Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 2

0

Bu yazı dizisindeki yazılar Verlyn Flieger’in A Question of Time isimli kitabından faydalanılarak ve kitap içerisindeki konu sırasına uyularak yazılmıştır.


Tolkien’in, dil ile insan arasındaki ilişkinin kalıtımsal bir yanı olduğu ve dil aracılığı ile geçmişe gitme yönündeki görüşü, ya da Flieger’in dediği gibi ona bir rehber ve bir hafıza olan olan dil ile olan ilişkisi, kendisinin geçmişe doğru kurduğu bağlantının tek yolu değildi. Rüyalar da Tolkien için benzer bir anlam taşıyorlardı. “Peri Masallarına Dair” isimli eserde, Tolkien rüya konusundaki görüşlerini şu şekilde ortaya koymaktadır:

Metnin Aslı

In dream strange powers of the mind may be unlocked.

Çevirisi

Rüyada iken, zihnin garip güçlerinin kilitleri açılabilir.

Bu, kişisel bir deneyim ya da bilgi olmadan yapılması çok zor olan bir yorumdur; bu nedenle Tolkien ciddiyetinde bir kişinin yaptığı bu yorumda da benzer unsurlar olduğunu tahmin etmek zor değil. Tolkien bu yoruma, hayatı boyunca zaman zaman tekrar eden bir şekilde gördüğü bir rüya üzerinden ulaşmaktadır. Bu rüya, çok yüksek bir dalganın hâtırası ya da görüntüsü ile başlamaktadır; bu dalga yükselip, karaya ulaşarak tüm ağaçları ve arazileri kaçınılmaz bir biçimde yutmaktadır. Kendisi bu rüyayı “Atlantis Haunting – Atlantis Dadanması” olarak adlandırmış. Ancak bu rüyanın en farklı yanı Tolkien’in zihninde yaşadığı bir rüya olmaktan çok, görünüşe göre kalıtımsal bir yanı da olması. İlerleyen yıllarda Tolkien’in oğlu Michael Tolkien’in de bu rüyayı gördüğü anlaşılmıştır. Bu, Tolkien için de şaşırtıcı bir bilgidir. Baba oğul ikisi de birbirlerinin rüyalarından habersiz bir biçimde aynı rüyayı yıllarca paylaşmışlardır. Tolkien bunu kalıtsal bir miras olarak görür, fakat babası ve annesi kendisi çok küçükken vefat ettikleri için bunun peşinden koşmak onun için pek de mümkün değildir. Ama görünüşe göre Tolkien, bunu kendi soyunda olan atalarından kendisine kalan bir miras olarak yorumlamıştır. Tolkien bu rüyayı W.H. Auden’e anlattığı mektupta rüyanın başlangıcını şu şekilde yazmıştır:

Metnin Aslı

…the terrible recurrent dream (beginning with memory) of a Great Wave…

Letter 213 / Tolkien’s Letters / Humphrey Carpenter

Çevirisi

…korkunç tekrar eden rüya (bir hatıra ile başlayan) Büyük Dalga’ya ait olan…

213. Mektup / Tolkien’in Mektupları / Humphrey Carpenter

Flieger, bu alıntıda rüyanın başlangıcının bir hatıra ile olması noktasını özellikle vurgular. Tolkien de yazdığı mektupta bu tabiri vurgulamak için parantez ile yazmış olabilir. Her iki durumda da Tolkien’in rüya üzerinden geçmişe yol açışında bir başlangıç noktası mevcuttur. Bu başlangıç noktası bir hatıradır; insan hafızasındaki bir görüntüdür. Hatırlanacağı gibi dile yaklaşımında da Tolkien bize, doğuştan dil gibi insan içinde var olan ve keşfedilmeyi bekleyen bir dilden söz ediyordu. Tolkien’i rüyalarında geçmişe, Atlantis’e götüren şey bir görüntü idi; onu tehlikeli diyarlara götüren şey ise kulaklarında duyduğu seslerdi. Bir adım daha ilerlersek, bizleri Frodo Baggins’le tanıştıran şey, bir sınav kağıdına Tolkien’in yazdığı “Hobbit” kelimesi idi. Bunların hiçbirisi kişisel deneyim üzerine kazanılmış hatıralar değillerdi. Flieger bu hatıraları, ferdi bilincin ötesinde, zihnin atalarla ilgili seviyesinden ve atalara ait uzak zamanlardan diyerek tanımlıyor.

the_fall_of_atlantis_by_gaius31dukeDil ve rüyalarla hatıralara bağlanan ve bunlar üzerinden de geçmişe bağlanan Tolkien için konumuz olan zaman, sadece tek yönlü lineer bir ilerleme değildi. Flieger bunu “geçmişi, şimdiyi ve geleceği kapsayan karmaşık bir deneyim alanı” olarak tabir ediyor. Hemen ardından da dilin, rüyaların ve hatıraların bu alanda gezmeye olanak sağladığını belirtiyor. Buna örnek olarak, sıcak taze ekmek kokusunun size çocukluğunuzdaki bir ânı ya da bir şarkının size onu ilk dinlediğiniz anda bulunduğunuz yeri hatırlatması gibi olaylar düşünülebilir. Bu örnekleri vermemin iki nedeni var: Bunlardan birincisi Tolkien üzerine yapılan bu sınıflandırmanın Flieger’e ait olması ve bence burada dil, rüya ve hatıra üzerinden kurulan yapının eksik olması ihtimali; ikincisi ise bir çok kişinin yaşamış olduğunu tahmin ettiğim bu örnekler ile, farklı duyularla ya da algılarla farklı hatıralar arasında kurulan ilişkinin bir benzerinin de Tolkien için dil ve rüya üzerinden kurulduğuna dair olan yorumu akla yakınlaştırma isteği.

Tolkien’in zaman kavramına yaklaşımının, onu üzerinde gezilecek bir alan olarak görüşünün eserlerine de etki ettiğini söylemek doğru olacaktır. Özellikle yarım kalan iki zaman yolculuğu hikayesi, onun bu konuda kemâle erdiremediği çabalar olarak görülebilir. Flieger’e göre bu zaman algısı, diller ve vizyonlar aracılığı ile Yüzüklerin Efendisi eserinin içerisinde yedirilmiş bir biçimde yer almaktadır. Güçlü bir hikaye içine serpilmiş bu parçalarla okuyucu olarak bizler hem dilleri hem edebi ürünleri hem de o dillere sahip olan halkların dünyaya bakışlarını görürken, arka plandaki kozmoloji hakkında da bir görüşe sahip olabiliyoruz. Flieger’e göre başarısız ya da tamamlanmayan çabalar olan The Lost Road ve The Notion Club Papers eserlerinde ise Tolkien hikaye akışına kendini bırakmadığı için, Tolkien’in zaman vizyonu hikayenin önüne geçerek tamamlanmasını engelleyen unsur olmuştur.

Tolkien her ne kadar geçmişle ilgili bu derecede bir yakınlık kurma çabasında olsa da, yine de kendi çağının getirdiği teknolojik gelişmeler, savaşlar ve dalgalanmalardan etkilenmiştir. Flieger bunu olumlu bir şey olarak ortaya koyar ve ona göre eğer Tolkien gerçekten tam anlamıyla kaçışı başarsaydı, kendi zamanı için bu denli güçlü etki sağlayan bir eser ortaya çıkaramazdı. Kendi zamanıyla olan bu mücadelesi ve kaçış çabası onun en değerli kaynağı haline gelmiştir. Bu şekilde karşıt fikirleri aynı anda ortaya sürerek, hem zamanınından kaçıp hem de zamanını yansıtarak ortaya daha güçlü bir eser çıkarmıştır. Frodo’nun kendi görevini başaramayan kahraman olması ya da halleri ile büyüleyen elflerin, aslında bir zindan olan ölümsüzlükle, beyhude bir biçimde ilerleyen zamana karşı durmaya çalışmaları, hem Tolkien’in eserlerindeki karmaşık örgünün hem de kendi çağına karşı yaşadığı ikilemlerin tezahürleridir. Flieger bunu, hobbitleri ortaya çıkaran, ancak onları kendilerinden daha hızlı, daha büyük bir dünyaya koyan ve onları bununla mücadeleye sokan Tolkien’in kendisidir şeklinde ortaya koyar.

Tüm bunlara rağmen Tolkien’in eserleri kendisinin de net bir biçimde ortaya koyduğu gibi bir alegori değildir. Çünkü özellikle Yüzüklerin Efendisi ile İkinci Dünya Savaşı arasında kurulan analojiler onu oldukça rahatsız etmiştir. Eserlerdeki motifler her ne kadar bazı benzerlikler kurmaya olanak sağlasa da bu motifleri o benzerliklerle eşleştirmek, zaman konusunda bu kadar geniş perspektiften bakan bir kişinin eserini ve mesajını sınırlı bir döneme hapsetmek olacaktır. Flieger bu konuda, “Bir hikayenin savaşın kötü etkilerini gösterebilmesi için savaş hakkında olması gerekli değildir” yorumunu yapar. “Bir hikaye yazıldığı çağı yorumlamak için, o çağda geçmek zorunda değildir” der. Diğer yandan Tolkien’i Rönesans döneminde yaşayan ancak Rönesans yaşanmamış gibi davranan anakronik bir yazar gibi görenlere karşılık ise şu cevabı verir:

Tam aksine, onun eserleri hakkında yapılacak, yüzeyin altına bakan dikkatli bir okuma, onun aslında kendi hikayesine malzeme için geçmişe dalan, ancak bunu kendi yaşadığı ve hissettiği çağ için yeniden işleyen ne kadar modern bir düşünür olduğunu gösterecektir.

Tolkien’in yaşamı boyunca bu bakışı değişmemiş, bilakis derinleşmiştir. Defalarca değiştirmeye, yeniden işlenmeye ve yeniden yazılmaya rağmen, yazdıklarının yönü değişmemiştir. Başlangıçta, var olan mitlerden ve efsanelerden beslenen Tolkien’in mitolojisi, olgunlaştıkça kendine ait rengi bulmuştur. Daha bağımsız ve kuvvetli bir yapıya ulaşmıştır. Flieger’in tabiri ile Tolkien’in mitolojisi “insanın doğasında mündemiç bulunan tehlikelerin ve ihtimallerin, engin tezahürlerinin ve insicamlı bir vizyonunun işlenmesinin enstrümanı” haline gelmiştir.

Flieger’e göre Tolkien kendisinden ve kendisinin 20. yüzyılın iyi ve kötü dönemlerine karşı oluşturduğu tepkiden kaynak bularak eserlerini yazmıştır. Bunu yaparak, her ne kadar eserleri başka zamanlar ve mekanlarda geçse de ve bizlere kaçış ihtimalini sunsa da kendi zamanı için derin ve kalıcı bir yorumda bulunmuştur. İlk bölümde de belirttiğimiz gibi, kendisinin ait olmadığı bir zamana ait olmaya cüret etmiştir.


‘Atlantis’in Düşüşü’ İllüstrasyonu © Gaius31duke
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply