Kökler ve Gizli Ateş / Sönmeyen Alev Üzerine

1

Okuyacağınız makale, “Tolkien ve Mythopoeia” yazı dizisinin 15.Ocak.2016 tarihinde yayınlanan 15. bölümü olup kendi içinde barındırdığı anlam bütünlüğü açısından “Kökler ve Gizli Ateş / Sönmeyen Alev Üzerine” başlığı altında tekrardan okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

Metnin Aslı

At bidding of a Will, to which we bend
(and must), but only dimly apprehend,
great processes march on, as Time unrolls
from dark beginnings to uncertain goals;
and as on page o’er-written without clue,
with script and limning packed of various hue,
an endless multitude of forms appear,
some grim, some frail, some beautiful, some queer,
each alien, except as kin from one
remote Origo, gnat, man, stone, and sun.
God made the petrous rocks, the arboreal trees,
tellurian earth, and stellar stars, and these
homuncular men, who walk upon the ground
with nerves that tingle touched by light and sound.

Çevirisi

Bir İrade’nin buyruğu/hükmü ile, bizim de önünde eğildiğimiz
(ve eğilmemiz gereken), ama ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade,
büyük işler/oluşlar/süreçler ilerlemekte, Zaman zuhur ederken/ettirirken
meçhul başlangıçlardan kesin olarak bilinmeyen amaçlara;
ve üzerine defalarca yazılmış ama bir ipucu bırakmayan,
yazılar ve rengarenk resimlerle dolu bir sayfadaki gibi
sonu gelmeyen çeşitlilikte biçimler belirir/zuhur eder,
bazısı zalim, bazısı narin, bazısı güzel, bazısı tuhaf,
her biri birbirine yabancı, akraba olanlar müstesna
uzak bir Kök’ten, sinekten, insandan, taştan ve güneşten.
Tanrı “kayasıl” kayaları, “ağaçsıl” ağaçları,
dünyasal/zeminsel dünyayı, yıldızsal yıldızları, ve sonunda,
ışık ve ses dokundukça sızlayan sinirleriyle
yeryüzü üstünde yürüyen bu insansıl/beşeri insanları yarattı.

Tolkien’e göre efsaneler/mitler – belli yönlerden ve biçimlerde tahrif olsalar da – insanlığın hafızasının üstünden örtüyü kaldırmanın ve en derin “kökleri” ortaya çıkarmanın aracıdır. Bu işlev için fantezi edebiyatı bir kazı alanı görevi görmektedir. Bir sanatçı bu alanda bir alt-yaratıdan – kendi sanatı olarak ortaya koymaya çalıştığı bir eserden – hareket ederek hakikati bulabilir. Diğer yandan bir okuyucu arketipsel muhayyilesini böyle bir eserin yardımı ile canlandırabilir ve köklere inebilir. Tolkien, İngiltere’nin kendisine özgün bir mitolojisi olmayışını, bu sebeple acınacak bir hal olarak görmekteydi. Çünkü mitolojisi olmayan, kendi köklerine inebilecek kelimeler ve arketipsel muhayyileye sahip olmayan bir toplumun hakikati hatırlayamayacağını düşünüyordu. Meşhur “İngiltere’ye bir mitoloji hediye etme” meselesi buradan kaynaklanmaktadır.

Kuzey Efsaneleri'nden Beowulf'dan temsili bir illustrasyon

Kuzey Efsaneleri’nden Beowulf’dan temsili bir illustrasyon

Mythopoeia Şiiri’nde geçmişe (dark beginnings) ve kök kelimelere (tellurian, petreous, stellar, arboreal, homuncular) vurgu yapılmasının hikmetlerinden biri de insanlığın kayıp irfanının geçmişte aranması prensibinin farklı bir dile getirilme biçimidir.

Metnin Aslı

“…when the Valar entered into the World they were at first astounded and at a loss, for it was as if naught was yet made which they had seen in vision, and all was but on point to begin and yet unshapen; and it was dark. For the Great Music had been but the growth and flowering of thought in the Timeless Halls, and the Vision only a foreshowing; but now they had entered in at the beginning of Time, and the Valar perceived that the World had been but foreshadowed and foresung, and they must achieve it.”
(Silmarillion, Ainulindale, The Music of Ainur)

Metnin Çevirisi

“Valar, Dünya’ya ilk girdiğinde çok şaşırdı, ne yapacağını bilemedi, daha önceden Müzik’in gösterdiği şeylerin hiçbiri henüz yoktu. Her şey hala başlama noktasında, şekillenmemiş bir halde ve karanlıktaydı. Büyük Müzik, ancak Zamansız Salonlar’da bir düşün/ce’nin büyümesi ve çiçeklenip serpilmesiydi ve gördükleri olacakların bir öngörüsüydü; fakat şimdi Zaman’ın başlangıcına girmişlerdi. Valar idrak etti ki Dünya henüz sadece Müzik’te “önceden görülmüş” ve sadece Müzik’le “önceden çalınmıştı” ve Valar’ın görevi bu öngörüyü – Müzik’te gördüklerini – gerçekleştirmekti.”
(Silmarillion, Ainulindale, Ainur’un Müziği)

Bu geçmiş bizim kavramlarımızla “İlim Levhası”na kadar takip edilebilir. Burada biri yatay diğeri dikey iki tür takip söz konusudur. Tolkien’in hikayelerinde her ikisinin de sembolizmi vardır. Mesela; Niggle, bir noktaya kadar seyahatlerini yeryüzü misali yatay düzlemde götürdükten sonra göklere bir merdiven gibi dayanmış bir dağa tırmanmaya başlar. Bu aynı zamanda onun bir ressam olarak arketipsel muhayyilesinin ürünü, alt-yaratısı olan resminde gördüğü dağdır. Seyr-i Sülûk’da, sâliğin varacağı yeri yolunun başında icmalen görmesi ve tafsilen gördüğünü yaşaması nevinden bir manevi tecrübenin benzeridir.

Valar için de benzer bir durum söz konusuydu. Ainur da müziğin temalarında olacak olayları izlemişti. Bu icmali seyir, onlarda her şeyin zaten olup bittiği kanaatini hasıl etti. Zamanın Başlangıcı’na girip; Arda’ya indiklerinde ise, herşeyi başlama noktasında gördüler ve amaçlarının İrade’nin onlara bildirdiğini/gösterdiğini gerçekleştirmek olduğunu anladılar. Bir yönüyle Valar da kendi manevi seyrini İrade’yi takip ederek yaptığı alt-yaratılar; müzikte gördüklerini inşa ederek sürdürdü. Valar gibi kudretli varlıkların alt-yaratıları ile Yaratıcı’yı anlama serüvenleri, Niggle gibi kudretin ifade ettiği mananın tam zıt kutbunda duran bir sanatçının, sanatı (alt-yaratısı) üzerinden Yaratıcı’yı anlama serüveninin bir benzeridir. Kudret perspektifinden iki zıt varlığın Yaratıcı’yı bilmek açısından fırsat eşitliği gibi bir imayı buradan sezebiliriz. Tolkien, Valar’ın ve Niggle’ın; her ikisinin sanatları için de “alt-yaratı” tabirini kullanır ve bu kelimeye her iki durumda da aynı işlevselliği/manayı yükler. Tolkien’e göre herkes en büyük işi başaracak bir kudret ile mücehhez olmalı değildir; kendisine verileni doğru kullanarak aciz bir varlık da eşya ve hadiselerin gidişini değiştirebilir. Galadriel de, Tek Yüzük’ü Frodo’ya bırakırken sonucun kudret ile değil niyet ile elde edileceğini biliyordu.

Gri Limanlar'den semavi seyahatine doğru yelken alan Frodo

Gri Limanlar’den semavi seyahatine doğru yelken alan Frodo

Frodo’nun, genel olarak Elflerin, Orta-Dünya tecrübeleri yatay düzlemin bir sembolü olarak, arzi/dünyaya ait/Arda’ya ait büyük hadiselerle ilgiliyken, Batı Limanları’ndan yaptıkları seyahat dünyanın döngülerinden yani dünyadan bağımsızlaşmayı/kurtulmayı içerdiği için göksel/semavi seyahatin bir sembolüdür. Frodo, Gri Limanlar’dan yaptığı seyahatin bir icmalini/özetini/özünü yatay seyahatinin başlangıcında Tom Bombadil’in evindeyken rüyasında görür. Bu durum da Niggle’da olduğu gibi manevi seyahatin salik tarafından başlangıçta müşahede edilmesi durumunun benzeridir. Özetle; yatay seyahat, bu dünya ve içindekilerin ve bunların göksel ilgilerinin/ilişkilerinin keşfi ile ilgili bir seyahattir. Dikey/Amudi Seyir ise iyilik ve kötülüğü ile bu dünyanın hallerinin aşılmasının sembolüdür. Göksel seyahatin seyyahları bir daha geri dönmezler çünkü geri dönüp aşmaları gereken ve aşmadıkları bir sınav kalmamıştır. Zaten elde edilmiş olan irfanın tekrar test edilmeye ihtiyacı yoktur. Biraz konu dışı olsa da bu durumun istisnaları vardır: Gandalf, Balrog ile mücadelesinden sonra yaptığı manevi seyahatten çok ömürler yaşamış biri olarak Orta-Dünya’nın Üçüncü Çağı’na giriş yapar. Bu teşrif Gandalf’ın kendi sınavını vermesi için değil, geride bıraktıklarının göksel seyahatlerine ulaşabilmeleri, kendi sınavlarını verebilmeleri içindir. Özü, geride bıraktıklarına duyduğu merhamet ve İnsanlığın kaybettiği tacını kazanması misyonu olmalıdır çünkü “Kral”; yeryüzüne adalet ve “ışık”/nur, ancak onunla dönebilecektir. Kendi şahsına bakan yönüyle ise Gandalf Orta-Dünya’yı çok gerilerde bırakmıştır. İsmini hatıraların tozlu raflarından çekip çıkarır bir eda ile hatırlar:

Metnin Aslı

“At last Aragorn stirred. ‘Gandalf!’ he said. ‘Beyond all hope you return to us in our need! What veil was over my sight? Gandalf!’. Gimli said nothing, but sank to his knees, shading his eyes. ‘Gandalf,’ the old man repeated, as if recalling from old memory a long disused word. ‘Yes, that was the name. I was Gandalf.’” (The Lord of the Rings, The Two Towers, The White Rider)

Metnin Çevirisi

“Sonunda Aragorn kıpırdadı. ‘Gandalf!’ dedi. ‘Umutların ötesinden, en çok ihtiyacımız olduğu zaman döndün bize! Gözlerimi ne örtmüştü? Gandalf!’. Gimli hiçbir şey söylemedi ama gözlerini kapatarak dizleri üzerine, çöktü. ‘Gandalf’ diye tekrarladı yaşlı adam, sanki uzun zamandır kullanılmamış bir sözü hafızasından bulup çıkarır gibi. ‘Evet, isim buydu. Ben Gandalf idim.’” (Yüzüklerin Efendisi, İki Kule, Ak Süvari)

Balrog ile mücadelesinden sonra manevi bir yükseliş yaşayan Ak Gandalf

Balrog ile mücadelesinden sonra manevi bir yükseliş yaşayan Ak Gandalf

İnsanların nasıl bir önemi var ise Tolkien’in Evreni’nde ve ilminde/zihninde, büyük ve dünyasal amaçların çok ötesine geçmiş varlıkların (Valar, Eärendil, Yüksek Elfler…) Dagor Dagorath için; yani Savaşlar Savaşı/Tüm Savaşların En Büyüğü ve sonuncusu için geri döneceğini düşünür. Bu geri dönüş de Gandalf’ın dönüşünün bir benzeri olsa gerektir. Çünkü insanların başedemeyeceği Melkor ve Sauron gibi varlıklar da geri dönecektir (“Geri Dönenler” bahsi ayrıca yazı serileri ile, detaylıca ele alınması gereken bir konu olduğu için burada istikbale havale edip kısa kesiyoruz).

İlim, İrade ve Kudret Levhaları’ndan geçerek her şey varlık sahasına çıkar. Bir misal üzerinden anlatmak gerekirse: Bir insan bilmediği bir şeyi (ilim levhası misali) dileyemez (irade levhası misali), dilemediği/istemediği/irade etmediği bir şeyi yapmaz (kudret levhası misali). Önce bilmeli sonra istemeli/dilemeli ve sonunda yapmalıdır. Her şeyin ilksel hali, köksel hali/başlangıç hali, “ilmi” suretidir. Bu yönüyle en kök ve derinde olan, Allah’ın ilminde olandır; çünkü Allah sonradan öğrenmemiştir; her şeyi bilir ve ilmi de Allah ile ezelidir (Her şeyin “evvel”indedir). Kök kelimelerden, mitlerden, kayıp geçmişten geçerek “Evvel”e yapılan yolculuk, bu yönüyle her şeyi kapsayıcı ve açıklayıcıdır. Tolkien’in eseri üzerinden önerdiği manevi seyahat bu tarz bir seyahat olsa gerektir.

Bu başlangıç halinin Mythopoeia’da “karanlık başlangıçlar” şeklinde geçmesi İnsan veya her yaratılmışın ilmine oranla İlahi İlmin sonsuzluğunun kapsanamamasından kaynaklanır yoksa mutlak anlamda bir “karanlık başlangıç” söz konusu değildir. Şiirde geçen “ancak sığca idrak edebildiğimiz bir İrade” kısmı ve yorumları ile ele alınabilir. Sonsuzun karşısında idrakin büyüklüğü ne ölçüde olursa olsun yine de “az bir idrak” hükmünde kalacaktır.

Tolkien de “Ainur’un Müziği” bahsinde “başlangıç” meselesi ile ilgili malumatı belki de keşfi bilgiye dayalı olarak verir. Burada bütün başlangıçların da başında “Sönmeyen Alev” bulunmaktadır. Her şey O’ndan yaratıldığı halde o bir nevi malum-u meçhuldür. Malum-u Meçhul Ünvanı Allah’ın Zatı için azami düzeyde geçerli olacağı için Sönmeyen Alev’in Yaratıcı’nın zatına yakınlığı da bir de bu yolla belirtilmiş olur. Melkor her şey yoktan yaratıldığı için O’nu Yokluk’ta (Void/Boşluk) arar, ancak o Yok’tan da öncedir; çünkü yokluk da O’ndan yaratılmıştır.

Metnin Aslı

“He had gone often alone into the void places seeking the Imperishable Flame; for desire grew hot within him to bring into Being things of his own, and it seemed to him that Ilúvatar took no thought for the Void, and he was impatient of its emptiness. Yet he found not the Fire, for it is with Ilúvatar. But being alone he had begun to conceive thoughts of his own unlike those of his brethren.” (Silmarillion, Ainulindalë, Music of the Ainur)

Çevirisi

“Sönmeyen Alev’i bulmak için, yalnız başına sık sık Boşluğa/Yokluğa gider oldu; kendisine ait şeyleri Varlık Sahasına çıkarma (Yaratma) tutkusu giderek ateşleniyordu, ve ona Ilúvatar’ın Boşluk ile ilgili bir düşüncesi (istihdamı) yok gibi geliyordu. Çok sabırsızdı, iştahlıydı boşluğun “el değmemişliği” karşısında. Yine de henüz Ateş’i (Sönmeyen Alev) bulamamıştı çünkü O, Ilúvatar’ın yanındaydı. Yalnız başına, kendinden olan ve kardeşlerinkine benzemeyen düşünceler üretmeye başladı.” (Silmarillion, Ainulindalë, Ainur’un Müziği)

Sönmeyen Alev’in, (1) Yaratıcı’nın Zat’ına en yakın kılınma, (2) İlk oluş, (3) Her şeyin kendisinden yaratılması yönünden Muhammedi Nur’a benzerliği ilginçtir:

“Ey Cabir! Her şeyden önce Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş/cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı.” (Hadis-i Şerif)

Ainur’un Müziği’nde, bahsi geçen “Sönmeyen Alev”in Arda’nın kalbine dönüşecek bir nur olması da ayrı bir mesele olarak durmaktadır. Gandalf, “Gizli Ateş’in Hizmetkarı” olduğunu söylediği yerde bu nuru kastetmektedir.


Not: Düşünme teşebbüsümüze kaldığımız yerden devam etmeye çalışacağız. “Kökler” konusunun açılımını ve geçen yazıda vaat ettiğimiz ancak henüz bahsi geçmeyen konuları önümüzdeki yazılara havale etmek durumunda kalıyoruz.


‘Beowulf’ İllustrasyonu © Elscarecrow
Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

Leave A Reply