Kral Arthur Kimdir?

0

Kral Arthur bir efsane midir yoksa bir gerçek mi? Bu soru bir çok araştırmacının halen üzerine kafa yorduğu bir soru. Kimine göre sadece bir efsane ya da uydurma, kimine göreyse gerçek. Arthur efsanesi hakkında ansiklopedik bir çok bilgi her yerde bulunabilir. Kanımca bilinen tarih okuma yöntemlerinin hiç birisi, üzeri yıllar içerisinde bu kadar aşındırılmış olan bir konuyu tam anlamıyla berraklaştırmaya yetmeyecektir. Kendisi hakkında bilgi alınan metinlerin bir çoğu, yaşadığı farz edilen dönem olan 5. yüzyılın en erken birkaç yüzyıl sonrasında yazılmış ve içerdikleri başka konularda bariz hataları olan metinlerdir. Bu konuda yazılabilecek ansiklopedik bilgileri bu nedenle başka yazılara bırakmayı daha uygun görüyorum. Bunun yerine biraz eksik yapboz parçalarıyla resmin bütününü görmeye çalışmak, bu konuya spekülatif yaklaşmak, konuya giriş aşamasında daha uygun görünüyor.

İngiltere tarihi bir bakıma istilalar tarihi olmuştur. Bildiğimiz kadarıyla önce milat dolaylarında gerçekleşen Roma istilası, daha sonrada M.S. 11. yüzyılda gerçekleşen Norman istilası, Ada’nın sadece yönetiminde değil, neredeyse tüm sosyal ve kültürel yapısında da değişikliklere sebep olmuştur. Ancak bu kültürel değişim silsilesinden önce de İngiltere’de bir çok farklı kavim yaşamaktaydı. Bu manada İngiltere hep kavimler ve kültürler açısından karışık bir yer olmuştu. Tarihsel olarak incelendiğinde de önce Keltler ve onların çok tanrılı kültürünün baskınlığı vardı. Roma istilası bu yapıyı değiştirmedi, çünkü o dönemde de Romalılar çok tanrılı bir inanç sistemine sahiplerdi. Daha sonra ise Hristiyanlaşan bir İngiltere ortaya çıkmaya başladı. Norman istilası İngiltere için eskiye dair bir çok bilgiyi karartan bir dönüm noktası oldu. Eskiden kalan söylenceler ve adetler yok olmadı; yeni kültürel kodlarla tekrar yoğruldu, bu yeni kodlara göre uyarlandı. Efsane ve tarih birbirine karıştı. Belki de Kral Arthur Efsanesi, bu birleşimin halen en etkili sonucu olarak var olmaya devam etmekte.

Arthur hakkında bilginin olduğu ve günümüzde de halen referans silsilesinin başında yer alan eser Geoffrey’nin yazdığı Britanya Krallarının Tarihi (Historia Regum Britanniae) eseridir. Bu eser hep referanslarda olmasına rağmen, ilginç olan eserin güvenilirliği ile ilgili hep bir tartışmanın olmasıdır. Geoffrey öncesi kayıtlarda da Bede ve Gildas isimli keşişlerin kaleme aldığı çeşitli kayıtlar olsa da bunlarda Arthur adı geçmemekteydi. Galler Yıllıkları (Annales Cambriae) adlı 5. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasındaki dönemi kapsayan tahmini olarak da 10. yüzyıl civarında yazılmış kayıtlarda ise Arthur ismi geçmektedir. Son olarak bu kayıtlara bir de Nennius tarafından yazılmış Historia Brittonum eseri eklenebilir. Bu belgelerin ortak özelliği içlerinde ittifakla doğru kabul edilen bilgiler gibi, Arthur örneğinde olduğu gibi bir çok farklı sonuca götüren, şüpheli bilgilerin de olmasıdır.

N.C. Wyeth'in fırçasından Kral Arthur

N.C. Wyeth’in fırçasından Kral Arthur

Elimizdeki bilgilerden ve belgelerden yola çıkarak, Arthur’un gerçekten 5. ya da 6. yüzyılda yaşamış bir kral olduğunu kabul edebiliriz, ya da Kral Arthur’un ve efsanesinin sadece kurgusal olarak geliştirilmiş bir hikaye olduğunu varsayabiliriz. Bu iki seçenekte de aynı problemle karşılaşıyoruz ve iki seçenekte de aşağı yukarı aynı sorular karşımıza çıkıyor: “Peki neden böyle bir efsane Arthur üzerinden oluştu?” ve  “Bahsedilen kayıtlarda bir çok isim var. Arthur’u özel yapan neydi?”.

Bu durum üçüncü bir seçeneği düşünmeye zorluyor bizi. Bu seçenek de Arthur’un daha uzak geçmişe ait bir karakterin yansıması olup, bir çok nedenle anlatılagelen ve zaman içerisinde Hristiyanlaştırılan bir hikaye olup olmadığıdır. Örneğin bu hikayeye 12. yüzyılda eklenmiş Kutsal Kase ve Meryem Ana imgeleri, hikayenin manipüle edildiğine dair çok kuvvetli kanıtlar olarak görülebilir. Daha sonra hikayeye eklenmiş olan romantik unsurlar da pek çok. Bu nedenle üzerindeki bulutu kaldırmak çok da kolay değil. Anlaşılan o ki Arthur efsanesi üzerine bir çok kez boya sürülmüş bir duvar gibi asıl rengini herkesin unuttuğu bir hikaye. Ancak yine de elimizde bazı farklı veriler var ve bu veriler bizi Orta Asya’dan İngiltere’ye kadar olan coğrafyada savurup duruyor.

Öncelikle Arthur adının etimolojisi fazlasıyla ilginç. Arthur ismi İngilizce kökene sahip bir isim değil. Burada iki temel yaklaşımdan ilki bu ismin Etrüsk kökenli olma ihtimali. Etrüskler Roma öncesi dönemde İtalya’da olan ve Roma’nın kuruluşunda payı olan bir kavim. Türkler ve Etrüskler arasında da bağlantı kurabilme ihtimali olabilir, bu konuda bir çok teori de mevcut. Etrüskler’in kökeni hakkında bir çok farklı iddia olması ve buradan oluşturulacak farklı açılımları şimdilik bir kenara koyarak Arthur ismi ile ilgili diğer yaklaşıma geçersek, Arthur isminin Galce’de “Ayı Adam” anlamına geldiği iddia edilmekte olduğunu görüyoruz. Buna yapılan bir diğer ek iddia ise, Arcturus kökeninden türemiş bir isim olması ve bunun da Boötes ya da Türkçe ismi ile Çoban takım yıldızı ile ilişkilendirilerek, “Ayı’nın Koruyucusu” anlamına geldiği iddiası. Bu iddialardan net bir sonuç çıkarmak zor, ancak İngiltere’ye yabancı bir isim olduğu daha yüksek bir olasılık olarak görünüyor.

Kral Arthur, Merlin ve Gölün Hanımı - N.C. Wyeth

Kral Arthur, Merlin ve Gölün Hanımı – N.C. Wyeth

Kral Arthur dendiğinde akla gelen iki temel unsurdan farklı yerlere gidilmesi de mümkün. Bu unsurlardan ilki Kral Arthur’un kılıcı olan Excalibur. Aslında efsanede bir kılıç mı var, iki kılıç mı var ondan da çok emin değiliz. Çünkü Arthur hikayesinde aslında iki kılıç edinme hikayesi var. Birincisi, taşa saplı kılıcın Arthur tarafından çıkarılarak krallığını ilan ettiği hikaye, ikincisi ise Avalon’da, Göl’ün Hanımı tarafından kılıcın Arthur’a verildiği hikaye. Taşa saplı kılıç hikayesi bizi farklı şekillerde, farklı kültürlerde anlatılan diğer hikayelere de götürüyor. Bunlardan en önemlisi Kuzey Mitolojisi’nde Odin’in sapladığı kılıcın, ünlü Sigurd’un babası Sigmund tarafından bir ağaçtan çıkarılma hikayesidir. Tabi kılıç ve taş unsurları bir araya geldiğinde, bir meteordan yapılan bir kılıç gibi bir spekülasyon da yapılabilir.

Bunun yanında kılıcı ile ünlü bir diğer tarihi şahsiyet ise Hun hükümdarı Atilla’dır. Atilla’nın kılıcının adı batı hikayelerinde “Mars’ın Kılıcı” ya da “Tanrı’nın Kılıcı” şeklinde geçer ve bu kılıcı taşıyan kişinin yenilmeyeceğine inanılır. İlginç bir biçimde Excalibur’un olmasa da, Exclibur’un kınının benzer bir etkisi vardır ve Arthur bu kın sayesinde savaşlarda hiç yara almaz ya da başka bir anlatımla yaraları hemen iyileşir. Hun hükümdarı Atilla’yı sahiplenen Macarların, Atilla ve Arthur’un aynı kişi olup olmadığı konusunda da farklı spekülasyonları vardır. Bu kılıç hikayelerine benzer, yüksek güçler tarafından verilmiş kılıçlara Japonya’dan Fransa’ya kadar her yerde rastlamaktayız. Bu hikayelerin benzerliklerinin sadece kılıçlar olmadığını da belirtmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

Arthur konusunda akla gelen bir diğer unsur ise, bazen büyücü bazen de bir rahip gibi anlatılan Merlin karakteridir. Merlin karakteri aslında eski ile yeni arasında bir bağ kurma işlevindedir. Kral Arthur bir yandan Kutsal Kase gibi Hristiyanlık açısından büyük önem arz eden bir arayıştadır. Ancak diğer yandan da Merlin gibi eski Kelt adetlerine ait olan bir druid tarafından desteklenmektedir. Merlin isminin kökeni Galcede “deniz kalesi” anlamına gelen Myrddin kelimesi ile ilişkilendirilmektedir. Diğer bir kök ise eski bir Galler efsanesinde geçen Myriddin Wilt’e dayandırılır. Bu karakter ise ormanda yaşayan bir meczup olarak resmedilir ve ona ayrıca çeşitli kehanetler de atfedilir. Geoffrey, Merlin ile Arthur’u buluşturan kişidir. Aslında tarihi belgelere bakılırsa bu kişilerin yaşadığı varsayılan tarihler arasında bir yüzyıl vardır. Ancak bu ikili hükümdarlık bizim de kendi tarihimizde gördüğümüz çeşitli birlikteliklere benzemektedir (Fatih ve Akşemseddin gibi). Merlin, Arthur’u kılıcı çıkarmak üzere taşa götüren kişidir, yani Arthur’un kaderinden de haberdardır. Bunun dışında Merlin’in hem insan olarak hem de hayvan olarak farklı görünüşleri de hikayelerde anlatılır.

Yeni doğmuş Arthur'un kaderine doğru yolculuğunu başlatan Merlin - N.C. Wyeth

Yeni doğmuş Arthur’un kaderine doğru yolculuğunu başlatan Merlin – N.C. Wyeth

Bunun dışında ileride anlatacağımız, yuvarlak masa ve diğer şövalyelerin hikayeleri de bize farklı açılımlar sağlayacak unsurlardır. Ancak bu noktada biraz spekülasyon yapmanın zararı olmadığını düşünüyorum, hem de böylece anlattığımız dağınık bilgileri de bir nebze olsun toparlamak mümkün olabilir.

İngiltere şu andaki yapının temellerini kurmadan önce, sürekli dışarıdan göç alan bir yapıya sahip olduğu için farklı kültürlerin farklı hikayelerini ve efsanelerini birleştiren bir kültürel kod oluşturmuştur. Arthur gibi bir hikayenin hiç yoktan çıkıp bu denli benimsenmesi ve hiç durmadan yeniden üretilmesi pek de mümkün görünmemektedir. Tarihi kayıtlara sanki sonradan eklenmiş gibi duran, ancak neredeyse her coğrafyanın efsanelerinden bir yankı taşıyan ya da benzeri hikayelerin neredeyse her coğrafyada anlatıldığı bu hikayenin henüz bağını tam kuramadığımız bir kökü mutlaka olmalı ve bu bağlantının kurulamamasının (ya da bağın kopartılmasının) da bir nedeni olmalı. Arthur Efsanesinin kodlarında İskandinav Mitolojisi ve özellikle öğrenmeye yeni başladığımız kadim Türk Tarihi unsurlarının yanı sıra belki Truva’nın ve Roma’nın köklerine uzanan bir yolculuk gizlenmiş olabilir. İleriki yazılarda bu bağlantıları da elden geldiği kadarıyla ortaya koymaya çalışacağız.

Menfi etkilerini bugün de popüler kültür aracılığı ile yaşatan Mısır, Sümer ve Babil gibi medeniyetlerin hem mitolojilerinin hem de yaşayışlarının M.Ö. 4000’li yıllara kadar derinlemesine incelenebilmesi mümkünken, yukarıda bahsi geçen kavimlerin milat sonrası dönemdeki kayıtlarında bile bu denli karmaşa ve sis bulunmasının sebebinin sadece yazının icadına bağlanmasını tatminkar bir açıklama olarak göremiyorum. Tüm bu karmaşa ve sis bulutunun farklı bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Bu sebep ve müsebbip ise ancak gerçek tarih konusunda bilgi sahibi olduğumuzda ortaya çıkacaktır.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply