Düşman Arketipi

1

The Enemy in successive forms is always ‘naturally’ concerned with sheer Domination, and so the Lord of magic and machines; but the problem: that this frightful evil can and does arise from an apparently good root, the desire to benefit the world and others — speedily and according to the benefactor’s own plans — is a recurrent motive.

J.R.R. Tolkien / The Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 131

Düşman, müteakip biçimlerde, her zaman ‘doğası gereği’ saf Tahakküm ile ilgilidir, ve yani sihrin ve makinaların Efendisi’dir; ancak sorun: bu korkunç kötünün görünüşte iyi bir temelden çıkabilmesi ve çıkmasıdır, dünyaya ve ötekilere hayır sağlama tutkusu – çabucak ve velinimetin kendi planları uyarınca – mükerrer bir gayedir.

J.R.R. Tolkien / J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 131. Mektup

Düşman yazısının son bölümünde J.R.R. Tolkien’in Düşman’ın bir sonraki mahiyetini, biçimini bilmediğini, fakat muhakkak yeni bir biçimde ortaya çıkacağını düşündüğünü belirtmiştim. Hakikate oldukça fazla noktadan dokunan Tolkien’in bu konudaki düşüncelerinin, Düşman arketipini anlamak için bize oldukça kuvvetli bir bakış sunduğunu düşünüyorum. Tolkien’in kullanımında Düşman kelimesinin tekil olarak zikredilip büyük harfle başlaması, Düşman’ın mahiyetini anlamak yolunda bu konuda önümüze çıkan ilk önemli veridir.

Adem (a.s.) kıssasını hatırlarsak, Adem’in (a.s.) düşüşü, İblis’in onun ayağını kaydırması ile olmuştur. Arkasında da Allah’ın emri gelmiştir:

Haydi inin kiminiz kiminize düşman olarak…

Bakara / 36

İblis’in Adem’e (a.s.) düşmanlığı, onun ayağını kaydırmasından da anlaşılacağı gibi daha önce başlayan bir konumdu. Ancak ayetlerden anlaşıldığı gibi, Adem (a.s.) için bu düşmanlık Allah’ın emri ile başlamıştır. İblis ise sadece Adem’e (a.s) değil, tüm Ademoğulları’na düşman olmuştur. Yani Düşman bizim için de tekil bir varlıktır; Kur’an ayetlerinde geçen “insi ve cinni şeytanlar” ise Düşman’ın kullanım sahasına girmiş diğer varlıklardır. 

Tolkien’in Milton Waldman’a yazdığı mektuptaki Düşman tanımını incelediğimizde bu tanımı temel parçalarına bölmek, Düşman’ı anlamak için daha verimli olacaktır. Öncelikle Tolkien, Düşman’ın doğasının saf bir tahakküm tutkusu olduğu tespitini yapar. Melkor ve sonrasında Sauron bu tanımı birebir karşılayan varlıklardır. Melkor önce Sönmeyen Alev’i kendine istemiş ve bu hedefi gerçekleştirememiştir. Ardından gördüğü Arda’yı kendine istemiş ve Ainur’un Arda’ya inişinden Birinci Çağ’ın sonuna dek geçen zamanda kavgası bunun üzerine olmuştur. Ardından Düşman haline gelen Sauron’un da tek emeli bu olmuştur. Sauron da yaptığı yüzükler aracılığı ile iradeleri tahakküm altına almak emelindedir. 

Tolkien’in tahakküm hakkında yaptığı bu tespitin ardından kullandığı “Sihrin ve makinelerin Efendisi” kavramı ise Düşman’ın bir başka yüzünü bize gösterir. Tolkien’in sihir (magic) ve makine arasında kurduğu ilişkiye daha önce farklı bağlamlarda değinilmişti. Tolkien, kendi eserini üç ana kavram üzerine kurduğunu belirtir. Bu kavramlar, Düşüş, Ölümlülük ve Makine’dir. Tolkien, Makine’yi Sihir’in modern biçimi olarak tanımlar. Kendisine bahşedilen yetenekleri geliştirmek yerine, tahakküm arzusunu çabucak tatmin edecek güce kavuşmak için her tür aracı fütursuzca kullanmak Tolkien’in bu tanımı yapmasını sağlayan davranış biçimidir. Melkor ya da Sauron üzerine  -hatta İblis üzerine- konuştuğumuzda karşımıza çıkan şey de tam olarak budur. Bu nedenle Tek Yüzük’ün Düşman’a karşı kullanılması mümkün değildir. Tolkien bunu oğlu Christopher’a yazdığı mektupta şu sözlerle dile getirir:

You can’t fight the Enemy with his own Ring without turning into an Enemy…

J.R.R. Tolkien / The Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 81

Düşman’a karşı onun Yüzük’ü ile, Düşman’a dönüşmeden savaşamazsın…

J.R.R. Tolkien / J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 81. Mektup

Girişte yaptığım alıntının son bölümü ise tüm bu tahakküm tutkusunun köklerine, temellerine dokunan bir anlatımdır. Korkunç derecede kötü olan şey nasıl iyi bir kökten ortaya çıkabilir? Gandalf bunu Yüzüklerin Efendisi’nde, eğer Yüzük’ü alsa herkesi “iyi” olmaya zorlayan, mecbur bırakan bir karaktere dönüşeceği şeklinde açıklar. Yani karşımıza tüm iradeler üzerinde tahakküm kuran bir karakter çıkacaktır; bu irade sahipleri yaptıkları seçimleri kendi iradeleri ile değil, mecburiyetleri ile yapacaktır. Gandalf gibi bizim “iyi” olarak gördüğümüz bir karakter üzerinden durumu bu şekilde açıklayabiliriz, fakat Melkor ya da İblis örneğinde bunu nasıl açıklayacağımız, yani onların Düşman olmaya giden yola çıkarken nasıl “iyi” bir motivasyonları olduğu sorusu havada kalmaktadır.

Hem İblis hem Melkor kendilerine haksızlık yapıldığını düşünen karakterler gibilerdir. İblis örneğinde, insanın kendisine tercih ediliyor olması, halbuki kendisinin halife olarak insandan daha yetkin olduğu düşüncesi görülmektedir. Melkor ise hem Ainulindalë’de hem de Valaquenta’da anlatıldığı gibi başlangıçta Ainur arasında en kudretli olandır; her bir Ainu’nun yetkinliklerinden hissesi vardır. Düşüşünü başlatan şey ise ona bu kudreti veren Iluvatar’ın kendisine biçtiği rolü beğenmiyor olması, kendisini başka bir konuma layık görmesidir. Kendisine olan kudreti kendisinden bildiği ve bu kudreti bahşedeni göz ardı ettiği için, kendisine verilen rol yerine kendi istediği role en çabuk ulaşacağı yolları seçmeye çalışmaktadır; bu da onun düşüşünü başlatan ve hızlandıran şey olmuştur. Bu bir nevi, daha iyisi olacağına dair iddiasında kendini ispat çabasının sonucudur. 

Yazının başında Tolkien’in yeni bir Düşman beklentisinde olduğunu tekrarlamıştım. Tolkien’in bu beklentisi maalesef boş değildir, çünkü Düşman’ı meydana getiren unsurlar ve tuzaklar varlıklarını sürdürmektedirler. Bize düşen ise bizim çağımızın Düşman’ını bu perspektiften bakarak tanımaya çalışmak ve ona karşı, ona dönüşmeden, bize bahşedilen nispetinde mücadele etmektir.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. İlhan Aıncı beyden arka arkaya çok sağlam yazılar geliyor. Sutu Boğda -şu an için- benzersiz bir site.

    Tebrikler İlhan bey. Yazılarınızı daha bir merakla beklemeye başladık.

Leave A Reply