Solup Giden Elfler

2

Ay’ın ve Güneş’in Orta Dünya’nın göğünde, belirli bir düzende dolaşmaya başlaması, Orta Dünya’da sadece Melkor ve diğer kötücül varlıkların değil, belirli açıdan Elfler’in de kimyasını bozmuştur. Yıldızların altında uyanan Elfler’in, yıldızlardan sonra karşılaştıkları ilk ışık kaynağı, Valinor’daki İki Ağaç idi, ki bu ışık kaynakları da sadece Valinor’a göç eden Elfler tarafından görülebilmişti. Bu dönemde İki Ağaç sadece Valinor’u aydınlatmaktaydı; Orta Dünya’nın üzerinde ise yalnızca yıldızların ışığından meydana gelen bir örtü örtülmüştü. 

Ay’ın ve Güneş’in gökte belirmesi pek çok etkiye sahipti. Artık Güneş yılları sayılmaya başlamıştı; Orta Dünya’nın daimi aydınlık kaynakları oluşmuştu; Melkor ve ordularının daha zor hareket edeceği bir zaman dilimi meydana gelmişti ve belki de en önemlisi, İnsanlar uyanmıştı. Tüm bu gelişmeler, Elfler’in biricik konumunu ve alıştıkları dünyayı da değiştirmekteydi.

Bu değişime olan direniş Elfler’in en önemli özelliklerinden birisi olmuştu. Bu direniş her zaman aktif bir direniş değildi; daha içsel ve varoluşlarına ait olan bir direniş olmuştu. Fakat bu direnişin aktif bir harekete dönüşmesi aynı zamanda J.R.R. Tolkien’in deyişiyle Elfler’in düşüşleri, ya da daha hafif bir tabirle, hataları olmuştu.

Elfler’in en önemli takıntıları, Tolkien’in deyişiyle “solup gitmek” hakkındaydı ve bu solup gidişin ana sebebi Güneş altında geçen zamandı. Hatırlanması gereken bir diğer önemli nokta da, bu takıntıya sahip Elfler’in büyük bir kısmının Valinor’u görmüş ve oradaki iklime hasret kalmış varlıklar oluşudur. Ancak o dönemde bulundukları Orta Dünya, zarar görmüş ve yaraları olan bir dünyaydı. Elfler kendi krallıkları içerisinde bu yaraları iyileştirmek ya da en azından örtmek ve gizlemek için çalışıyorlardı. 

Elfler’in ilk düşüşlerinin nedeni olan Silmariller, simgesel olarak kayıp olan cennetin, yani İki Ağaç’ın ışıkları altındaki Valinor’un hatırasıydı. Bu hatıraları elde etmek peşinde süren İlk Çağ, Fëanor’dan Thingol’e kadar pek çok önemli Elf’in de düşüşünü beraberinde getirmişti. Benzer bir biçimde İkinci Çağ’da da aynı motivasyon kaynağı Elfler’in bir diğer hatasını beraberinde getirmişti.

İkinci Çağ, Elfler’in Orta Dünya’daki hakimiyetlerinin henüz sürdüğü bir çağ idi. Pek çok Elf yurdu hala etkin ve kudretliydi. Ancak bir taraftan da bir şeylerin ellerinden kayıp gittiğinin de farkındaydılar. Hem İnsanlar ile hem de Cüceler ile ittifaklar oluşmuştu, fakat bu ittifaklar bir diğer yandan Elfler’in artık tek etkin güç olmayışları ve iktidarı paylaşmaya başladıklarının da göstergesiydi.

İkinci Çağ’ın başında Sauron, Melkor’un Boşluk’a hapsedilişinin ardından daha güzel bir biçim aldı ve yaptıklarından pişman olduğuna dair bir izlenim yaratmaya çalıştı. Fakat Valar’ın huzuruna çıkmayı da bir aşağılama olarak gördüğü için, Orta Dünya’da uzunca bir süre saklanarak kendisini unutturdu. Bu dönemde Eregion Elfleri ile Cüceler arasındaki ittifak güçlenmiş ve bu ittifakın sonucu özellikle maden işlemede üstün bir zanaatkarlık ortaya çıkmıştı. Sauron bu dönemde Annatar, yani “Hediyelerin/Yeteneklerin Efendisi” ismi ile Elfler arasında dolaşmaya başladı, ancak başta Gil-galad, Elrond ve Galadriel olmak üzere pek çok büyük Elf, asıl kimliğini anlamasa da Annatar’ı güvenilir bulmadı ve onu pek hoş karşılamadı. Ancak Eregion Elfler’i kendilerine yeni zanaatler ve sihir öğretme vaadinde bulunan Annatar’a karşı koymadı ve onun rehberliğini kabul etti. Fëanor’un torunu olan Celebrimbor zanaat konusunda neredeyse büyükbabasına yakın bir noktaya gelmişti ve Annatar’ın rehberliği ile Güç Yüzükleri’ni dövmeye başladı.

Sauron, Elfler’in Valinor’a olan hayranlığının ve özleminin farkındaydı. Elfler bu yüzüklerle harap toprakları tekrar imar edebilecek ve Orta Dünya’yı Valinor kadar güzel yapabileceklerdi. Bu Valar’a karşı örtülü bir hamleydi. Sauron aslında Elfler’e Valar olmadan da kendi cennetlerini yapabileceklerini vaad etmişti ve Elfler de bu yemi yutmuşlardı. Böylelikle Elfler, Valar’ın öğütlerine karşı durarak göç ettikleri Orta Dünya’da Valar olmadan da cennet kurabileceklerine inanmışlardı ki Sauron’un büyük oyunu da buydu. Elfler sonrasında Sauron’un oyununu anlamıştı.  Sauron gizlice dövdüğü Tek Yüzük ile tüm yüzüklere hükmedecekti; bunu anlayan Elfler yüzükleri kullanmayıp saklayarak bu tuzağa düşmekten kurtuldular. 

Hatırlanacağı gibi J.R.R. Tolkien, Efsane-i Tolkien’in (Tolkien’s Legendarium) temel konularını Düşüş, Ölümlülük ve Makine olarak tanımlamaktaydı ve özellikle makine ve sihir arasındaki benzerlik ilişkisini vurgulamaktaydı. Tolkien, Elfler’in Sauron’a bu şekilde kanmış olmalarını, Elfler’in sihir ve makineye yenik düşmeye çok yaklaştığı an olarak tanımlar. Yüzüklerin ortak gücü çürümeyi ve zamanın yıkıcı etkisini yavaşlatmak ve sahip olan kişinin doğal güçlerini arttırmak, genişletmekti. Bu da yüzük sahibinin sihir kullanma becerisine sahip olmasını sağlamaktaydı. Bu güç ise, Tolkien’in her zaman vurguladığı gibi, yüzük sahibinin mutlak hakimiyet iştahını arttıran ve onu yozlaştırıp, kötüye evrilmesini hızlandıran bir doğaya sahipti. Elfler’in kendileri için yaptıkları yüzüklerin temel güçleri güzelliğin korunması olsa da zamanla bunun ne pahasına yapıldığı düşünülmeyecekti. Yüzük sahibi kendi güzel gördüğünü korumak için neleri yıktığını düşünmeyecekti.

Yazının girişinde değindiğim, “solup gitme” bahsine bu perspektifte geri dönersek, Orta Dünya Ay ve Güneş ortaya çıktığı andan itibaren artık Elfler’in bildiği dünya olmaktan çıkmıştı. Elfler’in oluşan bu zamansal döngüselliğe karşı koyma çabası, bir bakıma İnsanlar’ın ölümsüzlük çabasına benzer bir hal almıştı. Tolkien’in kullandığı tabirle Elfler mumyalayıcı (embalmer) haline gelmişlerdi ve kendi güzel gördükleri, bildikleri şeyleri o haliyle korumak istiyorlardı. Buna karşılık, Yıldızlar’ın altındaki durağan Orta Dünya, Ay’ın ve Güneş’in getirdiği döngüsellikle artık ölümlü bir dünya halini almıştı. Bu dünyada Elfler fiziksel olarak ölümsüz olsalar bile, manevi yıpranmadan azade değillerdi. Bu nedenle sadece onlara açık olan ve Valinor’a giden Düz Yol (Straight Path), bir seçenek değil, hem bir zorunluluk hem de onların manevi yaralarını iyileştirecek bir rahmet kapısıydı.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

2 yorum

  1. “Elfler yüzükleri kullanmayıp saklayarak bu tuzağa düşmekten kurtuldular.”

    Yüzüklerin kullanılması, Tek Yüzük’ün hakimiyet alanını geliştirip güçlendiriyor. Sadece Tek Yüzük’ün hükmü altına girmekten değil aynı zamanda kendi kemâlâtına ermiş bir Tek Yüzük’ten de kurtuluyorlar. Günümüzde teknolojik cihaz kullanımının artışıyla paralel olarak akıl almaz boyutlara ulaşan Büyük Veri(Big Data) ve IoT için de benzer bir bağlantı söz konusu.

    Yazılarınızı büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Anlatılanlar kafamın içerisinde türlü türlü atmosfer müziklerinin çalmasını sağlıyor.

  2. Tek yüzük çağımızda elektrik, doğa da rüzgardır. Elektrik değişmez, çamaşır makinası, tost makinesi, buzdolabı ayrı özellikleri olan nesneleri elektrik çalıştırır. Tek tüzükte bunun gibi nefsi, ruhu, canı tek başına çalıştırır. Bu Sauron’ un hakimiyetine girerse Elf lerin acı çeken hali gibi Ork lar meydana gelir. Onlar acı içinde olduklarını bilmezler. Sadece nefes motoru ile hareket ederler. Ork ların günümüzde ki izdüşümü paralel yapılarda zihniyet dönüşümüne uğrayan yozlaşma olarak görülebilir. Bu yozlaşma Türkiyemizde Atatürk döneminin sonunda başlamış, 1950 lerde zirve yapmış. Semeresi günümüzde herkesin malumudur. Onların doğuşları çamur içinde ki yumurtadan çıkmış oldukları filminde gösterilmiştir.

Leave A Reply