Ete Kemiğe Büründük, Göründük / Walt Whitman – Bölüm 4

0

Ey kitabım, ey şarkılar! Her şey buraya kadar mıydı?
Dönüp dolaşıp başa mı dönmeliyiz tekrar?
Kâfidir gene de ey Ruhum,
Ete kemiğe büründük, göründük- bu da kâfidir.

Bu dizeleri okuduğumda Whitman hakkında daha çok şeyler öğrenmem, her şiirini derinlemesine düşünmem gerektiğini anlamaya başlıyorum. Karşımda anlaşılması hiç de kolay olmayan bir kişilik var. Adeta bir matruşka. Tek şeklin sakladığı iç içe şekiller… Tek bedenin sakladığı iç içe âlemler… Okuduğum her şiir de aynı bir matruşka gibi karşıma çıkıyor. Kelimelerden ruh yapımı bebekler… Ortasından açtığımda başka bir bebek. Onu açtığımda yine başka bir bebek. Alelâdeliğin içindeki derinliğin aklıma ilk getirdiği bu metaforun ışığında tekrar, tekrar okuyorum.  Bundan yirmi, otuz sene önce olsaydı üzerinde bu denli durur muydum? Bilmiyorum. Bildiğim; eğer bir gayeniz varsa, bir hakikatin peşindeyseniz ufuk pencereniz açılıyor. 

Her türlü karmaşanın, bulanıklığın olduğu bir dönem yaşıyoruz. İlhan Berk’in Korkuyorum, birgün biri çıkıp ‘Ey insanoğlu!’ diyecek ve kimse üstüne alınmayacak.” sözünü yansıtacak türden. İlk başta ağır bir değerlendirme denilebilir. Ama insanlık kavramının hakikatini anladıkça ne yaşam standardının ne tahsilin ne başarı ve mevkiinin, hatta inancın bile bu kavramı doldurmaya yetmediğini görüyorum. Gerçek insan olmadan ne tam doktor, hâkim ne öğretmen, sanatçı ne tam din adamı olabiliyoruz. Bizim ete kemiğe bürünerek göründüğümüz şey sadece egolarımız, nefislerimiz. O nefisle bilgiyi, hakkı, adaleti, sadakati, aileyi, hatta peygamberi ve Yaradan’ı bile hiç düşünmeden, utanmadan, korkmadan menfaatimiz için kullanabiliyoruz. Kısacası hangi coğrafyadan, hangi milletten, hangi dinden olursak olalım, gerçek insan olmadan tam kul olamıyoruz.

Yunus Emre ve Walt Whitman. Kültürleri, anlayışları, yaşam sınırları farklı. Burada dindarlıktan bahsetmiyorum. İyice tanımadan bir karşılaştırma asla düşünülemez. Farklı çağdan, farklı coğrafyadan beslenen iki insan. Ama ikisine de söylettirilen ortak bir hakikat var: “Ete kemiğe büründüm insan diye göründüm.”

Ete kemiğe büründüm,
Yunus diye göründüm.

Yunus Emre

Kâfidir gene de ey Ruhum,
Ete kemiğe büründük, göründük – bu da kâfidir.

Walt Whitman

“Vakit Yaklaşırken” Aytek Sever’in çevirisini yaptığı Çimen Yaprakları’nda ilk kez rastladığım bir şiir. Sayın Sever’e buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Latif bir düşünceyle oğluma hediye ettiği bu değerli çalışmasından hayli yararlanıyorum. İnsaniyeti, barışı, sevgiyi, demokrasiyi, eşitliği dile getiren daha nice söz ve kalem erini çevirileriyle bizlere tanıtmasını gönülden diliyorum.

Walt Whitman

Walt Whitman

Vakit yaklaşırken kararıyor bulut,
İçimi karartıyor ötesinde ne olduğunu bilemediğim dehşet.
Yola koyulacak
Eyaletleri bir bir kat edeceğim,
     ama bilmiyorum nereye daha ne kadar gideceğim,
Belki de pek yakında, gündüz ya da gece,
     şarkı söylerken aniden susacağım.
Ey kitabım, ey şarkılar! Her şey buraya kadar mıydı?
Dönüp dolaşıp başa mı dönmeliyiz tekrar?
Kâfidir gene de ey Ruhum,
Ete kemiğe büründük, göründük- bu da kâfidir.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Seçme Şiirler /
Vakit Yaklaşırken / s.212 / Çev. Aytek Sever

Bir var, bir yok. Bir doğum, bir ölüm. Arasında olan; hayatın özü, gayesi, kalitesi ve markası. Her özün bir yolcusu, her gayenin bir yolu, yolculuğu; her kalitenin bir usulü, bir yapılışı; her markanın kendine has bir sırrı ve muhafazası var. Yoldan dönülmezmiş yolcunun gözü karaysa. Usulden vazgeçilmez, emekle büyürmüş usta. Sır ustaya has, ortaya dökülmezmiş. Can olurmuş önce cana, sonra canlara.

Whitman’ın bir gayesi var: Eşitlik, paylaşım, varlığa saygı, özgür topraklarda özgür yaşam. Bunlarla ilgili hayallerini, tasarımlarını, düşüncelerini, duygularını bir kitaba sığdırıyor. Kitabındaki her özlemi şarkı neşesiyle, coşkunun ritmiyle içinden geldiği gibi söylüyor. Ve gün geliyor bir durakta mola vererek muhasebeye dalıyor: Her şey buraya kadar mı? Acaba benden sonra gelenler beni anlayacaklar mı? Kendimi anlatamadım. Başa dönebilseydim neler yapabilirdim? Sonra gerçekleştirdiklerinden emin ve tatminkâr bir üslupla bir ömrün hakikatini ortaya koyuyor: 

Ete kemiğe büründük, göründük – bu da kâfidir.
.

Görünen ne? Şairin ruhu. Ölen beden, ölmeyecek olan ise ruh. Öyleyse ruhun taşıdığı özlemleri, hayalleri bir başka yerde, bir başka çağda başka bedenler de görünür kılabilir. Başka diller şarkısını söyleyebilir. Kısacası Whitman’ın hem güftesini yazıp hem de hayatıyla bestelediği şarkılarını, başka diller kendi aksanları, kendi ses tonlarıyla; ama aynı ruhla icra edebilirler. Bütün mesele şarkıların benimsenmesi ve taşınabilmesi. 

Gel dedi Ruhum,
Gel de şöyle şiirler yazalım Bedenim için, (zira ikimiz biriz,)
Olur da ölümden sonra dönersem diye görünmeden geri,
Veya bundan çok çok uzun zaman sonra, başka dünyalarda,
Şarkılara devam eden bir grup ahbap varsa,
(Çetelesini tutarak Yeryüzünün toprağının, ağaçlarının, rüzgârlarının, coşkun dalgalarının,)
Her zamanki memnun gülümsemeyle yüzümde,
Ve her zamanki gibi sahibi olarak bu şiirlerin-tıpkı başta olduğu gibi, şimdi ve burada da,
Atıyorum Ruh ve Beden için onların altına imzamı.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 1 / s.1 / Çev. Fahri Öz

Şairin ruhu, kendisini çağırarak ondan bedeni canlı tutacak şiirler yazmasını ister. Çünkü öldükten sonra çok seneler geçse de başka dünyalarda başka ruhlar şairin amacını anlayacak, fikirlerini benimseyecektir. Whitman da kendi şiirleri okunurken, şarkıları söylenirken bu ahbapları yalnız bırakmayacak okunulanların altına imzasını atacak, onları destekleyecektir. 

Yazı kime aitse imzayı atan, odur. Onun için imzayı gören, yazının kime ait olduğunu hemen anlar. İmza kâğıda döşenenin ruhunu, sorumluluğunu taşır. Whitman da şiirinin altına imzasını atarken okuyana sesini, hayallerini, gayesi sunuyor: “Söylediklerimin arkasındayım; şarkılarımı anladınsa sen de devam et söylemeye ki seninle gülümseyeyim.” der gibi. Sesin ve göz temasının gerekmediği şartlarda ruhun telleriyle anlaşmanın çok güzel sonuçlara götürebildiğini ifade eden bu sözler, kalbime ve kalemime şevk veriyor. 

Alelâde, ucuz, yakın, kolay ne varsa işte oyum Ben;
Talihimin peşinde saçıp savuruyorum kendimi,
                                              çoğalarak dönüyorum geri;
Kim talip olursa kendimi sunabileyim diye
                                            süsleniyorum bir güzel;
Gökten lütuflar yağsın demiyorum ben istedim diye,
Varımı yoğumu bolca saçıyorum kendimden.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Benliğimin Şarkısı /
s.63-64 / Çev. Aytek Sever

Şimdiye kadar okuduğum şiirlerinde şair, hep kendisiyle özdeşleşen bir sesle konuşuyor. Peki bu ses, hep kendinden mi söz ediyor? Hayır. Kendinden başlasa bile sonunda sesin yayıldığını ve çevreyi, varlığı, ulusu, Amerika’yı, sonra kıtaları sardığını görüyoruz. Nazarında her varlık eşit değerde, pislik böceğinden galaksilere kadar. Onun indinde her insan değerli. Bir sokak kadınının kimseden aşağı bir yanı yok. 

Hayalî bir çizgi düşünün: Bir tarafta Yaratan, diğer tarafta yaratılanlar. Hâlık ve mahluk noktasından bakıldığında hiçbir varlığın arasında fark yok. Baki Olan’ın karşısında fani olanlar. Ve biri var; bu hakikati görmüş.

“Bütün varlık; en küçüğünden en büyüğüne, insandan meleğe kadar her şey bu noktada, yani mabud olamama noktasında eşittir. Hiçbirinin diğerine göre, peygamber bile olsa, mabud olma özelliği yoktur.” diyen ariflerdeki hikmeti, onun sözlerinde hissedebiliyorum. Hiçbirimizin diğerinden üstünlüğü olamaz. Çünkü bağışlananlar bize ait değildir. Bu sebeple gururlanmaya, bir başkasını hakir görmeye hakkımız yoktur. Whitman’ın demokrasisi, böyle bir anlayışa dayanıyor. Kısacası şair, her şeyi kendi kılıfına uyduran nefsimize ağır gelecek şeyler söylüyor:

XXIV
Başkalarını aşağılayan aşağılar beni de,
Ne söyleyip yapılsa gelip dayanır ucu.
Esinler kabarıp durur içimde; benim akış, benim gösterge.
Söylerim kadim parolayı, işaretini verir demokrasinin.
Ulu Tanrım! İstemem ben herkesin nasibi olmayan bir şeyi.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Benliğimin Şarkısı / s.84 / Çev. Aytek Sever

2
….
Şarkı söyleyene aittir, en çok yine ona döner sonunda,
Öğretmek öğretmene aittir, en çok yine ona döner sonunda,
Cinayet katile aittir, en çok yine ona döner sonunda,
Hırsızlık hırsıza aittir, en çok yine ona döner sonunda,
Aşk sevene aittir, en çok yine ona döner sonunda,

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Calamus / s.155 / Çev. Fahri Öz

Aynadaki yüz de bakana aittir, en çok yine ona döner sonunda. Whitman’ın sözlerine düşen yansımalar da kendi iç âlemine ait. Mesele aynanın kalitesi. Okuduklarımıza yüklediğimiz anlam, bizim iç dünyamızla ilgili. Bu nedenle aynı yere bakanlar o yere farklı değer biçebiliyor. Şairle aynı dünyaya sahip olamayanlar da bundan dolayı onu anlayamıyor, çok yanlış sonuçlar çıkarabiliyorlar. Whitman’ın bir nevi aynası olan, içten geldiği gibi sunduğu giydirilmemiş çıplak kelimelere saldırılar belki de bundan.  

Hediye onu verene aittir, en çok yine ona döner sonunda,
     boş çıkmaz,
Konuşma konuşmacıya aittir, oyunculuk seyirciye değil,
     aktörle aktriste aittir,
Ve hiçbir insan anlayamaz hiçbir yüceliği ya da iyiliği
     kendine ait değilse yada göstergesi değilse kendisinin.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Calamus / s.155 / Çev. Fahri Öz

Hayatın, zevkin, mutluluğun, evet ve hayatta başarılı olmanın sırrı nedir? 

İyi doğa (doğuştan gelen iyi tabiat).

Walt Whitman’ı altmışların başlarındaki geri dönüş günlerinde hatırlıyorum. Onu sık sık feribotlarda, sahne tepesinde, sokakta, pilot kulübesinde, bohem tatil beldelerinde, her yerde görüyordum. Her zaman ve her koşulda aynı iri, iyi huylu, bronz yüzlü, sakallı, kambur şapkalı bireysellik. Rakip ordular arasındaki şiddetli mücadeleler sırasında -zihinsel, fiziksel, malî durumu ne olursa olsun- tüm dünyaya ve özellikle de kendisine karşı iyi huyluluğun yükselen cephesiyle kendini taşıyordu. Neden kendine? Çünkü kendisine karşı iyi huylu olması, onu herkese karşı iyi huylu bir duruma sokmuştur. Yaşarken tatmin olmanın sırrı budur. Uzun yaşamanın sırrının kendisidir.

Onun hayatının felsefesi: ‘O halde, yaşamaya çalıştığım ve kitaplarıma koymaya çalıştığım hayat felsefemin toplamını tek kelimeyle bilmek istiyorsunuz. Sana söyleyeceğim. Eserlerimde onu ancak en yakın öğrencim bulabilir. Arkadaşların beni anlayıp anlamaması umurumda değil. Hayata bakışımın toplamı -bu zorlu dünyamızda iyiliğe yönelik her ne ilham gelirse gelsin- her zaman alçakgönüllülükle kabul etmek ve Tanrı’ya şükretmek olmuştur. Olabildiğince, her zaman ve her zaman kötülükten kurtulmak ve kötüyü geride bırakmak.’

New York Gazetecileri / Şairle Son Röportajlar / Kaynak

Evrene dair düşüncelerde gezinirken,
     iyi olan pek az şeyin ölümsüzlüğe doğru
          kararlılıkla ilerlediğini gördüm,
Uçsuz bucaksız kötülüklere baktım,
     hepsinin hızla eriyip gittiğini,
          ölüp yok olduğunu gördüm.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Seçme Şiirler / Yolun Kenarında /
Düşüncelerde Gezerken / s.186 / Çev. Aytek Sever

Yerde başka bir şey buldum ve W.’a yanıma alıp alamayacağımı sordum.

 ‘Nedir?’ 

 Teslim ettim. Gözlüğünü taktı ve inceledi. 

‘Ah!’ ‘Birader Jeff’e bir mektup. Savaş zamanı… Evet, kesinlikle, alabilirsin. Neden olmasın? Sadece sahip olmanı istediğim şeyler var. Burada mahvoluyor. Bazı ilginç, değerli istatistikler içerdiğini göreceksin. Bunlar sizin veri belgelerinizle ilgili.’

Mektubu ona yüksek sesle okudum.  Ama ben başlamadan önce, hastanelerdeki çalışmalar hakkında bazı açıklamalarla araya girdi: 

‘Zaman zaman kendimi zorlamak zorunda kaldım. O zaman yavaş bir politika izlerdim. Sanki bir adam temkinli olmalı. Çok ısrarcı bir alışkanlıkla sinirleri bozma, kendini adama, anlatılmaz kaygılarla dolu günler ve geceler. Kaderinde zavallı bir şeytanın yanında oturmak. Her zaman ölümün huzurunda. Bu korkunç bir işti Horace.

Ailem her zaman benim için endişelenirdi; özellikle annem. Bazıları bunu çılgınca bir heves olarak gördü. Sanırım George her zaman benim akıl sağlığımdan az çok şüphe duymuştur.’

Nazik kahkahasını attı. Sonra: 

‘Sanırım kafiyeli yazsaydım George memnun olurdu, daha çok memnun olurdu. Bunu bana bir özgüven patlamasıyla söyledi:

‘Lanet olsun Walt, bence doğru yazacak kadar yeteneğin var. Her neyse, sen neyin peşindesin?’

Sonra söyleyecek bir şeyim varmış gibi bekledi; sanki sırrımı vermek zorundaymışım gibi.

Cevap vermedim. Yine de bekledi. Ben odayla oyalandım. Sonunda tekrar içeri girdi:

‘Diyorum ki Walt; söyleyeceğin bir şey yok mu?’

Başımı salladım:

‘Hiçbir şey George. Yaptığımı yaptım; çünkü yaptım: Bütün sır bu.’’

George Washington Whitman (Walt Whitman’ın erkek kardeşi)

George Washington Whitman (Walt Whitman’ın erkek kardeşi)

Sordum: 

‘Bu George’u tatmin etti mi?’

‘Hayır. Bunu şiirleri anladığından daha iyi anlamadı. Sadece ‘Sen cehennem kadar inatçısın Walt’ dedi.’

‘Şimdi mektuba devam edeyim mi Walt?’ diye sordum.

Haykırdı: 

‘Ah evet! Yap! Bir mektup olduğunu neredeyse unutmuştum!’

Ve okudum: 

Washington, 30 Ocak 1865

Sevgili kardeşim:
…..
Dün öğleden sonrayı Armory Square Hastanesi’nde geçirdim ve gerçekten iyi vakit geçirdim; çocuklar da çok eğlendi. Jeff, meseleyi aşırıya kaçmamdan korkmana gerek yok. Yeterince düzenli gideceğim; ama belaya karşı tetikte olacağım.
….
Sevgili kardeşim, kesinlikle gelip beni görmelisin. Martha, sevgili kız kardeşim sana ve sevgili küçük işkencelere en iyi sevgilerimi gönderiyorum. Jeff, Bayan Lane ve Dr. Ruggles’a saygılarımı sunarım.

Walt.

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 3 / s.538-539 / Kaynak

Walt, George’a hiç böyle mektuplar yazdın mı?’ diye sordum. 

Kafasını salladı.

‘Hayır. George ve ben -yani- hiç bu kadar yakın olmamıştık. George’a karşı bir şeyim olduğundan ya da onun bana karşı bir şeyi olduğundan değil. Hayır; Jeff benimle, ben Jeff’le her zaman olduğu gibi, hiçbir zaman onunla yan yana olmadık. Bir erkeğe kan kardeşi olmak, onu kelimenin tam anlamıyla gerçek bir kardeş yapmaz.’

Walt Whitman’ın en sevdiği kardeşi Thomas Jefferson Whitman

Walt Whitman’ın en sevdiği kardeşi Thomas Jefferson Whitman

Dedim ki: 

‘Walt, mektupta başka bir şey daha var. Washington’daki işinden söz etme tarzına bakılırsa, düşmanların ona laf attığını söyleyebilir!’

Gülerek elimi tuttu.

‘Horace, düşmanlarım -tahrik olsun ya da olmasın- ne demezler ki?
….
Fikirleri beni incitmek -eğer yapabilirlerse, nasıl olursa olsun beni aşağılamak.

Emerson’a sorduğum şeyi hatırlıyorsunuz: ‘Benim hakkımda eleştirmenlerin şüphelenmediği ne var?’ 

Washington’daki o belirli dönemde kendimi biraz şımartmak zorunda kaldım; yoksa tamamen batardım.
….
Tek gerçek şu ki, o kamu işine bedenim ve ruhumla kendimi adadım ve bu işten bir kuruş almadan ve sağlığım bozularak, paramparça olarak çıktım. Ama bildiğiniz gibi her zaman söylüyorum: Tanrı’ya şükür şansım oldu! Hiçbir şey için pişman değilim!’

Horace Traubel / Walt Whitman ile Camden / Cilt 3 / s.541- 542 / Kaynak

Bütün ruhum ve bedenimle ben,
Bir acayip üçlüyüz kendi yolumuzu seçip orada yürüyen,
Gölgeler arasında bu sahillerden geçen biz ve topluca
ilerleyen hayaletler,
Öncüler! Ey öncüler!

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Göçmen Kuşlar / s.165 / Çev. Fahri Öz

Yazının sonuna geldim. Vakit sabah. Pencereden bakıyorum. Karşımda uzanan deniz ve Kınalı… Ufukta taptaze açmış kırmızı gülleri hayal meyal görüyorum. Burnumda sızı, içimde umut… 

Allah’ım! Gençlerime öyle bir idrak ve imkân ver ki, o gülleri beden eliyle toplayarak, ruhun diliyle güzelliklerini anlatarak gerçek insan olmanın erdemiyle gölgeler arasından umut sahillerine yürüsünler.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply