Tolkien’in Zaman’ı – Bölüm 17

0

Bu yazı dizisindeki yazılar Verlyn Flieger’in A Question of Time isimli kitabından faydalanılarak ve kitap içerisindeki konu sırasına uyularak yazılmıştır.


Bir önceki yazıda ortaya koymaya çalıştığım gibi Lórien’in özellikle ana bölgesi olan Naith’in şekli ve coğrafi yapısı, aynı zamanda onun Orta Dünya’nın bir çok özelliği ile olan ilişkisini de anlatıyordu. Hem Orta Dünya’da hem değil, hem Orta Dünya’nın zamanına bağlı hem de dışında. Bu nedenle Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin ikinci kitabı olan İki Kule’de, Merry ve Pippin karşılaştıkları Ağaçsakal’a Lórien’e girdiklerini söylediklerinde, Ağaçsakal şaşkınlığını gizlememişti. Bu durumun ona ne kadar tuhaf geldiğini aşağıdaki sözleriyle görebiliriz:

Laurelindórenan, kadim zamanlarda elfler oraya böyle derlerdi, lakin artık ismini kısalttılar: Lothlórien diyorlar. Belki de haklıdırlar: belki de orman soluyordur, serpilip gelişmiyordur. Şakıyan Altın Vadisi Toprakları idi, evvel zaman içinde. Şimdi Düşçiçeği. Ah pekala! Yine de garip bir mahal, dolaşılacak yerler değil. Sizin oradan çıkabilmiş olmanıza hayret ettim ama girebilmiş olduğunuzu işitmek daha da hayret verici: Uzun yıllardır yabancılar böyle bir şey yapmamıştı. Garip bir memlekettir…

Onlar orada dünyanın oldukça gerisinde kalıyorlar zannımca…

Ne bu memleket, ne de Altın Orman dışındaki herhangi bir şey Celeborn’un gençlik yıllarındaki gibidir.”

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / İki Kule

Verlyn Flieger özellikle “tuhaf mahal”, “çıkmak zor ama girmek daha da zor”, “soluyor, serpilmiyor”, “dünyanın gerisinde kalıyorlar” gibi tabirleri oldukça önemli görür. Yüzük Kardeşliği, Lórien’den çıktıklarında orada ne kadar kaldıklarına dair zamanla ilintili olan tartışmalarında da benzer tabirler kullanırlar. Ancak bu tartışmanın özellikle orijinal dilinde görülen bir başka tarafı vardır. Ağaçsakal yukarıdaki alıntıda Lórien’den nasıl girip çıkılacak bir yer olarak bahsediyorsa, Sam’de bu tartışmada Lórien’i nitelerken İngilizce olarak “in there” yani Türkçe çevirisi ile “oranın içinde” tabirini kullanır. Sam’in kafa karışıklığını anlatırken kullandığı bir diğer şey ise “Neredeyse, saatin orada işlemediğine inanacağım.” şeklindeki tanımıdır.

Tolkien de bize Lórien’in tuhaflığı ile ilgili doneleri birer birer vermiştir aslında:

Anladıkları ve hatırladıkları kadarıyla, birkaç gün Lothlórien’de kaldılar.

Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği

…çünkü burası çok hoş bir yerdi ve burada kaç gün ve kaç gece geçirdiklerini hesaplayamasalar da…

Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği

Tolkien belli ki Yüzük Kardeşliği’nin kafa karışıklığını biz okuyuculara da aksettirmeye çalışmıştı. Hem hepsinin içlerine yerleşen güven ve dertlerden uzaklaşmışlık hissi hem de zaman ile ilgili olan sorunları, bu kafa karışıklığını bizlere de geçiren unsurlar olmuştu. Çünkü hepimiz, elflerin o büyülü dünyasını (Fearie) daha da fazla öğrenmeyi isterken ve beklerken, Frodo ve taşıdığı emanet bizi gerçek dünyaya dönmeye mecbur bırakan şeydi. Tolkien bu noktada da bizlere çok ilginç bir açık kapı bırakmıştı:

Bu, çok sonraki zamanımızda, insanlar çok nadiren gördükleri elfleri nasıl algılıyorlarsa, Frodo’da daha şimdiden Hanım’ı öyle algılamaktaydı: Hem burada, hem çok uzakta; Zaman’ın akar sularında çok geride kalmış bir şeyin canlı hayali gibi.

Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği

Argonath

Argonath

Bu alıntıda yer alan “bizim zamanımızda nadir görülen elfler” tabirini, sıkletimi aştığı için, sitemizdeki diğer yazarlara bırakıyorum, eminim bizlere aktaracak cevapları vardır. Alıntının ikinci cümlesi ise Lórien’in zaman ve mekan açısından farklı olan konumunu destekler niteliktedir. Kardeşlik, Lórien’den akarsu marifetiyle ayrılmıştır, Lórien’deki Naith’in konumlamasını bu kadar hassas bir biçimde yapıp, hikayeye yerli yerince koyan bir yazarın, bu ayrılışı da basit bir ayrılışa çevirmesi yavan olacaktı. Bu ayrılıştan sonra nehirdeki yolculukları boyunca Yüzük Kardeşliği’nin gördüğü şeyler çok hızlı ve karmaşıktı. Orkları, etraftaki doğanın çoraklaşışını, siyah kuğuları gördüler; Legolas Lórien’den aldığı yayıyla göklerde muhtemelen kanatlı bir Nazgûl’ü vurmayı başardı; fakat belki herkesin aklında kalan en önemli görüntülerden biri de bu yolculukta karşılarına çıkan Argonath, yani Kralların Sütunları oldu. Aragorn’un ataları olan Isildur ve Anárion’un suretleri olan ve nehrin iki yanına yapılmış olan dev heykellerdi. Buraya varmadan kısa bir süre önce Sam’in başlattığı Lórien’deki zaman üzerine tartışma yapılmıştı. Bu tartışmada son noktayı koyan Aragorn’du, tahmin ettiklerinden daha uzun süre orada kaldıklarını gruba açıklamıştı.

Lórien’den nehir yoluyla çıkan grubun, mücadelelerine tam olarak dönmeden, nehir üzerindeki (bir manada pasif olarak yaptıkları) yolculukları, Argonath’ı geçtikten sonra son bulacak ve hepimizin hatırladığı o üzücü bölüm olan “Kardeşlik Dağılıyor” bölümü başlayacaktı. Tolkien bence burada yine yapacağını yapmış, akarsu üzerindeki yolculuğu son olarak geçmişten gelen dev siluetlerle bitirmişti. Yani diğer bir deyişle elf yurdundan yola çıkan, elf kayıklarında, elf pelerinleri ve lembas ile yolculuk yapan Yüzük Kardeşliği, Kralların Sütunları ile insanların çağına dönmüş ya da insanların çağını hatırlamış, ardından karaya ayak basarak mücadelelerine geri dönmüşlerdi.

Tüm bu Lórien hikayesinde Frodo’nun hisleri bizler için iyi bir anlatıcı olmuştu. Her ne kadar Tolkien diğer karakterlerin hislerini ya da fikirlerini bize aktarsa da, Frodo’nun gitgide bilgeleşen görüşü, biz okuyucuları vuku bulan değişimlerden haberdar ediyordu. Fakat bir diğer önemli karakter olan Aragorn’da da benzer dönüşümler olmuştu. Ama bunları da bizler yine Frodo üzerinden okuyabildik. Bu dönüşümler bizi hem Aragorn hakkında hem de hikayenin derinliği hakkında daha da fazla uyandıracaktır diye düşünüyorum.

Devam edeceğiz…


‘Argonath’ İllüstrasyonu © Juan Carlos Barquet
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply