Tolkien ve Mythopoeia – Bölüm 17

0

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien, except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.
(J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü ile, bizim de önünde eğildiğimiz
(ve eğilmemiz gereken), ama ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade,
büyük işler/oluşlar/süreçler ilerlemekte, Zaman zuhur ederken/ettirirken
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan,
yazılar ve rengarenk resimlerle dolu bir sayfadaki gibi
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her biri birbirine yabancı, akraba olanlar müstesna
uzak bir Kök’ten, sinekten, insandan, taştan ve güneşten.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
ışık ve ses dokundukça sızlayan sinirleriyle
yeryüzü üstünde yürüyen bu insansıl/beşeri insanları yarattı.
(J.R.R.Tolkien)

SAURON ve DECCAL ÜZERİNE

Deccal, her inançta, inanışta, dinde az çok karşılığını bulabildiğiniz bir varlıktır. Özellikle hadisler, insan idrakini açan biçimde bu konuyu ele alır. Bunlardan biri de: “Hiçbir peygamber yoktur ki kavmini Deccal fitnesi ile korkutmuş olmasın.” hadisidir. Bu mananın tam doğruluğunu tasdik eden sayısız ize, en başta Türk Tarihi/Mitolojisi olmak üzere, pek çok kültürde rastlıyoruz.

Efsane-i Tolkien’de (Tolkien’s Legendarium) Sauron pek çok açıdan deccali bir karakter olarak belirir. Melkor’dan sonra insanlığın ve elflerin tarihinin kırılma noktalarında – özellikle her çağın sonunda – büyük ölçüde aksiyonunu, icraatlarını ortaya koyar. Çağdan çağa da değişen özellikler gösterir. Numenor’un düşüşünde “çok aldatıcı/aldatan” bir karakter olarak belirir. “Çok aldatmak/çok aldatıcı olmak” aynı zamanda “Deccal” kelimesinin de manasıdır. Kendisini doğruluğun yanında, Numenor için en iyisini isteyen biri olarak sunar. Kısa süre içinde Numenor’a fayda da sağlıyor gibi gözükür ama sonunda “Numenor’un Düşüşü” bir çeşit “Atlantis’in Batışı” gibi tarihin en büyük travmaları, trajedileri arasında yerini alır. Dinler Tarihi’nde olduğu gibi deccal temsili olarak Sauron, Efsane-i Tolkien’de de; mezkur bu İkincil Dünya’da da, tarihin köklerinde ve kötülüğün arketipsel temellerinde bulunmaktadır.

ARAGORN

Kökleri/soyağacı ve misyonu itibariyle, Numenor’un büyük krallarına kadar izi sürülebilen, Efsane-i Tolkien’deki İnsanlık Tarihi’nin köklerine kadar ulaşan kadim bir ağacın meyvesi gibidir. Tarihin uzanamadığı kısmına (soyu veya İnsanlık Tarihi’nin sınırları bir noktada engel teşkil eder), Elf İrfanı, diğer bir deyiş ile; ilim üzerinden uzanmaktadır. Aynı zamanda bu yönüyle Sauron karşısında bir mehdi figürü olarak da belirir. Dinler Tarihi’nde deccali karakterler esas rol oynamaz aslında, “mehdi” kurtarıcı rolündeki insanların mücadelesinin kontrastını, arka planını oluştururlar. Dolayısıyla nerede bir deccali karakter bulunsa aynı noktada nurani bir karakter; “mehdi” karakteri de belirecektir: Musa (as) ve Firavun, İbrahim (as) ve Nemrud, Salih (as) ve Dokuzlar gibi…:

Şehirde dokuz (kişilik bir) çete vardı ki, bunlar ülkede sürekli bozgunculuk yapıyor ve hiçbir şeyi ıslaha yanaşmıyorlardı.”
(Kur’an-ı Kerim, Neml Sûresi, 48.Ayet )

Orta-Dünya'nın Hür Halklarının Kralı Aragorn

Orta-Dünya’nın Hür Halklarının Kralı Aragorn

Aragorn da kendi çağının kurtarıcısı bir karakter; tarih boyu en derin köklere kadar karşımıza çıkan iyi-kötü düalitesinin iyilik vechinde kutuplaşmış arketipik bir temsil/sembol olarak karşımıza çıkıyor. Kurtarıcılığın önemli bir yönü ise kurtarıcının her şeyi aslına/asliyetine/asaletine iade etmesidir; çok yönlü bir inşa ve ıslah hareketidir. Asıllar/asliyet/asalet, köklerde/geçmişte/düşüşten önceki halde veya daha da derinde yatmaktadır. Burada sözü Tolkien’e bırakalım:

Metnin Aslı

“All that is gold does not glitter,
Not all those who wander are lost;
The old that is strong does not wither,
Deep roots are not reached by the frost.
From the ashes a fire shall be woken,
A light from the shadows shall spring;
Renewed shall be blade that was broken,
The crownless again shall be king.”
(The Lord of the Rings, The Fellowship of the Ring, Strider)

Çevirisi

“Altın olan her şey parlamaz,
Her gezgin yitirmemiştir yolunu;
Gücü olan yaşlı kolay kolay solmaz,
Derindeki kök atlatır donu.
Küllerden bir ateş dirilecek,
Bir ışık fırlayacak gölgelerden;
Kırılan kılıç yenilenecek,
Şimdi taçsız olan, kral olacak yeniden.”
(Yüzüklerin Efendisi, Yüzük Kardeşliği, Yolgezer)

SARUMAN ve SÜFYAN ÜZERİNE

Saruman, ilmin yüksek gayesi olan hakikate yönelme ve hakikatler hakikatine ulaşma gayretinden yüz çevirip, ilmi göklerden yere düşürme ve yerden biten şeyler üzerinde bir üstünlük/egemenlik kurma davasına dönüştürmenin sembolü olarak kendine yer buluyor. İlimden ve yüksek gayesinden habersiz olmayan ama bundan vazgeçmiş biri. Süfyan karakterinin kendisi de deccali olmakla birlikte onu deccalden ayıran ve aldatıcılık açısından kendisine de ayrı bir avantaj sağlayan yönü budur. Hadis kaynaklarında da Süfyan cahil ve geri bir karakter olarak değil, ilmiyle dalalete düşen, ilmini dünya iktidarına çeviren/çevirmeye çalışan biri olarak karşımıza çıkar. Bu tipin bugünün dünyasında temsilcileri çoktur ancak bir rahmet eseri olarak bu temsilciler az bir ilimle yoldan çıkmış ve verebilecekleri zarar da ona göre bir miktar kısıtlanmış olmaktadır. Vicdanının rağmına iktidara yaltaklanan “alim”, iktidara alkış tutarken halkın nazarında temsil ettiği bütün ilimleri de “iktidar alkışçısı” bir dereceye düşürmekte, tahkir etmektedir ve günahı o derecede de büyüktür. Yıllar önce bir konferansta Tolkien’in de belirttiği üzere bu arketipin kötü karikatürleri yeryüzüne yayılmış bulunmaktadır. Saruman/Süfyan arketipinin; “bile bile az bir dünya menfaati için hakkı/dinini satma” refleksinin bu denli artması, Sarumanvari/Süfyanvari “ağaç düşmanı/katili”, İstanbul’un derinlerinde (İnsanlık Tarihi’nin derinlerinde) bulunan sırlara karşı bile alaycı bir uslubun yaygınlaşmasını sonuçlamaktadır.

J.R.R.Tolkien basılmamış bir şiirini okuduğu aşağıdaki 1958 senesinden kalma ses kaydında Saruman ve onun soyundan bahsediyor:

Çevirisi

“Batı’ya bakıyorum ve Doğu’ya,

Ve Kuzey’e bakıyorum ve Güney’e,

Ve bir Sauron görmüyorum,

Ama Saruman’ın pek çok varisini görüyorum.”

GALADRIEL ve KÖKLER ÜZERİNE

Galadriel, Ağaç Yılları’ndan; Orta Dünya yıllarının ve çağlarının öncesinden, beri var olan Yüksek Elfler’in, bu yönüyle insan öncesi tarihe kadar kökleri uzanan derin mazisinin/hatırasının taşıyıcısıdır. Hikaye içinde bulunma biçimi itibariyle bu derece kökleşmiş bir karakter bulmak zordur. Kadim bir irfan/ilim hazinesi olarak sunulan Elf İlmi’nin, hünerinin/sanatının/alt-yaratısının cisimleşmiş hali gibidir.

Galadriel üç çağın tüm savaşlarının ve aynı zamanda büyük düşüşleri ile tarihin de canlı şahididir. Tolkien’in mitolojisinin en temel özellikleri arasında saydığı “düşüş” temasının da mücessem bir örneğidir. Zikrettiğimiz yönleri ve kadim güzelliğin dişil bir sembolü olarak arketipik bir karakter olarak belirmektedir.

Üçüncü Çağ’ın sonunda “Yüzük Savaşı”nı takiben imtihan edilmiş ve bunu kazanmış biri olarak bir zamanlar kopmak zorunda kaldığı Aman’a yani köklerine veya hikayenin sembolizmi ile göklere geri dönebilmiştir.

Galadriel Hanım

Galadriel Hanım

Şehrin davetkarlığı ve kuşatıcılığı üzerinden “anne” simgesi ile özdeşleşmesinin veya güzelliği itibariyle dişil güzellik ile sembolize edilişinin tarihi ne kadar köklüdür ve derindedir bilemiyoruz ancak böyle bir sembolizmin başlangıcını arasaydık Lothlorien Ormanı/Şehri/Yerleşimi ile Galadriel’i bu kronolojinin başına yerleştirmek durumunda kalırdık.

Ainur’un Müziği’nden itibaren, ıslaha yönelmiş alt-yaratı’nın gayesi güzellik ve aşk olmuştur. Dolayısıyla Galadriel gibi kadim bir güzellik sembolü sadece bu yönüyle dahi bütün arketiplerle ve kök manalarla ilişki kurmaya açıktır.

Aşağıdaki alıntıda da derin köklerle ve en kadim/derin/köksel sembol kaynağı olan güzellik ile ilişkisiyle Galadriel’in münasip bir tasvirinin bulunduğunu düşünüyoruz:

Metnin Aslı

“Very tall [Galadriel and Celeborn] were, and the Lady no less tall than the Lord; and they were grave and beautiful. They were clad wholly in white; and the hair of the Lady was of deep gold… but no sign of age was upon them, unless it were in the depths of their eyes; for these were keen as lances in the starlight, and yet profound, the wells of deep memory.” (The Lord of the Rings, The Fellowship of the Ring, The Mirror of Galadriel)

Çevirisi

[Galadriel ve Celeborn] Çok uzun boyluydular, Hanım da Bey kadar uzundu; vakur ve güzeldiler. Tamamiyle beyaza bürünmüşlerdi; Hanım’ın saçı derin bir altın rengindeydi… fakat gözlerinin derinliğinden başka üzerlerinde yaşlarına dair hiçbir iz yoktu; gözleri yıldız ışığındaki keskin mızraklara benziyordu, ama bir yandan da derin hatıra kuyuları gibi dipsizdi. (Yüzüklerin Efendisi, Yüzük Kardeşliği, Galadriel’in Aynası)

Not: Bundan sonraki yazımız Gandalf ve “Yüzük Savaşı” örnekleri üzerinden Tolkien Mitolojisi’nin ve genel olarak da hakikate ayna tutmaya kabil herhangi bir mitik değer üretmenin de şartı olan “kökler” ile irtibatlı olacak. Bu yönde tefekkür denemelerimize devam edeceğiz. Mythopoeia kelimesinin manası olan “mityapıcılığın” hakikat üretmek adına taşıması gereken niteliklerin başlıcası olan, manaların kök-hakikatlerle irtibatının kurulması, hatta bir noktada İlim Levhası’na kadar bu irtibanın takibinin zaruri bir çaba olduğuna inanmamızdan ötürü, uzun bir parantezi – son birkaç yazıyı – okuyucunun dikkatine sunmayı gerekli gördük.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply