Yüzükler Hakkında – Bölüm 6 / İnsanlar – Bölüm 3

0

Metnin Aslı

“Nine for Mortal Men doomed to die”

(The Lord of the Rings, Epigraph)

Çevirisi

“Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar’a, ölecekler ne yazık,”

(Yüzüklerin Efendisi, Epigraf, Altıkırkbeş Yayınları Çevirisi)

Sauron, Güç Yüzükleri’ni, Orta Dünya’nın İkinci Çağı’nda dövmüştür. İkinci Çağ’ın sonlarında ise Sauron’u Númenor’da, esirlikten kralların danışmanı pozisyonuna yükselirken görürüz. Númenor’un batışı da onun, son Númenor Kralları’nı ve halkın büyük bir bölümünü Valar’a ve Ilúvatar’a karşı isyana teşvikiyle meydana gelir. Sauron İnsanlar’a 9 yüzük verir. Bu yüzüklerin tam olarak kimlere verildiği bilinmese de yüzüklerden üçünün Númenor krallarına, birinin de doğuda kalan ve gölgeye tabi olan insanların (Doğudölleri) bir kralına verildiği bilinmektedir. Güç Yüzükleri bu 9 insanın güçlenmesini ve becerilerinin artmasını sağlamıştır. Hatırlanacağı gibi Sauron’un en temel özelliklerinden birisi, hitabıyla muhatabını etkileme gücüdür. Bu nedenle, yüzükleri alan 9 insanın, bu yüzükleri kabul edip kullanmaya başladıklarındaki niyetleri tam olarak kötüydü demek çok zordur. Sauron bunlardan bir kısmına sözleriyle de tesir etmiş olabilir. Ancak buna çok hevesli olduklarını söyleyebiliriz. Düşüşün başlangıcını da bu heves oluşturur. Başlangıçtaki niyetlerinden bağımsız olarak karşılaştıkları sonuç her birisi için aynıydı, yüzükler onların iradelerini daimi olarak Sauron’a bağlamış, onları başkalaştırmıştı. Bu konu Silmarillion’da şu şekilde geçmektedir:

“İnsanoğlu kolaylıkla tuzağa düşebildiğini kanıtlamıştı. O günlerde Dokuz Yüzük’ü kullananlar giderek güçlendiler, eskinin kralları, büyücüleri ve savaşçıları oldular. Zaferler ve büyük servetler kazandılar ama yüzükler onların felaketleri oldu. Sahip oldukları sonsuz yaşam sonunda onlara dayanılmaz gözükmeye başladı. Eğer isterlerse, güneşin altındaki bu dünyada, bütün gözlere görünmeden yürüyebilir ve ölümlü insanoğluna görünmez olan her şeyi görebilirlerdi; ama sık sık hayaletler ve Sauron’un görüntüleri olarak görülürlerdi. Ve birer birer, er ya da geç, başlangıçtaki isteklerinin iyi ya da kötü oluşuna, doğuştan gelen güçlerine göre taktıkları yüzüğün kölesi haline geldiler, Sauron’un taktığı Tek’in egemenliği altına girdiler.” (Güç Yüzükleri ve Üçüncü Çağa Dair, Altıkırkbeş Yayınları Çevirisi, Güç Yüzüklerine Dair *)

Görüldüğü gibi Dokuz Yüzük, onları taşıyanlara dünyevi bir güç ve hüküm sağlamıştı. Ancak kazandıkları güç, hüküm ve bunlarla beraber gelen görece ölümsüzlük, onların fıtratına uygun değildi. Bozulan fıtratları zamanla onları, Tek Yüzük’ü takan Sauron’un köleleri haline getirdi. İradeleri ortadan kalkmış, taktıkları yüzükler aracılığı ile Tek Yüzük’e ve onu takanın iradesine sınırsız derecede bağımlı hale gelmişlerdi. Bedenleri bu duruma dayanamamış ve onlar artık gölge bir dünyaya, aşağı bir boyuta ait olmuşlardı. Ruh değil sadece birer hayalet ya da hortlaktılar. Bu nedenle onlara Ringwraiths / Nazgûl / Yüzüktayfları denmeye başlandı.

Yüzüktayfları Sauron’un Orta Dünya’yı ele geçirme hamlelerinde hep başrolde oldular. Sauron, Elfler’in ve İnsanlar’ın ittifakıyla İkinci Çağ’ın sonunda karşılaşmış ve yenilmişti. Bilindiği gibi, Isildur Sauron’un parmağını kesip Tek Yüzük’ü aldığında, Sauron’un bedeni yok olmuştu. Tek Yüzük ile Sauron’un ayrılışı, Yüzüktayfları’nın da geçici bir süre gölgede kalmalarına ve Orta Dünya’ya etki edememelerine neden oldu. Ancak Sauron, Üçüncü Çağ’da ortaya çıktığında, Yüzüktayfları da Efendileri’nin peşinden birer birer ortaya çıkmaya başladılar.

Angmar'da Büyücü Krallığı'nı kuran, Yüzüktayfları'nın Reisi, Cadı Kral.

Angmar’da Büyücü Krallığı’nı kuran, Yüzüktayfları’nın Reisi, Cadı Kral.

Sauron, Üçüncü Çağ’ın 1050 yılında bedensiz bir gölge olarak ortaya çıktı, Yüzüktayfları’nın Reisi de hemen ardından ortaya çıkarak, Angmar’da Büyücü Krallığı’nı kurdu. Elflere ve Númenor’dan gelen İnsanlar’a karşı, Orklar’dan ve Doğudölleri diye tabir edilen insanlardan oluşan ordularıyla saldırılara başladı. Üçüncü Çağ’ın 2000 yılında, Arnor Krallığı’nın merkezi olan Minas Ithil’i (Ay Kulesi) ele geçirdi. Minas Ithil bundan sonra Minas Morgul (Kara Büyü Kulesi) olarak anılmaya başlandı ve Yüzüktayfları’nın karargahı haline geldi.

Hobbit eserinde arka planda geçen (Hobbit Üçlemesi’ndeki tasvirleri ve olayları gözardı edip kitaba sadık kalınmasını salık veriyoruz)  Dol Guldur’da Sauron yenildi ve Mordor’a geri döndü. Üçüncü Çağ’ın 2951 yılında ise kendisini açığa çıkardı ve Mordor’daki Barad-dûr kulesini tekrar inşa etti. Bu dönemde Hobbit eserinden bildiğimiz gibi Tek Yüzük önce Bilbo’daydı, ardından ise Yüzüklerin Efendisi eserinde anlatıldığı gibi Frodo’ya geçti. Bu haber Sauron’a ulaştığında ise Yüzüktayfları Tek Yüzük’ü aramaya koyuldular. Sauron, Bilbo’ya ulaşmak için destek sağlamak amacıyla Yüzüktayfları’ndan birisini Erebor’a, elinde olan cüce yüzüklerinden birisini iade etmek vaadiyle gönderse de cüceler bu talebi reddettiler. Sonrasında ise Yüzüklerin Efendisi eserinden bildiğimiz mücadele başladı ve Yüzüktayfları, Frodo’nun Tek Yüzük’ü Kıyamet Çatlakları’na atıp yok etmesiyle yok olan Sauron’la birlikte tamamen yok oldular.

Yüzüklerin insanlara yaptığı etki çok daha trajik olmuştu. Elfler, irfanlarıyla yüzüklerin mahiyetini anlayıp buna karşı koymuşlardı. Cücelerin yıkımı önceki yazılarda anlattığımız gibi bambaşka olmuştu, ancak yine de Sauron’un emrine girmemişlerdi. Yüzük verilen İnsanlar ise Sauron’a tam teslim oldular, değindiğimiz gibi yüzüklerin onlara etkileri başkalaştırıcı ve fıtratlarını bozucu mahiyetteydi.

“Hükmeden Yüzük’ü takanı korumak için sonsuza dek görünmez oldular, böylece gölgeler krallığına girdiler. Onlar artık Yüzüktayfları’ydı, Nazgûl, Düşman’ın en korkunç hizmetkârları; karanlık onların yanında ilerledi, ölümün sesiyle haykırdılar.” (Güç Yüzükleri ve Üçüncü Çağa Dair, Altıkırkbeş Yayınları Çevirisi, Güç Yüzüklerine Dair *)

Yüzüktayflarının son halleri, ölümlü İnsanların gözlerine görünmeyecek hale gelmişti, formları yalnızca giydikleri siyah pelerinleri ve zırhları sayesinde görülebiliyordu. Bakışları hipnotize ediciydi ve tedirginlik veriyordu. Ölümlü insanların onlara dokunması ölümcül sonuçlar doğuruyordu. Sıradan silahlar ne kadar güçlü olsa da onlara zarar vermezdi. Onlara zarar veren silahlar İlk Çağ’da Elfler ya da İnsanlar (Dúnedain) tarafından yapılmış, özel, kutsanmış silahlardı. Pelennor Kırları’ndaki savaşta Merry’nin elinde bulunan, Éowyn’in hamlesiyle Angmar’ın Büyücü Kralı’nı öldüren hançer de böyle bir silahtı (Barrow Blade). Merry’ye bu silahı Tom Bombadil vermişti. Ancak bu saldırı hem Merry’de hem de Éowyn’de fiziksel bir zarar görülmese de ölümcül etkiler bırakmıştı.

Yüzüktayfları’nın silahlarının etkileri fiziksel olmaktan daha çok zehirleyiciydi. Bu zehir hem zihinde hem de zarar verdiği bölgede uzun etkiler bırakıyordu. Frodo’nun Amon Sûl kulesinde omuzundan aldığı yaranın etkileri de bu şekildeydi. Elrond’un şifacılığına rağmen Frodo’nun yarası hiçbir zaman tam iyileşememişti. Mordor’da ilerleyişleri sırasında omuzundaki yaranın etkisi artmaktaydı.

Frodo, Amon Sûl tepesinde gölge alemine girdiğinde Yüzüktayfları'nın asıl suretleri ile karşı karşıya gelir.

Frodo, Amon Sûl tepesinde gölge alemine girdiğinde Yüzüktayfları’nın asıl suretleri ile karşı karşıya gelir.

Sauron’un dilindeki, hitabındaki büyü, ona tabi olan Yüzüktayfları’nda Kara Nefes ve Ölüm Çığlığı gibi isimlendirilen hale dönüşmüştü. Bu nefes ve çığlık zihinlere etki etmekteydi. Duyanların ya da maruz kalanların cesareti düşer ve kalplerinde yeis yer ederdi. Gondor’a saldırı sırasında uçan binekleri üzerinden attıkları çığlıklar, Gondor halkında ve ordusunda fiziksel saldırılardan daha yoğun bir etki bırakmıştı. Kara Nefes’in oluşturduğu hastalık ölümcül olabilirdi. Yüzüktayfları peşlerinden bir karanlık getirir ve güçleri karanlıkta daha da artar ve etkili olurdu.

Maddi dünyadaki görüşleri çok zayıf olmasına rağmen gölge boyutunda görebildikleri şeylerin varlıklarını kuvvetli bir biçimde hissedebiliyorlardı. Maddi nesnelere etkileri zayıf olmasına rağmen hikayede, Yüzüktayfları’nın Reisi, Büyücü Kral’ın, Amon Sûl tepesinde, nefesiyle Frodo’nun elindeki hançeri parçalaması ya da Gondor’un Cümle Kapısı’nı zayıflatması gibi olaylar yer almıştır. Ancak Yüzüktayfları maddi dünyada yenildikleri zaman Efendileri’ne dönmek zorundalardı. Sadece Efendileri onları tekrar fiziksel ekipmanla donatabiliyordu. Frodo, omzundaki yaradan dolayı, Glorfindel tarafından hızla Rivendell’e taşınırken (Filmde Arwen taşısa da kitapta bu yolculukta Glorfindel yer almıştır) peşlerine düşen 9’lar Bruinen nehrinin sularında binekleri ile birlikte yok olmuşlardı. Bundan ötürü bir süre hikayede görülmemişlerdi çünkü hortlak formlarıyla Mordor’a dönüp tekrar binek ve ekipman edinmeleri gerekmişti. Binek olarak kullandıkları atlar (Bunlar Rohan’dan çalınmış atlardı) ve uçan yaratıklar, Mordor’da yetiştirilmiş, onlara uygun, onları taşıyabilecek yaratıklardı.

Yüzüktayfları, İnsanlar’ın kötülüğe tabi olduklarında ne kadar düşebileceklerinin bir tezahürü halinde okunabilir.

Bir önceki yazıda değindiğimiz, Ilúvatar’ın onlara bahşettiği ölüm ve sonrasındaki Arda dışına çıkabilme kabiliyeti (beka arzusu) kullanılmayıp, bu hediyeden yüz çevrilirse İnsanlar’ın ölümsüzlük istedikleri Arda’nın içinde bile kalamayıp, daha alt bir formda, başka bir iradeye tabi birer gölge varlık durumuna düştüklerini görürüz. Yüzüktayfları insanlıklarını kaybetmiş, birer köle ve kukla haline gelmişlerdir. Arzuladıkları ölümsüzlük yerine alabildikleri sadece kölelik ve yokluk olmuştur.


(*) Altıkırkbeş Yayınları Silmarillion’u Türkçe’de iki kitap halinde yayınladığı için, aslında Silmarillion’un son bölümü olan “Güç Yüzükleri ve Üçüncü Çağa Dair”, Türkçe baskıda “Güç Yüzüklerine Dair” kitabında yer almıştır. Daha sonra İthaki Yayınları tek bir “Silmarillion” baskısı yapmıştır.


‘Cadı Kral’ İllüstrasyonu © John Howe

‘Karanlığa Karşı’ İllüstrasyonu © John Howe

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply