Negatif Armoni – Bölüm 2

5

Bir önceki yazımızda negatif armoni ile ilişkili olabileceğini düşündüğümüz Hermetik ve Ezoterik konulara değinirken biraz sonraki satırlarda da görüleceği üzere Seydi bu ilmin bir yazılı kaynaktan ziyade usta çırak ilişkisi ile elde edilen bir ilim olduğunu ve musiki ilmine “İlm-i esrar” yani “Sırlar bilimi/sanatı” adını verdiğini söylüyor.

Müziğin ‘Hermetik’ yönüne ilişkin en çarpıcı ifadelerden bir diğeri de Seyd’i’nin El-Matla adlı eserinde yer alır: ‘…ve bir düzen dahi vardır yirmi dört perdedir. Bunun gibi düzene Düzen-i Muhalif derler. Bu düzende mecmu-ı makamat ve avazeler ve şubeler bitamamihi bulunur… iş bu esrar-ı hafiyyedendür… Bu düzeni ifşa itmemeklik üstazlardan vasiyettür. Anın çün zikretmedik.

Okan Murat Öztürk / Doğu – Batı Düşünce Dergisi / Sayı 62 / s.133

İlerleyen bölümlerde elden geldiğince bu hususlara tekrar değinmeye gayret edeceğiz. Ama negatif armoni konusunun ne olduğu, yahut ne olmadığı ile ilgili müzikal terimlere sizleri yaslamadan önce konunun zihninizde fikir yürütülebilir konuma gelmesi için bir sonraki yazımızda Leonard Bernstein’ın dil ve müzik üzerine düşüncelerinden bahsedeceğim. Zira Rilke’nin “Müzik dillerin tükendiği yerdeki dildir” sözüyle ifade etmeye çalıştığı gibi, aslında notaların, armonilerin, duyguların ötesinde bir misyon olarak, kadim insanlığın ortak bir dili olduğuna dair fikirleri tartışacağız. 

Mozart bu eserinde, notaların ifadeye dönüştüğü bir armoni ile bizimle nasıl bir iletişim kurup konuşuyor ve acaba negatif armoni bu bağlamda bir eserde kullanılabilse bize neler söyleyebilir sorusunu ileriki yazılarda hep beraber değerlendirmiş olacağız. Tam bu kısımda küçük bir açıklama yapmayı özellikle istiyorum. Farkındayım ki genelde kısım kısım konunun ana yoluna, yahut yan yoluna ait başlıkların açıklama ve incelemelerini bir sonraki yazılara aktarıyorum. Açıkçası arzum o ki, siz değerli okuyuculara sadece, iyi bir araştırma ile herkesin ulaşabileceği bilgi kaynaklarını tekrar yazmaktan kaçınıp, bu bilgileri her ne kadar zayıf bile olsa, ilhama dayalı keşif olabileceğine inandığım soru başlıkları ile aktarmak. Böylelikle zihnimde birbirine bağladığım yazılarımla, naçizane hep beraber bir fikir yürütebilme imkanının arzusu içerisindeyim.

İnsanın yaratılışının başında bizim sahip olduğumuz gibi bir dil yoktu; yalnızca müzik vardı. Arapça ve İbranice gibi eski çağ dilleri, yalın bir biçimde sözcüklerin, söylenişin ve dilbilgisinin öğrenilmesiyle tam anlamıyla anlaşılamaz ve uzmanlaşılamaz; çünkü kendine has, bireysel bir ritim ve tınısal ifade tarzı gerekmektedir. Kelimenin kendisi anlamını tek başına açık bir şekilde ifade etmekte yetersiz kalır. Dil bilimcisi özverili bir çalışmayla bunu bulup ortaya çıkarabilir. 

İnayet Han / Müziğin, Sesin ve Sözün Gizemciliği / s.184

Bu satırları okuduğum ilk zaman zihnimde şu düşünce belirmişti. Tolkien de döneminin en özel filoloji uzmanı, yani bir dilbilimcisi idi. Hatta yeni diller oluşturmuş ve bu diller ile kendi sesinden bazı şiirleri melodik olarak okumuştu. Belki de sadece o dile, yahut o dilin konuşulduğu mekanın ruhuna ait ortaya çıkan bir melodiydi. Acaba bu şiirlerin tını, ritim ve ifade tarzı ile Tolkien bizlere unuttuğumuz bir şeyleri hatırlatmak istiyor olabilir mi? İnayet Han’ın bahsettiği açıdan bakınca “…kendine has, bireysel bir ritim ve tınısal ifade tarzı gerekmektedir. Kelimenin kendisi anlamını tek başına açık bir şekilde ifade etmekte yetersiz kalır.” Yani Tolkien’in hediye ettiği Elf dili böyle bir dil olabilir mi? Zira bazen bir ses, bir tını, bir koku, “Anılar, Konum, Hafıza” yazımızda bahsettiğimiz gibi bizi bir anda derin anılarımızdaki unuttuğumuz zamanlara götürebilmektedir. 

Mesela hatırlıyorum da çocukluğumda Eylül ayının ortalarında herkesin kumsallardan uzaklaştığı, sadece dalgaların sesinin olduğu kumsalda babam ile yürürken yerde birçok farklı desenlerde deniz salyangozlarının kabuklarını görür, neşe ve heyecanla bir anda hazine bulmuş gibi hoplaya zıplaya toplardım. Tüm o sessizlik içinde muhteşem dalga seslerini ve -aynı sesi gözlerinizi kapatıp konsantre olarak dilediğinizde rüzgarın ağaçları sallandırdığındaki yaprak seslerinde de birebir duyabilirsiniz kulağıma dayadığım içi boş spiral deniz salyangozunun kabuğunun içinden gelen, âdeta çok uzaklardan süzülen, huzurlu ve tatlı bir uyuma hissi veren, farklı tınıda sesler duyardım. 

Yıllar sonra bilimsel bir açıklamada denizdeki dalgaların sesinin, yani frekansının 12 döngü/dakika civarında olduğunu öğrendim. Çoğu insanın bunu sakinleştirici bulduğu ve ilginçtir ki 12 döngü/dakika kabaca bir insanın nefes alışverişinin frekansına eşit olduğu bilgisi beni etkilemişti. 

Diğer taraftan bir müzisyen arkadaşım kişinin sırtüstü uzanıp vücudunu serbest bırakarak konsantrasyonunu sağladığında, transformal yani diyafram nefesi almaya başlayacağını ve bu nefeste kısa bir süre sonra âdeta neyden çıkan bir ses gibi Hu sesini çok net duyabileceğini ve bunun akordu bozulmuş bedenini tekrar akord edebileceğini söylemişti. Yukarıdaki satırlardaki dalga frekansı, nefes alışveriş frekansı ve o nefesi doğru akortladığımızda temiz ve anlaşılır bir Hu sesinin ortaya çıkması bilgileri gerçekten enteresandı.

Bu bilgiyi öğrendiğimde yakın zamanda tekrar okuduğum İnayet Han’ın şu sözleri aklıma gelmişti:

Hu sesi en kutsal olandır; bütün çağların mistik insanları ona En Yüce’nin İsmi anlamına gelen İsm-i Azam demiştir; çünkü o her sesin kaynağı ve ereceği sonu olduğu gibi her sözcüğün de arka planıdır. Hu sözcüğü bütün seslerin ve bütün sözcüklerin ruhudur; tıpkı bedendeki can, ruh gibidir, hepsinin altında saklı olandır. O, hiçbir dile ait değildir; lakin hiçbir dilin ondan ayrı olma olanağı yoktur.

Ossë o diyarın sınırı yanındaki kayalardan birine çöküp onlara ders verdi; onlar da deniz ilminin ve deniz müziğinin her çeşidini öğrendiler. Ve böylece, başından beri gönülleri suya yakın duran ve tüm Elfler içinde en iyi şarkı söyleyen Teleri, denizlerin tutkunu oldular, söyledikleri şarkılar kıyılara vuran dalgaların sesleri ile doldu. 

J.R.R. Tolkien / Silmarillion / s.132

Chomsky tek mutasyon teorisi ile alakalı ortaya koyduğu bir hipotezden bahsediyordu. Dilin ortaya çıkışı bir kristal oluşumuna benziyor diyordu; süper doymuş bir primat beyindeki tohum kristali olarak dijital sonsuzluk ile, insan aklına çiçek açmanın eşiğinde, (düşünce ekme ve her şeyi sıfırlama)… Bu satırlarını okurken özellikle kristal kelimesini ve sonrasında da devamını okuyunca, bir anda zihnimde başka bir metafizik soru belirdi. 

Algı bilimciler için zihin kelimesi, düşüncelerimizi, umutlarımızı, isteklerimizi, hatıralarımızı, inanç ve tecrübelerimizi içeren parçamıza işaret eder. Beyin ise bedende kafatasının içinde bulunan ve hücreler, su, kimyasallar ve damarların birleşiminden oluşan organdır. Beyindeki faaliyet zihnin içeriğini yaratır. Bilişsel bilimciler bazen beyni bir bilgisayarın işlemcisine veya donanımına benzetirler. Zihin ise işlemci sayesinde çalışan yazılım programları gibidir.

Daniel J. Levitin / Müziğin Etkisindeki Beyin / s.99

Daha önceki yazılarımızda sorduğumuz ve üzerine düşündüğümüz bir soru vardı. Son ve tek kurtarılan Silmaril (silmaril=ışık/ses) bir sesin içine sıkıştırılmış olabilir miydi? Bu bağlamda beynimizin henüz cevaplanamayan ve ilgi çeken özelliklerinden bazılarına örnek verirsek, şeklinin bir labirenti andırması -ki labirentten bir anlamda içinden çıkılması, içinden çıkarılması zor olan-, dil ile müziğin beyinde aynı bölgeleri kullanması, hatta müziğin ayrıca dilin kullanamadığı bölgeyi de kullanması, yani bir anlamda beynin içerisindeki en özgür olan olgu olması, âdeta beyin müziği değil, müzik beynin her bir bölümünü bir orkestra gibi kullanıp ruhumuza gıda olması meselesi ve dilimizin ucunda olan yada tamamen, unuttuğumuz anıları, konumları, hafızamızın derinliklerinden spesifik müzikler yardımıyla tekrar çıkarabilmemiz, bir manada dile gelmesi… tüm bunlarla birlikte Tolkien’in Silmarillion eserinde bahsettiği, “esas olarak Düşüş, Ölümsüzlük, ve makineler” ile ilgili sözlerini de bu detaylar ile düşündüğümde… 

Acaba aranan son Silmariller bir ışık/ses içine kaydedilmiş ise ve temsili olarak beyin organımızın labirenti andırması bir anlamda zihnimizin karmaşıklığını ifade ediyor olabilir mi? Yani labirent gibi olan zihnimizin anlamlandıramadığımız derinliklerine giriş yapmayı sağlayan metafizik anahtar o ışık/ses olabilir mi? Kulbak Bilge’de geçen kayıp nota bu anahtar ses olabilir mi? “Sadece ariflerin duyabileceği bütün sesleri kapsayan tek ses, Kainatın ahengi’nin bu seste olduğu, bu sesten çıkan tını helak ta eder, var da. Bu sese karşı başkörmezciler yapay ses nota arıyorlar.”

Ve bilinci aktarma/çalma/silme çabalarının bu ulaşamadıkları metafizik ışık/ses’i komple yok etmek ve bununla bir düşüş istediklerini düşünebilir miyiz? Sonrasında yeni ekilmek istenen fikirler, düşünceler (bir manada Inception filmindeki gibi), yeni bir fikir aşılama girişimleri ile insanlık esir alınabilir mi ? Bu hususta Synthesizerlar’ın (yapay seslerin) bir misyonu olabilir mi ve nasıl? 

Şeytan, Adem (a.s.)’a yasak meyveyi unutturdu. Hafızasından çıkardı. Hangi kötü nefes/ses ile üfledi ve unutturdu? Peki iyi müzik/ses ile insan nasıl hafızasının derinliklerindeki unuttuğu şeyi bir anda hatırlatıyor? Sanki zihnimizin spesifik olarak o gizemli bölümüne -el izi gibi- herkeste farklı bir metafizik müzik, tını, armoni ile girilebiliyor, belki de sadece ilgili metafizik müzik/ses o bölgeyi aktif hale getirebiliyor olabilir mi?

Dil, Müzik

Bernstein müzik ile ilgili şu üç soruyu düşünmemizi istiyor. Ne zaman müziği? Hangi müzik? Kimin müziği?

Bernstein diyor ki dilbilim çalışması üç katlı bir bilimdir ve bu yüzden bize müzikal araştırmamızın yolunu gösterirken üç kullanışlı kategoriyi sunar.

  1. Fonoloji
  2. Sözdizimi
  3. Anlambilim

Devam edecek…


Okuduğunuz makale, “Kayıp Silmariller” yazı dizisinin 5. bölümü olarak okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

5 yorum

  1. Hiçbir zaman dil ile yani sözcük ile müzik kıyaslanamaz. Sözcüklerin anlam bütünlüğüne erişebilme adına kullanım yetersizliğiyle müziğin sonsuz anlam bütünlüğüne ulaşma çabası karşılaştırılamaz. Bunu ancak hiç yaşamamış biri olarak söylüyorum, düşünce gücünüzle su yada ateş olabilirseniz, onların hissettiklerini mana anlamında olsa bile hissedebilirseniz o zaman müzikle kıyaslama mümkün olabilir belki. Çünkü sözcükler kulakla beyin kalp arasında bir süzgeç ile yorumlanıp anlam bütünlüğü oluşturulur. Oysa müziği bunların dışında bedeninizle, teninizle burnunuzla, dilinizle yani bütün varlığınızla dinlersiniz. tınıları beyin analiz etmesine gerek kalmaz. yani o tınılar olursunuz. ama Siz dinlediğiniz sözcükler, kelimeler sesler olabiliyor musunuz? İşte o zaman sözcüklerin, kelimelerin, müzikte ki tınılardan hiç farkı kalmaz! O zaman kıyas yapılabilir keza sözler tını olmuştur. Duymak başkadır Kalpten duymak bambaşkadır. Kalpten duyduğunuz müzikle sözlerin hiç farkı kalmaz. Kelimeler, sözcükler hiç te kısır değildir. Kısır olan kişilerin algı ve anlama kapasiteleridir. Ağır bir söz ama gerçeği budur. Kimi ağaç vardır göklere uzanır çam olur, kimi kısır muşmula! Sınırlarımız yoktur.
    Kayıp nota bizce kişinin kendi sesinin dıştaki seslerden daha kısık olmasını ifade ediyor olabilir. Dış notalar insanın kendi notasını bulmasını engellemesini ifade ediyor sanki. Bunu felsefi olarak düşünelim. Varoluşsal olarakta bir nota kayıp ama onun yok olmasından murat daha güzel şeyler olmasaydı o kaybolmazdı. O nota da Fussilet 9 ile 11 nolu Ayetlerin iyi anlaşılasıyla bulunabilir. Müzik kulağı bizim kadar berbat biri yoktur herhalde:) Onun için mecburi teknik olarak inceledik. Oyuncu olamayanlar eleştirmen olur:) bunun gibi. Emeğine yüreğine sağlık. Çok güzel bir yazıydı.

  2. Çok teşekkür ederiz bu güzel yazınız için.Farklı açılardan düşünmemizi sağlıyorsunuz, inşallah bunlarında cevapları gelir.
    Bende size beni sanki zamanda yolculuğa çıkartan bir şarkı armağan etmek istiyorum
    https://youtu.be/2KAQ0kllWTg
    Muhtemelen yıllarca dinlemissinizdir.

    Pink floyd un bu şarkısı cok benzer ama nedense okadar etki veremiyor.
    Yada başkasına veriyordur bilemiyorum ?
    https://youtu.be/cWGE9Gi0bB0

  3. Beğeni ve dualarınız için teşekkür ederim. Umarım Moria Madenlerindeki kıymetli ışığın arkasından yürümeye vesile olur.
    Armağanınız için ayrıca çok teşekkür ederim. Aynı duygu ve hislerle tekrar, tekrar dinledim.
    Muhabbet ve Hürmetlerimle,

  4. Çok araştırılmış ve aşkın bir yazı dizisi olmuş, emeğinize sağlık. bu kadar emek verilmiş bir araştırma ve tefekkür eserine benim ekleme yapmam mümkün değil, sadece naçizane bir iki gözlemimi yazmaya çalışacağım. bu müzik ve ses/frekans konusu uzun zamandan beri dikkatimi çeker. sizin de yazı dizisinde değindiniz gibi su sesi gibi sesler insana huzur ve iyilik hali verirken bazı sesler de insanı tam tersi bir ruh haline sokar. örneğin yoldan geçen gürültülü bir araba veya motosiklet sesi -hiç öyle bir ruh halinde değilken bile- insanı bir anda büyük bir öfke ve saldırganlık haline sokmakta. bunu hem kendi hem de başka insanların üzerinde defalarca gözlemledim. bu sesler/frekanslar şeytaniler tarafından, insanların üzerinde onları yönlendirmek için günlük hayatta kullanılabilir, kullanılıyordur da. bir başka gözlemim de müzik üzerine. uzun zamandan beri bilinçli olarak sosyal medyadaki müziklerin yorumlarını okurum insanların reflekslerini görmek için. “negatif” amaçlarla ve duygularla -özellikle şeytani müzisyenler tarafından bilinçli yapılmış olan- müziklerin yorumlarına bakınca insanların çok saldırgan, agresif, sevgiden ve hatta “Tanrı” hissiyatından yoksun yorumlar yaptığını,adeta “düşük boyut frekansına” kapıldıklarını görmekteyiz. fakat (-belki bu amaçla yapılmamış olsalar dahi- Vangelis’in veya LOTR, Hobbit serisinin müzikleri gibi) insanların ruhlarına hitap eden müziklerin yorumlarına bakınca da -negatif müziklerde olduğunun tam tersine- her milletten insanın birbirlerine sevgi ve barış mesajları yazdığını, yorumlarda sakinliğin ve “Tanrısal düşüncelerin”/”üst boyuttan ilham olan düşüncelerin” hakim olduğunu görmekteyiz. bu reflekslerin asla hafife alınmayacak refleksler olmadığı aşikar. zaten sizler de bu konunun önemini kavrayarak çok çok daha derinlere dalmışsınız.
    -platon’un Devlet kitabında; tiyatronun yanında müziğe de ‘üst akıl tarafından’ el atılır, çünkü ‘müzik de insanları yönlendirir ve müzik/frekans kontrol altında tutulmalıdır’.
    – “Omglardan (Elf diyarına benziyor) bir kızın sarkıtlardan sızan sulardan ‘müzik/melodi’ meydana getirmesi ve başka diyardan bir Kam’ın bu ‘melodiye’ eşlik ederek ‘aynı frekansta’ birleşip haberleşmeleri…” Oktan Keleş, Tengri’nin Türk’ü (s.42). “müzikle/frekansla haberleşme” konusuna değinilmiş.
    Çok geniş ve ciddiyetle ele alınması gereken bir konuya değindiğiniz için çok teşekkürler, yazıyı kısaltmaya çalışsam da çok uzun oldu, özür dilerim. saygılarımla.

    • Sevgili Okuyucu,

      Rica ederim.
      Yazı dizisi ile alakalı ayırdığınız vakit, ilginiz ve paylaşımlarınız için ayrıca teşekkür ederim.
      Çoğu zaman isabet etmeyebilen bir kısım yazı içeriklerimiz olmuş olsa da siz değerli okuyuculardan gelen olumlu/olumsuz, fikir işçiliğine katkı sağlayabilen tüm yorumlar her zaman çok kıymetli.
      Umarım bu yazı dizisinin sonunda konuya dair, farklı perspektiften bakabileceğimiz yeni pencerelere sahip olabiliriz.

      Sevgilerimle,

Leave A Reply