Tolkien ve Mythopoeia – Bölüm 14

0

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien, except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.
(J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü ile, bizim de önünde eğildiğimiz
(ve eğilmemiz gereken), ama ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade,
büyük işler/oluşlar/süreçler ilerlemekte, Zaman zuhur ederken/ettirirken
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan,
yazılar ve rengarenk resimlerle dolu bir sayfadaki gibi
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her biri birbirine yabancı, akraba olanlar müstesna
uzak bir Kök’ten, sinekten, insandan, taştan ve güneşten.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
ışık ve ses dokundukça sızlayan sinirleriyle
yeryüzü üstünde yürüyen bu insansıl/beşeri insanları yarattı.
(J.R.R.Tolkien)

“ORIGO” KELİMESİ ÜZERİNE

Kendisi de bir dilbilimci olan Tolkien, yeni diller geliştirmeye başladığı küçük yaşlarından meslek hayatının sonuna kadar kelimelerin kökleri ve kökenleri ile uğraşmıştır. Tolkien’e göre, kelimeler hakikate çıkan merdivenin basamakları gibidir. İnsanlığın hikayesi başta olmak üzere tüm Efsane-i Tolkien (Legendarium) düşüş hikayeleri ile doludur. Feanor’un hikayesi önderliğinde Elflerin düşüşü, Gondolin’in Düşüşü, Melkor ve yaptıklarının sonuçları, sürekli ve kaçınılmaz bir büyük düşüş hikayesinin parçalarıdır.

Metnin Aslı

“Anyway all this stuff is mainly concerned with Fall, Mortality, and the Machine. With Fall inevitably, and that motive occurs in several modes.” (Letter 131, Letters of Tolkien, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

“Her halükarda bütün bunlar, temel olarak Düşüş, Ölümlülük ve Makine (Büyü) ile ilgilidir. Kaçınılmaz olarak Düşüş ile ilgili ve bu ilgi pek çok şekilde kendini gösteriyor.” (131. Mektup, Letters of Tolkien (Tolkien’in Mektupları), Humphrey Carpenter)

Gri Limanlar'dan kalkan gemiler Batı'ya, hakikatte ise Yitirilmiş Cennet'e ve hatta ötesine yelken açıyorlardı.

Gri Limanlar’dan kalkan gemiler Batı’ya, hakikatte ise Yitirilmiş Cennet’e ve hatta ötesine yelken açıyorlardı.

Görkemli bir geçmişten gelmenin hatırasında, özlenen bu hatıraya/yitirilmiş cennete dönmenin çabası vardır. Batı Limanları’ndan arda arda kalkan gemiler yitirilmiş cennete yani geçmişe (Evvel’e) de seyahat eden gemilerdir. Her düşüş, düşmeden önceki halin hatırasını ve şiddetli özlemini içinde saklar yani aslında her düşüş geçmişe, köklere doğru yapılacak bir seyahatin çağrısıdır. Tolkien, mitlerin büyük ölçüde hakikatten/gerçeklerden yapıldığını söylerken aslında mitlerin yani en eski geçmişin (Evvel’in) çağrısına kulak kabartmaya çalışıyordu.

Kullanmış olduğu kelimelerin kökleri yani Latince’leri de o kelimelerin geçmişidir/tarihidir; düşmeden önceki hallerine bir remizdir. Bir zamanlar sahip oldukları yüksek anlamların, düşmeden önceki hallerinin, tarihte bir noktada bulunabileceğine bir remizdir. “Arboreal/Ağaçsıl” Ağaç derken ağacın kelime olarak tarihine kökenine bir vurgu yapılarak ağacın geldiği hakikat hatırlatılmaya çalışılmaktadır. Origo kelimesi ise genel olarak herşeyin orijini/kökü/kökeni ile ilgili bir gönderme imkanı sağlamaktadır. Tolkien en kök manaya ininceye kadar kelimelerin gerçek anlamlarını yani hakikate bakan yüzlerini bilmediğimiz kanaatindedir:

Metnin Aslı

“We do not know the ‘original’ meaning of any word, still less the meaning of its basic element (sc. the pan it shares with or seems to share with other related words: once called its ‘root’): there is always a lost past. Thus we do not know the original meaning of θέος or deus or god. We can, of course, make some guesses about the formation of these three quite distinct words, and then try to generalize a basic meaning from the senses shown by their relatives – but I do not think we shall necessarily by that way get any nearer to the idea ‘god’ at any actual moment in any language using one of these words.” (Letter 209, Letters of Tolkien, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

“Herhangi bir kelimenin “orijinal” manasını/anlamını dahi bilmiyor; en temel kökleri ile ilgili ise daha azını biliyoruz. Her zaman kaybedilmiş bir geçmiş var. Bu yüzden θέος/deus/tanrı kelimelerinin orijinal manalarını bilmiyoruz. Elbette bu üç farklı kelimenin biçimlenmesi özelinde tahminlerde bulunabiliriz. Yakın kelimelerin verdiği genel intiba üzerinden temel manayı genel olarak hükmetmeyi deneyebiliriz. Yine de, bu yaklaşımla bu kelimelerin kullanıldığı dillerden herhangi birinde, gerçek manasına/an itibariyle kullanıldığı manaya daha yakın bir noktaya ulaşabileceğimizi düşünmüyorum.” (209. Mektup, Letters of Tolkien (Tolkien’in Mektupları), Humphrey Carpenter)

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Tolkien, Latince veya Yunanca bir kök üzerinden bir kelimenin asliyetine ulaşmaya çalışmıyordu. Kök kelimeleri, sadece geçmişe; metinde geçtiği şekli ile “kaybedilmiş geçmiş”e, bir yön işareti olarak kullanıyordu. Hakikati geçmişte/mitlerde/kelimelerin kökleri ve bunun da ötesinde asıllarının olduğu tarihte arıyordu. Mythopoeia’da “karanlık başlangıçlar” (dark beginnings) dediği yerde.

Kendi bakış açımıza göre Evvel İsminin Burcu’ndan bakmaya çalışırsak her kelimenin geçmişinde/evvelinde/tarihinde, hakikatine daha yakın bir mana bulunabilir ve en nihayetinde bu iz Adem (as)’a talim-i esma’ya/isimlerin öğretilmesine kadar sürülebilir. Tolkien, farklı bir açıdan, mitler üzerinden – insanlık hafızasının en eski ve ücra köşelerinden – bu izleri sürmeye çalışıyor. Bu amaç ile Mythopoeia Şiiri’nde ağaç, dünya, kaya ve yıldızlar “evvel”/Latince kökleri ile veriliyor. Latince’nin eşyanın hakikatine temas etmek adına çok da eski bir dil olmadığını düşünebiliriz. Ancak yön olarak geçmişe ve köklere bakmayı ve usul olarak eşyanın kaybolan sihrini geçmişte aramayı önermek adına yeterli bir gönderme yapma imkanı sunar. Diğer yandan; Tolkien’in kendisi de Latince’yi, hakikatin Evvel’e kadar takibi adına yeterli görmemiş olmalı ki Arapça’dan Proto-Türkçe’ye, İbranice’ye kadar fonetik ve yazım yönünden benzerlikler taşıyan iki dilin (Sindarin ve Quenya) modern zamandaki kurucusu olmuş.

Elflerin, Fingolfin'in liderliğinde, Kuzeybatı'daki Helcaraxë buzları üzerinden Orta-Dünya'ya göçünü anlatan temsili resim

Elflerin, Fingolfin’in liderliğinde, Kuzeybatı’daki Helcaraxë buzları üzerinden Orta-Dünya’ya göçünü anlatan temsili resim

Aynı zamanda Tolkien’e göre kelimelerin geçmişini aramak, o kelimelerin gerçek anlamlarını ve hakikate tercüman olan ve bakan yüzlerini okumak için de gerekliydi. Mitlerin ve mitlerdeki “anlam arkeolojisi”nin bir temel esprisi de bu unutulmuş hatıraların kalbe hatırlatılmasıdır. Kelimeler ve onların kökleri, ne kadar derine iniyorsa o ölçüde, bunun araçlarından biridir ancak mutlak ve tek aracı değildir. Kalbin hatırlaması için bir tetikleyici hükmündedir.

Metnin Aslı

“In any case if you want to write a tale of this sort you must consult your roots, and a man of the North-west of the Old World will set his heart and the action of his tale in an imaginary world of that air, and that situation: with the Shoreless Sea of his innumerable ancestors to the West, and the endless lands (out of which enemies mostly come) to the East. Though, in addition, his heart may remember, even if he has been cut off from all oral tradition, the rumour all along the coasts of the Men out of the Sea.”
(Letter 163, Letters of Tolkien, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

“Her halükarda eğer biri bu tarz bir hikaye yazmak istiyorsa; Eski Dünya’nın Kuzeybatısı’ndan bir insan, bu havaya/kuzey havasına, ve Batı’da sayısız atasının Sahilsiz Ummanlar’ı ve Doğu’da sınırsız topraklar olan hayali bir dünya içine hikayesini ve kalbini yerleştirmek istiyorsa, köklerine danışmak zorundadır. Onların şifahi/sözel geleneğinden kopmuş olsa bile kalbi, Deniz’in Ötesindeki İnsanlar’ın kıyıları boyunca uzanan söylenceleri hatırlayacaktır.” (163. Mektup, Letters of Tolkien (Tolkien’in Mektupları), Humphrey Carpenter)

Not: Türkçe’de olduğu gibi İngilizce’de de “kök” kelimesi hem ağaçlar hem de kelimelerin kökeni için ortak olarak kullanılıyor. Tolkien İngilizce’de Türkçe’ye benzer bir mecaz alanı bulan bu kelimeyi, mektuplarında yan anlamları ile ve ayrıca hikayelerinde de sembolik/mecazi anlamları ile kullanıyor. Ağaç, Efsane-iTolkien (Legendarium) tümüne yayılan kuvvetli bir sembol/harf/işaret/kelime olduğu için “kök”  (root) kelimesinin yorumlanması ayrı bir önem taşıyor. Bir sonraki yazımızda “kökler” ve onlara ilgisi olanlardan biri olarak Gollum’u ele almaya her manada” kök”,” köken”, “origo” ile Tolkien’in ne anlatmaya çalıştığını biraz daha açacağız.


Gri Limanlar Illüstrasyonu © John Howe
Helcaraxë Illüstrasyonu ©
 Stefan Meisl
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply