Tolkien ve Mythopoeia – Bölüm 19

0

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien, except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.
(J.R.R. Tolkien)

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü ile, bizim de önünde eğildiğimiz
(ve eğilmemiz gereken), ama ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade,
büyük işler/oluşlar/süreçler ilerlemekte, Zaman zuhur ederken/ettirirken
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan,
yazılar ve rengarenk resimlerle dolu bir sayfadaki gibi
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her biri birbirine yabancı, akraba olanlar müstesna
uzak bir Kök’ten, sinekten, insandan, taştan ve güneşten.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
ışık ve ses dokundukça sızlayan sinirleriyle
yeryüzü üstünde yürüyen bu insansıl/beşeri insanları yarattı.
(J.R.R. Tolkien)

İnsan maddi ve manevi çevresini algılayabileceği duyular, duygular, latifeler ile yaratılmıştır. İrfanın/ilmin elde edilebilmesi adına başlangıçta bilgiye ihtiyaç duyulur. Sonra bu bilgiler, farklı kompozisyonlarla farklı irfan kalıplarına dökülerek marifete, hatta hakikat bilgisine/ilmine çevrilebilir. Alıntıladığımız dizelerin sonunda Tolkien, önce insanı çevreleyen öğelerden (kaya, ağaç, dünya vb…) bahsettikten sonra bunları algılayan olarak insandan bahseder. İnsan algılayan, öğrenen, yorumlayandır. Çevre ise öğrenilen, algılanan, yorumlanandır. Diğer bir deyiş ile insan “okuyucu”, kainat/çevre ise “kitaptır”.

Bu yönüyle duyular, duygular ve latifeler, insan idrakinin anlayışının araçlarıdır. “Kitabı” okumak için gereken gözler hükmünde bilgi kaynaklarıdır. Bu bilgi güce veya irfana/ilme/marifete çevrilebilir çünkü insan kendisinde eksik olanı arar. Cahil olduğu (bilmediği) için bilgiyi/ilmi arar; çok aciz olduğu için aczine medet olacağını düşündüğü kudret peşine düşebilir veya tüm kudretin kaynağı olan Kadir-i Mutlak peşine… Eğer bilgiyi iktisap etme amacı yalnızca kudret içinse bu onu Kadir-i Mutlak’a kendi kudretini ortak koşmaya götürür. “Yeryüzü Rabbi” olma iddiasındaki materyalist misomythus’un, makine/teknoloji bilgisi ile tanrısal güçler edinmek adına seçtiği yol ile; Sauron ve Saruman gibilerin içinde bulundukları ikincil gerçekliğin şartlarına uygun büyü ile kudret edinme yolu bu noktada kesişir. (Tolkien’in ve başka düşünürlerin “büyü ve teknoloji” çerçevesinde yorumlarına yazı dizisinin önceki kısımlarında değindiğimiz için burada detaylandırmıyoruz.)

Güç yüzüklerinin etkisiyle Nazgûl'a dönüşen 9 insan kral

Güç Yüzükleri’nin etkisiyle Nazgûl’a dönüşen 9 insan kral

Tolkien’e göre insan acziyetinden dolayı, bunun tam tersi olan kudrete karşı en fazla zaafiyet gösterir. Nazgûllar’ın kökeni itibariyle insanken Güç Yüzükleri’nin büyüsüne kapılmaları ve dönüşmeleri ve Isildur’un tam zafer kazandığını düşündüğü noktada Tek Yüzük’e mağlubiyeti, bu durumun hikaye içindeki misalleridir. Nazgûllar güç tutkusu ile çıktıkları yolda Sauron’un kölelerine dönüşürken, Isildur aynı yolda bedeli hayatıyla öder. Silmarillion’da Númenor’un gücü, ihtişamı anlatılır ama bu serüvenin sonu da Atlantis benzeri bir helâk hikayesine dönüşmüştür. Örnekler çoğaltılabilse de ortak bir nokta olarak değişmeyen şey insanın ontoteolojik acziyetinin aşılamamasıdır. Tolkien, ontoteolojik acziyeti bir dezanvantaj olarak da görmemektedir. Çünkü hikayesinin merkezine acziyeti, hem “İnsan Egemenliği/Hilafeti” – Aragorn temsili – üzerinden hem de Yüzüklerin Efendisi’nde hobbitlerin kaderin çarklarına her şeyden ziyade etkisi ile koymuştur. Silmarillion’da insan acziyetini betimleyen pasajlardan biri şudur:

Metnin Aslı

“But Men were more frail, more easily slain by weapon or mischance, and less easily healed; subject to sickness and many ills; and they grew old and died.” (Of Men, Silmarillion)

Çevirisi

“…Ama insanlar daha zayıftı, silahlar ya da aksilikler onları daha kolay yok eder ve daha zor iyileşirlerdi; birçok hastalığa maruz kalır; yaşlanır ve ölürlerdi.” (İnsanlara Dair, Silmarillion)

Tüm bu acziyetine rağmen Efsane-i Tolkien’de (Tolkien’s Legendarium) taç giymek ve hüküm sürmek insanın kaderidir. Aragorn ile kâmil manada başlayan çağ, “İnsan Hilafetinin” çağıdır. Bu kaderî, mecburi durum çok defa Silmarillion’da geçer:

Metnin Aslı

“…the Dominion of Men was preparing and all things were changing, until at last the Dark Lord arose in Mirkwood again.” (Of the Rings of Power and Third age, Silmarillion)

Çevirisi

“….İnsanın Hakimiyeti/Hilafeti hazırlanıyordu ve her şey değişiyordu, nihayetinde Kara Efendi Kuyutorman’da tekrar yükselinceye dek.” (Güç Yüzükleri ve Üçüncü Çağ Üzerine, Silmarillion)

Aragorn ve Gandalf: İnsanın, hilafetini ilan etmesini; manevi otorite ve maddi iktidarın birleşimini temsil ediyor.

Aragorn ve Gandalf: İnsanın, hilafetini ilan etmesini; manevi otorite ve maddi iktidarın birleşimini temsil ediyor.

Tolkien’in mektuplarından “İnsan Hilafeti” üzerine bir alıntı:

Metnin Aslı

“We are to see the overthrow of the last incarnation of Evil, the unmaking of the Ring, the final departure of the Elves, and the return in majesty of the true King, to take over the Dominion of Men, inheriting all that can be transmitted of Elfdom…” (Letter 131, Tolkien’s Letters, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

“Kötü’nün iktidarının son olarak devrilişine, Yüzük’ün yok edilişine, Elflerin dönmemek üzere gidişlerine, gerçek Kral’ın İnsanın Hakimiyetini/Hilafetini devralışına ve Elf Hükümranlığı’ndan devşirilebilecek her şeyin tevarüs edildiğine şahit oluyoruz…” (131.Mektup, Tolkien’in Mektupları, Humphrey Carpenter)

İNSAN ve HOBBİT ve YİNE ACZİYET

Yüzüklerin Efendisi’ndeki hadiselerin geçtiği dönem itibariyle insanın kudret zaafının ve hatıralarının pek çok misali birikmiş durumdadır. İnsanlık Númenor ile kudreti tatmış ve yoldan çıkmış Nazgûllar’ı doğurmuştur. Isildur, zaferini ilan ettiği noktada Tek Yüzük’ün gücüne yenilmiş; Aragorn tevarüs ettiğini düşündüğü bu zaafa karşı temkinli bir duruşa sahip olmuştur. Tolkien’e göre bu büyük yük için – Tek Yüzük’ü yok etme misyonu – acziyet ile yoğrulmuş mayasından henüz uzaklaşmamış bir varlığa ihtiyaç vardır: Hobbit.

Hobbit, insana en fazla acziyet noktasından benzer ama o daha çok mutlak acziyetin temsilcisi gibidir. İnsan kendi durumunu – Efsane-i Tolkien’deki mezkur örneklerinde; özellikle Númenor’da da görüldüğü üzere – tevil etmekte ve tanrısal güçler edinme sevdasına düşebilmektedir.  Halbuki bir hobbit, Smeagol/Gollum, yüzüğü hem de kötü niyetle elde ettiği halde bunu güce/kudrete çeviremez.

Orta Dünya'nın kaderini değiştiren dört hobbit ve onun önünde saygıyla eğilen Gondor halkı.

Orta Dünya’nın kaderini değiştiren dört hobbit ve onun önünde saygıyla eğilen Gondor halkı

Hobbitlerin Saruman’ın düşüşünden Sauron’un devrilişine kadar hikayenin bütün kilit noktalarında hayati rol oynaması, mutlak acziyetin kötülükte kutuplaşmış en büyük karakterlerin kudretine galebesinin bir resmidir. Hobbitler bu görev için kabiliyetlerinden ziyade önemsiz görüldükleri/görülecekleri, gözden kaçabilecekleri için seçilmişlerdir. Tolkien bu noktada acziyete, zayıflığa adeta methiye düzmüş olmaktadır. Bu acziyet isim verilmeksizin bir kaderin ve o kaderi hükmü altında tutan Kaderlerin/Feleklerin Sahibi’nin de bahsi olmaktadır çünkü bu derecede acziyet ile umut içeren bir plan, umudunu pek çok sebebin/şartın denk gelmesi ile sürdürebilir. Tevâfuklar, “Tevâfuk Ettiren”e; denk gelmeler bir “Düzenleyen”e, bir “Kudret”e işaret eder (*). Netice olarak; İnsanların Çağı, “İnsan Hilafeti” ontoteolojik kökenlerine uygun olarak, kapıların acziyetin önünde açılması ile başlamaktadır. Hobbitler, insanın acziyetinin yani asliyetinin hatırlatıcıları ve acziyet ve zayıflık üzerinden akrabalarıdır.

Metnin Aslı

“The Hobbits are, of course, really meant to be a branch of the specifically human race (not Elves or Dwarves) – hence the two kinds can dwell together (as at Bree), and are called just the Big Folk and Little Folk. They are entirely without non-human powers, but are represented as being more in touch with ‘nature’ (the soil and other living things, plants and animals), and abnormally, for humans, free from ambition or greed of wealth. They are made small (little more than half human stature, but dwindling as the years pass) partly to exhibit the pettiness of man, plain unimaginative parochial man – though not with either the smallness or the savageness of Swift, and mostly to show up, in creatures of very small physical power, the amazing and unexpected heroism of ordinary men ‘at a pinch’.” (Letter 131, Tolkien’s Letters, Humphrey Carpenter)

Metnin Çevirisi

Hobbitler, elbette; tartışmasız olarak insan ırkının bir koludur (Elflerin ve Cücelerin değil) – bu sebeple (Bree örneğinde olduğu gibi) iki tür birlikte yaşayabilirler, sadece bir farkla ki Büyük Halk ve Küçük Halk diye çağırılmaları müstesna. (Hobbitler), insani olmayan güçlerden tamamen mahrum ama ‘doğa’ (toprak, diğer canlılar, bitkiler ve hayvanlar) ile daha çok ilişkili ve insan için sıradışı bir biçimde zenginlik tutkusundan/hırsından âzâde olarak temsil edilmektedirler. Kısmen, insanların; önemsiz, düz, hayal gücü olmayan, sınırlı kapasitedeki insanların, küçüklüğünü sergilemek  – ama Swift’in hikayelerindekilerin adilikleri ya da vahşilikleri olmadan, ama bilhassa fiziksel açıdan çok az kuvvetli varlıklar üzerinden, normal insanların harikûlade ve beklenmedik kahramanlıklarını göstermek için küçük yapılı (ortalama bir insanın yarı boyundan biraz fazla fakat yılların geçmesi ile küçüleren) kurgulanmışlardır. (131.Mektup, Tolkien’in Mektupları, Humphrey Carpenter)

HOBBIT ve MYTHOPOEIA

Tolkien, Mythopeia Şiiri’nin yorumlamaya çalıştığımız dizelerinde çevresel öğelerden bahsettikten sonra insandan bahseder. Önceki yazılarda da izaha çalışıldığı gibi varlığı, kökleri ile/ilmî suretleri ile/Evvel’deki hali ile ele alır. Bu yönüyle okunması gereken bir kitaba dönüşen varlık/çevre, bir okuyucuya da muhtaçtır. Son dize ise insandan ve bu insanın okuması adına ona verilen araçlardan; okuyucudan ve imkanlarından bahsetmektedir. Bu imkanlar/duyular – şiirdeki ifadesi ile sinirler/sinir sistemi – ile bütün varlıkla ilişki halindedir insan. Tolkien’in yaklaşımı ile insanımsı olan Hobbit ise zaten bu çevre ile dolaysız ve bozulmamış bir ilişkinin temsilcisidir. Tarih akmış ama entellektüel kapasitesi olmayan, o yönüyle de aciz olan Hobbit, bu tarihin ve devirlerin dönüşünden etkilenmeden kalmıştır. Gelişemese dahi asliyetinde bir deformasyon yaşamamıştır; ilksel halinde veya bu hale çok yakın bir noktadadır. Mythopoeia’da geçen “dünya”dan daha çok “dünyasal/dünyasıl” (tellurian) kelimesine; “yıldız” kelimesinden çok “yızdızsal/yıldızsıl” (stellar) kelimesine… özetle; varlığın köklerindeki, ilmî sûretlerindeki hakîkatlere yakın bir halde bulunmaktadır çünkü “en evvel sûreti”ne yakın kalmış, çok değişmemiş, çağların akışından etkilenmemiştir. Hobbitin, bu durumu teşhis edebilecek bir birikimi de yoktur ama zaten işi teşhis etmek değil yaşamaktır; yaşayarak öğrenen biridir. “Frodo” isminin manası tecrübe ile (yaşayarak) irfan edinen (öğrenen) değil miydi?


(*) Tolkien ve Kader İnancı başlığı altında incelenebilecek uzun bir bahis olduğu için burada kısaca değindik. Bu başlık altında inceleyebileceğimiz bir konu olarak istikbale havale edildi.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply