Bodur Ağacımın Dalları

1

“Sistem ve Unutma”“Minas Tirith ve İstanbul”, “Lembas Kırıntısı”, “Ainur’un Müziğini Kim İcra Etti?” ve J.R.R. Tolkien’in şahsını anlama üzerine yazılmaya başlanan “Sutu Boğda Yolculuğu’na Dair Küçük Bir Giriş” ve “Makine Çağına Doğan Adam” isimli iki makale… Bunlar, benim yazmaya başlayıp, biraz ilerleyip, fakat henüz sona erdirmediğim yazı serileri. Şimdi de aralarına “Yaşayan Ölüler” serisi katıldı.

Bazı okuyucularımızın aklına bu serilerin bazılarının bittiği ya da bizim bu serileri artık unuttuğumuz ve yarıda bıraktığımız gelebilir. Hayır; ikisi de değil. Bu serilerin her biri yazma planımın içerisindeki yerlerini muhafaza ediyorlar. Ama hayat yeknesak, dümdüz bir şekilde seyretmiyor. Her gün, kendi sürprizleriyle, zihnî ve kalbî rızıklarıyla geliyor. Bu rızıklar ile şekillenen his ve düşünce dünyamın renk ve edasını taşıyor yazdıklarım. Disiplinli bir okur olamadım hiçbir zaman. Biraz zuhurâta tâbiyim demek daha doğru olur. Hepten dağınıklık ve kaos demek değil bu… Kendince bir ekseni var bu gidişatın.

Bu ekseni bir ana gövde; ve bu gövdeyi de “Sutu Boğda Yolculuğu” ve “Arayış (Quest) Hikayemiz” olarak kabul edecek olursak, açtığım her bir yeni sekmeyi, bu gövdeden çıkan dallara ve o dallardan çıkan daha da ince dallara benzetebiliriz. En evrensel bir sembolün; yani ağacın, mini bir algoritmasını takip etmek bana oldukça doğal geliyor. Belki de benim ve Sutu Boğda yazarları olarak bizim ağaçlarımız, Tolkien’in büyük ağacının dallarından başka bir şey değildir, kim bilir…

Niggle’ın Ağacı

Milton Waldman’a yazdığı meşhur mektupta, “dallanıp budaklanan açgözlü konu” olarak bahsettiği bu iç ağacının; yani kendi mitolojisinin (Tolkien’s Legendarium) en güzel temsilini “Yaprak Çizen Niggle”da (Leaf by Niggle) tasvir etmeye çalışmıştır. Bu hikayeye, Tolkien’in en otobiyografik eseri dense sezadır. Niggle ile kendini anlatmaktadır Tolkien.

Bu hikayede kocaman bir resmi tamamlamak için az zamanının kaldığını düşünen, fakat yine de kibarlık ya da detaylara takılma gibi sorunlar nedeniyle yapması gerekene odaklanamayan Niggle karakterini tanırız. Niggle karakteri Tolkien’in kendisinin bir yansıması gibidir; bunu hikayeyi okuyanlar daha iyi anlayacaklardır. Hobbitve Yüzüklerin Efendisikitaplarını bir kenara koyup, Tolkien’in ardında bıraktığı mirasa baktığımızda gördüğümüz şey, bitmemiş ya da yarım kalmış onlarca eser olacaktır. Ancak bu durum belirli oranda müşkülpesentlik içerse de, kesinlikle bir maymun iştahlılık içermemektedir. Çünkü bu yarım kalma hali, bir konu hakkında bir şeyler karalayıp bir kenara atma gibi değil, bir eser hakkında alınan notları ve yazılan birden fazla versiyonu tanımlamaktadır. Örneğin kendi ölümünden sonra yayınlanan Silmarillioniçin, ‘Eğer yaşasaydı metinde değişiklik olmazdı; şu anda bildiğimiz metin son versiyondur,’ diyemiyoruz.

Girişte alıntıladığımız sözde de Tolkien’in kendi çabasını tanımlarken, bir ressamın kullanacağı sözcüklere başvurduğunu görmek zor değil. Bu beni Niggle benzerliğini kurmak için daha da cesaretlendiriyor. Verlyn Flieger, kendisi de bu bağlantıyı kurduğu için, bu yazı dizisini yazarken faydalandığımız eserinin kapanış bölümünde şöyle söylüyor:

‘Tüm tablo, bir resimden daha çok yerine konulmuş bir mozaik gibidir; kendi hayatları ve kullanımlarından çok sonra yeniden bir araya getirilen parçalardan oluşan bir eser.’

Verlyn Flieger / A Question of Time

İlhan Akıncı / Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 35

Niggle’ın üzerinde çalıştığı eseri büyük, görkemli ve detaylı bir ağaç resmidir. Buna mukabil, Tolkien’in görkemli ağacı, onun mitolojisidir (Tolkien’s Legendarium / Efsane-i Tolkien). Bu iki titiz ve müşkülpesent karakter, eserlerini tamamlamaya çalışırlarken, günlük hayatın hayhuyu ve yükümlülükleri ile de psikolojik bir mücadele içerisindedirler. Hayat ile eserleri paralel ilerlemekte ve bir manada birbirlerine ayna olmaktadırlar. (“Yaprak Çizen Niggle”ın ehemmiyetini daha iyi kavramak adına Ahmet Mesut Bozkurt’un derinlikli tahlillerini okumanızı tavsiye ederim.)

Hayat ile eserin paralel ilerleyip birbirlerine ayna olması meselesini ve dolayısı ile dağınıklığını, bizim makalelerin ilerleyişinde de müşahade edebilirsiniz. Biri bitmeden bir başka yazı serisine başlamak, bodur fikir ağacımın ana gövdesinden yeni dallar baş vermesinden başka bir şey değil. Çiçek açması beklenen bir dal, çiçeğini vermeden, bir başka yeni dal zuhur ediyor.

Wittgenstein’in Şiiri

Tolkien’den 3 yıl önce doğan, onun gibi dil üzerine oldukça derin ve çağına göre yepyeni fikirler öne süren, 20. yüzyılın en büyük felsefecilerinden Ludwig Wittgenstein’ın (1889-1951) düşünce tarzında da bu doğallığı görüyoruz:

Wittgenstein yaşamının aşağı yukarı son yirmi yılında felsefi düşünceler (Bemerkungen) yazdı. Doğal eğilimlerinin dışında belli bir doğrultuya yöneltmeye zorladığında düşüncelerinin sakatlandığını ve bunun araştırmalarının doğasıyla da bağlantılı bir durum olduğunu keşfetti. Düşünceleri arasında kasten büyük boşluklar bıraktı, böylece düşüncelerinin sürekliliği olan bir düzyazı biçimini almasını önlemiş oldu. Bölüm başlıkları kullanmadı ve içerik bölümleri yazmadı. Sonuçlardan söz etmedi veya sonuç bölümleri yazmadı. Düşünceleri, insanın birbiriyle çapraz bağlantılar içinde olan ve aynı noktaya farklı yönlerden ulaşan geniş bir düşünce sahasında gezinmesine olanak tanır. Bu durum soruna bir übersicht (kuşbakışıyla bakma olanağı) sağlar ve soruna sadece tek taraflı bir bakış açısıyla bakmamızı önler. Wittgenstein teknik sözdağarı kullanmaz ve ileri sürdüğü her felsefi savın kesinlikten uzak ve belirsiz bir konuma sahip olduğunun açıkça farkındadır. Felsefi düşünceleri, kafa karışıklıklarına uygulanacak ipuçlarıdır ve teknik içgörülere sahip göz kamaştırıcı yenilikler değillerdir. Bir hakikat standardı olarak kesinliği, içgörünün açıklığı uğruna reddeder.

‘Felsefe bağlamında nerede durduğumu şu sözlerimle özetlediğime inanıyorum: İnsan felsefeyi sadece bir şiir yazar gibi yazmalı.’

Wittgenstein

 John M. Heaton / Wittgenstein ve Psikanaliz / s.9-10

Sadede gelecek olursak, diğer serileri unutmadım ve düşünce dünyamdaki gelişimleri devam ediyor.


‘Gandalf Hobbitköy’e Geri Döner’ İllüstrasyonu © John Howe

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Bodur ağaçlarınızı aynı zamanda ağaçların zikretmesine de benzetiyorum.Çiçek açması asıl maksat değil bence. En nihayetinde çiçeklerde dökülür tekrar çiçek açar , dalların var oluşundan dolayı. Ormanın varlığı ve ağaçların var oluşu günümüzde üzerine düşen güneşle içimize bir ferahlık veriyor.Onun gibi yaptığınız bir nevi zikirler çok güzel. Allah hepinizden razı olsun. Yazılarınızın devamını merakla bekliyoruz.

Leave A Reply