Orta Dünya ve Din

1

J.R.R. Tolkien’in, bizim Efsane-i Tolkien (Tolkien’s Legendarium) olarak tabir ettiğimiz eserlerinde bir dinin olup olmadığı, hem Tolkien araştırmacıları hem de Tolkien hayran kitlesi tarafından sıklıkla sorulan bir sorudur. Ben de “Eru ve İbadet” yazısında buna bir nebze de olsa değinmiştim. Yazıda bir dinden ziyade çeşitli zamanlarda ve mekanlarda yapılan bazı ritüelleri ortaya koyarak, Tolkien’in tabiri ile  Orta Dünya’daki “tek tanrılı doğal teoloji” kavramını incelemeye ve anlamaya çalıştım.

“Eru ve İbadet” yazısında belirttiğim ritüeller, aslında bize bir ibadet (daha ruhsuz bir kelime ile tapınma da diyebiliriz) biçiminin olduğunu gösteriyor. Fakat hem günümüz dünyasında hem de bildiğimiz tarihte gördüğümüz ya da öğrendiğimiz kurumsallaşmış bir din kavramını Orta Dünya’da göremiyoruz. Burada aklımıza gelen ilk soru “Orta Dünya’da neden bizim anladığımız manada bir din yok?” oluyor. Bu soruyu cevaplayabilmek için bence başka bir soruyu da dikkate almamız gerekiyor: “Neden bizim bir dine ihtiyacımız var?”

Bu soruları cevaplamak için Orta Dünya hakkında belirli noktaları belirtmek gerektiğini düşünüyorum. ”Medieval” kelimesi İngilizce’deki kullanımı ile Orta Çağ’a olan aidiyeti tanımlıyor. Sureten baktığımızda kılıçlar, zırhlar, kaleler, tarım toplumu ve benzeri pek çok unsurun  bulunduğu Orta Dünya, Avrupa’nın Orta Çağ dönemine benzetilebilir. Fakat bu benzetmenin oldukça yüzeysel ve ezberden yapılmış bir benzetme olduğunu düşünüyorum. Çünkü Orta Çağ sadece yukarıda belirttiğim unsurlardan ibaret değil. Bu unsurlardan ziyade, çökmüş hakim imparatorlukların (Roma ve Bizans) ardından varolan dağınık politik bir yapı ve oldukça kurumsallaşmış bir dini yapının temsilcisi olan kilisenin mutlak hakimiyeti Orta Çağ kavramının içini asıl dolduran unsurlardır. Ticaret ve tarım ekonomik yapıyı belirlerken, hem hakim bir politik unsurun olmayışı (her bölgesini belirli oranda imar eden Roma İmparatorluğu gibi) hem de az olan okuma-yazma oranı nedeniyle bilgi alışverişinin azlığı karşımıza daha az irtibatlı geniş bir kıta çıkarmaktadır. Orta Çağ (Medieval) kelimesi ile tanımlanan bu dünya araçlar açısından taşıdığı benzerlik dışında Orta Dünya’dan oldukça farklıdır.

Orta Çağ’dan günümüz dünyasına hızlıca atladığımız zaman, daha irtibatlı, hem düşüncede hem de araçlarda görece daha ilerlemiş bir dünya görüyoruz. Ancak bu “gelişim” bile henüz din konusunda sorduğumuz soruları cevaplamak için bize yeterli zemini oluşturmuyor. Bu noktada Tolkien’in daha önce de alıntıladığımız bir sözü bize ilk açılımı yapma fırsatı sunuyor. Tolkien, oğlu Christopher’a yazdığı mektupta gelişmiş teknolojimizle yaptığımız araçlara atfen şu sözleri söylüyor:

Yani biz kaçınılmaz olarak Deadalus ve Ikarus’tan Büyük Bombacı’ya* geldik. Bu irfani bir gelişim değil!

J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 75. Mektup

(*) Büyük Bombacı ile Tolkien özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan bombardıman uçaklarını kastetmektedir.

Tolkien, kendi zamanın en etkin uçan aletini, Antik Yunan mitolojisindeki Ikarus ile karşılaştırıp aralarında irfani bir ilerleme olmadığını söyleyerek, başta Batı olmak üzere tüm modern dünyanın kendi düşünsel köklerini bağladığı Antik Yunan’dan bugüne kadar geniş bir perspektifte güçlü bir eleştiri getiriyor. Benzer bir eleştiriyi yine daha önce alıntıladığımız bir pasajda da görebiliyoruz. Aşağı yukarı aynı dönemlerde Tolkien, oğlu Christopher’a yazdığı mektupta savaş üzerine konuşurken şu sözleri söylüyor:

Düşman’a karşı onun Yüzük’ü ile, Düşman’a dönüşmeden savaşamazsın; ama maalesef Gandalf’ın irfanı görünüşe göre çok önceleri onunla beraber Gerçek Batı’ya gitti.

J.R.R. Tolkien’in Mektupları / 75. Mektup

Görüldüğü gibi irfan Tolkien için oldukça önemli bir kelime. “Gerçek Batı” ile kastettiği, Efsane-i Tolkien’deki Valinor olsa da, bu tabir aynı zamanda bir karşıtın da varlığını içeriyor. İlk alıntı ile beraber okuduğumuzda gelişim ve ilerlemeyi temsil eden Batı Dünyası (veya modern dünya diyebiliriz), Tolkien açısından “Sahte Batı” kavramını meydana getiriyor. “Gerçek Batı” ile “Sahte Batı” arasındaki en önemli fark ise “irfan” kavramı oluyor. 

“Eru ve İbadet” yazısı şu cümle ile sona eriyordu:

Tüm bunlar bizlerin günümüz manasıyla anladığı gibi bir din kavramını nitelemese de, Orta Dünya tarihinin yaşayan parçaları olan Elfler gibi varlıkların etkilerini sürdürdüğü bir dönemde İnanç’ın da mahiyetinin farklı olduğunu görebiliriz. İnanç ve inancın yöneldiği Eru Ilúvatar, bizlerin kendi şartlarımızda hissettiğimizden daha yakın, daha şiddetli ve daha az perdeli olarak Orta Dünya’da hissediliyor.

Orta Dünya, ne Orta Çağ’a ne de günümüze benzemeyen, bambaşka bir sahne. Galadriel’in Tek Yüzük hakkında söylediği sözler bizim için kat be kat geçerli: 

Ve unutulmaması gereken bazı şeyler kayboldu. Tarih efsaneye dönüştü. Efsane mite dönüştü.

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği

Orta Dünya, bizim dünyamızın aksine kadim olan ile irtibatı tam olarak kopmamış bir dünya. Valinor’u gören Elfler hala orada, Melkor hala akıllarda, Númenor’un Batışı’nın olumlu ya da olumsuz tüm mirası varlığını sürdürüyor. Bizim için gayb olan şeylerle Orta Dünya’da gayb olan şeyler arasında oldukça büyük bir mahiyet farkı var. Galadriel’in Tek Yüzük hakkında söylediği sözler bizim tüm geçmişimiz için geçerli. En önemlisi dünyayı kavrama ve yönetme çabamız “Gerçek Batı”ya ait olan irfandan yoksun. Tüm bu saydıklarım İnanç kavramının Orta Dünya ve bizim açımızdan ne denli farklı olduğunu ortaya koyuyor. Bu farklılıklar modern dünyada yaşayan bizlerin İnanç ihtiyaçları ile Orta Dünya’nın İnanç ihtiyaçlarının farklılığını oluşturuyor. 

Tolkien’in bakışıyla, modern dünyada yaşayan bizlerin trajedisi, karanlık olarak tabir ettiğimiz Orta Çağ’ın benzeri bir karanlığı yaşıyor olmamız. Kendi içinde dogmalar barındıran günümüzün hakim düşünce sistematiği bize Orta Çağ karanlığı benzeri bir karanlığı yaşatıyor. “Gerçek Batı”nın Aşkın Olan’dan ve kadimden aldığı irfani aydınlığını, “Sahte Batı”nın sahte parıltısı ile ikame eden bir dünyada yaşıyoruz, ancak bu “Gerçek Batı”nın aydınlığına olan özlemimizi gidermediği için, tuzlu su içerek susuzluğumuzu gidermeye çalışmak gibi bizi doyurmuyor. Bizi doyuracak olan şey, mitlerden efsanelere, efsanelerden tarihe ulaşarak hatırlamak olacak. 

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Büyük bombacı bir ihtimal atom bombası atan Amerika olabilir. Tarihin efsaneye,efsanenin mite dönüşmesi sözü çok anlamlıdır. Biz tarihi o şekilde görür olduk. İkarus zaten dini bir kişiliktir. İbadet neden yok diye düşünülmesi saçma. Bunu düşünenler özü anlamamışlardır. Sümer Tabletlerinde de ibadet yoktur. Ama hepsi dini metindir. Yüzüklerin Efendisi’nin dini argümanları, hikayenin beslendiği mitler, karakterler hepsi Sümerden esinlenmiştir. Ak Gandalf, Sümer Dininde anlatılan Galzu’dur. Tolkien mektubunda aslında ben kainatın tarihini yazıyorum insanlar bunu efsane gibi algılıyorlar demek istemiştir. Bizler de bu tarz metinlere ya efsane ya mit diyoruz.
    http://www.onaltiyildiz.com/?haber,3583
    İlhami abi tarih sadece yeryüzünde vuku bulmadı” diyor. İşte biz o tarihi mit yaptık. Tolkien bunu söylüyor. Çok güzel bir yazı. Emeğine yüreğine sağlık.

Leave A Reply