar kim değdiği her bedene can katıyor? Arının hiç reklamını gördünüz mü? Toprak her an doğum yaparken hiç sancılı sesini işittiniz mi? Hava durmaksızın her yere türlü mucizeler işlerken hiç gurura kapılıyor mu? 

Sözcüklerin anlatamayacağı kadar güzel, tanrısal şeyleri” harcamak ne acı. “İnsanı hiç yormayan, bıktırmayan şeyi bulabilmek” için “Whitman’la yürümek” lazım. 

Şair bu dünyanın ötesinde kâinata uzanan bir yolun farkındadır. Neye, hangi varlığa baksa adeta zerreden kâinata açılır. O, doğaya aşkının yanı sıra davasına da aşık bir adamdır. Bu aşkı şiirlerinin dilinde besteler. Kalbinin ritmiyle şarkılarını söyler. Whitman’a göre davası olan, çevresine kapılmamalı, diyardan diyara koşturarak tüm insanlığa açılmalıdır. 

Ayrıca nereye baksa bir hazine bulan akıl, yorulmaz. Açıldıkça kapak merak artar, cana can katlanır. Ta merkezinden vurulan kalp, yorulmaz; çünkü vurgun olan, cezbededir. Kendine uygun olanı bulan ruh, yorulmaz; çünkü onun kanatlarıyla uçar. Bu aklı, kalbi ve ruhu taşıyan insan yaradılışın zamanla biriktirip önüne koyduğu ilahî güzellikleri idrak ettiği gibi onların gerçek yurdunu da hisseder. Günü gelince burada kalmayacak, asıl yurduna, evine gidecektir. Bu dünyada ne yaşarsa yaşasın huzuru bulan, fırtınada kuytu bir limana sığınmıştır. Ama yine de huzurun hakikatine varabilmek için limanın durgun sularına demir atmaması gerekir.  

Haydi! durmamalıyız burada,
Ne kadar tatlıysa da bu biriktirilmiş şeyler, ne kadar
kullanışlıysa da bu ev, biz burada kalamayız,
Ne kadar kuytuysa da bu liman, ne kadar durgunsa da
bu sular, biz burada demir atmamalıyız,

Ne kadar iç açıcıysa da bizi saran bu konukseverlik,
biz onu yalnızca kısa bir zaman için tatmaya izinliyiz.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Calamus / s.66 / Çev. Memet Fuat

21 Ocak 1889 / Pazartesi / 20:15 

Harned beni evde görmek için uğradı, bu yüzden W.’ye geldiğimde biraz geç olmuştu. W. sandalyede oturuyor. Işık kısık, belli ki uyukluyor. İçeri girince onu uyandırdım. Yürekten haykırdı: 

‘Ah Horace! Neredeyse senden vazgeçiyordum!’
….
 Ziyaretçiler az. Gelen birkaç kişi onu bir dakikalığına görüyor. 

‘Görünüşe göre henüz ziyaretçi kabul edemiyorum.
….
Elimi tuttu ve bastırdı. 

Sen benim dünyayla bağlantı kurmak için hayatî öneme sahip tek aracımsın – geriye kalan tek canlı tel. Birkaç gün burada oturuyorum ve senden uzaklaştırılırsam bana ne olacağını merak ediyorum.’

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 4 / s.1-2 / Kaynak

Okumayı bıraktıktan sonra W. birkaç dakika sessiz kaldı. Mektubu zarfına ve ikisini de cebime koydum.

Doğru,’ dedi W. ‘artık senin.

Ciddiydi: 

Savaş günlerinde çocuklara ve diğerlerine gönderilen mektuplar, mektuplarım hem acılı hem de neşeli anılar uyandırıyor. Her zaman en büyük zevkle yaptığım iş buydu. Bence yoldaşın ötesinde hiçbir şey yok. Adam, kadın. Ötesinde hiçbir şey yok. Sevgililerimiz bile yoldaş olmalı; hatta karılarımız, kocalarımız; hatta babalarımız, annelerimiz bile. Birlikte kalamayız, tatmin olamayız, büyüyemeyiz, başka bir temelde.
….
Sonra tekrardan takip ettim, tüm kalbimle takip ettim.
….
Bunun için sağlığımdan, bedenimden, fiziksel benliğimin canlılığından vazgeçmek zorunda kaldım. Oh! Gitmesi gereken çok şey vardı. Pek çok şey paha biçilemezdi ki, oraya kadar hiç kimse pes etmemelidir.
….
Tüm bunlar ve bunun için ne aldım? Verdiklerimi hiçbir zaman aldıklarıma göre tartmadım; ama aldıklarımdan memnunum. Ne aldım? Bir şey için çocukları aldım. Çocuklar. Binlercesi. Öyleydiler, öyleler, benim olacaklar. Onlar için kendimi verdim. Kendim. Çocukları aldım. Sonra Leaves of Grass’ı aldım; ama bunun için asla Grass of Grass’a sahip olamayacaktım.
….
Neredeyse meydan okur görünüyordu. 

Bütün bilgeler dedi ki: ‘Walt, kendini kurtarmalıydın.’ Kendimi kurtardım. Ama onların kastettikleri şekilde olmasa da kurtuluşun benim için mümkün olduğu tek şekilde kendimi kurtardım. Şimdi bana o deneyimin yıkımlarıyla bakıyorsun. Sonunda beni toz haline getirdi. Yine de diyorum ki: Ben sadece kendimi verdim. Oğlanları aldım, Yaprakları aldım. Vücudum mu? Evet, verilmesi gerekiyordu, feda edilmesi gerekiyordu. Bunun ne anlama geldiğini benden daha iyi kim bilebilir?

W.’ye dedim ki:

Anlıyorum, sen her şeyi biliyordun. Bundan vazgeçmek zorundaydın. Hiç pişman değilsin.

Pişmanlık yok, yok. Yapılması gerekiyordu.

Dedim ki:

Walt, sağlıktan çok vazgeçtin; çünkü sağlık, sağlıktan daha büyük bir şey için.

Dedi ki:

Horace, eğer bir anlamı varsa, anlamı budur.

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 3 / s.582-583 / Kaynak

Gece karanlığı mı çöktü?
Zorlu muydu son zamanlarda yolumuz? Yılgınlıkla mı
durduk, öne mi düştü başımız yolda?
Ama bir saat sonra dinlenmeyi umursamadan yürüyen
sizlerin eğiliyorum önünde boyun eğiyorum,
Öncüler! Ey öncüler!

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Göçmen Kuşlar / s.166 / Çev. Fahri Öz

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply