Tolkien ve İrade’yi Varlık Aynasında Seyretmek

0

Okuyacağınız makale, “Tolkien ve Mythopoeia” yazı dizisinin 11.Ocak.2016 tarihinde yayınlanan 13. bölümü olup kendi içinde barındırdığı anlam bütünlüğü açısından “Tolkien ve İrade’yi Varlık Aynasında Seyretmek” başlığı altında tekrardan okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien, except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.
(J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü önünde eğiliyoruz,
(ve eğilmeliyiz), sadece az bir idrak ve kavrayış ile,
büyük işler/oluşlar/süreçler her daim ilerlemede (O iradenin hükmü ile), Zaman zuhur ettirirken/göz önüne koyarken,
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan bir sayfa gibi,
senaryolar ve lebaleb renklerle resmederek,
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her yaratılmış, akraba olduğu/yakın olduğu müstesna,
diğer varlık gruplarına, sineğe, insana, taşa ve güneşe uzak.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
yeryüzü üstünde yürüyen insansıl/beşeri insanı,
ışık ve sesin dokunuşlarını sezecek/bilecek bir sinir/duyu sahibi olarak yarattı.
(J.R.R.Tolkien)

“SÜREÇ” (PROCESS) KELİMESİNİN SEÇİLMESİ ÜZERİNE

Tolkien daha önceki dizelerde ve ileride tekrardan atıf yapacağı üzere “ağacın yaftalanması” ile birlikte “ağacın büyümesinin yaftalanmasına” da eleştirel yaklaşmış ve sadece ağacın kendisinin değil ağacın büyümesinin de mucize noktasında bir bakış (Philomythus’un bakışı) ile görülebileceğini ima etmişti. Bu bakış açısı bir varlığın yaratılışı ile sınırlı kalmayan, o yaratılışın – bizim süreç gibi algıladığımız – her aşamasını da içeren bir idraki işaretler. Bu idrak/iman, başka inanç sistemlerinde büyük ölçüde eksik kalan ancak İslami anlamda bizim de aşina olduğumuz bir kelime ile tanımlanabilir: Rububiyet.

Rububiyet kelimesi Yaratıcı’nın sadece yaratıp sonra da kendi haline bırakmadığını ifade eden ve Allah’ın “Rab” isminden gelen bir kelime. Allah, sadece mükemmel bir sistem yaratmakla kalmamış, aynı zamanda da an itibariyle zerrelerden, güneşlere ve alemlere kadar bu sistemi kendi kudreti ile an be an yaratmaktadır; süreçleri de bizzat yönetmektedir.

Doğru bir nazar ile içiçe geçmiş sayısız sanatların yaratılıştaki olağanüstülüğü kadar bu yaratılışın her anı, safhası, aşaması da determinizmin dışında kudretin eseri olarak vücud bulur/varlık kazanır.

Rab İsmi’nden başka akla gelen bir diğer isim ise “Muhyi”dir. Muhyi ismi de hayatın devamı için yani hayatın sebepler perdesi altında besleyen nimetlerin, şartların yine Allah tarafından yaratılmasıdır. Yani ağacı yaratan da onu “büyüten”( to grow) de yine Allah’tır. Allah, çekirdeği yaratıp geri kalanını sebeplere havale etmez. Ağacın her safhasında “İlahi İmza” vardır. Bu imzanın bir güzel yansıması/sembolü/harfi de ağacın nihayetinde/meyvesinde yine çekirdek vermesidir. Sembolik olarak; sebeplerle örtülü bir biçimde; ağacın hal dili ile: “Beni başta yapan kim ise bu noktaya taşıyan da O’dur” denilmektedir.

Kur’ani/İmani perspektifte konu ile ilgili ayetlerden birkaçı:

“Göklerde ve yerde bulunan her bir canlı, ihtiyaçlarının giderilmesini O’ndan diler. O, her gün (her an), (İlâhî Zât olarak sıfat ve isimleriyle) ayrı bir tecellidedir.” (Rahman Sûresi, 29. Ayet)

Yaprak - 01

“Size tohumlar, bitkiler, (ağaçları) sarmaş dolaş olmuş bağlar, bahçeler yetiştirmek için üst üste yığılıp sıkışan bulutlardan şırıl şırıl akan sular indirdik.” (Nebe Sûresi, 14-16. Ayetler)

Bahsolunan ayetlerde sayısız anlam katmanından bir tanesi de: tohum ve şartların yaratılmasından, ağacın amacına yürümesi ve meyve vermesine kadar her “süreç”in İlahi İrade ile cereyan ettiğinin ifade edilmesidir.

Bu yönüyle (Süreç ve Rububiyet İdraki), Tolkien Mythopoeia Şiiri’nde, çok özel ve kendisini çevreleyen bilgi atmosferinin de dışında bir tefekkürü sergiler. Alt-yaratı (Sub-creation) kavramı da aslında bu tefekkürün başka bir dışavurumudur. Alt-yaratı ile “bütün süreçlerin/işlerin/oluşların” aslında tek bir yaratıcısı olduğu ve bunun dışında gibi gözükenlerin sadece yapmaktan (alt-yaratılar) ibaret olduğunu ifadedir.

Metnin Aslı

“…in every world on every plane all must ultimately be under the Will of God, even in ours there are not some ‘tolerated’ sub-creational counterfeits!..” (Letters 153, Letters of Tolkien, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

“…(olası) her dünyada, her düzlemde, her şey nihai olarak Tanrı’nın İradesi’ne tabidir. Bizim evrenimizde dahi “izin verilmiş”/ “gözden kaçmış” bir takım alt-yaratılsal  (İlahi İrade) taklitleri yoktur/olamaz!..” (153.Mektup, Letters of Tolkien (Tolkien’in Mektupları), Humphrey Carpenter)

"Ve (Elf 'Büyüsü'nün) amacı Güç değil, Sanat'tır; eşyaya ve iradelere hükmetme ve zalimce Yaratılmış'ın şekillendirilmesi değil, alt-yaratıdır." J.R.R.Tolkien

“Ve (Elf ‘Büyüsü’nün) amacı Güç değil, Sanat’tır; eşyaya ve iradelere hükmetme ve zalimce Yaratılmış’ın şekillendirilmesi değil, alt-yaratıdır.” J.R.R.Tolkien

Tolkien’e göre, daha önceden de bahsi geçtiği üzere ve yukarıdaki alıntıya göre “alt-yaratı”, Rububiyet’in bir alternatifi veya vekili değildir. Her ana hükmeden Mutlak İrade’nin bir perdesidir. İyi niyetle olan alt-yaratılar sanat nevindendir ve Mutlak Yaratı’ya davetçi veya şeffaf perdeler hükmündedir. Kötü niyetli alt-yaratılar ise Mutlak Yaratı’nın görünme/zuhur keyfiyetini örten, güç peşinde, sanatın tam tersi bir çirkinlik nüshası olan kalın perdeler hükmündedir.

“İlahi İrade”yi taklit etmeye ve rububiyet iddia etmeye en yakın (aldatıcılık açısından; hakiki anlamda mümkün değil) alt-yaratı Sauron’un Tek Yüzüğü’dür. Bu teşebbüsü Sauron’u en kötü ve yüzüğü de çağının en büyük kötülüğü yapar. Tolkien onto-teolojisinde, alıntıladığımız pasajda geçen hakikatin bir istisnası bulunmamaktadır. Tam tersi Yüzük örneğinde görüldüğü üzere bir şeyin veya o şeye dayanan birinin bu iddiası yok edilmesi gereken en çirkin iddia; Tolkien evreninde işlenebilecek en büyük günahtır.

Sauron ve Tek Yüzük

Sauron ve Tek Yüzük

“ZAMAN ZUHUR ETTİRİRKEN/GÖZ ÖNÜNE KOYARKEN” ÜZERİNE

Bu dizeleri çevirirken “zaman zuhur ederken/dönerken/döngülerini tamamlarken…” gibi başka çok sayıda ve muhtemel çeviri seçeneğini değerlendirdik.  Bu seçeneklerin hepsi de kendince şiirin manasının anlaşılmasına hizmet ediyordu. Ancak son hali ile: “Zaman zuhur ettirirken” veya “Zaman eşyanın üzerindeki sargıları çözerken” demek bize daha uygun geldi. Tolkien’in kozmogonik yaklaşımında “çağlar bilgisi”nin, kozmik devirlerin önemli bir yeri vardır. Çağlar çok uzun ve ayniyet ile değil misliyet ile tekrar eden dehri döngülere sahiptir. Bu dehri döngüler kaderin dış hat çizgileri gibidir. Pek az kimsenin ancak idrakinin yetişebildiği bu mühletler/süreler içinde cereyan eder her şey. Dolayısıyla her şey zaman ile zamanında olur; ne geç ne de erken; dehirler içerisindeki yeri bellidir. Bu dehirler içinde küçük varlıkların daha küçük mühletleri vardır. “İrade”nin tüm varlığa açıklanışı, tüm varlık için zuhuru “Zaman” gibi bir büyük yaratılışın içinde cereyan eder. Bir yönüyle zaman bütün hali, hadiseyi, oluşu ve eşyayı doğurtan/ebelik yapan bir roldedir. Tolkien’in kendi satırlarından bu meseleyi takip edersek:

Metnin Aslı

“…when the Valar entered into the World they were at first astounded and at a loss, for it was as if naught was yet made which they had seen in vision, and all was but on point to begin and yet unshapen; and it was dark. For the Great Music had been but the growth and flowering of thought in the Timeless Halls, and the Vision only a foreshowing; but now they had entered in at the beginning of Time, and the Valar perceived that the World had been but foreshadowed and foresung, and they must achieve it.” (Silmarillion, Ainulindale, The Music of Ainur)

Metnin Çevirisi

“Valar, Dünya’ya ilk girdiğinde çok şaşırdı, ne yapacağını bilemedi, daha önceden Müzik’in gösterdiği şeylerin hiçbiri henüz yoktu. Her şey hala başlama noktasında, şekillenmemiş bir halde ve karanlıktaydı. Büyük Müzik, ancak Zamansız Salonlar’da bir düşün/ce’nin büyümesi ve çiçeklenip serpilmesiydi ve gördükleri olacakların bir öngörüsüydü; fakat şimdi Zaman’ın başlangıcına girmişlerdi. Valar idrak etti ki Dünya henüz sadece Müzik’te “önceden görülmüş” ve sadece Müzik’le “önceden çalınmıştı” ve Valar’ın görevi bu öngörüyü – Müzik’te gördüklerini – gerçekleştirmekti.” (Silmarillion, Ainulindale, Ainur’un Müziği)

Tolkien’e göre, İlahi İrade’nin anlaşılması çok önemli bir köşe taşı. Valar ve Melkor arasındaki ayrımdan Yüzüklerin Efendisi’ndeki iyi kötü ayrımına kadar çok konu “İrade”nin anlaşılıp anlaşılmaması üzerine gelişiyor. Valar İrade’yi takip ediyor ve zamanın başlangıcından itibaren Iluvatar’ı memnun eden müziğin temalarının (Varlığın İlm-i İlahi’deki halleri gibi) varlık alemine çıkışına gayret ediyor. Bu gayretlerin sınır taşlarını/çerçevelerini, zamanın içine girdiği için artık Zaman belirliyor. Bu anlamda Zaman bir zuhur ettirici; olay ve eşyanın “Müzik” haricinde de (İlm-i İlahi haricinde de) görünmesinin sebebi oluyor.


Not: “Süreç” kelimesi ve “büyüme” (to grow) üzerinden başladığımız ve süreçlerin idaresinden Rububiyet kavramına sıçradığımız; Rububiyet ile eşya ve hadiselere her an müdahil olan “Mutlak İrade”yi konu kapsamına aldığımız yazımıza yine aynı kavramların açılması çerçevesinde devam edeceğiz.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply