Tolkien ve Mythopoeia – Bölüm 18

0

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien,
except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.
(J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü ile, bizim de önünde eğildiğimiz
(ve eğilmemiz gereken), ama ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade,
büyük işler/oluşlar/süreçler ilerlemekte, Zaman zuhur ederken/ettirirken
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan,
yazılar ve rengarenk resimlerle dolu bir sayfadaki gibi
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her biri birbirine yabancı, akraba olanlar müstesna
uzak bir Kök’ten, sinekten, insandan, taştan ve güneşten.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
ışık ve ses dokundukça sızlayan sinirleriyle
yeryüzü üstünde yürüyen bu insansıl/beşeri insanları yarattı.
(J.R.R.Tolkien)

“KÖKLER” ÜZERİNE KISA BİR ÖZET

“Orijin”, kök, köken ve başlangıçların, Tolkien’in tüm eserleri ve şiirin de adı olan “Mit Yapıcı(lık)” (Mythopoeia) açısından ne kadar önemli olduğunu tespit ettikten sonra kökler ve köklerle irtibat noktasında Tolkien’in eselerindeki karakterlerin incelemesini gerekli gördük. Şimdiye kadar bahsi geçen ve bundan sonra da bahsi geçecek karakterlerin arketipik temsilleri – kullanılan arketipik sembolizm -, şiiri ve genel olarak Tolkien’in düşüncesini yorumlarken çok ön plana çıkarttığımız hususlarda haklılığımızı ispat adına bir gayretti. Şu ana kadar dikkatinize sunduğumuz kadarıyla her şeyi en başından, Mythopoeia’da geçen ifadesi ile “meçhul başlangıçlardan”, ele alma çabası içine girdik. İlk çağların keşfinin sembolik olarak ancak bu dönemlere şahitlik etmiş karakterlerin nazarı ile olabileceğini söylemeliyiz. Kurgu veya tefekkürün müşahede ufkuna sıçrayışı olarak, arketipik karakterlerin gözünden anlatılan hikayelerde, ilksel/kadim/arkaik köklerin bulunması zaruriydi. Tolkien, Mythopoeia Şiiri’nde olduğu gibi eserlerinde de mezkur espriyi muhafaza etmiş ve tarihin başlangıçlarından itibaren çarklarının dönüşünü sağlayan arketipik kavram ve karakterler inşa etmiştir. Bu yolculuğumuza Efsane-i Tolkien’in (Tolkien’s Legendarium) arketipik yapısının tezahürü olan yeni karakterler ve kavramlar üzerinden devam ediyoruz:

GANDALF VE ARKETİPİK DEĞERİ ÜZERİNE

Gandalf, Balrog ile karşı karşıya

Gandalf, Balrog ile karşı karşıya

BOZ GANDALF’TAN AK GANDALF’A

Gandalf ve Balrog arasındaki mücadele sembolik olarak nur ile nar arasında yani ateşin iki farklı keyfiyeti arasındaki bir mücadelenin karşılığıdır. Balrog, Melkor’un alt-yaratısı ve ateş ile ilişkisiyle mümeyyiz bir varlık olarak kendisi gösterir. Ateşin yakıcılığı ve tahripkarlığı Balrog’da çok belirgindir. Diğer taraftan ise “Gizli Ateş’in Hizmetkarı” olarak Gandalf, Nur’un bir sembolüdür. Bu yönüyle Balrog ve Gandalf mücadelesi, hikayedeki yeri haricinde de anlam olarak derinleştirilmiş olur. Savaşın kendisi en azından İnsanlık Tarihi itibariyle ve Tolkien’in İkincil Dünyası’nın kökenleri için arketipik bir değer taşır. Kur’ani perspektife göre de yeryüzü bir savaş meydanı keyfiyetinde açılmıştır. Adem (as) ve Şeytan’a hitap eden ayet yeryüzüne düşüşü şu ifadeleri ile bize aktarır:

“Derken Şeytan onların ayaklarını kaydırarak içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de: “Haydi, dedik, birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Siz orada belirli bir süre ikamet edip yararlanacaksınız.” (Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 36. Ayet)

Gandalf , bunların dışında da Carl Gustav Jung’un çok üzerinde durduğu “Bilge” arketipinin mükemmel bir örneğini sunar. Balrog ile mücadelesinde bir elinde asa/ilim sembolü bulunurken diğer elinde kılıç/savaş sembolü bulunur. Bu durum bilge ve savaşçı arketiplerinin şahsında birleşmesi manasına gelir. Türkler, tarihlerinde “alperen” kavramı ile bu arketipin manasını canlandırmışlar; arkasında yatan hakikat ile ilgilerini ortaya koymuşlardır. “Alp” savaşçıdır, “Eren” ise hakikate bakan yönü ile alimdir/ariftir. “Alperen”, “bilge” ve “savaşçı” arketiplerinin hakikatli bir temsilidir. İslam Tarihi’nde bu ve benzer kavram ve karakterlerin ortaya çıkışına en fazla ilham veren ise şüphesiz Hz.Ali’dir. Hz. Ali, Hz.Muhammed (sav) tarafından “İlmin Kapısı” olarak anılmış ve diğer yandan Zülfikar’ın sahibi bir yiğit olarak taçlandırılmıştır:

“Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç yoktur.”
(Hadis-i Şerif)

Bir diğer arketip de “Bilge-Kral”dır. Guénonyen bir okuma ile maddi otorite ve manevi iktidarın kişileşmiş/cisimleşmiş sembolleridir. İslam Tarihi’nde Hz.Ali, ilmi ve hilafeti ile bunun gerçek, çok kamil bir temsilidir. Tolkien’in hikayesinde ise Gandalf ve Aragorn’un bir araya gelişi böyle bir temsili imkanlı kılmaktadır. Bu temsilin bir benzerini Merlin ve Kral Arthur’da görürüz. Hepsi bu yönüyle bir armoni içinde manevi otorite ile maddi iktidarın birleşimini temsil eder.

Ak Gandalf, Aragorn'a Tacını Giydirirken

Ak Gandalf, Aragorn’a Tacını Giydirirken

Yüzük Savaşı, elbette bir sokak mücadelesi değildir. Kökenleri tarihin derinliklerinde ve hatta ötesinde iyi-kötü düalitesinin (*) ilk belirdiği anlarda ve hadiselerde gizlenmiş bir mücadelenin Efsane-i Tolkien’deki en son hülasası hükmündedir. Böylesine arketipik temsil gücü yüksek bir savaşın da taraflarının arketipik değerler ve temsiller taşıması olağandır.

SAVAŞIN ve GÜZELLİĞİN ARKETİPİK DEĞERİ ÜZERİNE

Tolkien, “Yüzüklerin Efendisi” ismi yerine uzun süre kitabın adının “Yüzük Savaşı” olma seçeneği üzerinde durmuştur. Melkor’un ve devamında da uşaklarından Sauron’un başlattığı savaşlar ve onlarla verilen mücadele Efsane-i Tolkien’in en devamlı temalarından biri olması itibariyle bu isim gerçekten de ideal seçeneklerden biri gibi belirmektedir. İçinde “savaş” ibaresi geçen bir ismin verilmesi savaşa karşı verilen mücadelenin savaş dışı yönlerini kapsamayacağı için belki de bundan vazgeçmiştir. “Yüzüklerin Efendisi” denildiğinde “Tek Yüzük” ile birlikte diğer yüzüklere yani Üç Elf Yüzüğüne de gönderme yapılmakta ve böylece Elf alt-yaratısı/sanatı/hüneri ve güzelliği de konuya dahil edilmektedir. Bu tercihte, savaşı özellikle vurgulamak yerine alt-yaratıyı/sanatı; güzelliğin idesini de vurgulamak vardır. Burada ilginç bir tevafuk da ortaya çıkar. Hz.Ali çocuklarına “savaş” manasına gelen isimler vermek istemiş ve Hz.Resulullah (sav) bu tercihleri “Hasan” ve “Hüseyin” isimleri ile değiştirmiştir. “Hasan” güzel manasına gelirken “Hüseyin” küçüklüğün/sevimliliğin de manasını kendine katarak yine “güzel” manasına gelmektedir. Tolkien’de de iyi karakterlerin alt-yaratısı/sanatı, güzelliğe yönelir ve kötülüğün alt-yaratısının oluşturduğu çirkinliğe karşı bu güzellik ile mücadele ederler. Olup biten, yıkıcı/tahripkar savaş çığırtkanları ile sanat/güzellik yaratıcıları arasındadır. Aynı zamanda savaş ne denli arketipik bir değer taşısa da güzellik ve güzelliğin yaratılışı öncelik sahibidir. Melkor müziğe ve bunun Arda’daki yansımalarına karşı savaşmadan hemen önce de müzik vardı ve güzeldi.Tolkien de eserinin ilgili olduğu temel kavramlardan bahsederken bu yönü ile alt-yaratıyı/sanatı, en temel yapıtaşı olarak, bu sebeple zikretmiştir. Savaşın arketipik değerini yansıtan iyi bir temsili olmakla birlikte kendisini önceleyen güzelliğin ölümsüzlüğüne galebesi yoktur.


(*) Tolkien’e göre düalite vardır ama düalizm yoktur. Bu yönüyle Tolkien, aristocu hikaye geleneğinden de gelmemektedir.


Not-1: Kökler, başlangıçlar, arketipler üzerine yazdığımız bütün yorumlar Mythopoeia Şiiri’nde geçen “Origo” (orijin/köken) veya Latince kök kelimeler olan homuncular, arboreal, petrous, tellurian gibi kelimelerin seçiliş hikmetlerinin açıklanması ve yine bu kelimelerin göndermede bulunduğu zihin yapısının (Tolkien’in Zihni) izlerinin, Tolkien’in eseri üzerinden takibidir. Bu yönüyle Tolkien 1931 senesinde yazdığı Mythopoeia’daki amacını, 1973 yılına, vefatına kadar sürdürmüş ve tüm hikayelerinde bir “Mityapıcı”nın sahip olması gereken kurucu prensiplere sadık kalmıştır. Tolkien’in bu yönünü “Peri Masalları Üzerine” eserini/denemesini açıklayan ayrı bir yazı dizisinde ele almayı düşünüyoruz. Eserlerini insanlara teselli, tedavi, kurtuluş (kaçış) sunmak için yazmış biri olarak, bu misyonun hakikate uygun hangi prensiplerle gerçekleştirilmeye çalışıldığını anlamak önemlidir.

Not-2: “Arketip” kavramını kullanırken, kendimizi Jung’un kavramlaştırması ile sınırlamıyoruz. Arketipler sonsuz olmasa da Mythopoeia Şiiri’nde de değinildiği gibi yaratılışın çeşitliliği ölçüsünde bir çeşitlilik gösterme temayülünde. İnsanlık Tarihi’nin köklerinde veya öncesinde hakikate uygun bir temsil ile kendisine yer bulan her karakter ve kavrama arketipik değeri itibariyle bakmaya çalıştık. Diğer yandan okuduğunuz metnin konteksti gönderme yaptığı entellektüel havzanın genişliğinden dolayı zaman zaman değişmektedir. Yorumlarken bunu da dikkate almanızı tavsiye ediyoruz.


“Gandalf ve Balrog” İllüstrasyonu © John Howe
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply