Tolkien ve Büyü Üzerine – Bölüm 2

0

Okuyacağınız makale, “Tolkien ve Mythopoeia” yazı dizisinin 4.Ocak.2016 tarihinde yayınlanan 10. bölümü olup kendi içinde barındırdığı anlam bütünlüğü açısından “Tolkien ve Büyü Üzerine” makalesinin ikinci bölümü olarak tekrardan okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.


Tolkien, büyü, sihir, cezbe kavramlarını oldukça geniş bir çerçevede ele alıyor. Valar’ın icraatlarından insanın yaptığı sanat eserlerine ve oradan Gandalf’ın veya Galadriel gibi elflerin hünerlerine kadar pek çok meseleyi bir çeşit “sihir/büyü/cezbelenme” hali olan “alt-yaratı” başlığında topluyor. Başka bir evrene ait “Yaprak Çizen Niggle” hikayesinde Niggle’ın resmi de bir alt-yaratı olarak Valar’ın büyük icraatları ile birleşebiliyor.

“Alt-Yaratı” kavramı, Tolkien’in Mutlak ve Tek Yaratıcı’nın icraatı ile ne kadar ulu (Valar) veya ne kadar küçük (Niggle) olurlarsa olsunlar yaratılmışların icraatlarını birbirinden ayırmak için kullanılıyor. Alt-Yaratı kavramının bir diğer özelliği de yaratılmışların biliş, duyuş, hissediş kabiliyetleri çerçevesinde onları güzellik ve aşk üzerinden Mutlak Tek’e götürmesi. Kendilerine tanınan zaman içinde yapıp ettiklerinin bir hülasasını ve meyvesini teşkil etmesi. Bu anlamda alt-yaratı çok sihirli bir yol Tolkien’e göre. Bu “göksel sihir” ise dış aleme yansıma biçimi itibariyle bazen kötü niyetle icra edilen büyü ile karıştırılabiliyor. Tolkien bu karıştırmanın bir cehalet ve irfan eksikliği sonucu olduğunu düşündüğü için  mitlere, misomythus’un hakikat-görmez mantığı içinde toptan bir reddetme ile yaklaşılmasına da sonuna kadar karşı çıkıyor; mitlerin üzerinden perdeyi çekip ardındakini arıyor ve hayatın kaybettiği sihrin geri kazanılması maksadı ile fantezi edebiyatını beşeri bir hak ve alt-yaratıya dayanan muhayyilenin hareket sahası olarak görüyor. Büyü kavramının üzerine titremesinin sebebi ile “Philomythus-Misomythus” ayrımının/ikiliğinin sebebi temelde aynı düşünceye/tefekküre dayanıyor. Bu yönüyle de Mythopoeia, Tolkien’in hakikat mücadelesinin merkezine oturuyor.

Antik Yunan

Antik Yunan

TOLKIEN, BÜYÜ ve ANTİK YUNANCA’DA İKİ KELİME: MAGIA ve GOETEIA

Metnin Aslı

“Well enough, but magia could be, was, held good (per se), and goeteia bad. Neither is, in this tale, good or bad (per se), but only by motive or purpose or use. Both sides use both, but with different motives. The supremely bad motive is (for this tale, since it is specially about it) domination of other ‘free’ wills. The Enemy’s operations are by no means all goetic deceits, but ‘magic’ that produces real effects in the physical world. But his magia he uses to bulldoze both people and things, and his goeteia to terrify and subjugate. Their magia the Elves and Gandalf use (sparingly): a magia, producing real results (like fire in a wet faggot) for specific beneficent purposes. Their goetic effects are entirely artistic and not intended to deceive: they never deceive Elves (but may deceive or bewilder unaware Men) since the difference is to them as clear as the difference to us between fiction, painting, and sculpture, and ‘life’.”
(Letter 155, Letters of Tolkien, Humphrey Carpenter)

Çevirisi

‘”Magia’yı iyi, ‘goeteia’yı kötü büyü olarak görebiliriz. Her ikisi de bu hikayede (Yüzüklerin Efendisi) ancak kullanılma sebebi veya amacı üzerinden kötü veya iyi olarak görülebilir. Her iki taraf da her ikisini kullanıyor ancak başka amaçlar ve sebeplerle. En üst derecede kötü olan amaç (bu hikaye için, özellikle bu konu ile ilgili olduğundan dolayı) diğer ‘özgür’ iradeler üzerinde hakimiyet kurmadır. Düşman’ın tertipleri/icraatlarının hepsi hiçbir şekilde sadece goetic aldatmacalardan ibare değildir; fiziksel dünya üzerinde etkiye sahip büyüler (magia) de Düşman’ca kullanılır. Ancak kullandıkları magia kişileri ve eşyayı icbar etmek/birşey yapmaya zorunlu kılmak üzerinedir; kullandıkları goeteia ise korkutmak ve hükmü altına almak içindir. Elflerin ve Gandalf’ın kullandığı (ölçülü bir şekilde) magia ise bir ihsan/iyilik olarak gerçek (aldatma içermeyen) sonuçlar elde etmek içindir (Islak bir çırpı yumağının tutuşturulması gibi). ‘Goetic’ etkileri, bütünüyle artistik (güzelliğe dayalı) ve aldatmaya yönelmemiştir. Bu etkiler Elfleri hiçbir zaman yanıltmaz/aldanmaya sevk etmez ancak bilgisi/irfanı olmayan insanları şaşkınlık içinde bırakabilir/aldatabilir. Elflere gelince bu etkilerin gerçek hayattan farkını anlamak; resmin, kurgunun, heykelin gerçeğinden (hayat sahibi olanından) farkını anlamak kadar kolaydır.”
(155. Mektup, Tolkien’in Mektupları, Humphrey Carpenter)

Not: Bu mektubun tamamının çevirisini vermedik. Ayrıca taslak halinde kalan ve gönderilmemiş bir mektup olduğu için nihai bir fikir inşa etmek açısından diğer alıntılar ve yorumlarla birlikte değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz.

Tolkien burada Yunanca iki kök kelime üzerinden büyünün insan psikolojisi üzerinde etkisi olan kısmı ile gerçekten fiziki alemde etkisi olanını birbirinden ayırıyor. Birincisini “magia”, ikincisini “goeteia” kelimeleri üzerinden anlatıyor.

Galadriel Hanım ve Aynası

Galadriel Hanım ve Aynası

Diğer ayrımı ise yöneldiği amaç ve elde ettiği sonuç üzerinden oluyor. Diğer bir deyiş ile nazar ve niyet rol oynuyor. İhsan/iyilik ve güzellik amacına yönelmiş olanına Gandalf ve Elfler örnek teşkil ederken, kişileri kendine boyun eğdirme/hakimiyet kurma ve eşyayı zorla manipüle etmeye (aynı amaca bazı durumlarda teknoloji de hizmet ediyor) Düşman (Sauron, Saruman…) örnek teşkil ediyor.

Metnin Aslı

“We need a word for this elvish craft, but all the words that have been applied to it have been blurred and confused with other things. Magic is ready to hand, and I have used it above, but I should not have done so: Magic should be reserved for the operations of the Magician. Art is the human process that produces by the way (it is not its only or ultimate object) Secondary Belief. Art of the same sort, if more skilled and effortless, the elves can also use, or so the reports seem to show; but the more potent and specially elvish craft I will, for lack of a less debatable word, call Enchantment. Enchantment produces a Secondary World into which both designer and spectator can enter, to the satisfaction of their senses while they are inside; but in its purity it is artistic in desire and purpose. Magic produces, or pretends to produce, an alteration in the Primary World. It does not matter by whom it is said to be practised, fay or mortal it remains distinct from the other two; it is not an art but a technique; its desire is power in this world, domination of things and wills.”
(Tree and Leaf, p.53, HarperCollins Publishers, 2001 Edition)

Çevirisi

“Elf hüneri/zanaati için bir kelimeye/kavrama ihtiyacımız var ancak şimdiye kadar  kullandığımız tüm kelimeler elf hünerini daha bulanık bir hale getirdi ve diğer şeylerle karıştırdı. Büyü hemen el altında/kullanıma hazırdı. Daha önceden ben de bu kavramı kullanmıştım ki aslında yapmamalıydım: Büyü bir büyücünün yaptığı tertiplere/icraatlara has kılınmış bir kavram olmalıydı. Sanat bir yan ürün olarak İkincil İnanç/İkincil Gerçeklik (tek ve nihai hedefi bu olmasa da) doğuran beşeri bir süreçtir. Aynı türden bir sanat için eğer daha fazla örnek göstermek gerekirse; ve aynı zamanda daha yüksek potansiyeli olan, özellikle elf hüneri/zanaati ile ilgili, daha az tartışmalı bir kelimenin yokluğundan dolayı teklifim: ‘Sihirlenme’/Cezbelenme/İncizab olur. ‘Sihirlenme’, bir İkincil Dünya inşa eder. İkincil Dünyaya o dünyanın tasarımcısı da izleyicisi de girebilir ve hisleri, itminana/tatmine ulaşıncaya kadar burada kalabilir ama İkincil dünya en saf hali ile amacı ve tutkusu açısından sanatsaldır (Bu dünya güzellik merkezinde inşa edilmiştir. Yönelimi güzelliğedir.). Büyü, Birincil Dünyada bir farklılık yapar veya yaptığı izlenimi uyandırır. Her kim tarafından yapıldığı; bir ölümlü veya peri farketmeksizin diğer ikisinden (enchantment/cezbe ve sub-creation/alt-yaratı) ayrılır. Sanat değil ancak bir tekniktir. Arzusu/şehveti, bu dünyada güç elde etmek ve diğer eşya ve iradeler üzerinde hüküm sahibi olmaktır.”
(Tree and Leaf, s.53, HarperCollins Publishers, 2001 Edisyonu)

TEKNİK / TECHNE / TECHNOS ve TOLKIEN

“(Büyü) Sanat değil ancak bir tekniktir. Arzusu/şehveti, bu dünyada güç elde etmek ve diğer eşya ve iradeler üzerinde hüküm sahibi olmaktır.”

Saruman'ın Uruk-Hai'lerden oluşan bir ordu üretmek adına Ortanc'ı çevreleyen doğaya verdiği zarar

Saruman’ın Uruk-Hai’lerden oluşan bir ordu üretmek adına Ortanc’ı çevreleyen doğaya verdiği zarar

Techne kelimesi, Antik Yunanca’da alet, zanaat, sanat anlamlarına gelen bir kelime ve bu kelimeden Latinceleşmiş versiyonu olan “technos”, devamında da bugünde kullandığımız teknoloji kelimesi doğuyor. Eski Yunan’daki kullanımı itibariyle henüz kelimenin yönü tam belli değil. Pek çok mananın kesişiminde duruyor: (1) Sanat/sanatçı, (2) zanaat/zanaatkar, (3) Retorik/Beyan Sanatı/İkna Etme Sanatı. Daha sonradan Latince’ye geçerken zanaat; alet yapma; alet manaları kuvvetleniyor. “Logos” kelimesi ile birleşip teknoloji (İng:Technology; Fr: Technologie) halini alıyor. Zaman içinde yüksek manalarını kaybedip sezgisel aklın, suprarasyonel alanın altına düşüyor ve rasyonel beceriler ile elde edilen sonuçları tanımlayan bir kelimeye dönüşüyor. Yani elverişli/faydalı/maddi yatay düzlemde bir beceriler/bilgiler manzumesinin adı oluyor. Makine yapan ve makine/teknoloji üzerinden eşya üzerinde hakimiyet kuran aklın komşusu oluyor. Tolkien’in “Sanat değil ancak bir tekniktir” dediği “büyü” (“magic”) ve büyücünün amacının güç olması ile “sihirlenmenin” (“enchantment”) amacının “en saf hali ile güzellik” olduğunu belirtmesi ilginçtir. Böylelikle teknik ve sanatı özellikle birbirinden ayırmış olur. Sanat daha çok sezgisel aklın, suprarasyonel alanın bir işiyken; teknik, daha çok rasyonel alanın sınırlarına hapsolmuştur.

“Teknik” kelimesinin kullanımı aynı zamanda büyü ile makine arasında bir iletişim kurmaya da imkan sağlar. Tolkien’e göre büyü ve makine, yöneldikleri amaç da dahil olmak üzere pek çok yönden birbirine benzer:

1) İnsani olmama durumu

2) Eşya üzerinde güç elde etmeyi amaçlaması

3) Başkalarının iradeleri üzerinde güç kurmayı amaçlaması

4) Melkor, Sauron, Saruman örnekleri üzerinden İkincil Dünya’da; makine/teknoloji çağı üzerinden Birincil Dünya’da görüldüğü üzere tabiat ile uyumsuz ve tabiata karşı tahripkar olması

Diğer yandan “sihirlenme” kelimesi (“enchantment”) ile kastedilen herşeyin tersini “büyü” ve “teknik”de bulmak mümkündür.

Metnin Aslı

An engineer is the closest thing to a magician that exists in the real world.” (Elon Musk)

Çevirisi

Gerçek dünyada bir büyücüye en yakın şey mühendistir.”
(Elon Musk)

Elon Musk

Elon Musk

Metnin Aslı

“Any sufficiently advanced technology is indistinguishable from magic.” (Arthur C. Clarke’s Third Law)

Çevirisi

Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden ayırdedilemez.”
(Arthur C. Clarke’ın Üçüncü Yasası)

Yukarıdaki alıntılardan da gözüktüğü üzere – her ne kadar kastedilen manalar bire bir aynı olmasa da –  Tolkien, teknoloji/teknik ve büyü arasında irtibat görme/alaka kurma noktasında yalnız değildir. Başka bir konuda ise; “techne” kelimesinin Eski Yunanca’da kalmış unutulmuş bir manasını temsil noktasında yalnızdır: Retorik.

Retorik, Eski Yunanca’da söz/beyan ile ikna etme sanatı olarak ele alınan bir kelime. Ancak o dönemin sanatının şifahi/sözel yönü ve felsefeden dolayı fikir çatışmasına her daim açık olması, retorik kelimesinin manasını biraz genişletiyor ve bugünkü manasından biraz farklı olarak beyanı/edebiyatı daha kapsar bir hale getiriyor. Eski Yunan’da, devlet işleyişinde hitabelerin önemi, felsefi tartışmaların yoğunluğu, retoriğin bütünüyle bir beyan sanatı/edebiyat olarak icra edilmesine sebep oluyor. Sözün güzelliğinin, doğruluğunu desteklemesi ve ikna sürecini süslemesi gibi bir keyfiyet ortaya çıkıyor. Tolkien de “techne” kelimesinin teknolojiye dönüşen değil sanata yönelen manasının temsilcisi oluyor. Bir yönüyle kendisi de, İkincil Dünya kurucusu olarak söz üzerinden, beyan güzelliği üzerinden insanları sihirlemeye/teshir etmeye çalışıyor.

“Gerçekten beyanda sihir vardır.” (Hadis-i Şerif)
.

Beyan kelimesi, edebiyat, söz söyleme sanatı için kullanılan bir kelime olmakla beraber Arapça’da; açıklama/açma/bir şeyin hakikatini açıklama manalarına da geliyor. Tolkien’in mitlerin büyük ölçüde gerçeklerden oluştuğunu ve “doğal” ve “beşeri bir hak” olarak gördüğü fantezi ile mitlerin gerçekliğine merdiven dayadığını ve onları anlama ve açıklamaya çalıştığını belirtelim:

Metnin Orjinali

“After all, I believe that legends and myths are largely made of ‘truth’, and indeed present aspects of it that can only be received in this mode; and long ago certain truths and modes of this kind were discovered and must always reappear.” (J.R.R.Tolkien)

Çevirisi

“En nihayetinde, efsanelerin ve mitlerin, büyük nispette “hakikat”ten ibaret olduklarına, ve gerçekten de bu hakikatlerin ancak bu yöntemle/şekille anlatıldığında anlaşılabilecek yönlerini sunduklarına; ve çok öncelerde bunlara benzer, belirli hakikatlerin ve anlatım yöntemlerinin keşfedildiğine ve muhakkak bir şekilde yeniden su yüzüne çıkmaları gerektiğine inanıyorum.” (J.R.R.Tolkien)

Not: Peri Masalları Üzerine, Yaprak Çizen Niggle, Mythopoeia bizzat Tolkien ve entellektüel varisi Christopher Tolkien üzerinden irtibatlandırılmış eserler. Bu eserlerin herbiri ve bunlara ek olarak bazı mektuplar, Tolkien’in hayatını adadığı meseleyi anlamak adına kilit öneme sahip. Dolayısıyla bu konuyu işlerken bazen arası uzun parantezler açmak zorunda kalıyoruz. Ancak bu çabamızla “Philomythus-Misomythus”, “sihirlenme/cezbolma-büyü”, “ağaçsever-ağaçsevmez”, “Gandalf-Saruman” gibi ayrımların/karşıtlıkların daha iyi anlaşılmasına ve Tolkien’in zihnine giden bir yol bulmaya yardımcı olacağımızı düşünüyoruz.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply