Savaşçı ve Yüzük

0

Göklerle İrtibatını Kaybetmiş Savaşçılar

Savaşçı için ara renklerden bahsetmek zordur. Askeri bir strateji -ne kadar çok renk taşısa ve ne kadar çok maske ve yüzlere sahip de olsa- sonuç olarak her şeyi siyaha ve beyaza dönüştüren bir bakış açısını çıktı olarak verir. Bütün analizlerin nihai sonunda her şey bir amaca hizmet eden ve düşman-dost ikiliği içinde algılanabilecek şekilde çerçevelenir.

Savaşın doğası düşünüldüğünde, savaşçının her aşamada, düşüncesini (savaşçı epistemolojisi/bilgi veya değer hiyerarşisi) doğrulayan olaylarla iç içe olduğu görülür; bilgi düzeyinde kabul ettiği çerçeveyi eylem/tecrübe/şahitlik düzeyinde de (savaşçı fenomenolojisi) yaşamaktadır. Sonuç olarak bir savaşçı tek başına içinde bulunduğu rasyonel denklemlerden çıkabilme ve eşya ve hadiselere rasyo-üstü bakabilme kabiliyetine sahip değildir. Bu kabiliyet için varlığa onto-teolojik bir perspektiften ve insanın/kişinin tabiatının tüm yönlerini içeren bir şekilde bakmak gerekir.

Mordor’un yükselen gücü ve ivmelenerek artan saldırıları Gondor’u yıllar içerisinde tam bir savaş krallığına çevirir. Denethor, çocuklarına olan bakışında dahi savaşa olan faydalarından başka bir kriter kullanmaz. Savaşın dayattığı aşırı rasyonalite baskısı Denethor’un zihinsel denkleminde geride sadece tek şey bırakır: Zafer.

Mordor’a karşı kazanılacak bir zafer için yapılması gerekenler bir zorunluluk halini alır. Özellikle uzun on yılların sonunda Gondor kendi sınırlarını dahi koruyamaz hale geldikten sonra Tek Yüzük’ün bulunuşu, Denethor’un kolay vazgeçebileceği bir ödül değildir. Bu durumda bir savaşçının düşünme denkleminden ortaya çıkabilecek sonucun tahmini zor olmaz: Düşmanın silahını kendisine doğrultmak ve zafer kazanmak. Bu düşüncenin savaşçı analitiği içinde doğru olduğunu kabul edebiliriz ama daha büyük bir çerçeve içinde tamamen yanlış olduğunu da kabul etmeliyiz. Savaşçının unuttuğu hatta belki de bir zamanlar bildiği halde unuttuğu, kendisini düşmanından ayıran özellikleri koruduğu takdirde elde ettiği sonucun ancak bir zafer olacağı gerçeğidir. Tek Yüzük dönüştürücüdür. Faramir’in söylediği gibi, eğer Boromir Tek Yüzük’ü alıp Gondor’a getirseydi bile Denethor onu tanıyamayacaktı ve aslında bir zafer kazanılacak olsa bile bu zafer gerçekte Gondor’a değil Tek Yüzük’e ait olacaktı.

Tek Yüzük’ün Orta Dünya Tarihi boyunca savaşçıları ayartmasında da benzer bir durum görülür. Isildur da çok uzun bir savaşın sonunda baştan çıkar. Mordor’da kazandığı savaşı Hüküm Dağı’nda Tek Yüzük’ü yok etmeyerek kaybeder. Savaşın uzunluğu savaşçıyı kendi aklının sınırlarına mahkûm eder ve savaşçının göksel irtibatını, bakış açısına eklenmesi gereken ontolojik değerler boyutunu tamamen imha edebilir.

Isildur ve Elrond veya Savaşçı ve Bilge

Isildur ve Elrond, Hüküm Dağı’na birlikte giderler. Her ikisi de savaşçı olmakla birlikte Elrond bilge-savaşçıdır. Yine iki arketipin bilge ve savaşçının veya bilge ve kralın birleştiğine şahit oluruz. Elrond daha önceden de kişinin sahip olduklarının onu değiştirebileceğini ve sahip olmak yerine olgunlaşmayı, olmayı seçmek gerektiğini yaşayarak görmüştür. Fëanor, Silmariller’i tekrar elde etmek için savaşırken Melkor’a değil kendi içindeki sahip olma hırsına/ateşine mağlup düşmüştür. Bu ve benzeri pek çok bilgelik elf tarihinde içkin biçimde bulunur.

Tolkien’in Hüküm Dağı’ndaki sahne için seçimi çok yerindedir. Sonuç olarak Isildur, Elrond’un sözünü dinlemez ve savaşçının olağanüstü bir ganimete duyduğu iştahla Tek Yüzük’e sahip olur. Bilgeliği/hikmeti/göksel irtibatı reddetmek savaşçı için düşüş sebebidir. O günden kısa bir süre sonra Isildur düşer ve izleyen dönemde Gondor’un sonbaharı başlar.

Aragorn Gandalf ve Tek Yüzük

Aragorn ve Denethor, Boromir arasındaki en büyük fark tek bir kelime ile ifade edersek “Gandalf”tır. Gandalf, hem Yüzüklerin Efendisi’nde yapmış olduğu göksel seyahat hem de köken olarak Maiar’a uzanan tarihçesi ile göksel bir karakterdir. Aragorn, hem elf irfanı ile hem de Gandalf’ın gözetiminde yetiştiği ve onun yol arkadaşı olduğu için bilgelik kanadını kaybetmemiş bir savaşçıdır. Sonuç olarak Tek Yüzük’ü bir savaş aleti olarak düşünmez; bilakis savaşın sebebi ve savaşılması gereken şey olduğunu bilir. Arifler için asıl savaş insanın içindedir (enfüsi mücahede). Gandalf’ın Balrog ile mücadelesinde sembolize edildiği gibi ancak kendi ejderhasına galip gelebilen kendi dışındaki dünyadaki savaşı kazanabilir. Zaferi kazanamayan hatta kazandığında dahi kaybeden Isildur, Denethor, Boromir, Tek Yüzük’e sahip olurken veya olmaya çalışırken iç mücadelelerini kaybetmişlerdir.

Aragorn’u Isildur’dan farklı kılan onun kulaklarını Elrond’a tıkadığı gibi Gandalf’a tıkamamasıdır. Buradaki ders, mutlak hakimiyet ve sahiplik vaat eden bir güç olarak Tek Yüzük, iyilik amaçlı kullanılamaz çünkü vaat ettiği mutlak hakimiyet ve sahiplik zaten nitelik itibariyle göklerle irtibatını kaybetmiş durumdadır ve aslı kuru bir yalandır. Tolkienyen kozmogoniye göre Tek Yüzük, ilk kaynağını Melkor’da bulan ve Sönmeyen Alev’e sahip olup “her şeye” sahip olmak gibi bir iddia ile başlayan sürecin Orta Dünya’da cisimleşmiş son sembolüdür. Melkor’un güç ve sahiplik adına duyduğu şehvet, ölçek ve sembol değiştirse de niteliğinde aynı kalarak Sauron’a ve ondan da Tek Yüzük’e geçer. Sonuç olarak Tek Yüzük’ün mayasında, yaratılmış kimseye vaat edilmeyen, bu sebeple de yaratılmış alem tarafından kuşatılamayacak, yaratılmışlık içinde tanımlanamayacak ve Ainulindalë faslında olduğu gibi sadece “Yaratıcı Eru” ya ait olan bir gücün, sahipliğin (malikiyetin) vaadi vardır. Tek Yüzük de sonradan olan her şey gibi yaratılmışlık alemi içinde olduğundan yaratılmamış olanı ve Eru’nu Kudreti’ni vaat edemez. Çekirdek olarak bütün bu mana, Melkor’un Sönmeyen Alevi kendisi için istemesi ve ona sahip olarak sadece ve sadece mutlak olarak kendi sahipliğinde bir evreni arzulaması ile başlayan süreçte görülebilir. Bu yönüyle tüm Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium), gökte başlamış bir hikayenin çağlar içinde farklı görünümlerde ve tecrübelerle farklı aynalara yansıyarak kendini serimlemesidir. Günlerden ve tarih başlamadan ve hatta zamanın çarkları bile henüz dönmezken Valar’ın, Müzik’te/Ainulindalë’de gördüğünü, yaşayarak, zamanın içinde tecrübe etmesi gibi.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply