Hakikatle Özgürleşmek ve Nesneleşerek Köleleşmek Üzerine

0

Okuyacağınız makale, “Tolkien ve Mythopoeia” yazı dizisinin 24.Şubat.2016 tarihinde yayınlanan 31. bölümü olup kendi içinde barındırdığı anlam bütünlüğü açısından “Hakikatle Özgürleşmek ve Nesneleşerek Köleleşmek Üzerine” başlığıyla tekrardan okuyucularımızın beğenisine sunulmuştur.

MYTHOPOEIA

Metnin Aslı
…………
Yet trees and not ‘trees’, until so named and seen –
and never were so named, till those had been
who speech’s involuted breath unfurled,
faint echo and dim picture of the world,
but neither record nor a photograph,
being divination, judgement, and a laugh,
response of those that felt astir within
by deep monition movements that were kin
to life and death of trees, of beasts, of stars:
free captives undermining shadowy bars,
digging the foreknown from experience
and panning the vein of spirit out of sense.
…………
J.R.R. Tolkien

Çevirisi
…………
Henüz ağaçlar “ağaç” değildir, vakta ki öyle isimlendirilene ve görülene dek
ve onlar isimlendirilene kadar hiç isimlendirilmemişlerdi
ki onları beyanın içe dönük nefesi göz önüne serdi,
dünyanın müphem/zayıf bir yankısı ve soluk bir resmi,
ancak ne bir kayıt ne de bir fotoğraf,
ağaçların, hayvanların, yıldızların yaşam ve ölümüne benzer
içlerindeki derin ihtarın/hatırlatmanın kıpırdanmalarıyla
kehanet, hüküm ve kahkahalı bir tepkisi olarak:
gölgeli parmaklıkların altını kazan hür tutsaklar,
“önceden bilineni” tecrübelerinden kazıp çıkarıyorlar
ve nüktenin (ruhun) damarını anlamdan eliyorlar.
…………
J.R.R. Tolkien

TOLKIEN ve HÜRRİYET

İkinci Dünya Savaşı’nda -her iki tarafta savaşan Rusya’nın durumu hariç tutulduğunda- taraflar Liberal Demokrat Cephe ve Faşist Cephe olarak ikiye ayrılabilir. Savaş sonrasında ise otokratik, otoriter bir yapıya sahip Doğu Bloğu ile Liberal Demokrat Blok arasında Soğuk Savaş başlar.

Tolkien’in mektuplarında İkinci Dünya Savaşı ve savaşın tarafları ile ilgili fikirlerine rastlarız. Christopher Tolkien’e orkların sadece düşman içinde olmadığını söylemekle birlikte; Stalin, Hitler gibi figürler ve otoriter, totaliter rejimlerin mankurtlaştırıcılığı/orklaştırıcılığı ile ilgili kanaatleri belirgindir. Hitler’i kuzey ruhunu öldürüp onu adeta bir karikatüre çevirmekle suçlar.

Efsane-i Tolkien’de (Tolkien’s Legendarium) büyü perdesi altında işlediği güç şehvetinin, yaşadığı çağda cisimleşmiş bir biçimini “makine”lerde görür. Gelişmiş savaş makinelerine Sauron’un makineleri ve onları kullananlara da orklar gibi bakacaktır. İkinci Dünya Savaşını da “Makinelerin İlk Savaşı” olarak adlandırır.

2. Dünya Savaşı'nda Bir Alman Tankı

Mektuplardan anlaşılan bu savaşta hürriyeti temsil ettiğini düşündüğü Liberal Demokrat Cephe’yi desteklediği aşikar olmakla birlikte savaşın orklaştırıcı etkisinin farklı nispetlerde iki tarafta da yaşandığını düşünür. İleride de değinmeyi düşündüğümüz şekilde, asli anlamda insanın hürriyetini sağlayan veya buna yardım eden bir sistemin varlığına inanmamaktadır.

Tolkien -biraz ütopik bulunabilecek şekilde- ideal yönetim sisteminin teamüli bir monarşi (anayasal olmayan monarşi) olduğunu düşünür. Yaşadığı dönemin İngiltere’sinde bahsolunan sistem sembolik olarak mevcuttur. Tolkien’in ise kastı “Kralın Dönüşü” çerçevesinde kurumlaşmadan/kurumsallaşmadan, geleneğin ve teamüllerin köklerinden kendine meşruiyet sağlayan ve kurtarıcı vasfından dolayı geniş bir konvansiyon/mutabakat ile kabul gören bir iktidardır. Bir yönüyle, ancak Hristiyan veya İslam eskatolojisinde kendine yer bulabilecek bir çeşit mehdi-mesih beklentisi gibidir. Yaşadığı dönem itibariyle pratik karşılığı olmayan bir ideal tanımladığının farkındadır. İkinci Dünya Savaşı faşist liderlerini bir çeşit Sauron karikatürü gibi ele alırken dünyayı da doğudan batıya kuzeyden güneye Saruman’larla dolu bir zemin olarak görür. Dolayısıyla Tolkien’e göre insanın hürriyeti her yerde farklı tahakkümler altındadır. Meşhur konuşmasında hürriyeti tehdit altında olan bu insanlara “Hobbitler!” diye hitap eder. Aslında bu hitabıyla Kral’ın henüz dönmediğini ve mevcut iktidarların sarumanvari bir yapıda olduğu imasında bulunur.

Yüzüklerin Efendisi’nde, Saruman’ın Kulesi Orthanc yıkılmaz, kurtarılır ve yeni dönemin iktidar ve irfan sembollerinden biri olarak yaşar. Sauron’un kulesi ve iktidarı ise Yüzük ile birlikte kesin bir yokluğa atılır. İslam eskatolojisine göre Süfyan’ın tahribatının tamiri ve Deccal’in kesin olarak yok edilmesi yönündeki istihraçlarla paralellik gösterir. Saruman, Süfyan misaline benzerken; Sauron, “Deccal” çağrışımı yapar ve ancak bu iki unsurun tamamen tahribatının tamiri veya ortadan kaldırılması ile Orta-Dünya’nın Hür Halkları gerçekten hürriyetine tam olarak kavuşur.

Tolkien’e göre, hürriyetin sadece afaki, büyük sistemlerin sağlıklı işlemesi ile elde edilmesi mümkün değildir. Bunun en önemli kanıtı ufukları fetheden veya hayatın geniş dairelerinde büyük sonuçlar elde eden karakterlerin her şeyden önce kendi iç dünyalarında zafer/ler kazanmış olmalarıdır. Özetle; insan, şartlar oluşmasa dahi Niggle örneğindeki gibi iç zaferleri ile hürriyete yürüyebilir veya Isildur örneğinde olduğu gibi çağının en büyük zaferini kazanıp, iç/enfüsi savaşını kaybedip önce bir güç nesnesinin kölesi sonra kurbanı olabilir.

Ted Nasmith'in, Tolkien'in Sauron'u 'Gölge' olarak tasvir ettiği ama yarım kalmış bir resminden esinlendiği 'Sauron'un Gölgesi' illüstrasyonu

Ted Nasmith’in, Tolkien’in Sauron’u ‘Gölge’ olarak tasvir ettiği ama yarım kalmış bir resminden esinlendiği ‘Sauron’un Gölgesi’ illüstrasyonu

NESNELEŞEREK KÖLELEŞME: SAURON ve TEK YÜZÜK

Yüzüklerin Efendisi’nde Tek Yüzük, varlığını Sauron olmadan dahi bir çağ boyu sürdürebilirken Sauron, Tek Yüzük olmaksızın varlığını bir an dahi sürdürememektedir. Sauron, bu durumda arızi/gölge varlık hükmünde olur ve Tek Yüzük asli varlık hükmüne geçer; Sauron kendi güç şehveti tarafından “asıl” olmaktan gölge varlığa düşürülmüş bir tutsaktır. Asıl varlık olan Tek Yüzük kaybolunca onun gölgesi hükmündeki Sauron ve gölgenin gölgesi hükmünde olan tüm diğer varlıklar da kaybolmaktadır.

Mythopoeia’da geçen “gölgeli parmaklıklar” bize mezkur yorumlamamızın da anahtarlarını verir. Her insan, özünde asli varlıktır ancak şehvetleri ile yöneldiği nesneler ve onlara verdiği değer bir süre sonra yöneldiği şehveti, belirleyici/asıl; kendisini de tâbi/belirlenen/aslın gölgesi hükmüne düşürür. Zaaf öyle bir noktaya ulaşır ki sonunda o kişiden zaaf duyduğu şeyi çıkarttığınızda geriye “hiç” kalır.  Nesneye/nesnelere tahakküm etmeye/ güç şehvetine yönelen insan, yöneldiği şehvet tarafından belirlenen bir varlığa dönüşeceği için geriye tek özellik olarak yöneldiği şehvet nesnesinin sahipliği kalacaktır. Her şeyde kendisini bu “sahiplik” üzerinden ifade ettiği için “sahiplik” vasfı gidince vasıfsız kalır/yok olur; bu durum aynen asıl suret gidince gölgenin de ışık hızı ile silinmesi teşbihine yani “gölgeli parmaklıklara” benzerlik gösterir.

Bütün bahse konu yorumlar Tek Yüzük ve Sauron ilişkisi üzerinden de okunabileceği gibi Yüzüklerin Efendisi’ndeki diğer karakterlerin Tek Yüzük ile imtihanında da okunabilir. Tek Yüzük’e zaaf gösteren karakterlerin kasıtları ne olursa olsun Sauron’un iradesinin köleleriymişçesine onun iradesi doğrultusunda hareket ederler. Galadriel, Faramir gibi esas olarak kendi içlerindeki güç şehvetine galip gelenler ise nesnenin köleliği yerine -“Tek Yüzük Sahibi” vasfına sahip olmaktansa- kendi asliyetlerine ait vasıfları kabul eder ve böylelikle Tek Yüzük’ün ateşe giden serüveninin yolunu açarlar. Tek Yüzük, onların kaderine hükmedemediği noktada onlar Tek Yüzük’ün helak yolundaki kaderine giden yolu açmışlardır.


‘Sauron’un Gölgesi’ İllustrasyonu © Ted Nasmith

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply