Orta Dünya Notları – Bölüm 11

0

1) Tek Yüzük ve Silmariller

Silmariller’in yapımı, daha sonradan Melkor tarafından çalınması ve geri alınması adına verilen savaş ve edilen yeminler, Elf Tarihi’ni başlatan ve devam ettiren olaylardır. Bu ihtişamlı taşların yapmış olmak Fëanor’u hemen hemen bütün elflerin sözcüsü haline getirir. Onların kaybedilişi sonradan bir sürgüne dönüşecek bir seyahate neden olur: Elfler “Ölmeyen Diyar”ı terk eder ve bir daha çağlar boyunca dönemezler. Tarihlerindeki en büyük savaşlardan bazıları bu dönemde Melkor’a karşı verilir. Özetle; Elf Tarihi bu taşlar etrafında başlamış ve şekillenmiştir. 

Tek Yüzük gibi Silmariller de doğal olarak bulunan eserler değildir; alt-yaratı ile sonradan yapılmışlardır. Yine her ikisinin de bir diğer ortak yönü kişinin ihtiraslarını, sahiplik duygusunu kamçılamalarıdır. Birinin etrafında elflerin tarihinin dönüm noktaları ve temel yapıtaşları sıralanırken diğerinde insanlarınki sıralanır.

Biri varlığını elflere borçluyken diğeri varlığını olmasa dahi bu varlığın sürdürülmesini insana borçludur. Tek Yüzük’e karşı elfler bir zaaf göstermezler ve bunun bir yansıması olarak Üç Yüzük de kirlenmemiş olarak kalır. Silmariller nasıl elfler içinse Tek Yüzük de insanlık tarihinin dönüm noktalarının belirmesi içindir ve insanlığın devirlerinin başlaması adına bir rüşd ispatının aracıdır. 

Elf ve insan yaratılışının farklılığı da bu iki nesnenin temel farklılıklarında aranabilir. Silmariller en kadim iki yaratılışın nurani meyvesi, çiçekleri olan iki ışığın taşıyıcılarıdır ve Efsane-i Tolkien’den (Tolkien’s Legendarium) anlayabildiğimiz kadarıyla tek işlevleri de budur; pragmatik anlamda bir işleve sahip olmadıkları anlaşılır. Onlar ve taşıdıkları güzellik aşkına elfler, kendilerine sınanma dünyasının yolunu açmışlardır.

Tek Yüzük ise somut ve güç/iktidar-merkezli olmak üzere çok vaatkar, işlevsel bir nesnedir. Bu yönüyle elflere hitap etmez ve ilk dokuz hizmetkarını insanlar içinden seçmesinin de işaretlediği üzere insan için bir sınav olmaya odaklıdır. 

Eğer nesneler ve bunların kavimlerin tarihleri üzerindeki etkisini bir açı olarak belirler ve tarihi bu doğrultuda yorumlarsak; Elf Tarihi, güzelliğin ilk yaratıcısına ait olduğunu kabul etmek ile etmemek arasında bir sınanma tarihidir. Alt-yaratılarının meyveleri ile büyülenip kendi eşsizliklerine kanaat getirebilecekleri ve güzelliğin kaynağını kendileri ve sanatları olarak görebilecekleri gibi alt-yaratının asıl kaynağının “İlk Yaratı” olduğunu ve her şeyin onun bir yansımasından ibaret olduğunu da kabul edebilirler. Fëanor, ilhamını da ışığını da ilk yaratının meyve ve çiçeklerinden aldığı Silmariller’in alt-yaratısını bütünüyle sahiplenir ve onları Valar ile dahi paylaşmaz. Silmariller alt-yaratı olarak Fëanor’a özel olsalar dahi bütün ilham ve varlığını “İlk Yaratı”ya borçludurlar, ancak Fëanor bunu görmez ve ileride çok dersler çıkarılacak karanlık bir sayfa açar Elf Tarihi’nde. 

Bu sınanma, Tek Yüzük ile olandan çok farklıdır; sanatçı ve sanat ilişkisine ait bir bahse şahit oluruz. Benlik duygusunun, bir çeşit egonun farklı bir yönünü görürüz. Buradaki temel ihtiras, sahip olma, hükmetme değil; eşsiz olma, “tek” olma tutkusudur. Kendi “tek” olma halini, sanatının eşsizliği, alt-yaratısının eşsizliği içinde aramaktır. Diğer yandan kişinin kendisi de bir sanat eseridir ve bir alt-yaratıya veya onun sahipliğine ihtiyaç duymaksızın eşsizdir. Alt-yaratı/sanat bu eşsizliğin anlaşılmasının aracı olabilir veya Fëanor örneğinde olduğu gibi “İlk Yaratı”yı, “Büyük Sanatı” unutturabilir. 

Tek Yüzük’ü İnsanlık Tarihi’nin merkezine koyduğumuzda ise en önemli farkın bu nesnenin işlevselliği olduğunu görürüz. Taşıyıcısını görünmez yapmaktan ona verdiği güçlerin korkunçluğuna ve hatta ömrün uzunluğuna kadar çok sayıda işlevi, faydası olan bir nesne buluruz. Silmariller, güzelliğin bir alt-yaratı ve eşsizlik işareti olarak sahiplenilmesi ile ilgili bir sınanma sunarken, Tek Yüzük, iktidarın ve sonsuzluğun sahiplenilmesi veya daha Tolkience bir kavramlaştırma ile; sonsuzca alt-yaratı kudretinin eşsiz sahibi olmak ile ilgili bir sınanma sunar.

Her iki sınanma türü arasında da benzerlikler bulunması -Tolkien’in bakış açısından- elf ve insan psişeleri arasında bir benzerlik bulunduğunu, ancak farklılıkların belirgin ve keskin hatlarının bulunması ise elf ve insanın oldukça farklı serüvenlerin/tarihlerin öğeleri olduğunu gösterir.

Nauglamír

Nauglamír

2) Taşlar Üzerine

Nauglamír, pek çok taştan yapılmış olan bir kolyedir. Kullanılan metal ve taşlara rağmen ise oldukça hafiftir. Bu yönüyle hacimli ve yoğunluğu olan bir maddenin görüntüsüne sahip, ancak ağırlığına sahip değildir. Efsane-i Tolkien’de pek çok yerde mithril gibi bazı madenlerin ve değerli taşların gözüktüğünden çok daha hafif olması ve hatta şaşılacak ölçüde görüntü ile ağırlık arasındaki irtibatsızlık dikkat çeker. Bu durum, onların iki alem arasında, dünya gibi kesafeti/yoğunluğu/cismi olmayan alemler ile daha latif, belki de bizim maddi algı sınırlarımıza hapsolmayan alemler arasında geçiş unsuru olup olmadıklarını akla getirmelidir. Taşlar ve madenler, hem simyanın hem geçmiş çağ ezoterizmlerinin ilgi odağında yer alırken, Efsane-i Tolkien’de de tarih-yapan unsurlar arasındadırlar ve yine simyada maddi olmayana yönelirken maddenin bir parçası olan taşlar ve madenler, Efsane-i Tolkien’de maddi varlıkları ile gözükürken sanki maddi değillermiş gibi maddenin bazı özelliklerinden yoksunluk gösterir.


‘Nauglamír’ İllüstrasyonu © Ted Nasmith

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply