Tolkien ve McLuhan: Gölgeli Parmaklıklar veya Hapseden “Medium”

0

Okuyacağınız makale, “Tolkien ve Mythopoeia” yazı dizisinin 16.Mart.2016 tarihinde yayınlanan 37. bölümü olup kendi içinde barındırdığı anlam bütünlüğü açısından “Tolkien ve McLuhan: Gölgeli Parmaklıklar veya Hapseden ‘Medium’” başlığıyla tekrardan okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı
…………
Yet trees and not ‘trees’, until so named and seen –
and never were so named, till those had been
who speech’s involuted breath unfurled,
faint echo and dim picture of the world,
but neither record nor a photograph,
being divination, judgement, and a laugh,
response of those that felt astir within
by deep monition movements that were kin
to life and death of trees, of beasts, of stars:
free captives undermining shadowy bars,
digging the foreknown from experience
and panning the vein of spirit out of sense.

…………
J.R.R. Tolkien

Çevirisi
…………
Henüz ağaçlar “ağaç” değildir, vakta ki öyle isimlendirilene ve görülene dek
ve onlar isimlendirilene kadar hiç isimlendirilmemişlerdi
ki onları beyanın içe dönük nefesi göz önüne serdi,
dünyanın müphem/zayıf bir yankısı ve soluk bir resmi,
ancak ne bir kayıt ne de bir fotoğraf,
ağaçların, hayvanların, yıldızların yaşam ve ölümüne benzer
içlerindeki derin ihtarın/hatırlatmanın kıpırdanmalarıyla
kehanet, hüküm ve kahkahalı bir tepkisi olarak:
gölgeli parmaklıkların altını kazan hür tutsaklar,
“önceden bilineni” tecrübelerinden kazıp çıkarıyorlar
ve nüktenin (ruhun) damarını anlamdan eliyorlar.

…………
J.R.R. Tolkien

GÖLGELİ PARMAKLIKLAR, SİMÜLASYON ve DECCAL

“Deccal” kelimesi çok aldatmak anlamına gelen bir kelime. Aldanmanın çokluğu ise iki açıdan ele alınabilir: (1) Nitelik açısından çok aldanma/aldatılma, (2) nicelik açısından çok aldanma/aldatılma.

Nitelik açısından çok aldanma, çok hayati olan kavramların algılanışı, idraki noktasında aldanmadır. Hayatınızı çok yönlü bir felakete sürükleyen bir kişiyi kurtarıcı sanmak, nitelik açısından çok aldanmaktır. Böyle bir aldanma için önce kendi değerlerinizde, kavramlarınızda bir aldanma yaşamanız gerekir. En temel kavramlar, tanımlar, idrak çerçeveleri dahi yerinden kayarsa kişi, nitelikli aldanmalara müsait hale gelir. İyi-kötü, güzel-çirkin vb. her şey yerinden oynadıktan sonra cesetleşmiş, hayat kaynağı olan hakikat ile ilişkisini kaybetmiş kavramlar her şeyi kutsamaya müsait hale gelir, özellikle de kendileri gibi ceset hükmünde putlar inşa etmenin yapıtaşlarına dönüşürler. Türkiye’nin an itibariyle durumu budur: İyi, doğru, güzel kavramları başta olmak üzere pek çok kavram ve değer, simülakralarıyla yer değiştirmiş ve Türkiye, bütünüyle hakikatin ifade edildiği takdirde dahi idrakinin mümkün olmadığı bir simülasyona dönüşmüştür. Baudrillard, “Simülasyon ve Simülakra” kitabını yazdığında henüz böyle korkunç bir örnek görmemişti; görseydi mutlaka konu ederdi.

Türkiye’nin güncel durumunda da gözlemlenebileceği gibi medyanın rolü simülasyonun inşasında çok önemlidir. Türkiye’deki gibi kaba ve sert biçimde olmasa dahi kavramların, kelimelerin, idrak çerçevelerinin konumlarını kaybetmeleri/tahtlarından düşürülmeleri işlevini, medya, tüm hızıyla, tüm dünyada sürdürmektedir. Kelimelerin yerine imgelerin geçmesinde ve hızın temel değer ölçülerinden birine dönüşmesinde hiç şüphesiz en temel tetikleyici medyadır.

Marshall McLuhan: "Ortamın kendisi mesajdır."

Marshall McLuhan: “Ortamın kendisi mesajdır.”

Deccal’in kim veya ne olduğu sorusundan daha önemli olan, şu an simülakraların işgalindeki mevcut kültürümüzün deccali yani çok aldatıcı ortamını (medium) anlamamızdır. Birincisi bugün için magazinel bir soruyken ikincisi; “medium”un algılanması, hayati önem taşır. Medya, “gölgeli parmaklıkları” inşa etmektedir ve Deccal, sonunda herkesi kendi içinden/enfüsünden yakalayıp hapsedecek, gölgeli parmaklıkların ardına düşürecek bir hapishanenin müdüründen öteye mana taşımaz. Tolkien bu sebeple her ufka baktığını ancak dünyamızda “bir Sauron göremediğini” söyler ancak pek çok “Saruman” görmektedir. Saruman, bugünkü kültür ortamının, medyasının ,”medium”un çocuğudur çünkü o iyilik içine saklanmış kötülüktür ve bu yönüyle kötülük-iyilik gibi en temel kavramların yer değiştirmesinin; simülakranın gerçeğin yerine geçmesinin bir misalidir.

Medyada kelimeleri imgelerle değiştirip imgeleri de estetik veya hayvani şehvetleri doyurmak adına kullanıyoruz ve böylelikle tüketilebilir hale gelen kelimeler, kavramlar bir süre sonra sıkılıp vazgeçebildiğimiz şeylere dönüşüyor. Saruman’ın Gandalf ile yaptığı konuşmada o güne kadar yaptıklarından çok sıkılmış ve iyiliğin ilkesini kaybetmiş biri olarak belirmesi, bahsi geçen durumun çarpıcı bir misalidir.

Saruman, o güne kadar amaçlayıp da yapamadıklarından ve sıradan insanlar tarafından engellenmekten dolayı artık endişe etmeleri gerekmeyeceğinden bahseder. Tek Yüzük’ü elde etmek gibi bir gayeyi meşrulaştırmaya çalışırken iyiliğin ilkesini yitirmiştir. İlk aldanan aldatandır. Saruman bu anlamda ilk olarak kendisini yoldan çıkarmıştır. Hakikatin kendisini ifade etmek adına gölgesine ihtiyacı yoktur; bir hakikat yalan tarafından desteklenmeye muhtaç değildir. Geçen yazılarda değindiğimiz şekli ile bir gölge varlık olan Tek Yüzük’ün bu sebeple asıl/asli bir iyiliğe nihai anlamda hizmet etme gücü yoktur; yalan hakikate hizmet etmez. Gandalf’ın Tek Yüzük’e sahip olunamayacağını, sahip olunması durumunda ise sahibini “Sauron”a dönüştüreceğini söylemektedir. Çünkü Tek Yüzük gölgeye ait/yok hükmündeki şeylerden, hür iradelere ve eşyaya hükmetme, yalancı rablik/yeryüzü rabliği iddialarından üretilmiştir ve hiçbir şey başlangıçta üzerine inşa edildiği ve kaderini belirleyen niyet/yapıtaşları değişmeden mahiyet itibariyle değişemez. En başta iyiliğin tahribinin, baştan çıkarıcı ve baştan çıkmış bir iradenin ürünü olan Tek Yüzük’ün kaderi bir “simülatör” olmaktır yani iyi-kötü, doğru-yanlış gibi tüm düaliteleri ters yüz eden bir “çok aldatıcı”, yalancı olmak zorundadır. Baştan çıkarıcılığını, yapıcısı olan Sauron’un en büyük aldanma ile baştan çıkmış olmasına, “Yeryüzü Rabbi” olabileceğine inanmasına borçludur.

Tolkien, başlangıçtaki niyet/yapıtaşı ile sonuç arasındaki ilişkiyi, Elf Yüzükleri’nin mahiyetini açıklarken dolaylı olarak ifade eder. Tolkien’e göre Elf Yüzükleri (Üç Yüzük), Tek Yüzük’ten farklıdır çünkü en başta başka niyetlerle, güzellik, irfan ve sanat/alt-yaratı için yapılmışlardır. Tolkien, böylelikle başlangıçtaki niyet ile kaderi sonuç arasında irtibat da kurmuş olur.

Marshall McLuhan

Marshall McLuhan

KUŞATAN/HAPSEDEN VASFI ile “MEDIUM” ve MARSHALL MCLUHAN

Marshall Mcluhan, medyanın (medium/mesajın verildiği “ortam”ın) mesaj olduğunu söyler. Bu fikrin özü, medyanın kuşatıcılığının ve bu kuşatıcılığın devamlılığının vurgulanmasıdır. Medyanın vermiş olduğu içerik doğru ve rehber mahiyette dahi olsa bu içerik bir gözüküp bir kaybolmaktadır. Diğer yandan; medya, kuşatıcılığını ve varlığını kensintisiz olarak sürdürmektedir. Bu durum “mesajı” ikincil ve dolaylı kılarken, medyayı/”medium”u/”ortam”ı birincil ve asli kılar. Devamlılığından dolayı medya, karakteristik özellikleri ile eklektik veya bütüncül bir “esas mesaj” hükmüne geçer. Mcluhan’ın konu ile ilgili örneği televizyondur. Geçen yıllarda ise Mcluhan’ın bakış açısı ile daha fazla medya ile kuşatıldığımızı gözlemleriz. Evde, oturma odasında, baş köşedeki televizyonun yerini her yerde yanımızda olan bir medya alır. Google Gözlüğü örneğinde olduğu gibi artık bu medya mecazen değil gerçekten burnumuzun dibine kadar kuşatma hattını ilerletmektedir. Bir sonraki aşamada, Baudrillard’ın “simülasyon”a dönüştüğünü ifade ettiği birincil gerçekliğin/fiziki dünyanın da içinde “ikincil bir gerçeklik”e yani simülasyona dönüşen dünyadan, o dünyanın bir ürünü olan simülasyona doğru ilerlemekteyiz. Simülasyonun evreninden kurtulduğumuzda ve birincil gerçekliğe (fiziki evren/dünya) bağlandığımızda zaten aklımız/algımız üzerinden eşya ile ilşkilerimiz simülatifleştiği için, aslında hiç bir zaman özgürleşme ufkunu yakalayamadığımız zindan içinde zindana düşmek durumundayız.

Tolkien, yaşarken bahsi geçen zindanların duvarları yükselmişti – Birincil Dünya simülasyona dönüşmeye başlamıştı – ancak günümüzdeki kadar insan algısını örtebilecek seviyede değillerdi. Tolkien, “hür tutsaklar” ve “gölgeli parmaklıklar”dan bahsettiğinde ise medya olarak gazeteler ve radyo vardı. Tolkien’in esas mücadele alanının, “Birincil Dünya”nın sahteleşmesine ve kökleri ile, hakikat ile bağlarını kaybetmesine karşı olduğunu düşünebiliriz. Diğer yandan; kasıtlı alegoriye yani hikayesinin sembolik düzeyde zaman/tarihsellik ile kayıtlı bir takım olay ve eşyalara özgülenmesine karşı çıkıyordu. Bu durum eserinin, – mahiyeti gereği zaman üstü olan – hakikat ile irtibatının üstünün örtülmesine sebep olurdu. Konuşmalarında ve mektuplarında kendisi de alegoriyi kullanmaktan çekinmemekle birlikte doğrudan ve özellikle de güncel bir şey ile eseri arasında irtibat kurmaktan çekiniyordu. Çünkü bu durumda ölümsüz bir mana/ruh, ölümlü bir kalıba dökülecek ve zaman üstü hakikat ile irtibat misyonunu kaybedecekti. Efsane-i Tolkien’i (Tolkien’s Legendarium) yorumlarken biz de kurduğumuz irtibatları sadece bir olaya özgülememeye ve hakikate bağlı bir fikrin zaman üstülüğü üzerinden hareket etmeye çalışıyoruz. Tolkien – kendisi bu tabiri hiç kullanmasa dahi – bir üst-dil kurmuştu. Bu üst-dil; sahte olana karşı gerçeği, köksüz olana karşı kökleri, simülatif olana karşı hakiki olanı, esarete karşı özgürlüğü, postmodern absürditeye karşı kadim bilgeliği savunmak adınaydı.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply