Sistem ve Unutma – Bölüm 1

2

İnsanın ontolojik unutması dediğimiz “nisyan”dan alınarak “unutan varlık” manasında “insan” ismini alması yetmezmiş gibi; bir de dışarıdan müdaheleler ile unutması katmerleştiriliyor.

Kim tarafından?

“Sistem” tarafından. (Burada “Sutu Boğda” ile işaret edilen, “global ve kollektif bir unutma” konusuna girmiyoruz. Belki ilgili ama daha beride bir unutma ile alakalı “sistem” konusu.)

Bu konunun; yani içinde yaşadığımız sistemin derinlikli analizleri için Ahmet Mesut Bozkurt’un Jean Baudrillard ve tezleri üzerine yeni düşüncelerini duymak/okumak isterdim. Zira önceki yazılarındaki tespitleri enfesti:

Tolkien ve Kaçışçılık Üzerine
“Simülasyon”dan Çıkış/Kaçış Haritası Olarak Mitoloji
Tolkien ve McLuhan: Gölgeli Parmaklıklar veya Hapseden “Medium”
Efsane-i Tolkien’in Kanatlarıyla İdeolojiler Çağından Kaçış
Tarihin Sonu Meselesi veya Zamanın Çarklarına Hapsolmak
“Tarihin Sonu” veya Yeni Bir Şafağın İlk Işıkları
Baudrillard, Simülasyon ve Tolkien’in “Gölgeli Parmaklıkları” Üzerine
Hapishaneyi Farketmek ve Ondan Firar Etmek Üzerine: Baudrillard ve Tolkien

Baudrillard düşüncesine ileride ben de değinmek isterim. Fakat Baudrillard’ın sistemin mahiyetine ilişkin profan yorumları yerine, bu makalede irfanî bir bakış açısından yaklaşmak istiyorum. Zaten Sutu Boğda sitesinin farklarından biri de bu bakış değil mi…

Sistem

Sistem kelimesi, Latince “birleşme”, “oluşma”, “bir araya gelme” anlamını taşıyan systema’dan; o da Yunanca gene aynı anlamlara gelen sustema kelimesinden türemiştir.

Sistem Nedir 1: Sistem, en basit tanımıyla, birbiriyle ilişki içerisinde olan, birbiriyle etkileşen elemanlar topluluğudur.

Sistem Nedir 2: Sistem, ortak bir amacı gerçekleştirmek veya başarmak amacıyla bir araya getirilen, ortak özellikleri olan, birbiriyle etkileşimli parçaların bütününe verilen isimdir.

Kaynak 

Bazen bir dil içerisinde aynı manaya gelen farklı kelimeler, arkalarında dayanmış oldukları farklı Dünya görüşleri (weltanschauung) ve paradigmalar sebebiyle farklı çağrışımlar içerirler ve dolayısıyla -bir açıdan- aynı manaya gelmezler. Bunun bilimsel bir yaklaşım olduğunu söylemesek de oldukça kullanışlı (her zaman değil elbet) ve anlaşılır olduğunu söyleyebiliriz. Mesela “ilim” ve “bilim” kelimeleri aynı manaya gelmelerine karşılık, zihnimizdeki çağrışımlarında kendini açığa vuran farklı mefhumlara işaret etmektedirler. Tanrı ve Allah kelimeleri de aynı Yüce Zat’a işaret eden isimler olduğu halde, -genelde; her zaman değil- farklı Dünya görüşlerinin ifadesi olabilirler.

Bunları şunun için belirtme ihtiyacı duydum:

Sistem kelimesi de -bir manada- nötr bir kelimedir/kavramdır; ama bu makalede daha çok, biraz sonra değinilecek mevzulardan dolayı, negatif bir manada kullanılacaktır. Nötr bu kavramın, pozitif manadaki eşleniği ise “nizam/düzen” olarak ifade edilebilir. Tekrar etmekte fayda var; bu yaklaşım bilimsel değildir; ama çerçevesi iyi çizilmiş ise fonsiyoneldir/kullanışlıdır.

Bu manada Yüce Yaradan’ın yaradılış kanunlarına; kendini tekrar eden ve şablon (pattern) oluşturan vahidî tecellilerine “nizam/düzen” diyoruz. (Gerekirse başka makalelerde “sistem” demeye devam edebiliriz.) Bu düzenin ait olduğu epistemolojik alan; yani alem ise “emr alemi”dir. Emr alemi’ndeki -Ruh dışındaki- tüm kanunlar şuursuzdur. Bilimlerin araştırma sahası da işte bu emr alemi’nde ikamet eden kanunları keşfetmektir. Ruh ise, şuur sahibi müstesna bir kanundur ve aynı zamanda “ehadî bir tecelli” olarak biriciktir/yegânedir; tekrar etmez, yani şablonlaştırılamaz. Bu yüzden herbir ruh sahibi insan, tek bir nev/tür gibidir.

Sosyal disiplinler de bir miktar ruh ile hemdem oldukları için, onlar bilim sayılırlar mı; yani hiç değişmez yeknesak kanunları var mı, onu bilemiyorum. (Zira, sosyal yapıların temel malzemesi olan “insan”ın, ruha sahib; ziruh ve zişuur bir varlık olduğuna inanıyoruz.) Bu, C. P. Snow’un da 1959 Rede Konferansı’nda verdiği meşhur “İki Kültür” konuşmasında da ele alınmış bir mevzudur. Bizim ele aldığımız biçimde değil elbette… Bu konuya bir başka ve farklı yaklaşım ise, kendinden sonra gelenler üzerinde bir hayli etkisi olan Wilhelm Dilthey ve onun “erkleren” ve “verstehen” kavramsallaştırmalarıdır.

Dikkat: Kanunlar, alem-i emr ve ruh konusuna değinmemin bir sebebi var. Makalenin başında sözü edilen sistem konusu ile alakalı yazmayı planladığım şeyler için kritik bir önemi var. Bu yüzden bu dağınık satırlarda kaybolmamak için ne olur bunu da aklınızın bir yerinde muhafaza edin.

Bir Matrix Olarak Sistemlerin Amacı

İlhami Abi’nin o sözünün; yani “Tüm sistemler insanın kendi varlığını düşündürmeme ve ölümü hatırlatmama üzerine kurulmuştur.” konusunu sordum. Yüzüme baktı ve şöyle devam etti:

– Bugün dünyada yaşanan hadiselerin müsebbibi sistemlerdir.

Sistemlerin müsebbibi de şeytansı insanlardır.

Bu şeytansı insanların müsebbibi de bizzat Şeytan’dır ve bir ucu Âdem’in yaratılışına kadar uzar.

Kısaca şunu anla!

Bugün sistemler insanın kendi varlığını düşündürmemek için neler yapıyor?

Akıllar bir şeylerle meşgul ediliyor. Oyunlar, sinemalar, yarışmalar, spor adı altında zaman hırsızları “insan ömrünün katilleri” vs… Aynı oyalamalar ölüm olgusunu da hatırlatmamak, hatırlayana da unutturmak adına organize edilmiş tuzaklar… İnsan bir an, bir ölüm hadisesiyle karşılaşsa morali bozulur, unutmaya çalışır ve dünyanın sanal hayatına sarılır.

Şimdi düşün; bu sistemlerin, insanların kendi varlıklarını düşündürmeme üzerine olmasının nedenini.

* İnsan kendi varlığını düşünmeye başlasa,

* bu düşünce onu “Yaradılışın sırrı”na ve Yaratıcı’sına götürecek.

* O zaman insan zulmetten uzak kalacak.

*.Bugünkü Şeytanî sistemlerin farkına varıp tavır alarak, ölümün doğallığının olgusuna varacak.

* Rahmanî boyutta yaşayacak.

İşte bu yaşayış ne Şeytan’ın ne de insan şeytanlarının işine gelir.

Onlar insanlıkla bir oyuncak gibi oynayacak, insanlığı kurdukları sistemlerin bir oyuncusu hâline getirip tüm emellerine ulaşacak ve böylelikle Şeytan’ın da vaadini gerçekleştireceklerdir planlarınca…

Bu sistemlerin; Şeytanî sistemlerin bir ucu Şeytan’a ve yaradılışa dayanır dedik.

Kısaca şunu da bil!

Yaradan Âdem (as)’ı yarattığında Şeytan lanetullahı aleyh, onun suretine bakıp aldandı. Nev’isi toprak olduğundan onu hakir gördü. Dar ve kör bir bakıştı bu. Onun ruhunu ve manevî cevherini, isyanının sonucunu Yaradan’ın rahmetinden kovulduğu zaman keşfetti ve öğrendi. Baktı ki Âdem sadece madde, suret, toprak değil. Onda melekleri geçecek bir cevher var. Hazineler var. Hemen bir taktik geliştirdi. Öyleyse Âdem de, Âdemoğulları da kendilerindeki cevheri, hazineleri bilmemeliydiler, keşfetmemeli ve öğrenmemeliydiler. Yoksa Âdem kendini öğrenir, hakikatine varırsa Yaradan’ın da hakikatine varacaktı; yani tasavvufî söylemle nefsini bilecek; nefsini bilen de Rabbini bilecekti.

İşte o günden beri İblis, Yaradan’dan aldığı mühletle Âdemoğullarının nefislerini bilmemeleri, kendi varlıklarını unutmalarını sağlamak için yeryüzünde buna dayalı sistemler kurar.

Melekler Ağlarken / s.93-94-95

Şeytan ve Sistemi Yüzeyseldir

Şeytan yüzeyseldir. Gördüğü bir satıhtır ancak. Derinliklere nüfuz edemez. Algılayışı iki boyutludur. Hazret-i Âdem’i gördü ve onun “suretine” takıldı gözleri. Satıhı aşamadı. Eğer ondaki cevheri; ruhu görseydi o da secde edecekti Âdem’e… Suretperestliğinin, iki boyutlu görüşünün kurbanı oldu. Üstadı Şeytan olanlar; derslerini ondan alanlar için de durum farklı değil. Yoktur Şeytanîlerin dünyasında derinlik… Yoktur gönül ve ruhla irtibatları… Herşey surettir, niceliktir onlar için. “Flatland”* de yaşarlar onlar. Üçüncü, dördüncü, beşinci… boyutlardan habersizdirler. Belki bir gün düşünür gibi gözüken robotları olacak. Bilgisayarları var aynı şekilde… Ama ne kadar gelişirlerse gelişsinler iki boyutu aşamayacaklar. Akl-ı meaş’ın dar sınırları içinde “çamura saplanmış eşek” gibi yuvarlanacaklar (Mevlâna).

Not: * Rahip, öğretmen, okul müdürü, Shakespeare ve Bacon uzmanı, dilbilim ve teoloji alanlarında ellinin üzerinde kitabın yazarı Edwin A. Abbot’ın önemli bir eseri.

(Devam edecek)

Paylaşın.

Yazar Hakkında

2 yorum

  1. Teşekkürler çok güzel ve bilgilendirici bir yazı. Aklıma yine Oktan Abi’nin söylemiş olduğu şeytan kendi yapamadığı için insanı kullanışı geldi. İnsan meleklerden de üstünse acaba şeytandan da üstün müdür. İnsanı kullanıyorsa isterse tek boyutlu baksın fark etmez insanın çok boyutlu yapısıyla istediğini zaten yaptırıyordur. Teşekkürler hatırlatmalar için.

  2. Aklıma özellikle son paragrafı okurken çocukken izlediğim 60 yapımı da olan 95 yapımı village of the damned filmi geldi.Robot gibi hareket eden çocuklar zihinleri kontrol etmeye calisiyordu. Yazının devamını merakla bekliyorum. Teşekkürler.

Leave A Reply