Hollywood’un Tolkien Aşkı – Bölüm 1

1

Yüzüklerin Efendisi başta olmak üzere Tolkien’in eserlerinin beyaz perdeye veya başka görsel formlara uyarlanması düşüncesi, eserlerin kendisi kadar eskiye dayanır. 

1958 tarihli mektubunda Tolkien, M.G. Zimmerman’ın Yüzüklerin Efendisi senaryo uyarlamasını değerlendiren uzun bir mektup kaleme alır. Her ne kadar bu proje hayata geçmese de böyle bir mektuplaşmanın olması bize Tolkien’in, eserlerinin film adaptasyonları ile ilgili görüşlerini açıklaması açısından çok önemli ipuçları sunar. Bu mektup incelendiğinde Peter Jackson’ın -tamamen olmasa dahi- eserin ruhuna ve yazarın sunduğu atmosferin kesintisiz aktarımına sadık kalmak adına mektupta geçen hassasiyetleri dikkate aldığı söylenebilir.

Peter Jackson’ın senaryo geliştirme çalışmaları Zimmerman’dan yaklaşık kırk sene sonra başladığı için bazı avantajlar taşıdığını da düşünmeliyiz. Diğer yandan bu süre içinde hikayecilik teknikleri ve görsel hikayeciliğin yazılı kültüre oranla daha hızlı gelişip merkezi bir rol alması, Peter Jackson’ın daha önceden karşılaşılmamış sorunlarla uğraşmasını da zorunlu kılıyordu. 

Eserlerin fan kitlesi ve aynı zamanda eleştirmenler tarafından da genel kabul görmenin çok uzağına düşen bir adaptasyon çalışmasının hatırası da hala canlıydı. Dolayısıyla Peter Jackson’ın geçmişte yapılan hatalardan veya izleyiciyi tatmin etmeyen tercihlerden de ders çıkarması mümkündü. Çıkarılan bu dersler, eserin çok yönlülüğü ve hikayecilik anlayışının insanlık tarihinde en hızlı evrildiği bir dönemin ardından girişilmiş bir iş olmasının bir sonucu olarak her zaman doğru olmayabilirdi. En temel tercih ise yazıldığı döneme uygun, ancak son kırk elli yılın gelişmelerine oranla “naif” bir görünüm veren atmosferin ve hikayecilik stilinin film adaptasyonlarına ne oranda yansıtılacağıydı.

Peter Jackson, Tolkien’e büyük ölçüde güvenmeyi seçti ve yaşadığı devrin tonundan ve stilinden az etkilenerek ve eserlerin atmosferine sadakat göstererek film adaptasyonunu gerçekleştirdi. “Blockbuster” film tarihinde eşine nadiren rastlanacak bir başarıya da imza attı.

Ralph Bakshi’nin yönetmenliğini yaptığı 1978 yapımı uyarlamanın etkisi ile problem yanlış teşhis edilebilir ve “naif” tonun pazarlama-odaklı tercihlerle yok edilmesi karara bağlanabilirdi. Tahminen bu noktada Peter Jackson’ın Tolkien aşkı suların yatağında akmasını sağlamıştır.

Böylelikle oyuncak mağazalarından billboardlara her yerde karşımıza çıkan ve kendini hatırlatan, film formunda yeniden doğan bir Tolkiencilik dalgası ile geçirdik 2000’li yılları.

2010’lu yıllar ise Hobbit’in üç film olarak uyarlanması sonucu yeni Tolkiencilik dalgasını besleyecek nitelikteydi. Hobbit uyarlamaları, marketing ve yapım bütçesi açısından daha şanslıydılar. Dakika başı yapım bütçesi olarak önceki filmlerin iki katından fazla ve marketing bütçesi olarak da üç katına yakın bütçelere sahiptiler. Diğer yandan Yüzüklerin Efendisi uyarlamaları ile son on yılda kazanılmış yeni bir fan kitlesinin kaldıraç etkisi de hesaba katılmalıdır. Sonuç olarak ise filmler enflasyon düzeltmesi yapılmış rakamlara göre öncekilerden daha az gişe hasılatı elde ettiler. Ticari açıdan tartışılmaz bir başarı söz konusu olsa da harcanan kaynak, konjonktür ve elde edilen sonuç oranlandığında Yüzüklerin Efendisi’nin başarısının egale edilemediği de açık olarak görülür.

Peter Jackson, Hobbit serisinin ilk filmi Beklenmedik Yolculuk filminin setinde Gri Gandalf'ı canlandıran Ian McKellan'ı yönlendirirken

Peter Jackson, Hobbit serisinin ilk filmi Beklenmedik Yolculuk filminin setinde Gri Gandalf’ı canlandıran Ian McKellan’ı yönlendirirken

İkinci üçleme; Hobbit filmleri, sanat yönetimi açısından -ki bu konu kostümler, çevre tasarımı gibi doğrudan bütçe ile ilgili kalemlerden oluşur- daha bile başarılı sayılabileceği halde, Tolkien’in dünyasının ruhuna sadakat açısından birinci üçlemeden bir uzaklaşma söz konusudur. Elf-cüce aşkı gibi Tolkien’in dünyasının normlarına uygun olmayan tercihler, stüdyo yöneticileri veya onlar gibi düşünen kişilerin etkinliğini göstermektedir. Azog karakteri de kötülüğün fonksiyonunu Tolkien’in kastettiği sınırların dışına çıkaran bir unsura dönüşür. Tolkien, kötülüğün temsilcilerini sadece iyiliği belirgin hale getirmekte kullanır ve onları kaderin tekerleri dönerken bir kenarlık, kontrast gibi değerlendirir. Ancak Hobbit Üçlemesi’nde Azog karakteri bu tabiatının dışına çıkarak Hollywood normlarında bir kötü karakter tanımına yaklaşmaktadır. Sonuç; Tolkien’in stil ve ambiyansını anlamadan yapılan tercihler, ticari açıdan da amacının aksine hizmet etme potansiyeline sahiptir.

Peter Jackson gibi yönetmenliğinde ve yapımcılığında kendisini ispat etmiş bir Tolkien aşığının bile stüdyo tercihlerine karşı bütünüyle duyarsız kalamadığı bir zamanda, Yüzüklerin Efendisi’nin televizyon hakları 900 milyar dolar piyasa değeri olan Amazon’a satıldı. O günden beri yapılan haberler ve tartışmalar hep bütçe-merkezli olarak devam ediyor. Henüz konuşmak için erken olsa da bütün haberlerin iyi bir şekilde analizini gerekli görüyoruz. Niceliğin nitelik üzerinde egemenlik kurabildiğini, Yüzüklerin Efendisi televizyon uyarlaması ile tecrübe etmemek adına önümüzdeki birkaç yılın ve Tolkien hayranlarının sürece proaktif katkılarının önemli olduğunu düşünebiliriz.

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Mert Durmazer on

    Takribi bir hafta sonra detaylı yorum ve izahlerde bulunmaya çalışacağım. Lakin Azog, tamamen Tolkien’ın maksadına uygun bir kişiliklendirmedir bana sorarsanız. Thorin’in diyalektiğidir, onun negatif yanıdır ki onunla temas ve çekişmesinin başlayışına paralel, ihtirasının coşkunluk kazanması da bundandır. Nitekim, varlıkları, birbirlerine muhtaçtır. Ölüm anlarında, buzun aksinde birbirlerini görmeleri de buna paralel bir değerlendirmedir. Thorin, ancak onun ölümüyle tam ve mutlak hürlüğe, huzur ve sükun ile kavuşur.

Leave A Reply