Yetkin Şair Geldiğinde / Walt Whitman – Bölüm 6

0

İsteyen istediğini övsün; Ama taşkın Missouri’nin kıyısında ben, ne sanatta ne de başka bir şeyde Bu nehrin havasını ve geniş Batı çayırlarının kokusunu iyice içine çekip dışarı üfleyemeyen Hiçbir şeyi övmeyeceğim!

Bir önceki yazının sonunda Çimen Yaprakları’ndan aldığım “İsteyen İstediğini Övsün” adlı şiirin dizelerini yan yana getirerek konuya giriyorum. Ne görüyoruz? Bir fikri öz ve açık ifade eden bir cümle. Son derece sade. Kalıba, şekle takılanlar kuru, basit bulabilir. Ama birkaç kez okunduğunda hiç de öyle değil. Bizim genelde yaptığımız en büyük hata, kalıbın süsüne takılarak derinliğe inememek; hatta önemsememek. Aceleye getirilmiş yemek yemeler gibi. En baştaki yemeğe öyle takılırız ki özenle bize sunulan ana yemeğe iştahımız kalmaz. Bunun sonunda hem o lezzetten mahrum kalırız hem de bunca emek vererek bir teşekkürü, beğeniyi hakkedeni kırmış, üzmüş oluruz. 

En yüce şairin çarpıcı olamayan bir üslubu vardır; o, hem düşüncelerin ve şeylerin abartıdan, eksiltmeden uzak bir mecrasıdır hem de kendisinin serbest bir mecrasıdır. Sanatına ant içer o: ‘Müdahaleci olmayacağım,’ der, ‘yazılarımda hiçbir hoşluğun, etkinin ve özgünlüğün benimle öteki şeyler arasında bir perde gibi asılı durmasına izin vermeyeceğim, arada hiçbir şey, rengarenk perdeler bile asılı olmayacak. Neyi söylersem tam da öyle olduğu için söyleyeceğim. İsteyen övgüler düzsün, şaşırtsın, hayran bıraksın veya teselli versin; ben sağlık gibi, sıcaklık gibi, kar gibi amaçlar taşıyacağım; boş vereceğim denetime. Deneyimlediğim her neyi resmedersem, benim terkibimin zerresini taşımadan çıkacak o benden. Yanımda duracak, benimle beraber aynaya bakacaksınız.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Önsöz (1855) / s.19-20 / Çev. Aytek Sever

Öyle bir üslup ki sanki sadece okumuyor, yazarla adeta yüz yüze, samimi bir sohbete dalıyorsunuz. O size yüreğiyle bakarak anlatıyor, siz de onun cümlelerinde onun yüreğini görüyorsunuz. Aynaya neden bakarız? Sadece kendimize çeki düzen vermek için mi? Ruhumuz sanki ikizini seyreder; gözden göze, dudaktan dudağa kısa bir muhabbet yaşanır. Yaradan’ın dışında seni senden başka kim böylesine tanır ki! Whitman da cümleleriyle size bakar, siz de onun üslubunda onu seyredersiniz.

Sanatın inceliği, ifadenin görkemi ve edebiyat ışığının güneşi sadelikte yatar. Hiçbir şey sadelikten iyi olamaz – kesinlik fazlalığı veya yoksunluğunu hiçbir şey telafi edemez. Kabaran dürtüyü sürdürmek, düşünsel derinliklere sızmak ve tüm konulara sözel ifade bulmak ne sıradan ne de sıra dışı güçlerdir. Ancak edebiyatta hayvanların mükemmel doğruluğu ve tasasızlığıyla, ormandaki ağaçların ve yol kenarındaki otların yanlışlanamayan hissiyatıyla konuşabilmektir sanatın kusursuz zaferi. Bunu başarabilmiş birini gördüyseniz, tüm halkların ve dönemlerin sanat ustalarından birini gördünüz demektir. Artık körfezin üzerinde boz martının uçuşunu, safkan atın atak hareketlerini, ayçiçeklerinin uzun saplar ucunda meyledişini, gökte ilerleyen güneşin görüntüsünü, ayın belirişini; onu; yani şairi tefekkür ettiğiniz kadar zevkle tefekkür edemezsiniz. 

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Önsöz (1855) / s.19 / Çev. Aytek Sever

Whitman hayvanların mükemmel doğruluğu ve tasasızlığıyla, ormandaki ağaçların ve yol kenarındaki otların yanlışlanamayan hissiyatıyla konuşabilen bir şair. Doğayla iç içe olduğunda varlığın fıtrî sadeliği ve içtenliğiyle adeta kaynaşıyor. Ancak döneminde yaşanılanlar, toplumdaki insanları doğadan ve bu fıtrîlikten koparmaktadır.

Amerika’daki İç Savaş bitmiş. Her yerde, her zaman olduğu gibi insanlık aldığı darbenin maddî ve manevî sancılarını çekmektedir. Dirilebilmek, ayakta kalabilmek için çare arayışları yoğundur. Teknolojik atılımlar, ilerleme, kentleşme… Ve bunların sonucunda doğadan şehrin içine çekilmeler ve kopuş başlar. Çok fazla kapalı bir alana hapsolan kentsel bir yaşamın etkileri insanı sardıkça ne sadelik ne kanaat ne huzur kalır.

Whitman’ın yaşamını inceleyenler, 1870’li yılların toplum ve şair için çok sıkıntılı bir dönem olduğunu söylüyor. İç Savaş’taki yoğun hizmeti ve ardında sağlığının ciddi bozulması, onun hem bedenini zedeler hem ruhunu yaralar. Ancak Whitman insanı, varlığı seven ve milletine aşık bir adam. Bu ruhî potansiyeliyle çocukluğundaki sade günlerine, doğaya döner. Numune Günleri’nde bu dönüşü anlatan hatıralar, buluşmanın izleriyle doludur:

1876, 77 

Mayıs ayı ortalarında ve haziran başında ormanları, kompozisyon için benim en iyi yerlerim (olarak) buluyorum. Oradaki kütüklere oturmuş veya kütüklere ve raylara yaslanmış olarak, aşağıdaki notların neredeyse tamamı not edilmiştir. Nereye gidersem gideyim, gerçekten de kış ya da yaz, şehir ya da ülke, evde yalnızken ya da seyahat ederken not almalıyım.
….
İş, siyaset, şenlik, aşk ve benzerlerinde var olanı tükettikten, bunların hiçbirinin nihayetinde tatmin etmediğini…. keşfettikten sonra geriye ne kalır? Doğa kalır; bir erkek veya kadının açık hava, ağaçlar, tarlalar, mevsim değişiklikleri – gündüz güneşi ve gece gökyüzünün yıldızlarıyla olan yakınlığını onların uyuşuk girintilerinden ortaya çıkarmak için.
….
Sevgili, yatıştırıcı, sağlıklı, yenilenme saatleri – üç yıllık felçten, savaşın uzun gerginliğinden, yaralarından ve ölümünden sonra.
….
Kim bilir, (hayalimde, hırsımda var) ama şimdi ilerleyen sayfalarda güneş ışınları, çimen veya mısır kokusu, kuş sesi, geceleyin yıldızların parıltısı veya düşen kar taneleri sıcak bir şehir evinin sakinlerine veya yorgun işçi veya işçi kadına ya da – hasta odasında veya hapishanede olabilir – ateşli bir ağız veya gizli nabız için serinletici bir esinti veya Doğanın aroması olarak hizmet edebilir.

Walt Whitman / Düzyazı İşleri / Numune Günleri /
103. Üzerine Girilen Yeni Temalar

Bir yaşamın katmanları en kabuktan çekirdeğe kadar iner. İş, siyaset, şenlik, aşk ve benzerleri… Her biri en dıştan içeri doğru anlam yükler insanlığımıza. Ama hangi anlam daha değerlidir; bunu zamanla idrak ederiz. İnsana göre değişen duygular, düşünceler, tutkular ne kadar yaşansa da bir gün tükenecek. Ya sağlık bozulduğu ya zaman çok sert estiği için; ama en sonunda bitecek. İşte o vakit kendi başımıza kaldığımızda kendi kendimize şaşkın ve çaresiz fısıldayacağız: Ne verdi bunlar sana, ne kaldı hayatından geriye? Cevabını kimse duymadan sessizce yine kendimiz vereceğiz: Bilmem. Anlamadım. Galiba yeterli değildi hiçbiri… Ve herkes cevabı, kendi hakikatini bulduğu kadar verecek. 

Whitman’ın rüzgârı hayli çetin eser. Zamandan geriye kalan, “hiçbirinin tatmin etmediği” gerçeğidir. Bunun idrakinde cevabı, “Doğa kalır” olur. Ve ömrünün geri kalanını insanları gafil, uyuşuk çukurlarından çıkarmağa hasreder. Onun mücadelesi şiirledir. Yazdıklarıyla insanlığın “duy artık beni” diye seslenen özüne; doğasına ve dışarıdan “bana ne zaman bakacaksın.” diye bağıran evrene; kısacası varlığın doğasına davet eder. Hedefi, iki doğanın kaynaşmasıyla dirilecek olan gerçek insanlıktır. 

Güneş ışınları, çimen-mısır kokusu, kuş sesi, geceleyin yıldızların parıltısı veya düşen kar taneleri, serinletici bir esinti ve doğanın aroması. Hepsinin her koşuldaki insana vereceği çok şey var; fakat öfkeler, ihtiraslar, rekabet ve savaş yeryüzünün ve ruhun arasını öylesine açar ki, ancak her iki tarafı da tanıyan ve yürekten seven, varlığın tümüne aşık birinin gelerek teknolojik ilerleme, kentleşmeyle büyüyen, uçurumlaşan bu boşluğu doldurması gerekir. 

Bilinen evrenin bir tane hakikî aşığı vardır, o da en yüce şairdir. O ebedî bir tutkuyla yanıp tutuşur; hangi olasılığın, talihe ya da talihsizliğe dair hangi rastlantının gerçekleştiğine karşı kayıtsızdır, böylece kendi enfes nasibini gün gün, saat saat sağlama alır.
….
O gökten ve en yükseklerden beklenen ne varsa onunla yakınlık içindedir – gündoğumu renklerinde, bir kış ormanı manzarasında, oyun oynayan çocuklar karşısında kolunu bir erkeğin veya kadının boynuna sardığında. Onun sevgisi, tüm sevgilerin üzerinde bir serbestlik ve ferahlık taşır – kendi önünde pay bırakır. Kararsız, şüpheci bir aşık değildir o; kendinden emindir; hor görür zaman aralıklarını. Onun deneyimi, coşkunluğu, ürperişi boşuna değildir. Onu hiçbir şey sarsamaz, ölüm ve korku sarsamaz. Yakınma, kıskançlık ve haset, toprağa gömülüp çürümüş cesetlerdir onun için: Kendi gömmüştür onları. 

Walt Whitman / Çimen Yaprakları / Önsöz (1855) / s.17 / Çev. Aytek Sever

Bu sebeple “evrenin bu hakikî aşığı” geldiğinde yer neşelenir, onu hemen sahiplenir. Doğadan uzak kalan, ufku daralmaya başlayan yorgun ruh, bu sahiplenmeye karşı çıkar. Kısacası zamanın ortak söylemi “O, yalnız benimdir.” ortalığı çınlatır. İşte o anda kemâle ermiş akıl, evrensel ruh ve her şeyi saran kalp iç âlemde el ele vererek “bu hakikî aşığı” harekete geçirirler. O da doğa ile ruhun arasında durarak her ikisinin ellerini tutar, onları barıştırır ve sonsuza kadar asla bırakmaz. Peki, kimdir bu aşık? O, bir şairdir. O “Yetkin Şair”dir.

Yetkin şair geldiğinde,
Haykırdı Doğa, (tüm gösterişli günleriyle, geceleriyle
          o yuvarlak, donuk küre,) O benimdir, dedi;
Ama mağrur, kıskanç, uzlaşmaz
           Ruhu da haykırdı insanın, O yalnız benimdir, dedi;
O zaman yetkin şair, aralarında durup tuttu ikisini de elinden,
Bir harmanlayıcı, birleştirici oldu bugün ve sonsuza kadar,
Ve sımsıkı tutacak o elleri hep, bırakmayacak
Ta ki onları birbiriyle uzlaştırana dek,
Ve neşe içinde büsbütün birbirine harmanlayana dek.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – Seçme Şiirler / Elveda Düşlem /
Yetkin Şair Geldiğinde / s.223 / Çev. Aytek Sever

Yaradılış hakikatini görebilen insan olgundur. Yaradılış ufkunu sınırlı nazarıyla sınırlamayan, kendini kâinatın parçası olarak görür ve gördüğü için de kendinden başkasına düşmanca, kibirle bakamaz. Her şeyi hakikat aynasında izler. Yaratılan şeyin özündeki cevherden haberi olan bu idraki bütün varlık sevgiyle karşılar. Çünkü o, şeyler arasında asla fark gözetmez. Hepsini bir bütün olarak kucaklar. Kucakladığı gibi kucaklanır. Doğada kucaklandığı gibi toplumda da kucaklanır.

Whitman’ı anlamak için önce şunu anlamalıyız: Topluma değer vermek, insana değer vermek demektir. Tek insan topluma karşı olduğu anda, öbür insanlara karşıdır; ayni kendi kendine karşı…

Walt Whitman bir halk çocuğu olmakla övünürdü. Halkın arasında yaşamak, halkla kaynaşmakonu gönendirdi. Şoförler, çiftçiler, denizciler, ustalarla düşüp kalkardı. Geçimini alnının teriyle kazanan insanlara karşı bir yakınlık duyar, devlet başkanından en küçük çırağa kadar, bütün çalışan insanları severdi. ‘Yığınlardan söz açmalıyım,’ derdi. ‘Sıradan insanlara bakıyorum da geleceğe güvenim artıyor,’ derdi. 

Memet Fuat / Çimen Yaprakları / Walt Whitman / s.19

Bir akşam onunla Beyaz Saray’ın yanından geçerken, orada nöbet tutan bir askeri gördüğümde duyduğum ürkütücü duyguyu (şaşkınlık hissini) hatırlıyorum – ikimiz için de bir yabancıydı ve hareketinde tuhaf bir şekilde onun bir yabancı olduğunu kanıtlayan bir şey vardı – birdenbire tüfeğini ‘hazır ol’ durumuna geçirerek ona askeri selâm vermesi, albayına duyduğu bu saygıya hemen karışan, aynı anda bir yoldaşa selâm verir gibi sırıtarak yaptığı sağ el hareketi. Utangaç, kendiliğinden (içten gelen) bir muhabbet ve hürmet ile kırmızı geniş suratı kandillerin alevinde parlayan iyi bir adam.

Başka bir olayda, onunla karşıdan karşıya geçerken, bir tramvay şoförünün, bir yabancının seferini durdurup onunla seferde olmak için onu davet ettiğini hatırlıyorum. Bu gibi maceralar sık görülür, ve ‘senden hoşlandım,’ ya da ‘tıpkı benim gibisin’ bu olaylardaki genel açıklamalardır. 

Ona gösterilen kişisel bağlılığı ve güçlü, basit sevgiyi abartmak imkansızdı, sayısız görülmüş olayda, çok sayıda sıradan insan, denizciler, tamirciler, şoförler, askerler, çiftçiler, terziler, bir önceki neslin yaşlıları, anneler – bu güçlü, tahsilsiz kişiler, kitabında dediği gibi aralarında rahatça dolaştığı ve onların sevdiği ve karşılığında onları seven bu adamın, bir yazar olabileceğinden asla şüphelenmemişlerdi bile.

William Douglas O’Connor / İyi Gri Şair / 1865 / Çev. İlhan Akıncı* / Kaynak

* Sayın İlhan Akıncı’ya bu çevirisinden dolayı çok teşekkür ederim. Yardımını esirgemediler.

Sence ne yazmak için alıyorum elime kalemi?
Mükemmel tasarlanmış, görkemli savaş gemilerini mi
          bugün açık denizde pupa yelken geçerlerken gördüğüm?
Geçmişin ihtişamını mı? yoksa beni sarmalayan gecenin ihtişamını mı?
Yoksa yere göğe sığdırılamayan şehrin büyüyüp etrafımı
           kuşatmasını mı? – hayır;
Sadece bugün iskelede kalabalığın ortasında gördüğüm
          kendi hâlinde iki adamı, iki sevgili arkadaşa yakışır şekilde vedalaşan,
Biri diğerinin boynuna sarılmıştı ve öptü onu tutkuyla,
Gidecek olan diğeriyse sımsıkı sardı onu kollarında kalsın diye.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Calamus / Sence Ne Yazmak İçin
Alıyorum Elime Kalemi? / s.50 / Çev. Fahri Öz

Whitman’ı yakından tanıyanlar, hayatının son on buçuk yılında şairin “insanların dünyayla nasıl ilişki kurabileceği ve kendisinin de buna nasıl aracılık edeceği” konusunda birtakım sorularla dolu olduğunu söylüyor.

1882’de yayınlanan Numune Günleri‘nde Whitman’ın; yani savaş şairinin, tekrar doğaya döndüğünü görüyoruz. Savaş yıllarında yıpranan ruhuyla yeryüzü arasındaki bağlantıyı yeniden kurmaya çalışırken şair, aslında bizlere yazılarıyla ve şiirleriyle “yabancılaştığınız, oysa size şifa verecek bu sihirli ortama gelin.” demektedir. Çünkü savaşın, kavganın perişan ettiği ruhları diriltmeyi kendine dava edinmiş bir şairdir o. Hem dolaşır hem yazar hem anlatır. Kırsal manzaraları şiirleştirir. Doğa güzelliklerini yazı diliyle fotoğraflar. Fotoğraflardan uzun kataloglar düzenler. Onu seven dostları şairi evlerine davet ederler. Bunlardan John ve Ursula Burroughs çiftinin West Park, NY’deki kulübesi Whitman’ın huzur bulduğu köşelerdendir.

Burroughs’un West Park, NY’deki kulübesi Slabsides Evi

Burroughs’un West Park, NY’deki kulübesi Slabsides Evi

John ve Ursula Burroughs / Catskills / 1915

John ve Ursula Burroughs / Catskills / 1915

Walt Whitman’ın tanınmış doğa bilimci, yazar ve arkadaşı John Burroughs Manhattan’ın yaklaşık yüz mil kuzeyinde, Catskill Dağları’nda dokuz dönümlük bir alana Hudson Nehri’nin muhteşem manzarasına sahip bir ev inşa etti. Araziyi Eylül 1873’te satın aldı ve eve ‘Riverby’ (‘nehir kenarında’ anlamına gelir ve ‘nehir arısı’ olarak telaffuz edilir) adını verdi. Walt Whitman, Riverby’ye üç gezi yaptı ve sonuncusunu 1879’da Numun Günleri’nde anlattı.
….
Riverby’den neredeyse iki mil uzakta, özellikle Whitman tarafından o kadar sevilen güzel bir yerdi ki, Burroughs burayı ‘Whitman Ülkesi’ olarak adlandırdı. 

Karmin Sarracino / Nehir Kenarı / Kaynak

21 Haziran

Burada, Hudson’ın batı kıyısında, New York’un 80 mil kuzeyinde, Esopus yakınlarında, John Burroughs’un güzel, ferah, hanımeli ve gül çiçekli kulübesindeyim. Yer, mükemmel Haziran günleri ve geceleri, J. ve Bayan B.’nin konukseverliği, hava, meyve (özellikle en sevdiğim yemek, kuş üzümü ve ahududu, karışık, şekerli), çalılardan taze ve olgun – onları kendim topluyorum) Geceleri oturduğum oda – mükemmel yatak – Hudson’ın geniş bir manzarasını veren pencere ve karşı kıyılar gün batımına doğru çok harika ve RR’nin hareketli müziği.

