Son Ülke

0

Zaman nedir? Zaman deniz kıyısında çakıl taşlarıyla oynayan bir çocuktur.” (Heraklitos)

Modern dünya ve modern çocuk, fıtrattan ve çocukluk hakikatinden uzaklaşma hususunda bir panik içindedir. Soluk Ay’ın, yıldızsız gecelerin ve çocuksuz sokakların sakinleri; masallar dinleyen, oyunlar oynayan çağın “Son Çocukları”yız sanki. Şu sisli asırda paslı ruhlarımızı temizleyecek ve kalblerimizi sevindirecek Son Ülke çocukluğumuzdur. Zira çocukluğumuzdan başka dönebileceğimiz daha temiz ve daha güzel bir ülke yok.

Michael Ende muhteşem romanı Momo’da, çocukluğun neredeyse yok olduğu bir dünyada ve zaman kıtlığının yaşandığı günümüzde bu ıstırabı hisseden herkese hitap etmekte ve dikkatlerini çekmek istemektedir. Momo, “zaman hırsızları”nın ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsüdür.

Ende, güzel kitabında bir kaplumbağanın sessiz kelimeleriyle “acele etme” diye fısıldar; “biz bir yere kaçmıyoruz.” Hız zamanı kısaltır, rutin hayatı çürütür. Ende, bu gerçeği en iyi bilen “duman adamların” diliyle biz zaman fakirlerini ve ülfet kurbanlarını uyarır:

“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar, taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu. Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti.” (Momo)

İnsan duyguları içinde insanın yaratılışındaki özü ve en yüksek anlamını ortaya koyan çocuk yüreğidir. Çocuk yüreğinden daha güvenli bir yer olmadığı için de kayıp zamanlar çocuk yüreğine gizlenir. Bu yüzden Momo’da Zaman Hırsızları, çocukların muhalefeti yüzünden öfkelerinden kudururlar:

“Çocuklar bizim doğal düşmanlarımızdır. Çocuklar olmasaydı, insanoğlu uzun zaman önce hakimiyetimiz altına girerdi.”

Çocukluğun Son Kale’si olan Küçük Prens’de, zamanlarını mutlu geçiren ve zamanın tek kırıntısını Zaman Emicilere kaptırmayan çocuklardır. Bunun sebebi “aramayı unutmamaları” ve “gittikçe tuhaflaşmamaları”dır. Aramayı unutmak ve tuhaflaşmak bir yetişkin hastalığıdır. İnsanı değerli kılan da arıyor oluşudur.

“Yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler. Bezden bir bebeğe bütün vakitlerini verirler; varsa yoksa o bebektir; elinden alınsa ağlarlar. Ne mutlu onlara!” (Küçük Prens)

Çocuk olmanın o bilgeliğiyle çocukların çevresinde zaman tersine çalışır. “Ne kadar yavaş, o kadar çabuk.” Tıpkı bir çikolatayı ne kadar yavaş yerse, o kadar çok tat aldığı gibi. Çocukluk krallığı der buna Heraklitos. Çünkü Çocukluk, hiçbir şeyin “anlamsız” ve “tatsız” olmadığı yerdir. Çocukluğundan çıkan her insan önceleri farkında olmadan, sonra hissedilir bir şekilde zamanın kısalmaya başladığını bilir.

Çocukluğumuzdan başka sığınabileceğimiz bir ülke yok. Bu gerçeği herkesten daha iyi bilen ve bu bekleyişin çocuğu olan Ende, Momo’nun başına epigraf olarak İrlanda şarkısından şu sözlerini koymuştur:

Karanlıkta ışığın parlıyor.
Nereden geliyor bilmiyorum.
Çok yakındaymış gibi görünüyor,
Oysa o kadar uzak ki.
Ne olursan ol;
Parla, parla küçük yıldız!

Bir yandan zamanı donduran ve insanlığın geleceğini karartan teknoloji, konfor aracılığıyla dünyada cennet vaad ederken bir yandan da çocukların zamanını zehirleyerek (zamanını kapamasa da) çocukluğunu çalabilirler.

“Çocuklarımızı yarının dünyası için yetiştirecek yerde, onların yıllarca, bir sürü değerli zamanı yararsız oyunlarla ziyan etmelerine göz yumuyoruz. Bu uygarlığımız için büyük bir ayıp ve gelecek kuşaklara karşı da bir suçtur.” (Momo)

Geriye tek bir soru kalıyor; Küçük Prens’de hiç unutamadığımız bir soru:

“Gökyüzüne bakın ve sorun kendi kendinize:

Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?”

Düşürülmemesi gereken Son Ülke “çocukluk” düşerse tüm insanlık düşer.

“Evet mi, hayır mı?”
.

Bunu ne yazık ki biz de bilmiyoruz.

Bildiğimiz tek şey, bugün hala bir tiyatroda, bir yıldızda, bir katran ağacında, bir tahta kulübede avutulması gereken Küçük Prens vardır. İnsanın çocukluğunu yitirmemesi, çocuk ruhunun çiçek açması, her bir çocuğun kendi yıldızını bulabilmesi ve insanlık semasının yıldızları olabilmeleri uğruna ümit ve kaygı sarkacında sallanır dururlar. Ve ne yazık ki, “yetişkinler bunun ne denli önemli olduğunu hiçbir zaman anlamayacaklar.” Çağın Frankeştaynları ise medeniyetin fantastik ve dijital oyuncaklarıyla, tasmasından kurtulan koyunlar gibi insanlığın güllerini yiyebilir ve yıldızlarını söndürebilirler.

İnsanlık için en büyük tehlike işte budur.

BERÂ İLHAN


Fotoğraflar © Jake Olson
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply