Küçük Prens’in Gizli Azabı ve Gizemli Ölümü

4

Bir gün demiştin bana, ‘günbatımını tam kırk dört kez izledim!’

Sonra da ‘biliyor musun?’ diye ekledin. ‘İnsan günbatımını çok üzgün olduğunda seviyor.’

‘O sırada çok üzgün müydün?’ diye sorduydum.

‘Hani şu kırk dört günbatımı izlediğinde?’

Ama küçük prens hiçbir şey söylemedi bu soruma karşılık.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Saint-Exupéry’nin manevi dünyasını, düşüncelerini, değerlerini ve yaşamı algılayışını keşfetmek için eşsiz bir eseri olan Küçük Prens’in belki de en önemli bölümü, felsefi ve mistik kalbi, dile getirdiği ve dilin tükendiği “günbatımı” bölümüdür. Asla bir daha okumak istemeyeceğimiz, hem en güzel hem de en sancılı yeridir. Burası varlığın fenaya giden yüzüne müşahid olunduğu ve hüznün mutlaklaştığı yerdir. Bu yüzden sınırsız bir hüzün ve kırık bir kalp vardır Küçük Prens’de. Exupéry eseri masalsılaştırarak küçük prensin azabını gizlemiştir. Bir insanın sancısını anlamadan kendisini anlaşılamaz. Yürek yakan ve iç çeke çeke ağlatan bu bölüm anlaşılmadan küçük prensin anlaşılamayacağı kanaatindeyim.

Garb, güneşin battığı yerdir ve güneşin ufukta “kaybolması” gurub’dur. Günbatımı bir kaybediş ve kayboluş halidir. Küçük prensin halini en iyi yansıtır. Çünkü günbatımı Küçük Prens’in ontolojik ızdırabının yansımasıdır.  Akşam olması da onu teselli eder. Aslında teselli eden akşam olması değil, kendi ontolojik yansımasının orada bulunuyor olmasıdır. Bu yüzden küçük prens her günbatımında kendini ve kendi halini yaşar.

İnsan günbatımını çok üzgün olduğunda seviyor.
.
.

Küçük Prens ve Günbatımı

Bütün hayatı hasretten ibaret olan1 Exupéry, küçük prens ile bir kuşun alacakaranlıkta yuvasını özlediği gibi günbatımını özler. Her günbatımında büyük azap yaşamasına rağmen “sandalyesini bir adım geri çektiğinde akşamı yaşıyor ve günde 44 defa günbatımını izliyor.” Günbatımının artması sancısının artmasıdır. O halde niçin kederini 44 defa katlamak istiyor? Çünkü aktüalize edildiğinde keder anlamlı olur. Küçük prens için günbatımı dindirilemez bir hasretin ve teselli edilemez bir ruhun yansımasıdır.

Ah Küçük Prens! Kısa ve hüzünlü hayatını işte böyle, yavaş yavaş anladım. (Kısa hayatında edindiği hüzün ne kadar da fazla.) Epeydir tek eğlencen, günbatımlarının o dinginliğine dalıp gitmek olmuştu demek. Bu ayrıntıyı, dördüncü günün sabahı, ‘günbatımına bayılırım, haydi günbatımını görmeye gidelim,’ dediğinde öğrenmiştim.

O sırada çok üzgün müydün? diye sorduydum.

Hani şu kırk dört günbatımı izlediğinde?

Ama küçük prens hiçbir şey söylemedi bu soruma karşılık.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Dilin tükendiği yerde duygu dolu bir sessizlik vardır ve küçük prens bu sessiz infialiyle sevenlerinin hafızasında hazin bir hatıra bırakır.

Exupéry’nin küçük prens ile karşılaşması Afrika’da gerçekleşir. Hayatında yer tutmuş Afrika’yı son ziyaretindeki hüzünlü ve edalı vedası, onun geri dönmeyeceğini gayet iyi bildiğini açıkça göstermektedir. Küçük prensin “günbatımı”nı izlediği gün dördüncü gündür. Saint-Exupéry de 1944 yılında 44 yaşında iken Küçük Prens’in yayımlanmasından yaklaşık 4 ay sonra uçağı ile Korsika adasından havalanır ve bir daha kendisinden haber alınamaz. 2000 yılında uçağının enkazına ulaşılsa da cesedi bulunamaz. Tıpkı kutsal çocuk küçük prens gibi.

Gezegenine geri döndüğünden eminim. Çünkü “gün ağarırken” bedenini hiçbir yerde bulamadım.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Yıldızlara yakın olmaktan büyük haz alan Exupéry’nin bütün kitaplarında, insanın yıldızlara doğru yükseldiği ya da kendi içinde bulduğu yıldızlar vardır. Bu yıldızlar sözün bittiği yerde altın rengine boyanmıştır.

Gece Uçuşu’nun sonunda, bunlar balık sepetinin dibindeki ölümcül yemler gibi görünen üç yıldızdır. Pilot onlara doğru yükselir ve bir daha geri dönmez.

Sık sık Saint-Exupéry beni arayıp ‘beş sayfa daha yazdım. Size okuyacağım. Bakalım nasıl bulacaksınız?’ derdi. Öyküsünü bitirdikten sonra bana son bölümünün tamamını kendisi okudu, ağlıyordu, sanki kendi sonunun da Küçük Prens’inkine benzeyeceğini sezmiş gibi.

Pierre Lazareff

Birçok geleneksel metinlerden anlaşılacağı gibi, hikmet âşıkları ölümde manevi yolculuklarının sonuna varma şuurunu elde ettiklerini, şuur harici şartların kurbanı olmadıklarını ifade etmektedirler. Kendi ölüm saatleri onlara malum olunur. Bu hakikat yolcularının ölümü hastalık, kaza vb. sebeplerle olmaz. Onlar olgun bir meyve gibi düşerler.

Ayak bileğinin yanında sarı bir parıltı gördüm, o kadar. 

Bir an hareketsiz kaldı. Bağırmadı.

Bir ağaç gibi usulca yere yığıldı.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Şark, güneşin doğduğu yerdir ve güneşin doğması şuruk’tur. Küçük prens gündoğumunda ortaya çıkar. Bir gündoğumunda intişar eden küçük prens başka bir günbatımında kaybolur. Bir anlamda gündoğumunda intişar eden Küçük Prens’in kaybolduğu saklıkent’tir günbatımı. Ve “günbatımı” başka bir yerde “gündoğumu”na tekabül eder.

Sırra kadem basan Exupéry başkalarının nazarından kaybolmuş, kendisinin kaybolduğunu sananların bilmesini istemediği “Saklıkent”e öz iradesiyle hiçbir iz bırakmadan gitmiş de olabilir.

Ölmüş görüneceğim, ama gerçekte ölmüş olmayacağım.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Bir yanda güzel bir yaşam diğer yanda gizemi çözülmemiş bir ölüm var.

Ufuk çizgisini yarılayan güneş (güneşin en güzel battığı “dem”de veda eden küçük prens), yepyeni umutların habercisi edasıyla batarken (kaybolurken), yıldızların parlaklığına bırakır geceyi.

O yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. İşte bu yüzden geceleri gökyüzüne baktığın zaman, bütün yıldızlar gülüyor gibi gelecek sana. 

Yalnız senin gülmeyi bilen yıldızların olacak.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

Ve yıldızlar “çölün ortasındaki bir vaha gibi” küçük prensin gülüşünü hatırlatacak.

Geceleri yıldızları dinlemeyi seviyorum. Sanki beş yüz milyon çıngırak gibiler.

Antoine de Saint-Exupéry / Küçük Prens

BERÂ İLHAN


1..Altı yaşında babasını ‘kaybediş’i Exupéry’i annesine daha fazla yakınlaştırır. Uzaklarda bıraktığı annesine 10 yaşından 44 yaşına kadar mektup yazar. Annesine yazdığı son mektubu ise ‘kayboluşu’ndan bir sene sonra eline ulaşır ve bütün ömrü annesinden yazmasını beklediği mektupların kendisine ulaşmasını beklemekle geçer. Bu bekleyiş Exupéry gibi hassas bir ruha acı verir. Mektupların birisinde ‘hiçbir zaman bulamadım annem gibi dostu’ diyen Exupéry, tilkisini kaybetmiş küçük prens gibidir. Onun için annesinin yüzünü görmek, gökleri ve yıldızları seyretmekten daha güzeldir. Bu yüzden bir annenin güzel yüzünden ayrılmanın ne kadar güç olduğunu en iyi Exupéry bilir.

‘Küçük Prens’ İllüstrasyonu © Niken Anindita
Paylaşın.

Yazar Hakkında

4 yorum

  1. Zeynep Aydın on

    ‘Küçük prens hüznü’ yazdım arama motoruna ve bu yazı geldi önüme. Ağlayarak okudum yazınızı. Hüzün gerçekten de ruhun gıdası, ihtiyacı. Hüznü verene şükürler olsun.

    • Sutu Boğda on

      Zeynep Hanım merhabalar. Sitemize hoşgeldiniz. Bera Bey’in yazısının sizde böyle derin bir şekilde karşılığını bulması bizi memnun etti. Biz de hüznün “insan”ın vazgeçilemez ve çok değerli bir parçası olduğuna inanıyoruz. Bu konu ile ilgili okumaya devam etmek isterseniz, Elif Kaya Hanımefendi’nin yakın zamanda yayınlanan “Hayatın Kanatlarındaki Mucize; Acılar” makalesini tavsiye ediyoruz: http://sutubogda.com/hayatin-kanatlarindaki-mucize-acilar/

Leave A Reply