Trenler çok uzaklarda – huzurlu dinlenme – Venüs’ün müjdelediği erken şafak – gün doğumunun gürültüsüz sıçraması, ışık ve sıcaklık tarif edilemez derecede (öyle) muhteşem ki… (güneş iyice yükselir yükselmez) 

Al. tarafından vücut fırçasıyla ekstra bir ovma ile sırta büyük bir ovalama ve törpüleme. Burada bizimle olan J. o gün için hasta iskeletime yeni bir hayat veriyor. Ardından, sabah havasını biraz çektikten sonra, kahvaltıda Bayan B.’nin kremalı, çilekli ve bol malzemeli lezzetli kahvesi. 

Walt Whitman / Düzyazı İşleri / Numune Günleri / 149. Mutluluk ve Ahududu

John Burroughs Balık Tutarken

John Burroughs Balık Tutarken

Kaynak

2 Haziran 

Bu, kuzeydoğudaki karanlık bir fırtınanın, rüzgârın ve yağmurun dördüncü günü. Dünden önceki gün benim doğum günümdü. Şimdi 60. yılıma girmiş bulunmaktayım. Fırtınanın her günü, galoşlarla ve su geçirmez bir battaniyeyle korunarak, düzenli olarak gölete iner ve kendimi büyük meşe ağacının altında bulurum; Şimdi buradayım ve bu satırları yazıyorum. Karanlık duman rengindeki bulutlar, gökyüzünde öfkeli bir sessizlik içinde yuvarlanıyor; yumuşak yeşil yapraklar etrafımda sallanıyor; rüzgâr sürekli boğuk, yatıştırıcı müziğini başımın üzerinde tutuyor – Doğanın güçlü fısıltısı. Burada tek başıma otururken hayatımı düşünüyordum; olayları, tarihleri bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlayan, ne hüzünlü ne de neşeyle -ama bir şekilde- bugün burada meşenin altında, yağmurda, alışılmadık bir şekilde gerçekçi bir ruhla.

Ama benim büyük meşem – sağlam, canlı, yeşil – dip tarafı bir buçuk metre kalınlığında. Çok yakınına ya da altına oturuyorum. Sonra yakındaki lale ağacı – ormanın Apollon’u – uzun ve zarif, henüz sağlam ve kaslı benzersiz yapraklarıyla dalları sarkarak; sanki o güzel, canlı, yapraklı yaratık yürüyebilir, eğer yürüseydi.

(Geçen gün bir tür rüya transı yaşadım, en sevdiğim ağaçların dışarı çıktığını ve çok meraklı bir şekilde yukarı, aşağı ve çevresinde gezindiğini gördüm – yanımdan geçerken biri fısıltısıyla eğildi – şimdiki vesileyle, istisnai olarak, sadece sizin için yapıyoruz tüm bunları.)

Walt Whitman / Düzyazı İşleri / Numune Günleri /
141. Bir Meşe Altında Düşünceler – Bir Rüya

Ömrünün sonuna gelen bir yolcunun yavaşlayan soluklarını duymak. Hakikate yaklaşıldıkça esasında insanın bu dünyada bir savaşçı olduğunu görmek. Ve bir ömür başarıya yetmese de ardından gelen ruhların aynı yolculuğa çıkacağını hissetmek. Whitman bu gerçeği, tünelin sonuna gelen birinin ışığı gördüğü gibi ifade ediyor:

Daima korkusuz, kararlı, mücadeleci ruhu insanın;
(Evvelki ordular başarısız mı oldu? Yenilerini yollarız o zaman
          – ve sonra yine yenilerini;)
Tüm çağlarda daima boğuşulan gizemi dünyanın;
Daima hevesli gözler, ateşli nidalar,
          hoş geldin alkışı tutan eller, gürültülü tezahüratlar;
Ve sonunda daima doyumsuz, meraklı ve kuşkulu ruh:
Aynen mücadele eder o bugün de – savaşır bugün de.

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – Seçme Şiirler / Yetmiş Yaşın Kıyısında /
Yaşam / s.217 / Çev. Aytek Sever

31 Mayıs 1891. Şairin ölümünden (26 Mart 1892) on ay evvel. Walt Whitman’ın birkaç arkadaşı, Camden, NJ’deki evinde ona doğum günü düzenlemişler. Bir akşam yemeği ile şairin yetmiş ikinci doğum günü kutlanıyor. Masada sırayla herkes duygularını dile getiriyor ve gelen tebrikler okunuyor:

Sesler..‘Bucke! Bucke!’

Bucke..Eğer konuşabilseydim, bu akşam elimdeki konuyla ilgili bir şeyler söyleyebilirdim. Belki de hepsinden önemlisi, siz Walt ve kitabınız hakkındaki muazzam fikir çeşitliliğidir.’ 

Whitman..‘Bu konuyu biraz açsan Doktor. Bu çok ilginç.’

Bucke..‘Pekala, örneğin bazıları her şeyden önce aşkın ilahî tutkusunu temsil ettiğinizi düşünür, diğerleri özellikle dostluğu dile getirdiğinizi, bazıları ise yine dış doğanın sizin merkeziniz ve en yüksek temanız olduğunu düşünür. Hâlâ başkaları için özgürlüğü, bağımsızlığı, neşeli ve mutlak vazgeçmeyi temsil ediyorsunuz. Yine dinî duygunuz kafanıza yerleştirilmiştir ve bize, kusursuz bir ruhsal insan için asil bir özlemin ölümsüzlüğün en yüksek güvencesinin, görünmeyen sezgilerin, evrenin insanla temel dostluğuna olan yoğun inancın, sizin hayatınızın ve öğretiminizin özü olduğu söylendi. 

Ama bunların tam tersi sizde de var; sevgi ve şefkat kadar nefret ve küçümseme yeteneğine sahipsiniz. Yapaylık ve sadakat, görünüşteki zıtlıkları kadar size aittir. Pervasız meydan okuma ve küçümseme, tabi kılınmış olsalar da ‘Yapraklar’ın ve sizin içinizde, saygı ve sevgi kadar doğaldır. Umutsuzluk ve karamsarlık, umut ve neşe kadar karakterinizin gerçekten tamamlayıcı parçalarıdır. Şairin şanlı coşkusu ve filozofun yüksek spekülasyonları kadar sıradan ve hatta kaba erkeklik sizde gelişmiştir. Siz iyiyken aynı zamanda kötüsünüz; içinizdeki tanrısallık tutkular, içgüdüler, kontrolsüzce şeytanî olarak adlandırılabilecek eğilimler tarafından dengelenir. Eğer genel olarak iyi yaşadıysanız ve iyi iş çıkardıysanız, yine de bağımlı olsanız da Cenci’nin veya bir Atilla’nın öğelerine sahip oldunuz. 

Bu yanınız pek az fark edilmiş durumda ve bu yüzden dedim ki ve henüz kimsenin sizi anlamadığını söyleyin. Karanlık vadilerden geçen bir grup dağ gibi, Titanik nitelikleriniz (iyi ve kötü) birbirinizi gizler, öyle ki, heybetlilerden birini – ya da en fazla iki ya da üçünü – seyreden ve hayranlık duyan ya da bir uçurumun kenarında titreyen bizler gizli zirveleri ve daha da azı, aradaki karanlık uçurumları görememekte ya da yeterince sezememektedir. 

Benim ya da herhangi birimizin gerçekte ne olduğunuzu idrak ettiğimize inanmıyorum Walt. Önemli olan, sizi sevmemiz ve bizimle uzun süre yaşamanızı ummamız.’ 

Horace L. Traubel / RE’de Walt Whitman – Walt Whitman ile Yuvarlak Masa / Kaynak

Bir dost ağzından dökülen samimi eleştiriler ve aynı zamanda görülen bir gerçeğin tablosu:

Gizli zirveleri ve daha da azı, aradaki karanlık uçurumları görememek ya da yeterince sezememek…

Bakın şu ok gibi fırlayan, yuvarlanan küreye!
Bakın etrafındaki kardeş kürelere, kümelenmiş güneşlere,
gezegenlere,
Bütün o göz kamaştırıcı günlere, düşlerle dolu gizemli
gecelere,
Öncüler! Ey öncüler!

Walt Whitman / Çimen Yaprakları – 2 / Göçmen Kuşlar / s.165 / Çev. Fahri Öz

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply