Istari’nin Geçmişi / Ak Gandalf

0

‘Evet, artık beyazım,’ dedi Gandalf. ‘Aslında Saruman’ım da denilebilir neredeyse, Saruman’ın olması gerektiği gibi. Fakat bırakın şimdi, bana kendinizden söz edin! Ben ateşten ve derin sulardan geçtim ayrıldığımızdan beri. Bildiğimi zannettiğim şeylerin çoğunu unuttum ve unuttuğum şeylerin çoğunu yeniden öğrendim. Uzakta olan birçok şeyi görebiliyorum ama yakında olan birçok şeyi göremiyorum. Bana kendinizden söz edin!’

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / İki Kule / Ak Süvari

Istari’nin renkleri ve bu renklerin neyi ifade ettiği konusu hep bir merak konusu olmuş; bunu sadece internetteki tartışmaları takip ederek bile anlayabiliyoruz. Bu tartışmaların bu kadar fazla olmasının temel sebebi, bu renklerin simgesel bir anlamları olup olmadığına dair kesin bir bilgi bulunmaması olmuş. 

Gandalf’ın Saruman’ı Istari’nin en yükseği olarak tanımlamasının ve Saruman’ın Ak Divan’a liderlik etmesi gibi durumların, Saruman’ın beyaz rengi ile liderlik unsurunun yan yana algılanmasını sağladığını görebiliyoruz. Daha da önemlisi Saruman’ın ihanetinin ortaya çıkmasının ve Gandalf’ın Ak Gandalf olarak geri dönüşünün, sanki Gandalf’ın mertebesinin artmasına ve Saruman’ın yerine atanmasına delalet olduğu da düşünülebilir. Bu konu benim de spekülasyon yapmak isteyeceğim bir alan oluşturuyor. 

Saruman, Orthanc Kulesi’nde, Gandalf ile konuşurken artık kendisinin Ak Saruman değil, rengarenk Saruman olduğunu söylediğini kitabı okuyanlar hatırlayacaktır. Valar’ın temsilcisi olarak seçilen ya da atanan Istari’nin renklerinin de Valar tarafından takdir edildiğini düşünmek akla yatkın gözüküyor. Diğer yandan Istari’nin Valinor’daki dış görünüşlerinin de bu renklerde olma ihtimali mevcut. Geçtiğimiz yazılarda Manwë’nin, Orta Dünya’ya gönderilmek üzere elçi seçerken Olórin’i özellikle sorduğunu ve Olórin’in de o sırada bir seyahatten geri dönüp arkalarda gri renkli kıyafetleri ile yer aldığına değinmiştim. Bu durum Istari’nin Valinor’da da benzer renkleri kullanma ihtimallerini doğuruyor. Bu perspektiften Saruman’ın kendisinin artık rengarenk Saruman olduğunu söylemesinin, bir anlamda vazifesinden dönüşünün simgesi olduğunu düşünmek makul bir yaklaşım olabilir. 

Orta Dünya’daki en yaşlı ve en bilge Elfler’den ikisinin, yani Galadriel’in ve Círdan’ın, Gandalf’a gösterdikleri teveccüh de bize renklerin tam bir mertebe manasına gelmediğini gösterir niteliktedir. Galadriel, Ak Divan’a Saruman yerine Gandalf’ın liderlik etmesini istemektedir; Istari’yi karşılayan Círdan ise Narya’yı Gandalf’a vermeyi uygun bulmuştur. Bu da bende renklerin tam anlamıyla mertebe işareti olmadığına dair bir düşünceyi uyandırmaktadır.

Yazının girişinde alıntıladığım bölümde Gandalf’ın sözleri de ilk bakışta Gandalf’ın Balrog ile olan mücadelesinin ve bu mücadele öncesinde gösterdiği fedakarlığın ardından, vazifesine ihanet eden Saruman’ın yerine atandığı izlenimini oluşturmaktadır. Bu da renklerin mertebe açısından bir manası olduğunu düşündüren bir başka done olarak gösterilebilir. Ancak ben burada da farklı bir alt metnin olduğunu düşünmekteyim. 

Öncelikle Gandalf’ın bu sözleri Aragorn, Gimli ve Legolas’a söylemesini önemli görüyorum, çünkü Istari’nin diğer üç üyesi bu karakterler için Saruman kadar önem taşımıyor ve belki de onlar hakkında sınırlı bilgileri mevcut. Ayrıca karakterlerimiz Gandalf ile karşılaşmadan önce Gandalf’ın öldüğünü ve Saruman’ın ormanda gezindiğini düşünüyorlar. Gandalf’ın önce “beyazım,” sonra da “Saruman’ım da denebilir” diyerek kendisini tanımlarken, Istari’nin vazifesinin artık kendisinde cem olduğunu kastettiğini düşünüyorum. 

Bu çıkarımımı destekleyecek en önemli unsuru ise Gri Gandalf’ın Ak Gandalf’a dönüşümünde bulabiliriz. Gandalf’ın Balrog ile olan mücadelesini incelediğimizde bir kaç boyutu olduğunu görüyoruz. Uzun süren düşüş, Gandalf’ın ateş ile çepeçevre sarıldığı bir hal iken, düştükleri yer karanlık ve yürek donduran soğuklukta bir su idi. Balrog ile mücadele devam ediyordu ve Balrog’un ateşi sönmesine rağmen, hala güçlü ve insanı boğarak öldürebilecek balçık içinde bir yılana dönüşmüştü. Bu mücadelede Gandalf zamanın hesabının tutulmadığı yerler olarak tanımladığı tünellerde Balrog ile mücadeleyi sürdürdü. En derinlerde süren mücadele, Moria’nın altında bulunduğu dağ sıralarının en ucu olan Zirak-zigil’e kadar devam etti. Balrog’u takip eden Gandalf buraya, Cüceler’in Sonsuz Merdiven dediği ve uzun zamandır kayıp olan merdivenden çıktı. Ve Gandalf zirvedeki yıldırımlar, buzlar ve dumanlar içindeki bu mücadelenin sonunda Balrog’u zirveden atarak öldürmeyi başardı.

Gandalf ve Balrog, Zirak-zigil'de karşı karşıya.

Gandalf ve Balrog, Zirag Zigil’de karşı karşıya.

Sonra beni karanlık aldı; düşünceden ve zamandan ayrıldım ve anlatmayacağım uzak yollarda dolandım. Ve dağın tepesinde çıplak olarak yattım. Arkadaki kule un ufak oldu, pencere de yok olmuştu; harap olan merdiven yanmış ve kırılmış taşlarla boğuldu. Tek başımaydım, unutulmuştum dünyanın sert boynuzu üzerinde, kaçacak bir yerim olmaksızın yatıyordum. Orada, yıldızlar üzerimden dönüp geçerken yukarı bakarak yattım; her günüm yeryüzündeki bir ömüre denkti. Kulaklarıma yavaş yavaş bütün toprakların bir araya toplanmış cılız söylentileri geldi; Filiz verenlerle ölenler; şarkı ile ağıt ve haddinden fazla yüklenmiş taşın bitmek tükenmek bilmeyen yavaş homurtusu. Sonunda Yelhükümdarı Gwaihir tekrar buldu beni; alıp götürdü.

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / İki Kule / Ak Süvari

Gandalf ile Balrog’un bu mücadelesinin anlatımında kullanılan unsurlarda benim anlayabildiğimden daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Ancak konumuz açısından Gandalf’ın “düşünceden ve zamandan ayrıldım” sözlerine özel olarak dikkat çekmek isterim. Çünkü bu tabir bize artık Valar’ın elçisi olan Olórin ile karşı karşıya olmadığımızı gösteriyor. Birer Ainu (Ainur’un tekil hali) iken, Arda’ya inmeyi seçerek Valar ve Maiar olarak anılmaya başlayan ruhlar, bu seçimleriyle kendilerini zamana da tabi kılmışlardır. Müziğin Tecessümü yazılarında değindiğim gibi Ainur önce Eru Ilúvatar’ın huzurunda Yüce Müzik’i (Ainur’un Musikisi) icra etmiş, ardından da onu bir vizyon şeklinde görmüşlerdir. Bu vizyonda da her biri kendi düşüncesini Eä’nın belirli vecihlerine odaklamışlardır. Bu nedenle Gandalf’ın düşünceden ve zamandan ayrılma tabiri ile artık Valar’ın da erişiminden ayrıldığını ve tamamıyla Eru Ilúvatar’ın hükmünde olan bir geri dönüşü kastettiğini anlayabiliyoruz. Tolkien bu konuya mektuplarında bir kaç yerde farklı şekillerde değinmektedir.

So Gandalf sacrificed himself, was accepted, and enhanced, and returned. ‘Yes, that was the name. I was Gandalf.’ Of course he remains similar in personality and idiosyncrasy, but both his wisdom and power are much greater… In the end before he departs for ever he sums himself up: ‘I was the enemy of Sauron.’ He might have added: ‘for that purpose I was sent to Middle-earth.’ But by that he would at the end have meant more than at the beginning. He was sent by a mere prudent plan of the angelic Valar or governors; but Authority had taken up this plan and enlarged it, at the moment of its failure. ‘Naked I was sent back – for a brief time, until my task is done.’ Sent back by whom, and whence? Not by the ‘gods’ whose business is only with this embodied world and its time; for he passed ‘out of thought and time.’ Naked is alas! unclear. It was meant just literally, ‘unclothed like a child’ (not discarnate), and so ready to receive the white robes of the highest.

J.R.R. Tolkien / Letters of J.R.R. Tolkien / Letter 156

Yani Gandalf kendini feda etmiş, kabul görmüş, yükselmiş ve geri dönmüştür. ‘Evet, bu benim adımdı. Ben Gandalf’tım.’ Tabi ki kişilik ve mizaç olarak aynıdır, fakat hem irfanı hem de kudreti çok üstündür… En sonunda, ayrılmadan önce kendisini şöyle ifade etmiştir: ’Ben Sauron’un Düşmanı’ydım.’ Şöyle de eklemiştir: ’bu gaye için Orta Dünya’ya gönderildim.’ Ancak bunu söyleyerek en başındakinden daha fazlasını ima etmektedir. Meleksi Valar’ın ya da yöneticilerin saf ihtiyati planıyla gönderilmiştir; ama Hakim Olan bu planı başarısız olduğu anda ele almış ve büyütmüştür. ‘Çıplak olarak yollandım geriye, kısa bir süre için, görevim tamamlanıncaya kadar.’ Kim tarafından ve nereden geri gönderilmiştir? ‘Düşünceden ve zamandan ayrıldım’ dediği için, işleri vücüd bulmuş bu dünya ve zaman ile sınırlı olan ‘tanrılar’ (Valar) tarafından değil. Çıplak olarak heyhat! anlaması zor. Mübalağasız kastedilen, ‘çocuk gibi kıyafetsiz’ (bedensiz değil), ve böylelikle en yüksek olan beyaz cübbeyi almaya hazır bir biçimde.

J.R.R. Tolkien / Tolkien’in Mektupları / 156. Mektup

Hatırlancağı gibi Olórin, Manwë onu seçtiğinde, Sauron’dan çekindiğini özellikle ifade etmiş ve Manwë de bunu bildiğini ve bu nedenle onu özellikle seçtiğini belirtmişti. Gri Gandalf olarak Orta Dünya’ya gelen Olórin, griler altında gizlediği asıl kimliğini ona veda ettiğimiz Moria’da ‘Ben Gizli Alev’in hizmetkarıyım.’ diyerek ortaya koymuştu. Ak Gandalf da, Tolkien’in mektubunda değindiği gibi, ondan ayrıldığımız Gri Limanlar’da asıl kimliğini “Ben Sauron’un Düşmanı’ydım.” diyerek ortaya koymuştur. Bu iki tabir bize Gri Gandalf’ın Ak Gandalf’a dönüşümünden sonra oluşan genişlemeye işarettir. Balrog’un narına karşı nur ile mukabele eden bir arif varken, Karanlık Efendi’ye karşı Ak Süvari ortaya çıkmıştır. 

Benim için hala muğlak olan, Tolkien mizaç ve kişilik olarak aynı ama irfanı ve kudreti artmış dese de, Gri Gandalf ile Ak Gandalf dönüşümünün sonucunda Olórin’in ruhani boyutta yaşadığı değişimin aslıdır. Maalesef bu konuda bir spekülasyon yapmak bile benim için en azından şu anda imkansız.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply